16 Kasım 2013 Cumartesi

MOSKOF CARİYE HÜRREM - DEMET ALTINYELEKLİOĞLU



hürrem sultan'ı ve dillere destan hikayesini çoğu kişi bilirdi zaten muhteşem yüzyıl'la birlikte sanıyorum bilmeyen hiç kimse kalmamıştır.

benim hürrem sultan'la ilk tanışmam colin falconer'la oldu. "bir hürrem masalı".. daha sonra pek kimsenin bilmediği ama benim severek izlediğim düşük prodüksiyonlu bir dizi yayınlandı. "hürrem sultan" star tv'de gülben ergen ve ali sürmeli oynuyordu. daha sonraysa muhteşem yüzyıl, halit ergenç, tims falan derken biraz da the tudors havalarıyla kasırga gibi esmeye başladı hürrem sultan.

bu kitabı okumamın en büyük sebebi hürrem'i farklı bir bakış açısından okumak istiyor olmamdı. bu kadar bilindik adeta ezber edilmiş bir hikaye anlatıyorsanız sizi farklı kılacak tek şey hikayeyi anlatım tarzınızdır..

kötülemek istemiyorum çünkü kitap kötü değil. sadece bazı çiğlikleri var, kurguda zorlama olmuş olaylar. kitap aleksandra'nın küçüklüğünden başlıyor köyünden kaçırılmasından oldukça da ayrıntılı işlenmiş. hürrem kendisini kaçıran barbar'la bir şekilde baba-kız ilişkisi kuruyor ve önce kırım sarayına gönderiliyor.. daha sonraysa hediye olarak osmanlı haremine. buraya kadar çok güzel ama sonraları bana göre çok irrite edici olmuş. haremde lezbiyen ilişkiler olduğunu ve bunların gayet yaygın olduğunu vurgulamış. osmanlı dindar ve kapalı bir toplum ortaçağ'dan bahsediyoruz sonuçta bütün dinler katı ve toplumlar kapalı, harem gibi kural ve kaidenin sınırsız olduğu disipline edilmiş, ahlak kurallarıyla sınırlanmış bir ortamda böyle ilişkiler olmamıştır demiyorum ama bu kadar yaygın ve bilindik olması hatta haremdeki yetkililerin ve görevlilerin de bu duruma dahil olması bana çok fazla çılgın, çok fazla fütürsuz bir kurgu gibi geldi..

üstüne üstlük karakterler çok sığ. hürrem sürekli içinden birilerini tehdit ediyor, süleyman sürekli savaştan, devletten, divandan hürrem'e kaçıyor, hafza sultan sürekli endişe içinde, mahidevran sürekli mustafa'm taht ekseninde.. sanki gerçek bir hikaye değilde tek taralı, tek boyutlu kurmaca karakterler gibi herkes.. ibrahim paşa ve hatice sultan'dan neredeyse hiç bahsedilmiyor ki tarihsel sahnenin en önemli aktörü ibrahim paşa..

ve bence abartının canını çıkarmış, kurgunun gözünü oymuş olaylar var ki hürrem süleyman'ı gençlik aşkıyla aldatıyor sarı selim'de süleymanın değil onun çocuğu olabilir.. yani bu hakaret derecesinde bir itham kurgu falan değil.. tarihsel içeriği olan bir roman yazıyorsan eğer vesikalarla, belgelerle olay örgüsünü yaratır daha sonra karakterlerin iç dünyasını ve aralarındaki bağlantıları kurguyla doldurursun ama selim süleymanın çocuğu olmayabilir dersen bu kurgu olmaz daha ziyade iftira olur.

çevirdiğiniz her sayfa da yazarın tarihsel bilgisinin zayıflığını çok daha iyi hissediyorsunuz istanbul'u kasıp kavuran bir isyan hakkında tek bahsettiği hürrem'in sığındığı handa sevgilisiyle olması. osmanlı hanedanı bir aile, sultan süleyman'ın nikahlı karısı da bu aileye dahil. ama hürrem süleyman'ın en büyük ablasının kocasının niye idam edildiğini bilmiyor açıkçası ilgilenmiyorda!

başka önemli bir mevzu da şu nikah mevzusu.. osmanlıda sanki müslüman cariye yokmuş gibi nikah mevzusunu hürrem sultan'ın  müslüman olmasına bağlıyor.. dönemin şeyh-ül islam'ından fetvalar veriyor falan..

islam dininde hür bir kadınla hür bir erkeğin nikahsız birlikte olması zinadır ama hür bir erkek cariye'leriyle -yani köleleriyle- itsediği gibi birlikte olabilir ve onlardan çocuk yapabilir. mahidevran müslüman ve nikahlı değil ama ne ilişkileri zina ne de şehzade mustafa gayrımeşru çünkü mahidevran sultan süleyman'a ait bir cariye..

buradaki nikah mevzusu hürrem sultan'ın müslüman olduktan bir süre sonra özgür bir mümin olmak istemesi ve süleyman'ın onu kölelikten azat etmesidir elbette özgür, hür bir müslüman kadınla nikahsız ilişki zina'ya gireceği için de geleneği bozarak hürrem'e nikah kıymasıdır.. fakat sevgili yazar çıldırmış bir kurguyla(!) şehzade mustafa'nın gayrımeşru sayılabileceğini ileri sürmüş.. bu  da yetmezmiş gibi figani'nin ibrahim paşa hakkında ahaliye söylediği sözleri sanki hürrem sultan'nın dedikodusuymuş gibi yansıtmış.. sınav kağıdı okuyan hoca gibi hissettim kendimi yanlış, yanlış, yanlış..

peki bu kitabı 800 sayfa neden okudun nesini okudun derseniz..
hikaye öyle güzel, öyle gösterişli ki nasıl yazılırsa yazılsın, milyonlarca kere işlensin hepsi bir şekilde ilgi çekici, kendini okutucu ve izletici olacak.. üç kıta'ya hükmedip kalbine hükmedemeyen bir hükümdarla küçücük bir köle kızın ihtişamlı bir kraliçeye dönüşmesi bin yıl daha geçse bile bütün dünyanın her zaman ilgisini çekecek.. o yüzden kitabı tavsiye ediyor muyum? evet olabilir.. ama bana kalırsa colin falconer'ın kitabını tercih edin cehennem kedisi ve kanarya'yı bu kitaptan çok daha ilgi çekici bulmuştum ben.. ve çok daha gerçek bir hürrem..

not: pinuccia'nın okuma şenliğine dahil ettiğim bir kitaptı.. 600 sayfadan uzun bi kitap okuyanlara kategorisindeydi.. 813 sayfa..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...