7 Nisan 2014 Pazartesi

ZOR KADIN - FATİH MURAT ARSAL



fatih murat arsal daha önce yalnızca tek bir kitabını okuduğum ve burada tamamen tarafsız, dürüstçe yorumladığım bir yazar. şahane gelin kitabı hakkında ne söylediysem hepsi, her bir cümlesinden, kelimesinden noktasına virgülüne benim kişisel yargılarım ve düşüncelerim. kitabı beğenen ya da beğenmeyen herkese saygı duyuyorum..

bu kitabı okumaya da, bu yorumu yazmaya da iten asıl şey blog'lardaki bitmeyen övgüler ve şahane gelin yorumunun altına sürekli aynı kişi olduğunu düşündüğüm biri veya birilerinin taciz edercesine küfür kafir yazmasıdır. özellikle ikinci söylediğim durum beni o kadar rahatsız ediyordu ki yorumlara denetleme koymak zorunda kaldım. düşüncelerinizi hakaret etmeden de söyleyebilirsiniz anonim adların arkasına sığınmak tam korkaklık işi.

bütün bu olaylar neticesinde ve kitaplarının basılmaya, okunmaya ve sevilmeye devam etmesi üzerine kendikendime yazar'a bir haksızlık yapıyor muyum acaba diye bir kuşkuya kapıldım. o yüzden şu sıralarda çok gündemde olan "zor kadın" kitabına bir şans vermek istedim. alıntılar çok hoştu, yorumlar harikaydı falandı filandı ve tekrar fatih murat arsal kitabı ellerimdeydi..

ilk olarak söylemek istediğim şey kitap kesinlikle şahane gelin'den fersah fersah güzeldi, sürükleyiciydi, kendini okutturuyordu, kafa dağıtıyordu, eğlendiriyordu tavsiye eder miyim? elbette kafa dağıtmak için okunabilecek eğlenceli bir aşk romanı.. ama yine de eksikleri var mı? elbette var. kadınlık görevi, kocalık hakkı diye bir şey yoktur! bakın bunu nasıl anlatabilirim bilmiyorum ben böyle kavramların varolmadığını ve olamayacağını söylediğimde türkiye gerçeklerine dön falan gibi düşünüyor olabilirsiniz ama bu "türkiye gerçekleri" hakkında kendimi savunmak için iki şey söyleyeceğim.

ilk olarak, aşk kitapları kadınlara yazılır hiç aşk romanı okuyan bir erkek gördünüz mü? gördüyseniz bile münferit bir olaydır. bu yüzden zaten amacı kadınlara iyi vakit geçirtmek olan bir kitapta türkiye'nin en büyük ayıplarından biri olan kadını mal gibi görme durumunu insanın gözüne gözüne sokmak tamamiyle mantıksız.  ikinci olaraksa türkiye'de cinselliğin sürekli kadın üzerinden biçimlenmesi düşünülmesi evlenmeden önce yaşarsa öldürülmesi evlendikten sonra yaşamak istemediğinde zorunda tutulması ve hayal ürünü görevler yüklenilmesi tamamen insanların, kültürlerin ve en başta zihniyetin ayıbı.. dünya yuvarlaksa yuvarlaktır engizisyon mahkemesi dünya düz dediği için dünya düz olamaz ve kocalık hakkı, kadınlık görevi diye bir şey yoktur bir kaç geri kalmış zihniyet bunu benimsiyor diye de varolamaz.

konu oldukça klişe.. kitapta bir adet aşırı fakir kızımız ve aşırı zengin oğlanımız bulunuyor. erkek karakter çok şükür şerefsizliği yaşam biçimi haline getirmiş değil bağımsızlığına aşırı düşkün ve sert mizaçlı olsa da ailesinin durumu ve çocukken yaşadıkları durumunu biraz toparlıyor. konunun klişe olduğunu zaten söylemiştim çünkü hikaye bir ahlaksız teklifle başlıyor.

kızımız değilmiş gibi görünmeye çalışsa da alenen paragöz.. gerçi beni rahatsız da etmedi sonuçta paranın herşey olduğu bir dünyada yaşıyoruz elbette bir miktar paranın çekici gelmesi normal hele ki zor durumdaki genç ve güzel bir kadına. zaten paranın aşk meşk mevzularını nasıl yenilir yutulur hale getirdiği nasıl olmazları oldurduğu gri'nin elli tonu'nda hepimizin bizzat gördüğü şey helikopter turları için mazoşist olmuştuk bir ara hepimiz tabii bunlar bu yazının konusu değil..

çok enteresan bir ismi olan güzel kızımız ecrin pekte namuslu, o yüzden allem ediyor, kallem ediyor ve baş karakteri çat diye nikah masasına oturtuyor "ahlaksız teklif" oluyor sana hastalıkta, sağlıkta, iyi günde, kötü günde, ölüm bizi ayırıncaya kadar..

bu kitabın benim için şahane gelin'den çok çok ve çok daha iyi olmasının en temel sebebi ecrin'in kendini ezdirmeyen, karakterli bir duruşu olması ve ateş'in ne kadar sadece fiziksel şeylerle ilgilendiğini söylese de ilk günden beri ecrin'le ilgilenmesi, flört etmesi, annesiyle babasının bir yılda ettiği sohbeti bir gecede etmesiydi.. gülay ve osman arasında bunların hiç biri yoktu osman bencil, hain ve sevgisizdi gülay desen deme yani o kadar saçma bir kadın karakter dünya tarihi görmemiştir.

zor kadın'da özellikle evlilikten sonra ateş'in sevgisi elle tutulur, gözle görülür cinstendi hele ki kitabın sonlarına doğru ecrin, kitabın başında ateş'in bütün yaptıklarını fitil fitil ödetti. eşit bir ilişkiydi çünkü bu aldığın kadarını vermekle yükümlüydün, aşk çift tarafı kesen bir bıçaktı hasar veripte hasarsız kurtulamazdın..

kısacası zor kadın'dan sonra fatih murat arsal için duyduğum ön yargı biraz kırıldı ve kitabı beğendim diğer kitaplarını da okuyacağımı düşünüyorum. yine de kitabı bir erkeğin yazdığı hissediliyor çünkü aşk kavramına fazla cinsel odaklı fazla erkek gözüyle bakıyor tabii bu erkek karakterin bakış açısını yazmasını da kolaylaştırıyordur çünkü kitapta ateş'in bir çok düşüncesini birinci ağızdan okuyoruz bu yönüyle de hoşuma gitti. sanırım kitabı da kendimi de anlabilmişimdir spoiler vermeden bu yazıyı kapatalım..

herkese keyifli okumalar..



4 yorum:

  1. Tek bir kitabi ile bir yazari taniyamayacagimizi düsünüyorum. En az iki kitabini okuduktan sonra karar verebiliriz. Bize uygun bir dili var mi, ilgimizi ceken kitaplar yaziyor mu diye? Anonimlerin küfür etmesi de baska bir durum. Bende bu yüzden bloguma gelen yorumlari denetlemeden yayimlamiyorum. Insanlar baskalarini yerin dibine sokmakta bir numara. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. "gri'nin elli tonu'nda hepimizin bizzat gördüğü şey helikopter turları için mazoşist olmuştuk bir ara..." bu kısma katılıyorum. :D Fatih Murat Arsal hiç okumadım belki o tür kitaplara ilgi duymadığım içindir okumayacağım da büyük ihtimalle. Yoruma hakaret yazılmasına diyecek laf bulamıyorum, bu insanlar güya kitap okuyan kesimdenler ama düşüncelerini hakaret etmeden belirtemiyorlar.

    YanıtlaSil
  3. Nazlı Işıl Deniz9 Nisan 2014 10:34

    Yoruma hakaret yazılması berbat bir durum buna katılıyorum ama Şahane Gelin yorumunuzun altına yazara hakaret eden (kıro-uyuz) yorumlar sizi hiç rahatsız etmiyor mu?

    YanıtlaSil
  4. Şahane Gelin yorumunuz altına yazanlardan biri de benim. Beni de en çok rahatsız eden yazınızın altındaki yazara hakaret içeren yorumlardı. Bir kitabı beğenmeyebilirsiniz. Herkes her şeyi beğenmek zorunda değildir. Ama hakaret edemezsiniz. Benim size yolladığım yorumda hakaret, küfür, kafir hiçbir şey yoktu. Onu da yayınlamadınız. Canınız sağolsun.

    Ama buradan da yazamadan edemeyeceğim. Hayatımda tanıdığım egosu hiç olmayan bir insandan Fatih Hoca'dan bahsediliyor yorumlarda. Onun kendini öve öve bitirmesinden bahsediyor bir arkadaş. İşte en çok buna şaşırdım. Fatih Murat Arsal'ı çok az tanıyan biri bile onun ne kadar mütevazi, doğal, samimi ve sıcak kanlı bir insan olduğunu bilir. Onun tanınmak veya tanınmamak umurunda bile değildir. Kitaplarını internette paylaşılırken okurlarının ısrarıyla kitaplaştırma kararı almıştır. O arkadaşın bu yorumu onu hiç tanımadan sırf kötülemek için yazıldığı o kadar belli ki! Ya da kıskanıldığı için yazıldığı! İnsan hiç tanımadığı biri için öyle tanımlar kullanmaz, hakaret etmez, ailelerimiz bu terbiye ve görgü kurallarını bize daha çocukken veriyorlar. Bazılarımız bundan nasibini alamıyor veya belli bir yaştan sonra terbiye vermek etkili olmuyor demek ki!

    Fatih Hoca'nın her yaştan, her kültürden, her kariyerden, her ekonomik düzeyden kadın erkek bir çok okuyucusu var. Bu insanlar hiçbir şeyden anlamıyorlar mı? Bu insanlar kitap okumayı bilmiyorlar mı? O yüzden mi her kitabı satışa çıktığı anda hemen tükeniyor, çok satan kitap listelerine giriyor, bilmem kaçıncı baskılarını yapıyor. O ticari kaygıyla yaklaşıyor denilen yayınevi de genç yazarlara, tanınmamış Türk yazarlara destek veren tek yayınevidir.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...