3 Haziran 2014 Salı

GOSSIP GIRL


Sizlere sürekli yeni başlayan veyahut devam eden dizilerden bahsettiğimi fark ettim ve bu durumu düzeltmeye kadar verdim. Aslında bahsetmek istediğim konu dizilerdeki efsane karakterlerdi ama bu konuyu yazmak, incelemek ve görsellerini hazırlamak çok uzun süreceğinden bende yazının itici gücü olan asla unutmayacağım karakteri yazmaya karar verdim. Peki bu efsanevi karakter kim mi? Tabii ki Blair Waldorf.

Dizinin bitişinin üstünden aslında bayaa uzun bir süre geçti. Bu yazıyı yazmayı aklıma getirense, tumblr, instagram gibi yerlerde, hatta bazı bloglarda dizinin bitmesine rağmen hala Blair görselleri görmem oldu. Bu konuda kesinlikle yalnız olmadığımı biliyorum. Blair Waldorf'un sevenleri kesinlikle çok. Tabii Blair'dan bahsetmem için Gossip Girl'den de bahsetmek zorundayım hatta lafı yeterince uzattım. Bence başlayalım.

Bu dizi esasında bir roman serisiyle ilk kez hayat buluyor. Eski bir New York sakini, eski bir yukarı doğu yakası mensubu -yani İstanbul'un nişantaşı- olan bir yazarın kaleme aldığı çok sayıda kitapla başlıyor gossip girl macerası. Söylemek zorundayım, dizinin gazına ben bu kitapları alıp okumaya çalıştım ve inanın ki kitapları okumamakla hiçbir şey kaybetmiyorsunuz. Kitap ve dizi olaylar, kişilikler bakımından çok farklı, o kadar farklı ki aslında birbirinden bağımsız iki ayrı yaratı gibi geliyor insana. O yüzden kitaplara hiç bulaşmayın derim çünkü üzülerek söylemek zorundayım ki kitaplar anlatım, kurgu, olay örgüsü olarak dizinin çok aşağısında.


Diziye geri dönersek, kaç yılında çekime başladı, yapımcısı kim, yönetmeni kim bu sıkıcı detaylarla sizi boğmayacağım. Bu dizi bir gençlik dizisi, ilk başladığında karakterler henüz lisedeydi tabii bizim hayal edebileceğimiz gibi bir lise değil. Aşırı başarılı anne babalar, sürekli etraftaki gazeteciler ve hata yapmanın bu kadar kolay olduğu bir dünyada sürekli hata yapmanızı bekleyen insanlar. Bu durumda acı, trajedi ve intikamda en az gösteriş, lüks, şatafat ve eğlence kadar bol.

Dizinin içine giren çıkan bir sürü karakter olmakla birlikte ana karakterler kesin çizgilerle belli. Blair Waldorf, Serena Van Der Woodsen, Nate Archibald, Dan Humphrey ve tabii ki Chuck Bass. Peki bu kadar karakterin arasında Blair'ı bu kadar özel kılan ne mi? Buna kesin bir cevap vermek güç aynı anda bir çok şey onu özel kılıyor.

Kitap serisinde, dizide ön planda tutulmaya çalışılan, ana karakter, başrol olarak gösterilmek istenen Serena'yken ve bunun için her türlü algı yaratılmaya çalışılırken  bile Blair bir şekilde yıldızını parlatıp hikayenin asıl unsuru olmayı başardı. İlk sezonlarda hikaye dengesi eşit şekilde giderken son sezonlarda diziyi sırtlayan ve ben dahil bir çok kişinin diziyi takip etmesine sebep olan Blair Waldorf'tur.

Bir aralar Burak Özçivit'in, Merve Boluğur'un, ve Sinem Kobal'ın oynadığı gençlik dizisini hatılayanlarınız var mı? Neydi ki adı? Küçük Sırlar. Bu dizi Blair Waldorf'un ne kadar sihirli bir karakter olduğunu ispatlayan en önemli şeydi. Her karakterin bir karşılığı bulunmuş işte Chuck Çetin olmuş, Serena'ysa Su olmuştu ama Blair o kadar derin, o kadar iyi ve o kafar kötü bir karakter ki koskoca prodüksiyon onu tek bir karaktere sığdıramayıp ikiye bölmek zorunda kaldı.

Şeytani, güçlü, kadınsı, zalim ve aşık yönünü Merve Boluğur'la ayrı bir karakter olarak canlandırırken, zayıf, problemli, yalnız, anoreksiyalı, annesinin gölgesinde ezilmiş yönünü de başka bir oyuncuyla canlandırdılar.

Bu kadar şeyden bahsederken bu dizinin biraz daha yapısından da bahsetmek gerek, Gossip Girl popüler kültürün etkisindeki gençleri değil bizzat o kültürü yaratan gençlerin hikayesini anlatır ve insanların yapabileceklerinin neredeyse sınırı yoktur. Sürekli değişen şartlar, her şeye sahip olmanın yarattığı özgüven, bütün o amerikan rüyasının içinde gerçek olan belki de tek şey Chuck Bass ve Blair Waldorf aşkıydı.

O kadar sezon içinde herkesin her gün başkasına aşık olduğu dizide Blair istikarını bir gün olsun kaybetmedi, Chuck'ı ne yaparsa yapsın sevmekten vazgeçmedi, vazgeçtiğinde bile yine onunla buldu kendini. İlk sezondan son sezona kadar inişli, çıkışlı, sınırsız bir ilişkiydi onların ki. Birbirlerini en dibe çektiler ve o halde bile birbirlerini affedebildiler, bu benim için o kusursuz aşk hikayesini bozup kusurlu aşkı, aslında gerçek olan aşkı yarattı.

Gossip Girl yayınlandığı dönemde neredeyse modayı belirleyen bir hikayeydi, dizi tarihine adını altın harflerle kazıdı ve bir nesil onlarla birlikte büyüdü. Sizde yukarı doğu yakasının büyülü dünyasına adım atın..

Herkese keyifli seyiler..

3 yorum:

  1. Açaydım kollarımı gitme diyeydim Gossip Girl'e.
    Ondan sonra hiçbir yabancı diziyi izleyemedim. :(

    YanıtlaSil
  2. Çok başarılı ve emek harcanmış bir paylaşım bravo aynen size katılıyorum .

    YanıtlaSil
  3. ben gossip girle çok başlamak istiyorum ama bir türlü fırsat gelmedi, bu güzel yazının tici gücüyle izleyeceğim bu yaz umarım. :D

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...