30 Ocak 2015 Cuma

EJDERİN BÜYÜSÜ - G. A. AIKEN


Bugün Ejder serisinin dördüncü kitabı "Ejderin Büyüsü"nü yorumlamaya çalışacağım. Baştan şunu belirtmek isterim ki bu sevdiğim bir seriydi. Gerçekten Ejder'in aşkı, Ejder'in Arzusu ve Ejder'in Tutkusu harika kitaplardı.

Bu kitap nedense ilk üçü kadar hoşuma gitmedi. Yanlış anlaşılmasın kötü demiyorum sadece yeterince iyi değil veya beklediğim kadar iyi değil diyorum. Benim düşünceme göre Keita yerine Eibhar için bir kitap yazılsaydı çok daha iyi olurdu. Çünkü hepimiz maviyi çok seviyoruz.

Bence bu duruma sebep olan şey, Keita karakterinin ilk üç kitapta okuyucuya çok da iyi lanse edilmemiş olması. Aslında ailesi tarafından bile sevilen bir karakter bile değildi. En azından öyle davranıyorlardı.  Okuyucuya da hiç mi hiç şirin gösterilmedi. Sürekli şımarık davranışlar sergileyen, sorumsuz, ailesinden kopuk, cidden gerzek bir dişi ejderha olarak kafalarımıza kazındı. Dolayısıyla bu kitapta tam olarak Keita ve Kurnaz Ragnar'ın aşkını anlattığından biraz itici hatta gereksiz gelmiş olabilir.

Bu arada Kurnaz Ragnar ilk olarak karşımıza Dagmar'ın öğretmeni olarak çıkmıştı. Ragnar keşiş kılığında gezip gerçek ejderha olduğunu Dagmar'dan saklamıştı.Yıldırım ejderhalarının lideri olan Ragnar'dan ilk etapta hiç hoşlanmamıştım doğrusu. Dolayısıyla itici tiplerin aşkı biraz ters etki yapmış olabilir üzerimde.

Keita'nın aşırı şımarık, bencil ve en düzgün tabirle hafifmeşrep davranışlarına kılıf bulmakta gecikmemiş yazar.  Aslında Keita'nın bütün olayları tahtın koruyucusu olduğu içinmiş. Hatta o kadar ki anne ve babası dışında bilen yokmuş. Hatta iyice abartıyoruz; Öyle ki babası Barcelak'ın klanı bile prensesin bu görevinden habersiz. Hatta prensesi tehdit olarak algılayıp, Keita'ya saldırdılar.

Aslında kurgusal anlamda ve hikaye örgüsü olarak başarılı diyebilirim. Bazı bölümlerde yine kahkahalarla güldürüyordu. Ailesi hatta sürekli takıştığı Morfyd bile son güçlerine kadar Keita'yı savunmaya hazırdı. Ailenin gücü açısından güzel bir örnekti.

Kesinlikle kitaplıklarınızda bulunması gereken bir kitap. Hele hele serinin ilk üç kitabını okuduysanız zaten kim ne derse desin bu kitabı da alıp okuyacaksınız demektir. Kitabın sonundaki index çok başarılı. Çünkü artık iyice geliştiğinden dolayı yedi sülaleleri hikayenin dahilinde. Kimin kim olduğunu bilmemiz açısından hoş olmuş.

Herkese Keyifli Okumalar...

28 Ocak 2015 Çarşamba

CAMBAZ - BURCU DEMET


Merhabalar. Bugün yine yeni yayınlardan biriyle karşınızdayım. Postiga Yayınlarından çıkan Burcu Demet'in yeni kitabı Cambaz'ı az evvel bitirdim ve taze taze yorumunu yazmak istiyorum.

Kitap hakkında söylemek istediklerime gelirsek fazla spoiler vermeden sadece nasıl bulduğum hakkında yorum yapacağım. Aktan ve Gecem güzel bir çift. Gecem ismi bana çok hoş geldi. Gerçi Aktan'ın kıza ısrarla saçma sapan bir göbek adıyla seslenmesi hem benim hem de Gecem'in sinirlerini bozsa da sonunda Aktan onu da romantik bir sebebe bağladı.

Kitap dram içeriği olan bir kitap değil adından, kapağından da anlaşılacağı üzere romantik komedi tadını yaşatan bir hikaye bu. Kitaptaki tek çift zaten Gecem ve Aktan değil. Kalabalık yan karakterler benim pek sevdiğim bir durum olmasa da sürekli absürd durumların yaşandığı bir romantik komedide hoşuma gitmediler diyemem.

Kitap Gecem ve Aktan'ın düğünüyle başlasa da hemen ikinci bölümde 2 ay öncesine Yani Gecem ve Aktan'ın evliliğine sebep olan iddianın yapıldığı geceye dönüyoruz. İddia falan dediğim kulağa biraz uçuk kaçık gelebilir ama iddia işin biraz bahanesi. Gecem ve Aktan eski sevgili ve inatlaşma didişme olarak yansıttıkları küllenmemiş bir aşk var.

Yazar Wattpad'de kendisine destek olan isimleri de unutmamış ve düğün davetlisi gibi yazmış ki bu da hoş bir detay olsa gerek, özellikle ismi geçenler için. Ayrıca söylemek istediğim başka bir konu da şu ki Gecem tam bir şirret. Yani Aktan'ın sabrına, sakinliğine ve ne olursa olsun öfkelenmemesine cidden saygı duydum. Neden hep erkek karakterler kadn karakterlerden daha mükemmel oluyor dersiniz?

Son olarak kitabın çok fazla erotik içeriği yok. Aslında Aktan'ın hayallerini, planlarını ve düşlerini es geçersek son bölüme kadar hiç erotizm yok. Yani erotik roman sevmeyenler için önerilebilir bir seçenek. Kitabın yazım dili kesinlikle ağır veya ağdalı değil. Aslında bilakis inanılmaz kolay okunan ve kafa dağıtan bir kitap. Başlamamla bitirmem arasındaki toplam süre 3 saati bile bulmaz diye tahmin ediyorum. Türünün sevenlerine -ki sanırım tür chick-lit oluyor- önerilir.

Herkese Keyifli Okumalar.

26 Ocak 2015 Pazartesi

AMERİKAN FİLMİ KLİŞELERİ #İLK10


Amerikan filmlerinde ya da daha ziyade şöyle diyelim Hollywood filmlerinde herkesin bildiği belli başlı klişeler vardır. Artık o sahneleri görünce gözlerimizi devirir, sıkıntıyla söyleniriz. Daha önceki bir yazımda Korku filmi klişelerinden bahsetmiştim. Gözlüklüler, şişmanlar, bira almaya gidenler, herkesin istisnasız hazin sonu ortaktı.

Şimdi de genel olarak Amerikan filmlerinde geçen klişe durumlara ve klişe konulara göz atacağız. Her ne kadar bu yazıyı çok eğlenerek ve espiri bir dille yazacak olsam da o klişelerin çoğunu seviyorum ben. Özellikle de romantik olanlarının yeri ayrı. Sizce klişeler aslında asla modası geçmeyen klasikler midir? Yoksa sıkıntıdan içiniz mi şişiyor?


1) Esas erkek dayanıklılığı.


Bu arkadaşımız adeta bir mermer, bir granitten oyulmuş gibi sert, sağlam ve yakışıklıdır. Filmde herkes tek kurşunla ölürken beyimiz beş kurşunla bile ölmez, ölebilemez. Dayak yer, ağzı burnu birbirine girer ama yine de son anda ayağa kalkar ve rakibinin eline çenesini verir. Bütün patlamalardan ve bombalardan olabilecek en uzak mesafeye doğru zıplayarak kurtulma yeteneğine sahiplerdir. Üstelik ortamda kablosu kesilerek imha edilmesi gereken bir bomba varsa her zaman doğru kabloyu keserler. Kendilerine selam ediyor ve severek izlediğimizi belirtiyoruz. 
   

2) Madem polis olduk, neden donut yemiyoruz?


İşte Amerikan filmlerinde klişelerin klişesi sayılabilecek bir durum daha. Polisler bu film sektöründen çektiklerini muhtemelen hiçbir şeyden çekmemiştir. Amerikada polis dediğin iki kişilik bir ekip olarak çalışır. Asli görevleri donut yiyerek kahve içmek olsa da ara sıra suçluların peşine düştükleri de görülmüştür. Gerçi böylesi durumlarda kendilerinden önce giden göbekleri hep başarısız olmalarına sebep olsa da ortaklarıyla didişmekten vazgeçmezler. 


3) Sen O'sun!


Bu klişeyi zaten hali hazırda bilmeyen yoktur. Genelde dünya yok olmak üzereyken ortamı kurtaracak bir kişi çıkagelir. Etrafındaki bütün önemli elemanlar buna dönüp dönüp "Kendine inan, yapabilirsin, sen o'sun." gibisinden gaz vererek kendi tatlı canlarını bu zavallıya kurtarttırırlar. Aslında bu klişemize "Neo Sendromu" da denilebilir. Sonrasında Harry Potter, Katniss Everdeen gibi çeşitli zavallıların başına gelse de bu klişe hayatına şüphesiz ki Matrix'le başlamıştır. 


4) Uzaylılar geldi, hemen destansı bir mücadeleyle dünyayı kurtarmalıyız.


Klişeler içinde en sevdiklerimdendir çünkü kendisi bana fazlasıyla eğlenceli gelmekte. Işık yılı uzaklıktan gelmiş koca kafalı uzaylılar her seferinde Amerika'ya inmeyi ilahi bir kudretle başarır. Eski bir asker ya da uzay bilimci olan eleman kahin gibi uzaylıların yaptıklarını ve yapacaklarını herkese söylese de hiçbir yetkili abimiz bu çocuğu dinlemez. İşler sarpa sardığında Amerikan bayrakları, kartallar, f-bilmemkaçlar havalarda çaresizce dönerken, Amerikan Başkanı bütün dünyaya kahramanvari bir açıklama yapar. Hatta bazen beyaz sarayı terk etmeyi reddettiği de görülmüştür. Esas eleman bir şekilde korumaları yarıp başkana ulaşır ve dahiyane fikrini anlatır. Ordu çaresizce planı uygulamaya koyar ve esas eleman günü kurtarır. Elbette ki kızı da kapacaktır. 


5) Madem örümcek ısırdı, radyoaktif ışınlara maruz kaldım, giyilebilen bir robot yaptım, yarasa gibi geziyorum; Neden kahraman olmayayım?


Bu insanları anlayabilmek gerçekten ayrı bir mesele. Süper güçler edinseniz ilk işiniz pelerin takıp kahramanlık yapmak mı olur? Hiç mi şöhret olayım, para kazanayım falan demezsiniz? İçinizden hiç mi kötü adam çıkmaz? Birisinin Gotham'da ailesi öldürülür, diğerinin amcası. Sonra gelsin kahramanlıklar, gitsin dünyayı kurtarmalar. Hepinizin mi bir adalet açlığı var? Süper güçler adalet arayışında olanları seçiyorsa mesele yok ama düzen fazlasıyla adaletsizse ve neredeyse herkes gerçek adaleti arıyorsa; o kötü.


6) Karısı/ailesi öldürülmüş erkek çekiciliği.


Artık bu iyi bir filmin, hatta dizinin olmazsa olmaz klişesidir. Tatlı karısı ve şirin bebeleriyle emekli olmuş bir polis/ajan gibisinden sert bir abimiz huzurla balık tutarken veya uçurtma falan uçururken tam en mutlu olduğu anda bütün ailesi öldürülür. Bunun üzerine asıl kahramanımız bir Cüneyt Arkın edasıyla "Yeminimi bozdum ağalar!!!" diye bağırmasa da aşağı yukarı aynı şeyleri hisseder ve intikamını alır. İnsan merak etmiyor da değil. Şu adamlardan biri de niye sıradan, şerefsiz biri falan çıkmaz ki? Hepsi mi erdem ve yetenek muskası birader? Niye yeni genç karısıyla gününü gün etmeye devam edenleri yok? Gerçi kabul ediyorum, böylesi daha cezbedici oluyor.


7) Annem/Babam psikopattı, milyon tane psikolojik travmam var. Hemen kötü adam olmalıyım!


Sanırım bu tipleri herkes biraz sever ve çekici bulur. Bu derin acılar çekmiş karakterli kötü adamlara Joker ya da Hannibal Lecter örnek gösterilebilir. Her istediğini elde eden ve her halükarda iyi bir insan olarak kalmaya ant içmiş esas eleman o kadar sinir bozucudur ki çoğumuz bir kere de kötü adam kazansın isteriz. Kötü adam her zaman kötülüğü için gerçekçi sebepleri olan, dahi sayılabilecek kadar akıllı tipler olur. Kaybetmelerinin tek sebebi de başrol olamayışlarıdır. Yoksa herkes bilir ki iyilikten leyla gibi gezen sevgi pıtırcıkları onları yenecek yetenekte değildir.


8) Olamaz, iyi adam hapishaneye düştü!


Cümleyi okuduğunuz anda turuncu üniformalar gözlerinizin önünde belirdi. Haydi itiraf edin. Bir an için bütün o dövmeli, dazlak ve tehditkar tipler gözünüzün önünden geçti. Amerikan filmlerinde hapishaneye düşmenin raconu bellidir. Aşağılıyıcı bir şekilde yıkanır, turuncu üniformalara sarılır, devasa, psikopat ve muhtemelen eşcinsel bir oda arkadaşının yanına yollanırsın. Eğer zayıf, çelimsiz bir tipsen hayatını cehenneme çevirmekle birlikte kısa zamanda sana sahip çıkacak kaslı bir abi bulunur. Ve bu abi seni de şınav ve mekik çekerek kas yapmaya ikna eder. Tabii eğer başından beri kaslıysan muhtemelen iftiraya uğramış bir polissin ve beş dakikada bir adam döveceksin.


9) Kıyamet senaristi.


Gök bilimci, Yer bilimci, Su bilimci kısaca bilimci ve yakışıklı eleman sevgili esas oğlanımızdır. Bu çocuk mesleğinde çok başarılı ve yetenekli olduğundan kendisi ordudan üst düzey abilerle çalışır. Gelen hortumun, fırtınanın, depremin, tsunaminin beklenenden çok, çok ve çok daha büyük olacağını bilmektedir ama bunu bir türlü ispat edemez. Elinde kağıtlarla ve dosyalarla yetkili abilere laf anlatmaya çalışırken birilerini kızdıran kahramanımızdan araştırma dosyasını alırlar ama o gizliden gizliye araştırmalarına devam eder. Eğer evli ve çocukluysa bu bilim adamının kızı kesinlikle tam bir geri zekalıdır. Yüzde yüz kıyamet kopmadan hemen önce hayatının ergenliğini yapıp evi terk edesi gelir. Kahramanımızın haklı olduğu ortaya çıktığında kırmızı telefonlar, kriz masaları falan kurulduğunda bizim eleman kovulmayı ve hapse atılmayı göze alarak teorisini Amerikan Başkanına anlatır ve günü kurtarır.


10)  İthal mafya. 


Bilirsiniz ki ABD'de herhangi bir mafya oluşumu varsa bu kesinlikle Amerikan vatandaşlarının işi değildir. Mafya dediğin Rus ve İtalyan olmak üzere iki grupta kategorize edilmiştir. Çin mafyası da ara sıra ortamlarda görülse de pek güçlü değildir. Rus mafyaları sadece sek votka içebilirken İtalyanlar her türlü içkiyi içebilme avantajına sahiptirler. Amerikadaki uyuştucu, silah kaçakçılığı işlerine İtalyan mafyası bakarken elmas ve beyaz kadın ticaretine Rus mafyası bakar. Soğuk savaş kafasını yaşayan Rus mafyalarının inanılmaz güçlü bir nükleer silahın alımını satımını yapması da nadir görülen bir olay değildir. Bu iki tip mafyanın ortak özelliği aralarına yeni aldıkları elemanın polisle çalışıp çalışmadığını test etmek için eline boş silah verip adam vurmalarını beklemektir. Gerçi esas oğlan bu tuzağa çok nadir düşer. Silahın ağırlığından boş olup olmadığını bilmektedir.



24 Ocak 2015 Cumartesi

KENDİ KİTABINI YARAT


Yeni bir mim yazısıyla yeniden karşınızdayım. Eylül'de Ayaz'ın yazarı ve canım arkadaşım Çiğdem Akkaya beni mimlemiş. Ad-soyad da çok resmi oldu be. Teşekkür ediyorum Çiğdem'ciğim. Kendisi böyle bir mimden nasıl vahşice bir zevk alacağımı bildiğinden olsa gerek beni unutmamış :) O zaman sorulara gelelim.

1) Bir kitap yazmaya karar verdiniz, türü ne olurdu?

Cevabım bu konuda çok net, kesinlikle net. Romantik Dram tek tercihim. Neden derseniz aşkı okumayı seviyorum ve yazmak fikri de hoşuma gidiyor. Dram da bu işin olmazsa olmazı. İki tane çok mutlu ve çok düzenli insanın birden bire kopmayacak bağlarla birine bağlanması bana gerçekçi gelmiyor. İyi bir romantik kurgu benim için tek cümleyle şudur; Bütün dünyaya karşı ikimiz.

2) Bu kitabı bir serinin başlangıcı mı yoksa bağımsız bir roman şeklinde yazardınız?

Kesinlikle bağımsız tek bir roman şeklinde yazarım. Seri sevmediğimden değil ama neredeyse bütün serilerde saçma sapan bir konuyu uzatma çabası oluyor. Kabul edelim. Grinin Elli Tonu, Gabriel'in Cehennemi falan bildiğimiz tek kitaplık konuların çeke çeke uzatılmışı. Ben yazsam insanı böyle baymak istemezdim. 

3) Kitabınızın baş karakterlerinin ya da karakterlerinin isimlerini ne koyardınız?

Bu konu benim için inanılmaz önemli olurdu. İsimlerin önemli olduğuna ve anlamlarına dikkat ederek koyulması gerektiğine inananlardanım. Karakterlerimde hiç şüphesiz benim bebeklerim olduğuna göre isimlerine çok özen gösterir ve karakteri yansıtan, kulağa hoş gelen isimleri seçerdim. Erkek karakterler için Sencer, Aral, Sinan, Yıldırım gibi türkçe ve maskülen isimler tercih ederken kadın karakterler için Masal, Melodi, Derin, Armağan gibi isimler seçerdim. 

4) Her yazarın etkilendiği yazar ya da yazarlar mutlaka vardır, sizinkiler hangileri?

Bu soruya sayabileceğim bin tane isim var ama öncelikli aklıma gelen Sylvain Reynard. Edebiyat bilgisi, yazım dili, anlatımı olarak bana inanılmaz büyüleyici gelmişti. Hala da gelir. Tabii Paulo Coelho gibi kalemine erişmeyi hayal dahi edemeyeceğim büyük üstadlara da hayran değilim diyemem. 

5) Kitabınızın nerede geçiyor olmasını isterdiniz? Kasaba, şehir veya köy? Ya da kitabınız kurgusal bir dünyayı anlatıyorsa orası nasıl bir yer olurdu?

Kitaplarımın kesinlikle İstanbul'da geçmesini isterim. Yabancı şehirleri tanımıyorum, ülkedeki diğer şehirleri tanımıyorum ama İstanbul benim şehrim. Dilencisinden sosyetesine, öğrencisinden ev hanımına herkesin nasıl yaşadığına dair bir fikrim var, başka bir yeri düşünmem bile. Kurgusal dünya olaylarına girersek herhalde çıkamayız. Sanırım neşeli ve mutlu bir dünya olmazdı. 

6) Kitabınızı ilk kime imzalayıp verirdiniz? 

Eğer birlikte yaşamıyor olsaydık söyleyeceğim kişi kesinlikle annem olurdu ama birlikte yaşadığımıza göre en yakın arkadaşıma, çocukluk arkadaşıma gönderirdim. Okurken inanılmaz eğlenir ve çok ciddi geyik çevirirdik. Çiğdem'ciğim sende ilk gönderdiklerimden biri olursun. Yazmak nedir bildiğinden görüşlerin benim için ekstra değerli. Artık amma saçmalamışsın ya da oha süper olmuş diye diye bayaa bir kıkırdarız diye tahmin ediyorum. ♥

7) Gelelim en önemli soruya, kitabınızın ismi ne olurdu? 

Ahhh. İşte bu soru benim gerçek felaketim. Konu afilli isimlerse rezil rüsva oluyor klişelerden klişelere koşuyorum. Gazeteci olsam attığım başlıklar en fazla "Cem Uzan'a hapis şoku" başlıkları kadar ilginç olabilirdi. O zaman söyleyin bakalım. Hangisi daha az kötü? Aşkın Karanlığında? Kara Kalp? Klişeden öleyim en iyisi bi köşede. 


8) Sizin kitabınızı en güzel şekilde anlatan üç kelime ne olurdu?

Hmmm. Birinci kelime kesinkes aşk. İkinci kelime de hiç şüphesiz ki sadakat. Üçüncü kelime içinse seçimim aidiyet. Mükemmel bir hikaye sizce de bunların hepsini içermeli değil mi?

Kimleri mimlediğime gelirsek. 




22 Ocak 2015 Perşembe

KIZIL ÖPÜCÜK - LARA ADRIAN


Şimdi sizlere anlatacağım kitap Gece Yarısı Serisinin ikinci kitabı Kızıl Öpücük. Açıkçası söylemeliyim ki kitap beni oldukça şaşırttı. Nasıl mı? Sabırlı olun anlatmaya başlıyorum, okuyun bakalım.

Genelde serilerin devam kitapları ivme kaybederek ilerler. Açlık Oyunları, Alacakaranlık, Grinin Elli Tonu gibi seriler de buna örnektir. Oysa bu sefer serinin devam kitabı ilkinden bile çok daha iyiydi. Gece Yarısı Öpücüğü yorumunda anlattığım üzere Lucan benim için bir efsane olmuştu.

Bu durum öylesine güçlüydü ki serinin devam kitaplarını alırken kimseyi Lucan gibi sevemeyeceğimi düşünerek korkmuştum. Oysa Kızıl Öpücük birinci kitabı kesinlikle solladı. Kahramanımız ve sevgili vampirimiz Dante kitabın ana karakteri. Asıl kızımızsa güzeller güzeli genç bir veteriner.

Kitabın konusundan kabaca bahsetmek gerekirse Dante ıssızlarla verdiği amansız bir mücadeleden sonra yaralı ve neredeyse ölmek üzereyken tesadüfen binalardan birine girer. Girdiği yer bir veteriner kliniğidir ve genç doktor da içeride uyuyakalmıştır. Dante hayatta kalmak için Tess'ten beslenirken kızın elinin üzerindeki işareti görür ve onun bir soy eşi olduğunu anlar ama artık her şey için çok geçtir.

İşte işler buradan sonra sarpa sarmaya başlıyor. Bu kitapta birlik dışında adı geçen medeni vampirleri de -ya da barınak vampirleri diyelim- hikayenin içine dahil oluyor. Piyasada türeyen yeni bir uyuşturucu soylu vampirlerin açlığını şiddetlendirip onları ıssıza dönüştürüyor. Barınaktaki genç ve deneyimsiz çocuklar bu illet yüzünden ıssıza dönüşmüş durumda.

İlk kitapta Lucan'ın susuzluğu nasıl bir lanetse bu kitapta da Dante'nin ufak bir sorunu var. Annesinden geçen bir yetenekle insanların ölümlerini görebiliyor. Bunun lanet olan kısmıysa rüyalarında sürekli kendi ölümünü görüyor olması. Dante bu durumu asla kabullenemese de hayata bağlanması Tess'le birlikte oluyor ve kaderini değiştirebileceğine inanmaya başlıyor.

Kitabın erotik içeriği çok fazla değil hatta ilk kitaba göre çok daha az olduğu söylenebilir. Her ne kadar üçüncü kitabı ve Tegan'ın hikayesini okumak istesem de kendime engel oluyorum. Diğer kitapları da unutmamalı. Çünkü onlar da bizim bebeklerimiz. ☺

                                                                        Herkese Keyifli Okumalar...

 

21 Ocak 2015 Çarşamba

KARANLIKTA BULDUM SENİ: TANITIM - ÖN OKUMA



YAYINEVİ: GO!

TÜR: ROMAN

SAYFA SAYISI: 456

ÇEVİRMEN: DUYGU YÜCEL

EDİTÖR: NURTEN HATIRNAZ

LİSTE FİYATI: 17 TL

ARKA KAPAK

“Sen beni karanlıkta buldun ve kendimden kurtardın. Seni sonsuza dek seveceğim.”

Maggie Young, kendi deyimiyle, küçük bir kasabada, süper not ortalaması ve sıradan okul aktiviteleriyle yaşayıp giden sıradan bir kızdır. Normal bir ailesi, normal bir okulu, normal arkadaşları, kısacası normal bir hayatı vardır. On sekiz yaşına girmek için gün sayan Maggie, artık sıra dışı bir şeyler yaşamak, tutkuyla sevebileceği bir şeylere sahip olmak ister. VE KADER KARŞISINA CLAYTON REED’İ ÇIKARTIR…

Clayton Reed. Kasabadaki yeni çocuk. Kimseye yüz vermeyen gizemli yakışıklı. Geçmişinden kaçıp sığındığı bu küçük kasabada, her şeyden ve herkesten uzak durmaya kararlı. MAGGIE HARİÇ…

Herkesten köşe bucak kaçan Clayton, dış dünyayla arasına kalın duvarlar örse de Maggie o duvarların ardında neler olup bittiğini öğrenmeye kararlıdır. Çünkü tanıdığı hiç kimseye benzemeyen bu gizemli yabancıya deliler gibi âşık olmuştur. Ama o duvarların ardında yaşananlar Maggie’nin tahmin edebileceğinden çok daha korkunçtur. Clayton çok geçmeden adeta bir kelebek gibi Maggie’nin ışığına kapılıp özgürleştiğini sanır, Maggie ise Clayton’ın karanlığına hapsolur. Gün geçtikçe büyüyen bu karanlık, ikisini de yavaş yavaş yutarken onlar aşklarının her şeyin üstesinden geleceğine inanmaya devam eder. Çünkü delice bir aşktır onlarınki. Ya da belki sadece delilik…

New York Times çok satan yazarı A. Meredith Walters’tan kırık bir “ilk aşk” hikâyesi…

ÖN OKUMA

19 Ocak 2015 Pazartesi

EN İYİ FANTASTİK KİTAP SERİLERİ #İLK10


Kitapları çok seviyorum ve eminim ki bu blogu takip eden herkes kitapları çok seviyor. Kitap yorumlarının yanı sıra yeni şeyleri de sizlere tanıtmayı ne kadar sevdiğimi biliyorsunuz. Bu sefer ki listemiz yeni sayılmasa da benim okuduğum bütün fantastik serileri içine alıyor.

Bu arada hemen belirtmek isterim listede elbette eksikler olacaktır. Çok tanınmış kimi serileri bilerek liste dışı bıraktım. Sonuçta Amerikayı yeniden keşfetmenin alemi yok. Alacakaranlık serisi, Harry Potter serisi, Açlık Oyunları serisi gibi artık fantastik kategorisinin kült eserlerini zaten hepimiz biliyoruz. Şimdiden herkese keyifli okumalar diliyorum.


ANITA BLAKE SERİSİ


Bu seriyi tanımlamak için ne söylemek lazım bilemiyorum. Anita Blake vampir evreninin ve vampir dünyasının adeta tanrıçasıdır. Açıkçası Anita Blake romanı okumamış biri vampir edebiyatına vakıfım dememeli. İlk 7-8 kitap özellikle tekrar tekrar okunacak cinsten.

Kurt adamlar, vampirler, aslan adamlar ve daha bir çoklarının herkes tarafından bilindiği bir evrenle tanışmak ister misiniz? Böyle bir dünyada FBI doğaüstü canlıların işlediği suçlar için özel bir birim kurar. Hiçbir hapishanede tutulamayacak kadar güçlü canlılar için verilecek tek ceza bellidir. Ölüm. Anita Blake şehrin, eyaletin hatta ülkenin en iyi vampir avcısıdır. Vampirler arasında adı korkuyla telaffuz edilen bu avcının diğer lakabı da "Cellat"tır.


Ölüm ve büyüyle sarıp sarmalanmış hayatı Anita'ya hak ettiği saygınlığı kazandırırken Anita insanlığına bütün ruhuyla insanlığına tutunmaya çalışır. Bütün bu kargaşa ve kıyımın içinde Anita'nın hayatını başından sonuna kadar değiştirebilecek tek kişi Şehrin Efendisi Jean-Claude'dan başkası değildir. Anita Jean-Claude'un cazibesine kapıldığında onu öldürmek veya sonsuza kadar kalbini kaptırmak arasında bir seçim yapmak zorunda kalır. Artık Anita için vampirler mezar kaçkını cesetlerden çok daha fazlasını ifade etmektedir.

*******
               
GECE EVİ SERİSİ


Eğer fantastik edebiyatın gençlere yönelik bir örneği yok mu diye soruyorsanız bu seri hiç şüphesiz ki dualarınızın cevabı olabilir. Vampirlerin bütün dünya tarafından bilindiği ve kabul edildiği bir evrende Zoey çaylak bir vampir olarak işaretlenir. Ne yapacağını bilemez bir halde kendini gece evinde bulur. Çünkü çaylak vampirlerin etraflarında yetişkin bir vampir olmadan çok fazla yaşaması mümkün değildir.


Her gece evinde vampir tanrıçası Nyx'nin bir yüksek rahibesi bulunur. Rahibe vampirleri ve çaylakları korumak ve yönetmekle görevlidir. Zoey Tulsa'daki gece evinin yüksek rahibesi Neferet'le tanıştığında ona adeta hayran olur. Neferet'in iyilik dolu sihirli yanı aslında sadece gerçek yüzünü maskelemenin bir yoludur. Zoey Neferet'in içindeki kötülüğü fark ettiğinde tanrıça Nyx tarafından kutsanır ve ilk çaylak yüksek rahibe olur. İyiyle kötünün mücadelesi hiç bu kadar eğlenceli olmamıştır.

**********


TANRIÇA SERİSİ


Fantastik seriler deyince ister istemez yazı P. C. Cast güzellemesine dönüşüyor. P.C. Cast'ın Türkiye'de yayımlanan ilk serisi Gece Evi olsa da Tanrıça serisini çok daha başarılı buluyorum. Gece Evini aksine karakterlerimizin hiçbiri ergen değil. Gerek işleniş biçimleri, gerek konularıyla Tanrıça Serisi yetişkin okuyucu için çok uygun.



Serinin bütün kitapları birbirinden bağımsız ve hepsi başka kadınların başına gelen mitolojik, büyülü olayları konu alıyor. Sersem Bella'ya Edward'ın aşık olmasından bile daha mucizevi şekilde hatunlar sonunda Yunan Tanrılarını kapıveriyor. Serinin bütün kitaplarını ayrı ayrı sevsem de Hades ve Persephone efsanesini konu alıyor. O kitaptan sonra Hades'in favori tanrım olduğunu söylemek hiç zor olmaz.

**********

VAMPİR GÜNLÜKLERİ SERİSİ


Bu da aslında liselilere önerdiğim serilerin başında geliyor. Yazımdili akıcı, olay kurgular falan fantastik kelimesininin kesinlikle hakkını veriyor. Her şeyden önce sadece The Vampire Diaries gibi bir diziye ilham kaynağı olduğu için bile seriye bir şans vermeli.


Tabii Gossip Girl sevenler kitap serisiyle dizinin neredeyse hiçbir ilgisi olmadığını bilecektir. (Not: Dizi daha güzel.) Vampir Günlükleri serisinde de aynısı geçerli diziyle konu olarak neredeyse hiçbir bağları yok. Ve belirtmek zorundayım ki dizi daha güzel.

**********

PERCY JACKSON VE OLİMPOSLULAR SERİSİ


Kapaklara bakıp da lütfen çocuklarla ilgili bir seriyi bize öneriyor; çıldırmış olmalı demeyin. Korkunç kapak seçimlerine rağmen Percy Jackson serisi adeta mitolojik bir insanlık dersi gibi. Rick Riordan'ı ayrıca tebrik etmek gerek diye düşünüyorum çünkü gerçekten bu kadar harika bir yazım dili olamaz.


Kitap hem komik, hem eğlenceli, hem aksiyonlu, hem dramatik hem de fena halde mitolojik. Gerçi insan yunan tanrılarına fena halde gıcık olmuyor da değil. Percy Jackson gözümde Herkül'ü bile sollayacak bir kahraman.

*********

PARTHOLON SERİSİ


Yine fantastik, yine ben, yine mutluluk. P.C. Cast'e sadece varolduğu için ve yazdığı için teşekkür ediyorum. Partholon serisi yine mitolojik öğeler barındıran bir seri. Yani vampir gibisinden bir şeyler yok ama klasik yunan mitolojisiyle de olduğunu söylemem. Keşke diğer kitaplar da çevrilse bir an evvel. Yayınevine duyurulur.


Sıradan bir öğretmenin antik dünyadaki eşiyle yer değiştirmesiyle birlikte bütün hayatı değişir. Sıradan dünyada o sadece herhangi biriyken bu antik dünyada kendisi neredeyse bir tanrıçadır. Tanrıça Epona'nın tapınağında yaşamaktadır ve kendisi Epona'nın seçilmiş rahibesidir. Asıl şaşırtıcı olan da biraz sonra tanımadığı bir at adamla evlenmek zorunda olmasıdır.

**********

LUX SERİSİ


İşte gerçek aşk, işte gerçek yakışıklı, işte gerçek uzaylı! Karşımızda Deamon. Bu seriyi okumamak için çok uzun süre direndikten sonra ve uzaylılardan da fantastik öğe mi olur yaaa diyerekten beklediğim için hala kendimi affetmiyorum.


Bilenler bilir Lux Serisi alanında eşsiz ve benzersizdir. Kurgusu, akıcılığı, eğlenceli diyalogları insanı çılgınlıklardan çılgınlıklara sürükler. Beş kitaptan oluşan seri Türkiye'de de tamamlandı. Deamon Black ile tanışmak için bir saniye bile beklerseniz iflah olmazsınız pişmanlıktan diyorum.

********

EJDERHA SERİSİ


İşte fantastik edebiyatın yepyeni bir türü. Fantastik edebiyat dediğimizde vampirler, kurt adamlar hadi bir de mitoloji diyerek konuları toparlıyoruz ama aslında neredeyse hiç işlenmemiş ve bana cevher madeni olarak duran bir konu var ki o da ejderhalar.


Ejderha serisi gerçek anlamda bir fenomen. Kanlı Annwyl ve Fearghus'un efsanevi aşkıyla başlayan hikaye soylu Fearghus'un bütün ailesinin sırasıyla gerçek aşkı bulmasıyla devam ediyor. Seri için inanın ki ne söylesem az. Erotik, nüktedan, sevimli, eğlenceli gerçekten seviyorum bu seriyi ve önerdiklerimin başında geliyor.

**********

GECE YARISI SERİSİ


Henüz sadece tek bir kitabını okusam da okuduğum kadarını öylesine beğendim ki hemen serinin diğer kitaplarını sipariş ettim. Lucan ve diğerleri vampir dünyasının tanrıları sayılabilir. Size nasıl anlatmalı bilemiyorum.


Kitabın ortamı biraz Karanlıklar Ülkesini, biraz Blade'i andırıyor. Karanlık, tehlikeli ve tüyler ürpertici. Kitaplar genelde iyilerin ve kötülerin savaşını anlatır ama bu kitap çok kötülerin ve daha az kötülerin savaşını anlatıyor demek zor olmaz. Erotizm, aşk, güç, savaş ve dehşet hakkında güzel bir şeyler okumak istiyorsanız herkese tavsiye ediyorum.

*********

GÜNEYLİ VAMPİR SERİSİ


Bu serinin takip edenleri ve sevenleri hali hazırdaoldukça fazla. Bildiğiniz gibi Güneyli Vampir Serisi Yurtdışında yayınlanan True Blood dizisine de ilham kaynağı oldu. Diziyi izlemediğim için hangisinin daha iyi olduğunu söyleyemem ama kitap hakkında bir kaç kelam edeceğim.


Öncelikle şunu söylemeliyim ki bu seri bana hafiften bir Anita Blake çakması gibi geliyor. Sırf bu yüzden bile okurken hoşuma gitse de hafiften bir tuhaflık da hissettirmiyor değil. Sanki Anita'nın daha zayıf, daha güçsüz, daha bağımlı bir versiyonunu okumak gibi. Yine de Anita severler için farklı bir deneyim olabilir.

*********

Herkese Keyifli Okumalar.

16 Ocak 2015 Cuma

KEFARET - P. C. CAST + KRISTIN CAST


Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelse de sonunda biten bir seriyle karşınızdayım. Gece Evi Serisinin son kitabı Kefareti az önce bitirdim. Öncelikle söylemeliyim ki çok güzel bir kitaptı.

Güzelliği benim için tamamen Kalona'dan dolayı geliyordu. Yani Neferet ve Zoey kapışması artık o kadar baymaya başladı ki heyecanla okuduğumu söylesem yalan söylemiş olurum. Aslında böyle bir seri yerine direkt Kalona, Nyx ve Erabus'un aşk üçgenini anlatan bir seri yazılabilirmiş. Doğrusu çok da güzel olurmuş. ♥ Kalona Forever ♥

Kitabın en güzel, en şairane yanı Kalona'nın sonunda gerçek mutluluğa ulaşmasıydı. Zaten ailecek onları pek bir seviyorum. Rephaim'da benim favori karakterlerimden. Steve Rea ile ilişkilerini çok büyük heyecanla okuduğumu itiraf ediyorum. Sanırım bütün seri içinde en uyuz olduğum kişi Erabus oldu. Ortamlarda herkese sırnaşıp, eğlenceli olmaya çalışan tipler olur ya. Kendisi o tiplerin ilahi versiyonu.

Zoey gerçekten inanılmaz sıkıcı bir karakter. İki tane yan kesiciyi öldürdüm diye tripten tribe girmesi gerçekten sıkıntıdan karnımı ağrıttı. Zaten kızın bütün tercihleri benim için sorunlu. Şöyle ki Stark'a başından beri sinir oluyorum. Gerçi o zaman liseli olduğum için olsa gerek Stark hikayeye ilk girdiğinde cool bir tip olduğunu düşünmüş ve Heath'i terk etmesini istemiştim.

Kitabın konusuna gelirsek Neferet'in çıldırmış bir şeytan gibi herkese saldırması ve tanrıçalığını ilan etmesi demek yanlış olmaz. Bir de son kitap olduğu için her şey bir neticeye bağlanmış ve şahsen beni tatmin eden bir son oldu bu serinin sonu.

Spoiler olabilir buralar dikkatli okuyun derim. Stark'a gıcık olduğum kadar da varmış. Zoey'in bir büyü için ödemesi gereken bedel "gerçek aşkını" kaybetmekti. Burada tabii ki Stark'ın ölüp gideceğine ve Aurox'la Zoey'in mutlu mesut yaşayacağına yazar bizi inandırmaya çalışsa da elbette iyi bir okuyucu olarak bu tuzağa düşmedim. Ölen Aurox oldu ve Nyx'nin yanına kabul edildi. Bu olayın herhalde tek sevindirici yanı Zoey'in gerçek aşkının Aurox olmasıydı. Stark niye bu kadar gıcık? Son olarak liselilere seriyi tavsiye ediyor ve Kalona'ya sonsuza kadar mutluluklar diliyorum.

Herkese Keyifli Okumalar.

14 Ocak 2015 Çarşamba

GECE YARISI ÖPÜCÜĞÜ - LARA ADRIAN


Yeni keşfettiğim efsane bir serinin ilk kitabıyla yine karşınızdayım. Gece Yarısı serisinin ilk kitabı Gece Yarısı Öpücüğü bu yazının biricik konusu. Aslında seri yeni bir seri olmasa da ben yeni keşfettiğim için mutlulukla ve heyecanla bilenlere, bilmeyenlere anlatmak istiyorum.

Sahafları gezmek gerçekten hoş bir alışkanlık. Semtimde eskiden büyük bir sahaf yoktu. Şimdi yeni açılan sahafı ziyaret etmeye öylesine alıştım ve her gittiğimde öylesine ganimetler buluyorum ki benim için vazgeçilmez bir şeye dönüştü. Gece Yarısı Öpücüğünü de böyle bir sahaf ziyareti sırasında buldum.

Kitaptan bahsetmek gerekirse fantastik edebiyatın en güzel ürünü vampirleri konu aldığını söyleyebiliriz. Burada belirtmeden geçemeyeceğim ki vampirler gerçekten vampir. Yani saçma bir şirinleştirilme çabasıyla "sevimli" gösterilmeye çalışılmamış. Kitabın konusu olmasa da geçtiği atmosfer bana kesinlikle Karanlıklar Ülkesi'ni hatırlattı.

Şeytan ayrıntıda gizlidir derler. O zaman şimdi biz de kitabın ayrıntılarına girelim. Erkek karakterimizle başlıyorum. Lucan! Kendisi benim gözümde adeta mitolojik bir tanrı. Thor Lucan'ı görse diz çöküp tövbe ederdi. Olaya bakış açım tamamen bu. Size fan girl'lük yapan ergen imajı çizmek istemesem de söylemek zorundayım ki Lucan gerçekten sağlam bir karakter.

Adam seksi, yakışıklı, güçlü, depresif, lanetli, zalim, travmalı. Yani mükemmel bir edebiyat karakteri olması için her türlü özelliğe sahip. Üstelik oldukça da erdemli. Hatta biraz fazla erdemli. Zira kitabın son sayfasına kadar Gabrielle dahil adam hepimize kök söktürdü. O nasıl bir inat, o nasıl bir irade. Ankadık çok tehlikelisin, canavarsın, çok kötüsün tamam kabul ama son sayfaya kadar da süründürülmez ki. Teseessüf ediyorum sana Lucan.

Asıl kızımıza gelirsek Gabrielle hikaye içinde inanılmaz doğru bir yere sahip. Her zaman Bella'nın bu kadar sıradan ve vasat olmasını akıl dışı bulmuştum. Yüz yaşındaki bir adamın zihinsel olgunluğunda birinin 17 yaşındaki bir ergene aşık olması bana tam anlamıyla tribünlere oynamak gibi gelmişti. Burada esas kız çok yetenekli, çok güzel, çok harkülade ama 900 yaşında bir adamı etkileyebilmesinin yegane sebebi aslında onun için yaratılmış olması.

Kitap gerçekten inanılmaz bir kurguya sahip. İnsanları öldürmeden ihtiyaçları kadar beslenen asillerle insanları hunharca katleden ıssızların savaşı kitabın hatta muhtemelen bütün serinin bel kemiği. Onun için yaratılma meselesine gelirsek Gabrielle bir Soy eşi. Yani vampirlerle kopmaz bağlarla bağlanıp, sonsuza kadar yaşayabilen ve onların çocuklarını doğurabilen ender kadınlardan birisi. Lucan'ın deyimiyle söylersek diğer kadınlarla karşılaştırıldığında o bir tanrıça.

Kitapta aşk var, aksiyon var, fantastik öğeler var. Her anlamıyla doyurucu ve cezbedici olduğunu söylemek mümkün. Merak edenler için hemen ekliyorum. Kitabın erotik sahneleri oldukça bol ama asla erotik bir roman değil. Buna daha çok tutkulu bir aşkın tutkusunu yansıtması diyebiliriz. Kitabı türünün sevenlerine ve sevmeyenlerine; herkese tavsiye ediyorum.

Herkese Keyifli Okumalar.


12 Ocak 2015 Pazartesi

UNUTULMAZ GECE - TERESA MEDEIROS


Uzun zamandan sonra tarihi aşk romanlarına döndüğüm için mutluyum. Bugün size bahsedeceğim kitap Unutulmaz Gece. Kitabın içeriğine girmeden önce kapağına aşık olduğumu söylemek istiyorum. Gerçi okuduktan sonra fark ettim ki kimse kızıl saçlı değil.

Kitaba dönersek İngiltere'de geçen bütün romanlar gibi sosyete, balo, takdim gibi klişeler yine başroldeydi. Klişe deyişime aldanmayın çünkü hepsini ayrı ayrı seviyorum. Aristokrasi okuma listemin göz bebeği. Unutulmaz gece beklediğimden ve tahmin ettiğimden çok farklı bir kitaptı. Adını koyamasam da karanlık, hafiften fantastik hoş bir hikayeydi.

Kitabın ortalarında doğru Hayden'in geçmişini öğrendiğimizde hikaye gerçekten tam anlamıyla kendini buldu. Spoiler vermek istemiyorum çünkü okurken siz de benim kadar şaşırın istiyorum ama asıl karakterlerimiz bir şekilde evlendikten sonra hikayenin yönü hiç beklemediğiniz bir şekilde değişecek.

Lotti her zaman ki gibi genç, pervasız, akıllı, güzel özet geçmek gerekirse harkülade bir hanım kızımız. Tabii ki asıl erkeğimiz karanlık, dertli, soğuk, mesefeli ama zalim veya zorba değil. Aslında kedilere gösterdiği sabır ve tahammül yüzünden kendisine artı puan veriyorum.

Markimiz niye bu kadar dertli diye sorarsanız cevabı ne yazık ki cidden klişe. İlk karısını öldürmekle suçlanıyor. Gerçekten öldürüp öldürmediğinin hiçbir önemi yok sosyete bulduğu dedikodulara tamamen sarılmış durumda. Elbette Lotti sihirli varlığıyla Hayden için her şeyi değiştirecek ve hayatı yaşanılır kılacak.

Aslında kitabın konusu özellikle Hayden'in geçmişi gerçekten çok güzel işlenebilecek altın madeni değerinde bir konuymuş. Kötü demek istemiyorum ama bu kadar derin ve mahvedici bir konuyu yazarın biraz vasat işlediğini söylemek de yanıltıcı olmaz. Hoşuma giden bir diğer konuda asıl kızımızın yazar olması. Doğrusu gerçekten yazacak harika bir hikayesi var.

Kitabın konu sıkıntısı olmadığı için kopyala yapıştır seks sahnelerine de ihtiyaç duyulmamış. Elbette tutkulu satırlar var ama inanılmaz dozunda hatta neredeyse az. Yani erotik roman görünce koşarak uzaklaşmak isteyenler için kitap resmen biçilmiş kaftan.

 Herkese Keyifli Okumalar.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...