25 Mayıs 2016 Çarşamba

GECE NÖBETİ - TESS GERRITSEN


Bir Tess Gerritsen harikası ile sizlerle birlikteyiz. Bu kadının yazımı, anlatımı, hikayeyi kurgulamasına hayranım. Cidden okurken düşündürüyor ve beyin jimnastiği yaptırıyor. Elinizden bırakmak istemeyeceğiniz ve sizi yine ters köşe yapan bir kitap. Aslında bu kitap için söylüyorum biraz kısa kesilmiş diyebiliriz. Yani sonlara doğru sanki biraz hızlı toparlama çabası olmuş yazarın. Biraz daha detaylı olabilirdi

Toby sürekli gece nöbeti tutan bir acil hekimidir. Çalıştığı hastane küçük tam donanımlı bile sayılmayacak bir hastanedir.Alzheimer hastası olan annesi Ellen ile birlikte yaşamaktadır. Ablası Vickie kesinlikle anneleri konusunda sorumluluk almak istemeyen, kocası ve çocukları ile kendi mutlu küçük dünyasında yaşayan bir bencildir. Toby'nin en büyük destekçisi Ellen'in bakıcısı Brayn'dır.

Bir gece Toby'nin nöbeti sırasında yaşlı bir hasta getirilir. Adam parkta çırılçıplak gezerken bulunmuştur ve şuuru yerinde değildir. Aynı anda getirilen farklı bir travma hastasına acil müdahale yapılırken yaşlı adam ortadan kaybolur. Sorumlu doktor olan Toby'nin başı beladadır. 

Tüm bu olaylara eş zamanlı olarak zengin kesime hitap eden bir emeklilik kompleksinde yaşlı insanlara yeniden gençliklerini geri vermeyi vaad eden bir grup doktor çalışmalarını sürdürmektedir.  İleri düzeydeki bu çalışmalar belli miktarlarda hormon takviyesini içeriyordur. En azından kağıt üzerindeki protokollerde böyle yazmaktadır. Ancak perde arkasında neler döndüğün konusunda kimsenin fikri yoktur. 

Hastanede kaybolan yaşlı adam ile aynı semptomları göstererek ölen iki yaşlı hasta daha vardır. Ne tesadüftür ki aynı yaşlılık kompleksinden hizmet alıyorlardır. Üstelik genç kalmak için protokol dahilindedirler.

Diğer tarafta ise 16 yaşında fahişelik yapmak zorunda olan zavallı bir kız satıcısı tarafından müşteriye gönderildikten sonra bilinçsiz bir şekilde kaldığı yere dönmüş ve bir süre sonra hamile olduğunu anlamıştır. Önce bebekten kurtulmak ister ama sonra doğurmaya karar verir ve satıcısının elinden kaçar. Bir şekilde tüm bu olanlarla bağlantılıdır. 

Bütün bu olaylar tek bir noktada bitişir ve Toby'nin hayatını alt üst ederler. Toby'yi öyle bir noktaya getirirler ki ya kalan ömrünü hiç işlemediği bir suç yüzünden hapishanede geçirecek ya da geriye kalan hayatını kurtarmak için ne pahasına olursa olsun mücadele edecektir.

Aslında kitap son derece düşündürücü özelliği de içinde barındırıyor. Para uğruna neler yapılabilir? Kimler nasıl riskler alabilir? Özellikle ilaç firmaları ne kadar ileri gidebilir? Gerçekten insanların çıkarları uğruna neler yapabileceğini gözler önüne seren bir kitap. Bir insan hayatının hatta birçok insan hayatının nasıl feda edildiğini, bu konuda hiç sorumluluk duyulmadığını açık olarak anlatıyor. 

Gerilimi hiç düşmeyen tempolu bir kitap. Kesinlikle özellikle türünün meraklılarına tavsiye ederim. Ama bu türe yabancı olanlar bile bir yerde başlamak isterlerse işte başlangıç olabilecek bir kitap derim.

Herkese keyifli okumalar...

15 Mayıs 2016 Pazar

AKRA'DA BULUNAN EL YAZMASI - PAULO COELHO


Bugün sizlere Paulo Coelho'nun Akra'da Bulunan Elyazması adlı eseriyle ilgili yorumlarımı paylaşacağım. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, bazılarına göre çok sıkıcı, bazılarına göre çok saçma, bazılarına göre ise öğretici bulunabilecek bir kitap. Yani aşırı derecede yoruma açık diyebiliriz. Açık söyleyeyim bu kitabı indirimde olduğu için satın aldım. Bayağı bir de kitaplıkta okunmayı bekledi. Güncel ve yeni çıkan kitaplarımızdan artık başım döndüğü bir zaman diliminde öylesine elime geçti ve okumaya başladım. 

Hikayemiz Kudus'te geçmekte. Kimine göre yıl 1099, kimine göre 4859, bir diğerine göre 492. Bu tarihler Mescid-i Aksa'da Müslüman, Yahudi ve Hristiyanların birlik ve beraberlik içinde yaşadığı dönemler. En azından kitapta böyle anlatılmış ve bu beni çok etkiledi. Müthiş bir ordu kapıya dayanmış durumda ve şehrin dört bir yanını birlikte savunmak üzere plan yapmış bu insanlar. Ayrıca normal hayatlarında da bayağı dostluk için de yaşıyorlarmış.

Kıpti ise Yunan asıllı bir gezgin, bir bilge. Bu arada Kıpti'nin hiçbir dine mensup olmadığını da belirtmekte fayda var diye düşünüyorum. Sadece Moire denen bir varlığa inanıyor. Öğretilerinin büyük bir bölümünde inancın ve sevginin öneminden bahsettiği için bence bu bilgi önemliydi. Tamamen tarafsız bir şekilde öğretilerini sunuyor.

Büyük bir ordu şehrin kapısına dayanmıştı ve ertesi gün müthiş kanlı bir savaş olacağını halk biliyordu. Kaçma fikrinde olanlar çoktan gitmişler, diğerleri ise  elinden geldiğince savaşarak şehri korumayı planlıyor ama bir o kadar da olacaklardan endişe duyuyorlardı. Halk meydanda toplanmış bir araya gelmiş, Kıpti'nin sözlerine kulak vermek için meydanda toplanmışlardı. Kıpti onlara şöyle seslendi; 

"Şehrimizi talan edebilir ama burada öğrendiklerimizi silemezler. İşte bu yüzden, ilmimizi surlarımız, evlerimiz ve sokaklarımızla aynı kaderi paylaşmasına izin vermemeliyiz. Peki ilim derken neyi kastediyorum? Yaşam ve ölüm hakkındaki mutlak hakikati kastetmiyorum; gündelik yaşamın karşımıza çıkardığı zorlukların üstesinden gelerek hayatta kalmamızı sağlayan şeyi kastediyorum. Kitapların bize bahşettiği, yalnızca gerçekleşen ve gerçekleşecek olaylar hakkındaki boş yere konuşup durmamızı sağlayan alimliği değil, vicdanı temiz adam ve kadınların yüreklerinde bulunan bilgeliği kastediyorum."

Bu sözlerinden sonra halktan soru sormalarını ister, eski Yunan'da ustalar bilgilerini böyle edinirlerdi der Kıpti. Halk başlar sorularını sormaya. Her soruya verilecek bilgece bir yanıtı vardır Kıpti'nin. Şimdi burada tamamen yerel kültürler devreye giriyor. Bazı konulara verdiği cevapları ben de saçma buldum. Ancak bir çok konuda gerçekten gözden kaçırdığımız noktalara temas ettiğini fark ettim. Gerçekten hayata bazen çok yanlış yerlerden baktığımıza kanaat getirdim.

Sorulan sorular hayata dair her şeyi içeriyor. Yenilgi nedir? Kimlere mağlup denir? Yalnızlık nedir? gibi sorulara verdiği yanıtlar ile kitap devam ediyor ve tamamlanıyor. Ölümden bahsederken "istenmeyen" kelimesini kullanması ayrıca hoştu. 

Çok etkilendiğim ve hoşuma giden bazı bölümlerden pasajları, izninizle sizlerle paylaşmak istiyorum;

Soru: Hiçbir işe yaramıyorum...?
"Herhangi bir çiçeği sorunuz: Kendine benzer çiçekleri çoğaltmaktan başka bir şey yapmıyorken, kendini yararsız hissettiğin oluyor mu?
Şöyle cevap verecektir: Ben güzel bir çiçeğim, güzelliğin kendisi benim yaşama amacım.

Herhangi bir ırmağa sorunuz: Gece gündüz aynı yöne akıp durmaktan başka bir şey yapmıyorken kendini yararsız hissettiğin oluyor mu?
Şöyle cevap verecektir: Amacım bir işe yaramak değil, ırmak olmak. 

Tanrı'nın gözünde dünyadaki her şeyin bir işlevi vardır. Ağaçtan düşen yaprağın, başımızdan dökülen bir tel saçın, sırf rahatsızlık verdiği için öldürülen bir böceğin bile. Her şeyin varlığının bir sebebi vardır. Bana bu soruyu soran sen de dahil. Hiçbir işe yaramıyorum insanın kendisine verdiği bir cevaptır.

Çok geçmeden bu sorunun zehri içine işleyecek ve her ne kadar yürüsen, beslensen, uyusan ve hoşça vakit geçirmeye çalışsan da mezara girmeden ölmüş olacaksın."

Soru: Güzellik nedir?
"Hep şöyle denir: 'Önemli olan dış güzellik değil, iç güzelliktir.' 

Dünyada bundan daha yanlış bir cümle yoktur. Gerçekten böyle olsaydı çiçekler arıların dikkatini çekmek için neden onca çaba gösterirdi? Peki yağmur damlaları, güneşle buluşunca neden gökkuşağına dönüşür?

Dış güzellik, iç güzelliğin görünür kısmıdır... ve her insanın gözlerindeki pırıltıda kendini belli eder. Kişinin hırpani giyimli olması, şık kabul ettiğimiz şablonlara uymaması veya yakınındakileri etkileme kaygısı taşımaması önemli değildir. Gözler ruhun aynasıdır ve esrarengiz gibi görünen her şeyi dışa yansıtır. 

Ama gözlerin ışıldamaktan başka bir özelliği daha vardır; ayna vazifesi görürler. Kendilerine hayranlıkla bakanların görüntüsünü yansıtırlar. Dolayısıyla bakan kişi, ruhu karanlık olduğu takdirde baktığı gözde de kendi çirkinliğini görecektir; çünkü gözler de tıpkı aynalar gibi bize kendi yüzümüzü yansıtır.

Bütün bu konuşmaların sonunda her üç dinin temsilcileri yani imam, haham ve papaz da birer kısa hikaye paylaşarak, Kıpti'nin sözlerini onaylarlar. Barış ve beraberliğin güzel bir örneği sergilenir. Ve Kıpti herkesi evine gönderir dinlediklerini yazıya geçirmelerini ister ki, sonraki nesillere de aktarabilsinler diye.

Ben kendimi biraz kaptırdım arkadaşlar bu böyle sürer gider. Kısacası güzel ve etkileyici bir kitaptı. Bazı bölümlerini iki kez okudum diyebilirim. Kesinlikle tavsiye ediyorum. Hayata farklı bir bakış açısı geliştirmenize faydası olacaktır.

Herkese Keyifli Okumalar...




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...