7 Mart 2017 Salı

BRONZ ATLI - PAULLINA SIMONS


Söze başlamadan önce hepinizin huzurunda bu kitabı bizlere kazandıran Pegasus'a çok teşekkür ediyorum. Bilmeyenler için hemen belirtelim kitabın ilk basımı ve ikinci kitap Tatyana&Aleksander, Kelebek Yayınları'ndan çıkmıştı. Ancak ne yazık ki günümüzde bulmak son derece zor hatta mümkün değildi diyebiliriz. Bazı sahaflarda bulduğunuzda ise inanılmaz fahiş fiyatlar talep ediyorlardı. Pegasus Yayınları tam da bu noktada devreye girip, kitabın tüm telif haklarını satın alarak baskıya girdi. Bir kez daha yayın evine teşekkürler diyoruz ve yorumumuza başlıyoruz.

Bugün son derece özel, okurken gerçekten müthiş duygu yoğunluğu yaşatan bir kitaptan söz edeceğiz. "Bronz Atlı" adlı kitabımız 2. Dünya Savaşı'nda SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuruyetler Birliği) halkının yaşadığı olayları gözler önüne seren bir kitap. O kadar güzel ve derin yazılmış ki okurken gerçekten yaşıyorsunuz. Sanki o sayfaların içinde kaybolup bir anlığına da olsa o günkü SSCB'ye ışınlanıyorsunuz ki bu duygudan hoşlanmadım, zorladı beni sanırım. Komünizmi kesinlikle sevmedim ve asla sevemeyeceğimi anladım. Yazarımız, Paullina Simons 1963 Leningrad (SSCB) doğumlu bir yazar. 

Önce kitabı okurken Amerika'lı bir yazarın Rus yaşamını, komünizmi, komün hayatını böyle betimleyebilmesine çok şaşırmıştım. Biraz araştırınca yazarımızın Leningrad doğumlu olduğunu öğrendim ve bizzat bu yaşam şekline şahit olduğu,  belki bir dönem bu hayatı yaşadığı veya yakinen gözlemleme şansına eriştiğini anladım. Halkın sisteme körü körüne bir bağlılığı ve inancı söz konusu. Yoldaş Stalin'e öyle inanıp güvenmişler ki, okurken onlara acımadan edemedim. 

1941 Leningrad'ında Metanova ailesi hayatta kalabilmek için olağanüstü zor şartlarda yaşam mücadelesi veriyor. Tatyana (Tanya, Taneçka,Tatuşka, Tatyaşa gibi isimlerle de çağırıyorlar) ana karakterimiz. Paşa'nın ikiz kardeşi. Ailenin beklenmeyen ve istenmeyen bireyi de diyebiliriz. Aile, erkek bebeğin yanında getirdiği bu kızı hep fazlalık olarak görmüş. Daşa, Tatyana'nın ablası tam bir bencil, sığ ve sersem bir kız. Anne ve baba  ise oğul delisi, erkek evlatlarını her şeyin üzerinde tutan tipler. Deda ile Babuşka ise bence en sempatik aile üyeleri. Yani büyükanne ile büyükbaba şeker tipler. Spoilere girmemeye özen göstereceğim ancak şu kadarını söyleyeyim kitabın ilerleyen sayfalarında aile üyeleri için bir gram bile üzüntü hissetmedim.

Alexander Belov ise esas ana karakterimiz. Yani Tatyana'ya özel adı ise Şura. Kızıl ordu subayı. Tam bir centilmen. Son derece yakışıklı ve hiç de standart Rus erkeklerine benzemiyor. Adeta Tatyana'nın koruyucu meleği gibi. Savaşa girildiğini öğrendikleri gün Tatyana ile Alexander'in yolları kesişir. Birbirlerini görür görmez hemen çarpılmışlar ve aşık olmuşlardır. Ancak kader ağlarını örmüş çok önce Alexander'ı Daşa'nın karşısına çıkarmıştır. Daşa'da ne yazık ki genç adama sırılsıklam aşıktır. Tatyana ise her zaman ki fedakar (bence salak) tavrıyla, her zaman bir erkek bulabileceğini ama bir abla daha bulamayacağını açık bir şekilde ifade edecek, Alexander'i Daşa'nın kucağına itecektir. Ancak ilerleyen zamanlarda Alexander'in sıradan bir erkek, sıradan bir aşık olmadığını Tatyana anlayacaktır. 

Tatyana karakterine okurken inanılmaz sinir olduğumu belirtmeden geçemeyeceğim. Tam bir aptal olduğunu düşündüğüm sayfalar oldu. Fazla iyilik ile aptallık arasında cidden ince bir çizgi var bence. Bu kız tam bir salak diye isyan ettiğim bölümler de var. Kendini asla düşünmemesi, kendini korumaması, yiyeceğini başkaları ile paylaşması, riskleri sürekli tek başına üstlenmesi gerçekten sinir bozucuydu. 

Başlangıçta Alexander söylediği halde kimse inanmamış ve kulak asmamıştı. Yoldaş Stalin buna izin vermez, asla bizleri aç bırakmaz diye sarsılmaz şekilde inanıyorlardı. Ama Stalin yoldaş tam bir hayal kırıklığıydı.  Kıtlık başlamıştı arkadaşlar. Büyüklerimizden duymuşluğumuz var o yıllarda savaşa girmemiş olmamıza rağmen Türkiye'de de kıtlık durumu söz konusuymuş. Tabi savaşa giren Rusya'da durum daha da vahim. İşçilerin 350 gram, çalışmayanların ise 125 gr ekmek hakkı var. Yiyecek karneleri ile alabiliyorlar bu ekmekleri de. Bir somun ekmek karaborsada 500 Ruble... 

Düşünebiliyor musunuz? İki havuç veya üç tane patatesi karaborsada bulup ev eşyaları ile takas ederek  bulduklarında çok şanslı sayıyorlar kendilerini. Hatta patates ununu, zamk ile karıştırarak duvara sabitlendiği için, duvar kağıtlarını yemeye kalktılar. Öyle bir açlıktan söz ediyorum. Beslenme yetersizliğinden ve vitamin eksikliğinden saçların dökülmesi, vücudun kanaması ve ölüme varan bir açlıktan söz ediyoruz. 

Bunca yokluk, açlık, kıtlık, yoksulluk ve sefalet içindeyken bile bir aşk bu kadar güzel nasıl anlatılır? Nasıl bir kalemdir ki bu; Okuru bir yandan üzüntüye boğarken, aynı zamanda kalplerinde aşkı hissetmelerini sağlar? Tatyana ile Alexander'in aşkları dünyanın en saf, en temiz, en güçlü, en ihtiraslı, en büyük aşkı diyebiliriz.  Kitapta duygular aşırı derecede yoğun verilmiş. Aşk, ihtiras, nefret, ihanet, sadakat, kıskançlık, bağlılık hepsinden ama hepsinden var. Tüm duyguları  adeta tüm benliğinizde aşırı yoğun şekilde hissediyorsunuz.

Bu arada Aleksander'in Dimitri adında bir arkadaşı var. Bu şahıs Aleksander'a ait ölümcül bir sırrı biliyor. Ve her daim bunu ona karşı kullanarak arkadaşlık kisvesi altında bir asalak gibi yaşıyor. Adama fitil baştan beri fitil olduğumu ama kitabın sonuna doğru bu durumun artık gıcık kapmak, ayar olmak, hasta olmak "Ulan sıkın şu puştun kafasına" diye söylenerek had safhaya ulaştı. 

Tatyana kitabın ikinci bölümünde yani sonlara doğru öyle şeyler yapıyor ki; Sanki ilk bölümdeki o salak, gerizekalı, aptal kız gitmiş yerine tecrübeli bir ajan gelmiş sanırsınız. İnanılmaz bir değişim yaşıyor. Tabi yine aşırı  cesareti aptallık boyutlarına ulaşıyor orası ayrı.  Tekrar belirtmek istiyorum ki; Kitabı okurken SSCB'den ve komünizm sisteminden iğreniyorsunuz. Ben tiksindim şahsen. Arkadaşlar yazarken spoilere girmemek için nasıl zorlandığımı anlatamam sizlere..

Toparlamamız gerekirse şahane bir kitap. Okuru sıkmıyor ve bunaltmıyor. Akıcı bir dil kullanılarak kaleme alınmış. Değişik boyutlarda Rus aile yaşamını kesitler halinde sunuyor. Netice itibariyle mutlaka tavsiye ediyorum. Kitaplığınızda mutlaka olması gereken bir kitap. Ayrıca okumanız gereken bir kitap. Çünkü insana çok şey katıyor. Hayata bakış açınızı sorgulamanıza neden oluyor. Örnek vermem gerekirse kitabı okurken o kadar etkisinde kaldım ki; Buzdolabında kalmış birkaç tane havucu tam atmak için elime aldığımda o havuç için dikiş makinesini takas ettikleri aklıma geldi. Durdum öylece havuca bakakaldım. Ve atmadım, atamadım. O akşam salatanın içinde değerlendirmeye karar verdim. 

Herkese Keyifli Okumalar...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...