14 Eylül 2018 Cuma

OTOMATİK PORTAKAL - ANTHONY BURGESS


Bu yazımızın konusu herkesçe çok sevilen ve mükemmel bir distopya kabul edilen Otomatik Portakal. İşin aslı distopya sevdiğim bir tür, olabilecek en karanlık şeylerin kurgularını okumak benim için oldukça keyifli. O yüzden bu kitaba başlamadan evvel daha büyük bir beklenti içindeydim. Bu sebepten olsa gerek bu hikayeyi sevemedim çünkü karanlığının kurgusu beklediğimden çok uzaktı.

Alex ve arkadaşları asayişin sağlanamadığı ve kolluk kuvvetlerinin yetersiz kaldığı alternatif bir evrende yaşayan dört genç. Kamu güvenliği sağlanamayınca doğal olarak çetecilik faaliyetleri alıp başını gidiyor. Liderliğini esas karakterimiz Alex'in üstlendiği bu dört arkadaş da aslında küçük bir çete. Zevk için yaşlıları gasp etmekten tut, girip dükkan soymaya kadar çeşitli iğrenç faaliyetlerle meşgul olan bu gençler azılı birer suçlu. 

Spoiler olabilir o yüzden baştan uyarmak isterim aslında benim hikayeden koptuğum kısım toplu bir tecavüz gerçekleşmesiyle oldu. Hırsızlık, hafif yaralama, gasp bunları tartışabiliriz ve hangi şartların insanları bu hale getirdiğini sorgulayabiliriz ama hiçbir toplumsal kaos insanı tecavüzcüye çevirmez. Bu noktada karakterlerle empati yapabilme yeteneğimi kaybedince okuma keyfinin büyük bir kısmını da kaybetmiş oldum. Sadece bitirmiş olmak için bitirdim. 

Anlatım dili inanılmaz rahatsız ediciydi. Yani sokak jargonundan ya da küfürlerden bahsetmiyorum ama "görmek" kelimesi yerine sürekli olarak "dikizlemek" kelimesinin kullanılması inanılmaz gözüme battı. Çeviriyle ilgili bir sıkıntı olabilir belki de anadilindeyken yapılan bir takım kelime oyunlarının tam olarak türkçe karşılığı olmaması sebebiyle böyle bir anlatım sıkıntısı doğmuştur. 

Kitabın asıl anlatmak istediğine gelirsek irdelediği konu özgür irade. İyilik her haliyle doğru olan mıdır? Yoksa iyiliğin doğru bir şey olabilmesi için özgür iradeyle seçilmiş olmaı mı gerekir? Suçluları sırf suç işledikleri için özgür iradelerinden mahrum bırakma hakkı toplumun elinde midir? Aslında bunlar çok güzel ve çok yerinde sorular ama kitap o kadar vahşi suçlarla ilgili böyle bir çıkarıma girmiş ki gerçek dünyada müebbet ya da idamla yargılanacak suçluların özgür iradesiyle ilgili böyle kaygılar yaşamak bana fazla lüks, gereksiz bir medeniyet ölçütü olarak geldi. Bu durumdan da çok memnun değilim herkesin beğendiği şeyler insanın üzerinde beğenmesi gerektiğine dair hayali bir baskı yaratıyor. Okunmalı mı derseniz? Okunmalı ama çok şey beklenmemeli. 

Herkese Keyifli Okumalar...

2 yorum:

  1. Kitap aslında şartların insana suç işlettiğini ve bunu görmezden gelmemiz gerektiğini öne sürmüyor...

    İyiliği ikiye ayırmak gerektiğini öneriyor: etik iyilik ve estetik iyilik. Alex etik açıdan kötü bir karakter. Bu açıdan cezalandırılmalı. Ama ahlaki kötülüğünün onu tamamen kötü yapmadığını, estetik açıdan iyi olabileceğini öne sürüyor. Tarzı, giyimi, klasik müzik zevki, vs...

    Bir de kitap baştan sona Burgess'in kendisinin de mensup olduğu Katolik mezhebindeki "original sin" ve "özgür irade" olayına atıf yapıyor. Burgess insanın içinde doğuştan kötülük olduğunu, Ludovico tekniğiyle insanın içindeki kötülüğü pasif hale getirince özgür iradeyi de öldürdüğünüzü, bunun doğru olmadığını ileri sürüyor. Tanrı insanı kötülük yapabilme potansiyeliyle yarattıysa ve ona seçim şansı verdiyse insanın iyiyi ve doğruyu her zaman kendisinin seçmesi gerektiğini, dış etkilerle yapılacak seçimin insanı özgür iradeden uzaklaştıracağını öne sürüyor.

    Son olarak kullanılan dil elbette çeviri hatası değil. Burgess Alex'in çetesini oluştururken Rus "Stilyagi" ve İngiliz "Teddy Boys" çetelerinden ilham alıyor. Bu çetenin kendi aralarında konuşurken kullanması için de Nadsat dili diye bir dil icat ediyor. Rusça etkiler taşıyan İngilizce argo ifadeler yaratıyor kendince. Dost Körpe bunu tabi Türkçede yeni bir dil yaratarak çevirmek durumunda kalıyor. Gördüğünüz o tuhaf kelimeler orijinal metinde de tuhaf.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mükemmel bir yorum çok teşekkür ederim bilgiler için :)

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...