tag:blogger.com,1999:blog-54804023862230387922024-03-06T12:01:29.904-08:00 Geveze Kitap KurduSweet Witchhttp://www.blogger.com/profile/03083807938746453239noreply@blogger.comBlogger308125tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-9879867074904365962021-09-05T18:10:00.002-07:002021-09-05T18:10:18.814-07:00SİYAH SÜT - ELİF ŞAFAK<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKRXJAAWOI3fiqjqoq1GJ8Psrh3AqEwctVhL5rLl2typCdPvkLAGnkbFyR1X6m9RQ8txgeYjNcfICcNVM-g0kTYRX2ZbK_7mD5Rik99ozuq9I25qH6V-7k6YCYcn4fNcMDrrNlhBsVzIM/s600/siyah+s%25C3%25BCt.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="408" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKRXJAAWOI3fiqjqoq1GJ8Psrh3AqEwctVhL5rLl2typCdPvkLAGnkbFyR1X6m9RQ8txgeYjNcfICcNVM-g0kTYRX2ZbK_7mD5Rik99ozuq9I25qH6V-7k6YCYcn4fNcMDrrNlhBsVzIM/w218-h320/siyah+s%25C3%25BCt.jpg" width="218" /></a></div><br /><p>Bugün size bahsedeceğim kitap aslında tamamen bir kadın hikayesi ve anne olmayan kadınların ya da erkeklerin anlayamayacağı bir ruh haliyle ilgili. Doğum sonrası depresyonu. İnsanlar için br kırmızı çizgi olsa da bu bir gerçek ve kadınların büyük çoğunluğunu etkiliyor. </p><p>İnsanların bu konuya yanlış bir bakış açısı takındıklarını düşünüyorum. Sürekli bize öğretilen kutsal annelik kavramı aslında kadınların en büyük kabusu oluyor. Zamanla bu evlatların da kabusu haline geliyor. Anneliğin kutsallığı dayatması kadına insan olma hakkını kaybettin sen artık yalnızca annesin demekle eşdeğer gibi. Öyle büyütülen bir sorumluluk ki kişinin benlik algısı tamamen kırılıyor. Kendi kişiliğini yok edip sadece "anne" olarak kalması isteniyor.</p><p>Sonuç olarak bu muhteşem "insanüstü" beklentiler ve bir bebeğin bakımının her bakımdan zor olması doğum sonrası depresyonuna davetiye çıkarıyor. Bu durumun hazır olmakla veya çocuk isteyip istememekle alakalı bir durum da değil çünkü insan o deneyimi gerçekten yaşamadan neye "hazır olduğunu" tam olarak kestiremeyebiliyor. Elif Şafak bu romanında tam da bu konuya parmak basmaya çalışıyor. </p><p>Yarattığı kadın karakterin bölünmüş iç sesleri ve bölünmüş kişiliği kendisinin farklı bir versiyonu olarak sürekli karşısına çıkıyor ve onun içindeki "kişiliklerin" çatışmasını bize yansıtıyor. Aslında kadın olmak annelikten daha büyük bir sıfat ve annelik kadınlığın sadece bir parçası. Ne yazık ki kitabın bu konuyu işleyiş şeklini çok içime sindiremedim. Kitabı okuduğum sürenin tamamı boyunca bir olmamışlık hissettim. Karmaşık akış sebebiyle sık sık okuduğum metinden koptuğum oldu. O yüzden kitabın bu kadar önemli bir konuyu ele alış biçimi beni hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim. Daha açık, daha sert, daha gerçekçi bir üslupla karşılaşmayı dilerdim. </p><p>Yine de bu kitabı anneler veya anne olmayı düşününler kesinlikle okumalı. Bu metin hakkındaki kararını kendisi vermeli çünkü çocuk sahibi olma fikriyle ilgili insanları " özellikle" bunu düşünen veya bu durumu yaşayan kadınları gerçekten etkileyeceğine inanıyorum. Erkeklere gelirsek eşlerinin ikilemlerini, çıkmazlarını anlamak ve onunla empati yapmak isteyen erkeklerin de bu kitabı okuması her bakımdan faydalı olacaktır. </p><p>Herkese Keyifli Okumalar... </p>Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-5303624345441230302021-01-18T23:04:00.005-08:002021-01-18T23:04:58.832-08:00STEFAN ZWEIG - AY IŞIĞI SOKAĞI<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWMqy45sSfh4gmxe8bjFlDCPsvN8yNJcWDSOZL8kJMZOsjJeL-eaEWQveSzmz7VshO-fZ01WP_qoDNSfPN0dAlIdTJHaC6u1VGqYYDDtdECl0cKQi-9i_yIpnWKhmZbhV3f4VOYFE4ULM/s600/ay+%25C4%25B1%25C5%259F%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1+soka%25C4%259F%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="365" height="354" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWMqy45sSfh4gmxe8bjFlDCPsvN8yNJcWDSOZL8kJMZOsjJeL-eaEWQveSzmz7VshO-fZ01WP_qoDNSfPN0dAlIdTJHaC6u1VGqYYDDtdECl0cKQi-9i_yIpnWKhmZbhV3f4VOYFE4ULM/w244-h354/ay+%25C4%25B1%25C5%259F%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1+soka%25C4%259F%25C4%25B1.jpg" width="244" /></a></div><p>Stefan Zweig beni her seferinde şaşırtmayı başarıyor. Aslında eserlerini yazdığı tarihi düşününce böylesine insan hikayesi, ikili ilişki hikayesi anlatabilmek çok muazzam bir olgu. Aslında Ay Işığı sokağı oldukça kısa bir öykü hatta bir saat içinde okunabiliyor. Hikaye o kadar güzel akıyor ve betimlemelerle sizi içine çekiyor ki keyifle sürükleniyorsunuz. </p><p>Kitabın ana karakteri aslında sadece olaylara şahitlik eden bir anlatıcı. Hikaye ise yolculuğu sırasında tanıştığı insanlarla ilgili. Aşk hikayesi olarak başlayan anlatım aslında yok eden bir bencilliğin, sefalete sürükleyen bir takıntının anlatısı. </p><p>Sanırım en ilginç yanı günümüzde de hala böyle insanların varolduğunu bilmek. Özellikle kadına uygulanan baskı ve şiddetin sadece fiziksel olamayacağını, ekonomik şiddetin, kibir ve açgözlülüğün insana her şeyini kaybettirebileceğini anlatan bir ibret kesiti aslında bu. Erkekler, onların kibirleri ve bunun akıl almaz dehşet verici sonuçları diyebiliriz. Size hikayeyi anlatmak istemiyorum çünkü okurken anlayabileceğiniz bir şey yazarın anlattıkları, etkilenmeniz ve hissetmeniz gereken. </p><p>Kadın cinayetlerinin kol gezdiği ülkemizde erkeklerin hastalıklı histerilerine yakından bakabilmek için kafa karıştırıcı, incitici bir öykü bu. Bir insana sahip olma arzusuyla kendini de karşısındaki insanı da tüketen gerçek bir hastalık hali. </p><p>Her şey o kadar gerçek ki belki de bir trajediye engel olabilecek asıl kahramanımız, kendini tanıştığı kişilerden oldukça elit ve kibar görse de özünde aynı tanıştığı adam gibi bencil bir korkak. Aslında o kadar bizim gibi ki, bu aynaya bakıyormuş hissi midenize bir yumruk gibi çöküyor. Muhakkak tavsiye ediyorum. </p><p>Herkese Keyifli Okumalar... </p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p>Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-56128813899233172162020-04-06T15:08:00.000-07:002020-04-06T15:08:53.904-07:00TİYATRO YORUMLARI 4#: ERKEK ARKADAŞIM BİR FEMİNİST <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6yWpOxVZAanlY4Lo4rCzIEJ8U5bsW4rycxQlrjaqie8wcqccuqy3DGXPxNw942q4TYInLkQA5SRP7pSvE8erGJ5ZKRN0t_jbVy3EcJoq44e4n0-dxbPxj_dpNK-9CxTmB0cTKJ6aHk9g/s1600/EGWS0zNWwAEjNK9.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="850" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6yWpOxVZAanlY4Lo4rCzIEJ8U5bsW4rycxQlrjaqie8wcqccuqy3DGXPxNw942q4TYInLkQA5SRP7pSvE8erGJ5ZKRN0t_jbVy3EcJoq44e4n0-dxbPxj_dpNK-9CxTmB0cTKJ6aHk9g/s400/EGWS0zNWwAEjNK9.jpg" width="282" /></a></div>
<br />
Merhabalar bugün size yine bir tiyatro gösterisinden bahsedeceğim. Daha önce <a href="https://gevezekitapkurdu.blogspot.com/2020/01/tiyatro-yorumlari-2-ask-gecmisim.html" target="_blank">Aşk Geçmişim</a>, <a href="https://gevezekitapkurdu.blogspot.com/2020/01/tiyatro-yorumlari-serisi-1-alevli-gunler.html" target="_blank">Alevli Günler</a> ve <a href="https://gevezekitapkurdu.blogspot.com/2020/03/tiyatro-yorumlari-2-suit-dugun-dundu.html" target="_blank">Suit: Düğün Dündü Bugün Bugün</a> adlı oyunlar hakkında yazmıştım. Üzerilerine tıklayarak linklere ulaşabilirsiniz. Açıkçası yazmaktan keyif aldığım konulardan biri oldu bu tiyatro yorumları çünkü pek yapılmayan ve faydalı bir içerik olduğuna inanıyorum.<br />
<br />
Şimdi oyuna geri dönersek ben bu oyuna en çok oyuncu kadrosu için gitmek istedim. Gonca Vuslateri ve Fırat Tanış ikilisi benim oyunculuklarına hayran olduğum bir ikili ve aslında oyun boyunca ikisinin performansı da muhteşemdi. Beklentimi kesinlikle karşıladılar ve canlandırdıkları bütün karakterlerin adeta kendisi oluverdiler. Trump'a izlediğim için biraz Trump Sahnesinden bahsetmek lazım. Havalandırmayla ilgili hiçbir problemi yok, aşırı büyük ya da küçük bir salon değil, giriş çıkışları nispeten sıkıntısız. Bu manada lokasyonunu da göz önüne alırsak kesinlikle Trump Sahne tercih edilebilir seçeneklerden biri olacaktır.<br />
<br />
Oyuna gelirsek konusu adından da anlaşılabileceği üzere kadın-erkek ilişkileri ve genel toplumun kadın-erkek rollerinin kritiği. Elbette ataerkiye karşı eleştirel bir tutumu olacağı barizdi fakat çok göze sokulmuştu. Neredeyse mesaj kaygısız tek bir sahne bile yoktu. Bu da seyir keyfini birazcık düşürdü. Çünkü eğlenmek için geldiğim bir oyunda bu kadar erkek düşmanı bir tutum bir kadın olarak beni bile rahatsız etti.<br />
<br />
Kadın haklarına saygılı erkek modelini pısırık, işbilmez, ne istediğini bilmez, yetersiz bir adam olarak tasvir etmeleri beni iten detaylardan biri oldu. Aynı şekilde sert, maskülen, güçlü erkeklerden hoşlanan kadın prototipi de yerin dibine sokulmuştu. Sürekli yanlış seçimler yapan ve onu kullanan erkeklere müsade eden kişiliksiz, kararsız, dengesiz bir kadın olarak resmedilmişti. Oysa iki duruma da katılmıyorum ve kadınların/erkeklerin birbirinden doğaları gereği bazı farklar taşıdıklarını kabul edebiliyorum. Bu benden bir şey eksiltmiyor ya da beni zayıf kılmıyor.<br />
<br />
Aşka dair, cinselliğe dair yerli yersiz saptamalar bütünü olan bu oyun beni ara sıra tebessüm dahi ettiremedi. Özellikle benim hikayenin içine girmemi engelleyen kısım çok fazla karakter içeren bir oyunun iki kişiyle oynanmasıydı. Aynı ikili hem esas kızı/erkeği hem onların ailesini hem de eski partnerlerini canlandırıyordu ve sık sık kostüm değişimi gerektiğinden bu değişimler sahnede şovun bir parçasıymış gibi sunularak gerçekleştiriliyordu. Bu da beni zihinsel olarak yordu ve kendimi hikayenin içinde hissetmemi engelledi.<br />
<br />
Böyle bir oyun en az 6 altı oyuncu isterdi ve bunu sağlamak da çok bir şey değildi. Aynı zamanda senaryo sadece türkçeye çevrilmiş ama herhangi bir uyarlama yapılmamış. Çünkü karakterlerden birinin annesi "Hippi" diye tabir ettiğimiz barış yanlısı gruptan ve bizim ülkede böyle bir kuşak olmadığı için çok havada kalıyor yine bu bağlamda. Kısacası benim için bu oyun küçük bir hayalkırıklığı oldu ve çok daha iyi bir oyuna gidebilirdim diye düşündürttü. Yine de...<br />
<br />
İzlemek isteyen herkese iyi seyirler diliyorum...<br />
<br />
<br />Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-77160371434352340982020-03-24T06:01:00.000-07:002020-03-24T06:02:06.641-07:00TİYATRO YORUMLARI #3: SUİT DÜĞÜN DÜNDÜ BUGÜN BUGÜN<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRQO0nwI2Ree5j_5wifNuT7h1AahXQkONtSrna7Ze3IvmbDmUzZA4NPACNBQBDzS3blwTAHNJ1tvuzG-FtVuSTNRwggqlEyenOGFs8CgP-8kQB3NzPXKFhLjTHPvJMvtvdWhv9z3_n44s/s1600/459cbd7b242d870b85af562d032854ee.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1350" data-original-width="1080" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRQO0nwI2Ree5j_5wifNuT7h1AahXQkONtSrna7Ze3IvmbDmUzZA4NPACNBQBDzS3blwTAHNJ1tvuzG-FtVuSTNRwggqlEyenOGFs8CgP-8kQB3NzPXKFhLjTHPvJMvtvdWhv9z3_n44s/s400/459cbd7b242d870b85af562d032854ee.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Selamlar olsun arkadaşlar yazılarımıza tiyatro yorumlarıyla devam ediyoruz. Yazı dizisinin ilk incelemesi Alevli Günler için tıktıklayabilirsiniz veyahut Suit - Düğün Dündü Bugün Bugün hakkındaki fikirlerimi okumaya devam edebilirsiniz. Tamamen size kalmış.<br />
<br />
Oyun hakkındaki fikirlerimden bahsetmeden evvel size biraz bilgi vermek istiyorum. Öncelikle ne yaparsanız yapın oyunu Profilo Kültür Merkezinde izlemeyin. Büyük salon dedikleri salon o kadar küçük, dar ve sıkışık ki resmen klostrofobik bir deneyim yaşamak zorunda kalıyorsunuz. Havalandırma sorunu üst seviyede, sıcaktan bayılacak gibi olduk. Bunları pişman olmamak amacıyla aklınızda bulundurun.<br />
<br />
Oyundan biraz bahsetmemiz gerekirse, kadrosunda ünlü ya da usta denecek bir oyuncu yok. Fakat hikayenin esas kahramanı, sadakatsiz damadı canlandıran Ümit Kantarcılar fecii şekilde yetenekli ve yakışıklıydı. Seyir zevkini de tek başına ikiye katlamaktaydı. Mimikleri ve ani tepkileri çok yerindeydi. Ben oyunu sezon başında hatta yaz sezonunda izlemiştim. Şu an kardoya başka isimler dahil olmuş ve mevcut kadrodan -Ümit Kantarcılar gibi- kopmalar olmuş. Yeni gelen arkadaşların performansını bilemiyorum ama ilk haliyle ekip çok canlı ve hevesliydi.<br />
<br />
Konusuna gelirsek çooook klişe bir komedi. Çok fazla bir şey bekleyerek gitmemek lazım sadece güleceğim, eğleneceğim, kafamı dağıtacağım motivasyonuyla giderseniz çok keyif alırsınız. Bu oyuna giderken amacım yüksek kahkahalar boğulmaktı ve oyun bu anlamda beklentimi tamamen karşıladı. Çok eğlenceli, amerikan pastası tarzında bir eğlence evet ama eğlence. Gülme garantili. Tabii şu konuda sizi uyarmam lazım, bir sadakatsizlik üzerine kurulu olduğu için kimin eli kimin cebinde belli değil yani bu oyunu izlerken her türlü etik kaygıyı bir tarafa bırakmanız gerekiyor, yoksa keyif alamazsınız. Oldukça yozlaşmış insanların başına gelebilecek günlük bir olay gözüyle değerlendirip işin komedisine odaklanmalısınız. Son bir detay vermek gerekirse cinsiyetçi esprilere hazırlıklı olun ve sinirlenmeyin. İlk bir iki tanesinde cinsiyetçi söylemlerden rahatsız olsam da bütün salonun kahkahalara boğulması benim de duygu durumumu dağıttı. Çünkü kahkaha bulaşıcı bir şeydir ve komedi en iyi şekilde grup izleyicisiyle ifade edilir diyorum.<br />
<br />
Ve izlemek isteyen herkese iyi seyirler diliyorum...<br />
<br />
<br />Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-3894986632230484412020-01-16T18:34:00.000-08:002020-01-16T18:34:00.606-08:00TİYATRO YORUMLARI #2: AŞK GEÇMİŞİM<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEix2pD7s9NuGHwyTgT70i7znTrBRUV5rQGptT7UiwKzCN5Pei4bwAkI2AW-6BGTVnsPHXW6L797Uhahaq7rj9l2WLZGnoLnhvEIXL4WEdnqFWx3J_rbQrS2XxrWitOJYAx44gG3ryN60i4/s1600/A%25C5%259Fk-Ge%25C3%25A7mi%25C5%259Fim-Tiyatro.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="720" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEix2pD7s9NuGHwyTgT70i7znTrBRUV5rQGptT7UiwKzCN5Pei4bwAkI2AW-6BGTVnsPHXW6L797Uhahaq7rj9l2WLZGnoLnhvEIXL4WEdnqFWx3J_rbQrS2XxrWitOJYAx44gG3ryN60i4/s400/A%25C5%259Fk-Ge%25C3%25A7mi%25C5%259Fim-Tiyatro.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Merhabalar bugün size bahsedeceğim oyuna çooook büyük bir hevesle gittiğim doğrudur ve bu hevesimin karşılığını bulabildim mi? Açıkçası evet! Ezel dizisinden Converse'li katili bilenleriniz olacaktır. Harika bir karakter oyuncusu olan Temmuz nam-ı diğer Rıza Kocaoğlu'nu tiyatro sahnesinde izlemek beni bu oyuna gitmek konusunda en çok heveslendiren unsurdu. Şebnem Bozoklu'yu da sevdiğimi belirtmeden geçemeyeceğim. Ve bu ikiliyi izlemenin inanılmaz bir keyif olacağını düşündüm.<br />
<br />
Öncelikle Uniq Hall'de yapılan gösterimden bahsetmek istiyorum. Uniq kompleks olarak muazzam alkollü/alkolsüz mekanları, sahneleri, açık hava gösterileriyle İstanbul'a artı değer katan merkezlerden birini oluşturuyor. Ulaşımı sıkıntısız arabayla inanılmaz pratik ama toplu taşıma sorarsanız o da gayet mümkün lokasyonu itibariyle. Mekanın en büyük artısı çook çeşitli içecek servisi yapılması ki bu çeşitlere alkollü içecekler de dahil. Esasında biramızı alıp oyunumuzu izlemek çok keyifli olabilirdi ama araçla geldiğimiz için böyle bir tercihte bulunmadık. Salondan biraz bahsetmek gerekirse iki kapısı ana salona, iki kapısı balkona açılan dört kapılı sistemiyle nispeten de olsa rahat bir giriş çıkışı vardı. Bu konudaki en büyük sorun oyun başlamasına 1-2 dakika kalıncaya kadar insanları kapıda bekletmeleri ve salona almamaları oldu. Bu yüzden aslında yeterli bir düzene sahip olmasına rağmen minik bir izdiham yaşanabiliyor. Havalandırma sıkıntısı olmadığını söyleyebilirim. O konuda endişeli olmayın ama şu detayı belirtmem lazım diz mesafesi çok kısa. Perde arasında sigaraya veya WC'ye gitmek için yerinizden kalkmak istediğinizde koridora çıkmak büyük bir mücadele gerektiriyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiV9iKivXTuaRJK9oKn6wn6TTuKmhrEj7r1B2yp-5Cfv-Wyhuw0MyPSImNWr6dn5uv3Qej4cb0Xctkkq5T4JyU6-JKgfmAZm8jNQVs6UH6v4wcM9Gf_uv3M_pJCBrssTOI1OXKfCnqRdYo/s1600/ask-gecmisim-gorsel-13-660x441.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="441" data-original-width="660" height="427" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiV9iKivXTuaRJK9oKn6wn6TTuKmhrEj7r1B2yp-5Cfv-Wyhuw0MyPSImNWr6dn5uv3Qej4cb0Xctkkq5T4JyU6-JKgfmAZm8jNQVs6UH6v4wcM9Gf_uv3M_pJCBrssTOI1OXKfCnqRdYo/s640/ask-gecmisim-gorsel-13-660x441.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
Şimdi oyuna dönersek... Bu oyun bir çok açıdan çok değişik ve kaliteliydi. Öncelikle oyuncu performansları mükemmeldi. Şebnem Bozoklu ve Rıza Kocaoğlu son derece dinamik, enerjisi yüksek ve seni de oyunun içine çeken harika bir performans sergiledi. Salonun büyüklüğü sebebiyle mikrofon kullanılıyordu fakat akustik konusunda hiçbir sıkıntı yaşanmadı. Diyaloglar esnasında ses tertemiz akıp giderken müzikler girdiğinde yine kulağı tırmalamayacak mükemmel bir ayardaydı. Sahne düzeninden ayrıca bahsetmek gerek. Bütün oyun boyunca sahnede kurulan iki katlı bir dekorun üzerinde ev-ofis-bar ortamı canlandırıldı. Bu da sahne geçişlerindeki hızı arttırdığı için seyircinin bir anlık bile olsa oyundan kopmasına izin vermeyen müthiş bir artı değerdi. Tasarlayan kişiyi gerçekten tebrik etmek istiyorum.<br />
<br />
Oyunun konusuna gelirsek kadın-erkek ilişkilerine eleştirel bir bakış açısı getirdiğini söylemek zor olmaz ama bu ifade aklınıza feminist söylemler getirmesin. Aslında oyun boyunca bir çok cinsiyetçi ifade kullanıldı ama bunların hepsi yaşanan hikayenin içinde olması gerektiği şekilde ve dozdaydı. Mizah yönü kuvvetliydi ama kahkaha tufanı yaratacak gibi de değildi. Daha çok yaptığı tespitler ve karakterlerin yaşadığı sosyal durumların aynısını biz de yaşadığımız için empati sonucu bir durum komikliği oluşturuyordu. Oyuncular aynı zamanda bir dış ses mantığıyla olayların anlatıcısı pozisyonundaydı ve bu da kurguya öyle güzel yedirilmişti ki esas mizah unsurlarını bu yorumlar oluşturuyordu bile denebilir. Kadın ve erkeğin olaylara ve durumlara bakış açılarının ne kadar farklı olduğunu, aslında insanların geçmişi güzellemeye her zaman daha meyilli olduğunu ve bu güzellemenin gerçek olmadığını, sırtımızdaki duygusal yüklerin karakterimiz üzerindeki etkilerini, ve günümüz ilişki prototipini irdeleyen, inceleyen ve eleştiren harika bir işti. Bu sezon muhakkak görülmesi gereken bir oyun olduğu çok açık.<br />
<br />
O yüzden şimdiden izleyecek herkese keyifli seyirler diliyorum...<br />
<br />
<br />
<br />Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-927894250365255182020-01-08T13:08:00.000-08:002020-01-09T02:30:45.832-08:00TİYATRO YORUMLARI #1: ALEVLİ GÜNLER<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHVzvttDlwzppFUjDQ5E-46uFAuaRvYxV-NWgqaEZYDRVOTVn1azJsn34TwWL_eMJHtks9NYWJ1P9lN9hJfRU9x3bCksEE3pb4s1VVdoiRfc3Xi30kFUm3Y6-S_XihDmJ0_h_x8_ERrQ8/s1600/alevli-gunler-jpg-cdb7b.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="500" data-original-width="800" height="250" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHVzvttDlwzppFUjDQ5E-46uFAuaRvYxV-NWgqaEZYDRVOTVn1azJsn34TwWL_eMJHtks9NYWJ1P9lN9hJfRU9x3bCksEE3pb4s1VVdoiRfc3Xi30kFUm3Y6-S_XihDmJ0_h_x8_ERrQ8/s400/alevli-gunler-jpg-cdb7b.jpg" width="400" /></a></div>
<div>
<br /></div>
Merhabalar, uzun süredir ara verdiğim blog yazılarına yeniden geri dönmek istedim. Bu sefer daha önce yapmadığım bir şey yaparak sizlere tiyatrolarla ilgili bir yazı dizisi hazırlamaya karar verdim. Bu kararı almamın sebebi tiyatro gösterileriyle ilgili çok fazla seyirci yorumu bulamamış olmaktı. Yani tiyatro izleyicisi için objektif ve yararlı olacağını düşünüyorum.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
Alevli Günler bir çok ünlü ve usta oyuncuyu kadrosunda barındıran bir yapım. Cem Davran, Erkan Can, Yıldıray Şahinler gibi isimlerden oluşan kadro hayranları için özellikle ilgi çekici olacaktır. Alevli Günler'in konusundan ve seyirci olarak benim üzerimde yarattığı etkiden bahsetmeden önce Kadıköy Halk Eğitim Merkezi sahnesiyle ilgili bir kaç yorumda bulunmak istiyorum. Salonun koltuk diz mesafesi çok dar ve salon kapasitesi oldukça fazla. Bu fazlalık size havalandırma sorunu olarak geri dönüşüyor ve oyunun ilk perdesi bitmeden ortamdaki hava korkunç derecede bunaltıcı oluyor. Bununla birlikte kalabalık koltuk kapasitesine sahip bu salonun giriş çıkış kapıları yetersiz. Salona girmek için de çıkmak için de izdiham eşliğinde uzun bir bekleyiş gerekiyor. Yani merkezi lokasyonu dışında hiçbir artısı olmayan KHM'ini pek önermiyorum. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Alevli Günler'e dönersek oyun konu bakımından zayıf. Şamanizm inancına sahip olan bir insanın ölümcül bir hastalığa yakalanması sonucu az bir ömrü kalmıştır. Öleceğini öğrenen karakterimiz -Cem Davran- inancı usulünce gömülmek değil yakılmak istemektedir. Fakat bunun için aşması gereken yığınla bürokratik engel vardır. </div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTzuLib354Z2BqH1PmZDbN0UElAMzrt4zbfcjMi6hxkoLZon5EUZIPm5K9LvF6cCYIpHu_f9RD8YtmV_6kGjGrQKGn5-IYewKFleJ5YSl4ya11iUiVz61kUBhNPIH0jIeFHpAGMZ_eyNU/s1600/alevli_gunler_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1067" data-original-width="1600" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTzuLib354Z2BqH1PmZDbN0UElAMzrt4zbfcjMi6hxkoLZon5EUZIPm5K9LvF6cCYIpHu_f9RD8YtmV_6kGjGrQKGn5-IYewKFleJ5YSl4ya11iUiVz61kUBhNPIH0jIeFHpAGMZ_eyNU/s400/alevli_gunler_1.jpg" width="400" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Şimdi oyun bir miktar kara mizah öğeleri barındırıyor olsa da -ölüm fikrine pek gülemediğim için- salonda kahkahalar içinde kalmayı kesinlikle beklemeyin. Bu oyun daha çok ülkenin içinde bulunduğu siyasi durumunu, din özgürlüklerinin sadece tek bir dinin, tek bir mezhebi için geçerli olmasını, bürokrasinin ağır aksak işleyişini ve çoğunlukla işlemeyişini yerden yere vuran, başarılı şekilde hicveden, mesaj kaygısı taşıyan bir oyun. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Erkan Can özellikle büyük bir hayran kitlesi barındırıyor ve seyircinin neredeyse tamamı onu görmeye gelmiş gibiydi. Her sahneye çıkışında salon alkış kıyamet yıkıldı. Erkan Can başta olmak üzere bütün oyuncuların performansları göz dolduruyordu fakat yine de bir şeyler eksikti. Hikayenin işlenişinden ya da aşırı mesaj kaygısından mı ileri geliyor bilmiyorum ama tanımlayamadığım bir olmamışlık oyunun genel atmosferine hakim olmuştu. Özellikle halıya sarılı cesedi oyunun başından itibaren ve oldukça sık aralıklarla çok yüksek bir müzik ve göz yoran, bakışları yakan ışık şovları eşliğinde sahne geçişleri esnasında kullanmaları insanı çok yoruyordu. Sahneye geçildiğinde on saniye kadar sahneyi tam olarak görememekten bahsediyorum. Kaçınılmaz olarak yorgunluğa ve baş ağrısına sebebiyet verdi, abartılı bir detaydı. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Sonuç olarak ben bu oyundan pek keyif alamadım. Elbette sahne arkasında ve önünde herkesin emeği çok büyük ve sanat adına yapılan her iş izlenmeye değer. Fakat iyi ki izledim, harikaydı, bayıldım diyemiyorum. İzlemeseydim de bir şey kaybetmezdim diyorum. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Ve izlemek isteyen herkese iyi seyirler diliyorum. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-70281567031296871182019-07-16T08:09:00.001-07:002019-07-16T08:09:54.572-07:00KIZIL - STEFAN ZWEIG<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNdxWfQAKgcTJ2JMNT2pTxHyV8eIVI60p6M4swKVY8rCnVUSq349m3Jt-UElgbagTed2p3uhdA0mdz4WAVLu7dfLm44OPs8WWFfMaCCDA12hJnDRLnFpLIuXs3AukeJasHcQR3U-f4Whw/s1600/k%25C4%25B1z%25C4%25B1l.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="422" data-original-width="257" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNdxWfQAKgcTJ2JMNT2pTxHyV8eIVI60p6M4swKVY8rCnVUSq349m3Jt-UElgbagTed2p3uhdA0mdz4WAVLu7dfLm44OPs8WWFfMaCCDA12hJnDRLnFpLIuXs3AukeJasHcQR3U-f4Whw/s400/k%25C4%25B1z%25C4%25B1l.jpeg" width="243" /></a></div>
<br />
Stefan Zweig aslında en sevdiğim yazarlardan biri daha evvel bu blog'ta <a href="https://gevezekitapkurdu.blogspot.com/2018/08/stefan-zweig-amok-kosucusu.html" target="_blank">Amok Koşucusu</a> gibi bir çok eserini yorumlamıştım. Üstelik çok da sevmiştim o yüzden Kızıl'a çok büyük umutlarla başladığım doğru fakat umduğumu pek bulamadım.<br />
<br />
Normalde Zweig hikayeciliği edebi değeri ve vuruculuğu tartışılmaz olsa da ağdalı ve kafa karıştırıcı değildir. Aslında bu metinler en büyük gücünü yalınlığından ve duru anlatımından alır. Fakat Kızıl korkunç ve bitmek bilmeyen betimlemeler bütünü gibi. Okurken cümlenin ya da tamam abartmayalım fakat başladığınız paragrafın başını kesinlikle unutuyorsunuz.<br />
<br />
İnsana dair tutkulardan, zaaflardan ve temel bir gerçeklikten beslenen Zweig hikayelerinin arasında Kızıl hem konu hem de işleniş bakımından açıkça geride kalmıştı. Taşradan tıp eğitimi için şere gelen ürkek ve zayıf bir gencin hikayesini konu edinen Kızıl bence anlatmak istediği hiçbir şeyi başarıyla anlatamadı. Zayıf, çelimsiz, korkak ve sıkıcı bir oğlanın kendisiyle aynı pozisyonda olmasına rağmen gözü kara, güçlü ve eğlenceli olabilmesi karşısında yaşadığı bariz kıskançlık yeterince derin incelenmekten uzaktı ve basit bir kıskançlık gibi kaldı.<br />
<br />
Bu genç, çocuksu adamın cinselliğe olan arzusu ve etrafında gördüğü ilk genç kadın olan kardeşine karşı hissettiği sevginin bir miktar şehvetle kirlenmiş olması fikri kitabın en incelikli kısmıydı. Asla eyleme geçmeyen bu fikir zaten kısa süre sonra başka kadınlara yöneldi. Fakat tutkuları becerilerini aşan her erkek gibi sonunda hüsrana uğramaktan kaçamadı. Kadınların çocuk olarak gördüğü ve alaycı bir tavır takındığı bu durumda esas kahramanımız tamamen kendini kaybetti.<br />
<br />
Alkol ve fuhuş batağına düşüp, tıp öğrenimini yarıda bırakan bu adam haftalarca böyle sürüp giden anlamsız bir buhranın ardından nihayet hayata tutunmanın bir yolunu buldu. Kızıl hastalığına yakalanmış 13 yaşında bir kızın tedavi ve bakımını üstlendi. Bir doktor bile olmadığı halde bir doktor olarak gördüğü saygı onu kendine getirdi ve ona bir yaşam amacı verdi.<br />
<br />
Tıp öğrenimine devam etmeye karar verdiği sıralarda iyileştirdiği Kızıl hastası kıza aşık olduğunu fark etti ve 13 yaşında bir çocuğu dudaklarından öptü. Bunlar da beni rahatsız eden detaylardan bazıları oldu. İnanın yaşanan olayların yaşandığı tarihe göre değerlendirilmesi gerektiğini ve 13 yaşında bir kızla duygusal münasebet kurmanın, hatta evlenmenin o dönem için çok imkansız, akıl dışı bir şey olmadığını biliyorum ama yine de bu karakteri ve hikayeyi sevmemi sağlamıyor. Kısacası Stefan Zweig'in çok daha okunmaya değer bir çok harika hikayesi ve hatta romanı var. Kızıl'ı atlamak okuyucuya herhangi bir şey kaybettirmeyecektir diye düşünüyorum.<br />
<br />
Herkese Keyifli Okumalar...<br />
<br />
<br />Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-57452707897225241832019-07-15T09:14:00.000-07:002019-07-15T09:14:07.170-07:00CHERNOBYL - HBO TV MINI SERIES<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRa9aF0uTTKb7kyhz5D-pI9POrjBDORd6tnNNjK8j211gG0ZKYQ0a5qm5z_S5pD7-V9COB3Yq5Udk1MhoRdRiOm1i9_6CGyJ0NpoWjoh3AhU5n9PJQM92wfyBV03sFUwntejs5LtBMSEw/s1600/%25C3%25A7ernobil.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="989" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRa9aF0uTTKb7kyhz5D-pI9POrjBDORd6tnNNjK8j211gG0ZKYQ0a5qm5z_S5pD7-V9COB3Yq5Udk1MhoRdRiOm1i9_6CGyJ0NpoWjoh3AhU5n9PJQM92wfyBV03sFUwntejs5LtBMSEw/s400/%25C3%25A7ernobil.jpg" width="329" /></a></div>
<span style="text-align: justify;"><br /></span>
<span style="text-align: justify;">Bugün sizlere 5 bölümlük tarihi drama niteliğindeki mini diziden bahsetmek istiyorum. Aslında dizi deyip geçemeyiz çünkü dramadan ziyade belgesel niteliklerini üstünde taşıyor. Çernobil için tanım yapmak gerekirse "İnsan eliyle yaratılmış en büyük felaket." demek durumu özetliyor sanırım. </span><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
IMDB'de 9,7'lik puanla en popüler yapımlar arasında olan dizinin senaristi Craig Mazin ve yönetmen Johan Renck arkadaşlar. İngiliz tv kanalı Sky ve Amerikan kablo kanalı HBO ortak yapımı olan dizinin ülkemizdeki yayın hakları Dijitürk'te. Hepimizin malumu olan Çernobil nükleer faciası tüm açılardan tam manasıyla işlenmiş ve bence tüm duygu seyirciye direkt geçirme konusunda inanılmaz başarılı. İki defa izledim ve inanın etkisinden çıkmak öyle kolay değil gerçekten. Müthiş bir gerilim var ve çok korkunç cidden, dehşeti iliklerinizde hissediyorsunuz. Tek bir noktada eleştirim olacak bence kesinlikle orjinal dil İngilizce değil Rusça olmalıydı. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPCWdchdzeDnCxgb6K48sV8Pgu-37ufr-AwHr_Foi-RXVJ3e9qQ970wab4Zb1gZq8mZjdwK9UttnBbp3aOLjtgqpAvAWwQtkBsE9S1zxTAIcZjSBfOrAPYVmmhfSSiIwkvVUEMt2imUME/s1600/Chernobyl-1120x640.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="731" data-original-width="1280" height="227" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPCWdchdzeDnCxgb6K48sV8Pgu-37ufr-AwHr_Foi-RXVJ3e9qQ970wab4Zb1gZq8mZjdwK9UttnBbp3aOLjtgqpAvAWwQtkBsE9S1zxTAIcZjSBfOrAPYVmmhfSSiIwkvVUEMt2imUME/s400/Chernobyl-1120x640.jpg" width="400" /></a>Spoiler'a girme konusunda çok da endişelenmeden yazacağım çünkü zaten olayın içeriğini az ya da çok hepimiz biliyoruz. Şunu hemen belirtmek istiyorum ki ben nükleer santrale karşıyım arkadaşlar. Şahsım adına kesinlikle gerekiyorsa mum ışığında oturalım ama nükleer işine bulaşmayalım. Kesinlikle oyun değil ve çok ama çok tehlikeli. Hele bizim gibi bir hızlı treni kazasız yürütmeyi başaramayan bir ülke için son derece gereksiz riskli buluyorum. Neyse ki Akkuyu için olumsuz rapor çıkmış umuyorum ki bu nükleer sevdasından vazgeçerler. Gerçi çatlayan beton zemini düzeltme çalışmalarının devam ettiği de ayyuka çıktı. Neyse bu mevzu sinirlerimi yıpratıyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Neyse efendim dizimize dönersek öncelikle senaryo, yönetmen, görüntü yönetmeni ve oyuncular gerçekten çok başarılı. Mekanlar o kadar gerçekçi ki kendinizi siz de orada hissediyor, dehşeti siz de yaşıyorsunuz. Sovyet Rusya'sında hükümetin nasıl kapalı, despot ve kendi çıkarları uğruna insanları hiç düşünmeden feda ettiğini görebiliyorsunuz. Bu zaten bilmediğimiz bir şey değildi ancak böyle izlendiğinde yine de mide bulandırıcı. Ayrıca yoldaş diyenin ağzına kürekle vurma isteğim engellenemez seviyede. Komünist yönetimden de tiksindiğimi ifade etmek isterim. Dizide dikkat çeken bir başka unsur görevli herkes aynı şekilde giyiniyor olması. Doktor, nükleer fizikçi, mühendis, işçi fark yok. Beyaz başlıklı iğrenç giysiler var herkeste. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiM_T6yxG5PSpCRl7SL2hOYmkfU12QmgYjwU8sTPxOtowyad59KhajFXbRWF6XUX_fd_JKfFasabuRssI3CxjZWVVgwPLXGVmV6-dsEd0Cwka-hAbXAzth1OF_W5M7Pi996wPBjQRXdiZM/s1600/%25C3%25A7ernobly.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="552" data-original-width="1024" height="215" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiM_T6yxG5PSpCRl7SL2hOYmkfU12QmgYjwU8sTPxOtowyad59KhajFXbRWF6XUX_fd_JKfFasabuRssI3CxjZWVVgwPLXGVmV6-dsEd0Cwka-hAbXAzth1OF_W5M7Pi996wPBjQRXdiZM/s400/%25C3%25A7ernobly.jpg" width="400" /></a>Baş rollerde olay gerçekleştikten sonra kontrol altına alınmasında önemli rol oynayan iki karakter var efendim. Bir tanesi Kurchatov Atom Enerjisi Enstitüsü'nden Profesör Velery Legasov diğeri de bakanlar kurulunda başkan yardımcısı olan Boris Shcherbina ikilisi olayın tüm pisliğini temizleyen iki kişidir. Boris hakkında söyleyebileceğim tek şey adam gibi adamdır. Onlara dizide Ulana Khomyuk karakteri olayı çözmeleri konusunda yardım ediyor. Aslında Ulana Khomyuk karakteri gerçekte yokmuş arkadaşlar ancak konuya destek veren tüm bilim adamlarını temsilen oluşturulmuş bir karakter olduğu söyleniyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_cCq5QEPd1Qz5FfdzSdXiSuEFA35jQQAuqynL_xFazWrDTLQ-Z23z8L-7tRRtmrfprdk1FNUqmVoUZp4zUMzLSP9NbK-No42fC_aXV7uP-XaqVDkMtkpCv-Ocw2o4ERXNN71SBQfKk20/s1600/%25C3%25A7ernobila.jpeg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="675" data-original-width="1200" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_cCq5QEPd1Qz5FfdzSdXiSuEFA35jQQAuqynL_xFazWrDTLQ-Z23z8L-7tRRtmrfprdk1FNUqmVoUZp4zUMzLSP9NbK-No42fC_aXV7uP-XaqVDkMtkpCv-Ocw2o4ERXNN71SBQfKk20/s400/%25C3%25A7ernobila.jpeg" width="400" /></a>İnsanlar bir akşam büyük bir gürültüyle birlikte sarsıntı hissederler. Çernobil'de patlama olmuştur ve büyük bir yangın çıkmıştır. Çevrede yaşayan halk o kadar bilinçsizdir ki herkes dışarıya çıkarak yangını izlemeye koyulur. Dizide baştan sona "Cehalet mutluluk getirir" sözünü iliklerimize kadar hissediyoruz. Çoluk çocuk hep birlikte dışarıda çekirdek çitleyerek yangın izlemeye gidiyorlar. İyonize olmuş gökyüzündeki parıltılar, üzerilerine yağan radyoaktif küller onlar için hiçbir şey ifade etmiyor. Riskli ve tehlikeli olabileceği akıllarına bile gelmiyor yahu. Saçımı başımı yoldum izlerken o derece. Beş bölümü de izlerken hissettiğim şey şuydu "Gözle görülmüyorsa tehlikenin hiçbir önemi yoktur..."</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyVY5-Co9ifbhfnztbiVMjnA_ydI9z2ZKORPPaZpEYVSF7TGXhdDHlJH8DnWJ3I5YGVYL4EvjA7nYCDCOSheMKjEZ9ylnPuvO2GOAVUUKAb1owOEI_3XtAS30KJ91A2Pl0_aJgb2Mppmo/s1600/Chernobyl.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="683" data-original-width="1023" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyVY5-Co9ifbhfnztbiVMjnA_ydI9z2ZKORPPaZpEYVSF7TGXhdDHlJH8DnWJ3I5YGVYL4EvjA7nYCDCOSheMKjEZ9ylnPuvO2GOAVUUKAb1owOEI_3XtAS30KJ91A2Pl0_aJgb2Mppmo/s400/Chernobyl.jpg" width="400" /></a>Patlamanın olduğu gece görev başında olan üç kilit isim var. Çernobil'in baş mühendislerinden biri olan Anatoly Dyatlov, gece vardiyası amiri Alexandr Akimov, kıdemli mühendis Leonid Toptunov. Kısaca şöyle anlatalım tamamlanması gerekli olan bir dizi güvenlik testi var. Aslında şimdiye kadar yapılmış olmalıydı ancak görevi savsaklayan müdür Viktor Bryukhanov acilen bu deneyin bitirilmesini ister. Kıdemli baş mühendis Nikolai Fomin'de bu duruma destek verir ve Diyatlov'u deneyin başında olması için görevlendirir. Bütün bu durum bu üçlünün zincirleme bir terfi beklentisi üzerine dönmektedir. Deneyin yapılabilmesi için güç seviyesinin indirilmesi gereklidir. Ancak komiteden aldıkları bir telefon elektrik ihtiyacı çok fazla olduğundan gücü düşürmemeleri yönündedir. Doğru karar deneyin iptal edilmesi, daha doğru bir zamanda yapılması olurdu. Ancak müdür Bryukhanov devam edilmesi talimatını verir.<br />
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKO0wpgLQQ2UIXbN4jy2xIDDqoBdusDtGatLHXru8Z7cMiAnyN1L2R5QHihdLaCQhaIZTAYmenMv3cxglr82Jmy84X819M59TxByegMtiaxcPZ8xugMZcsjWOfPZh5hxPJCbPsMDY-_oU/s1600/Chernobyl-rusya.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="425" data-original-width="800" height="212" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKO0wpgLQQ2UIXbN4jy2xIDDqoBdusDtGatLHXru8Z7cMiAnyN1L2R5QHihdLaCQhaIZTAYmenMv3cxglr82Jmy84X819M59TxByegMtiaxcPZ8xugMZcsjWOfPZh5hxPJCbPsMDY-_oU/s400/Chernobyl-rusya.jpg" width="400" /></a>Şimdi öncelikle bu felaketin oluşumunda insan hatası birinci neden. Kişisel çıkarlar uğruna, kurallara uyulmaması, idari sorumluların görevlerinin öneminin farkında olmamaları, sorumsuzca davranışları vs. bu böyle devam eder. Ancak bir de nükleer santralin kimse tarafından bilinmeyen yapısal büyük bir kusuru vardır. Devlet tabi ki asla ve asla kusurunu kabul etmemektedir. Hatta devlete göre Sovyet Nükleer Endüstri'sinde nükleer felaket falan asla olmamıştır. Dyatlov denen geri zekalının çekirdeğin patladığını üç bölüm boyunca kabullenmemesi ayrıca sinir bozucuydu. Bu arada Dyatlov'un baştan sona bir pislik olduğu gerçeği de göz ardı edilemez. Her neyse kesinlikle büyük bir reddediş içindeler, kabullenemiyorlar arkadaşlar. Bunun en büyük nedeni de çekirdeğin fiziksel olarak patlamasının mümkün olmayışı. Atom mühendisleri soruyorlar birbirlerine nasıl olur böyle bir şey anlat diye açıklaması yok. Finalde tabi ki bunun nasıl olduğunu açıkça ortaya koyuyorlar. Bu eksikliğin devlet tarafından giderilmesi diğer tüm santrallerin revize edilmesi için Prof. Legasov hayatını feda ediyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj55_aYmazhDDRJEeZAvDAZSqbzzjDOuh0y6gZ2Dem8C76ocUbMWC3yRS4l_HGE3jFyn5AMdMYRN6s2-B59peFo6CvVX2CVhqW36mFzMkleTUOeNqTIbZta4bT5X9h6OkaMYKZLfQWBsK8/s1600/%25C3%25A7ernobillllll.jpeg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj55_aYmazhDDRJEeZAvDAZSqbzzjDOuh0y6gZ2Dem8C76ocUbMWC3yRS4l_HGE3jFyn5AMdMYRN6s2-B59peFo6CvVX2CVhqW36mFzMkleTUOeNqTIbZta4bT5X9h6OkaMYKZLfQWBsK8/s400/%25C3%25A7ernobillllll.jpeg" width="400" /></a></div>
İlk önce olayın büyüklüğünün, vahametinin ilk etapta farkında değillerdi. Farkına vardıkları anda da saklama eğilimine girdiler. Sovyet hükümeti kesinlikle ne dünyaya ne de kendi halkına hiçbir açıklama yapmıyor, tehlikenin boyutlarından bahsetmiyorlar. Ama dünya bunu fark ediyor radyasyon seviyelerinde açıklanamaz bir yükseliş var ve Amerika uydu görüntüleri alıyor. Durum tabi ki kabak gibi ortaya çıkıyor Çernobil'de patlama olduğu tüm dünya tarafından öğreniliyor. Bakın arkadaşlar bu yalnız dizide falan değil gerçekten Sovyetler Birliği'nin son lideri olan Mikhail Gorbachev olayın üzerinden ancak 18 gün geçtikten sonra bir açıklama yapabilmiştir. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilh1KZSeWVkE0YfEesY2mnPRd3OHA8vMoAe0pUuaY3_4Pqo_zp1nWcamlcuzif1rVmd6rs96d8sQ-ThnSrGuKZQ3teQFP6rtQ36JBcQid_rjzSu4QULApkx4pWR0fx74l252F9V_M7z3U/s1600/_107319011_chernobyl_witness_5.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="351" data-original-width="624" height="223" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilh1KZSeWVkE0YfEesY2mnPRd3OHA8vMoAe0pUuaY3_4Pqo_zp1nWcamlcuzif1rVmd6rs96d8sQ-ThnSrGuKZQ3teQFP6rtQ36JBcQid_rjzSu4QULApkx4pWR0fx74l252F9V_M7z3U/s400/_107319011_chernobyl_witness_5.jpg" width="400" /></a>Söz etmeden geçemeyeceğim bir başka karakter de Vasily İgnotenko. Yeni evli bir itfaiye eridir kendisi. Yangın çıktığında nöbeti olmadığı halde göreve çağrılır. Hiçbir radyoaktivite yokmuş, sanki normal bir yangına gidiyorlarmış gibi hiçbir özel ekipman olmadan yangına müdahale ederler. Oysa ki grafitler hemen yanlarındadır. Grafit denilen taş parçaları çekirdeğin etrafına konulduğundan etrafta grafit olması demek çekirdek açığa çıkmış anlamına geliyormuş. Bu arada kullandıkları dozimetreler (radyasyon ölçen cihaz) çok düşük seviyeleri gösterenlerden. Daha iyileri kasada saklanıyormuş. Öyle bir tesiste neden kasada tutuldukları ayrı bir konu zaten. Kasadan çıkardıkları yüksek radyasyon ölçen dozimetre anında patlıyor. Ortamda çok büyük radyasyon var. Yerel yöneticiler durumu asla kabullenmiyorlar. Şehri tahliye etmek şöyle dursun bilakis şehirden kimse çıkmayacak diye tecrit ediyorlar insanları ilk etapta.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5sVwG2wytA0cH2qiYXLZQ7cR0Bk4de8HalKUx4qfobBQdqEW0Vzda-pxDjkZwtfZ5WSHzIpcrEjW0AQ-T2aoAJD8WSDJQTcvY_yqnGFI13WLnSGKoMq-f18H8k1smaTULixo2hYHsTtk/s1600/%25C3%25A7ernobil.jpeg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="356" data-original-width="620" height="228" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5sVwG2wytA0cH2qiYXLZQ7cR0Bk4de8HalKUx4qfobBQdqEW0Vzda-pxDjkZwtfZ5WSHzIpcrEjW0AQ-T2aoAJD8WSDJQTcvY_yqnGFI13WLnSGKoMq-f18H8k1smaTULixo2hYHsTtk/s400/%25C3%25A7ernobil.jpeg" width="400" /></a></div>
Tüyler ürperten bir devlet terörü var karşımızda. Çevredeki tek hastanede iyot hapları yok ve radyoaktif yanıklara nasıl müdahale edileceğini bilen doktor yok. Tek bir kadın doktor olayın farkında ve gerekli işlemleri biliyor. Bu arada belirtmek isterim ki itfaiye erlerinin kıyafetleri halen hastanenin bodrum katında ve radyasyon yaymaya devam ediyormuş. İtfaiyeciler ve santral çalışanları tabi ki hastanelik oluyorlar. İlk müdahalenin ardından direkt Moskova'daki hastaneye sevk ediliyorlar. Bu arada bu sahneler gerçekten dehşet verici. En korkunç korku filminden daha da korkunç. Yani sık kafana bitsin o derece durumları kötü. O sahneleri izlerken hissettiklerimi anlatacak kelime pek yok gibi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTGJ13mlHxSulgVYdi-NqoPIB-eKH0F4zwuEpAdbRTnibWpn22hzl1yPyynya94F7_4ZRSXWONceIQSAPw2w0zn0dNmwzLnY2s0qy57awb6Wpx_3jkDQj2d6A4Lav33z0Akq7aBw05rNU/s1600/skynews-chernobyl-sky-atlantic_4683720.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="432" data-original-width="768" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTGJ13mlHxSulgVYdi-NqoPIB-eKH0F4zwuEpAdbRTnibWpn22hzl1yPyynya94F7_4ZRSXWONceIQSAPw2w0zn0dNmwzLnY2s0qy57awb6Wpx_3jkDQj2d6A4Lav33z0Akq7aBw05rNU/s400/skynews-chernobyl-sky-atlantic_4683720.jpg" width="400" /></a></div>
Lyudmilla İgnatenko Vasily'nin eşidir. Özel izinle Moskova'daki hastaneye gider ve kocasını görmek ister. Rüşvet düzeni müthiştir ve işleyen bir sistemdir Sovyet Rusya'sında. Beş ruble verdiğinde hemşireye radyasyon yüklü eşini görme iznini alır. Üstelik hamiledir ve bunu doktorlardan da saklar. Kocasına dokunmaması söylendiği halde dinlemez. Hiçbir önlem almaksızın kocası ile yakın temastadır. Cehalet yine mutluluk getirmiştir. Kocası acılar içinde ölür ve son derece trajik bir şekilde kurşun tabutlarda toplu mezara gömülür diyemeyeceğim; Üzerlerine beton dökülerek defin edilirler. Gerçekten o sahneler falan çok çok iyiydi. Neticede Lyudmilla'nın bebeği babasından annesine bulaşan tüm radyasyonu soğurur ve annesinin hayatını kurtarır. Bebek doğduktan sadece dört saat sonra ölecektir.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtDGRGQsZ67H5e33cRiN-7q7oKhIfSgJJqiHpDXZg1hyphenhyphenuIW_A7vfI2Qnc9cDQLzK1Sg-f9QAKxeazfSUq3yJKuencWWogP-xwaaOf8qywGc9nXJXWtXbva-mZAXv9OplFvIqD_pe0hQ6g/s1600/skynews-chernobyl-sky-atlantic_4683721.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1600" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtDGRGQsZ67H5e33cRiN-7q7oKhIfSgJJqiHpDXZg1hyphenhyphenuIW_A7vfI2Qnc9cDQLzK1Sg-f9QAKxeazfSUq3yJKuencWWogP-xwaaOf8qywGc9nXJXWtXbva-mZAXv9OplFvIqD_pe0hQ6g/s400/skynews-chernobyl-sky-atlantic_4683721.jpg" width="400" /></a>Çok uzun bir yorum oldu farkındayım ama üzerine konuşulacak yorum yapılacak o kadar çok konu var ki. Örneğin su yangını durduramayınca helikopterlerden 5000 ton bor ve kum döktüler. Bakın bir anda 5000 ton bor madeni bulalım bakalım nasıl olacak o iş? Ya da şehri tahliye etme kararı geç de olsa alındığında hiçbir panik, trafik sorunu vs. olmaksızın son derece sistematik bir tahliye yapabilir miyiz? Hiç sanmıyorum. Sovyet Devleti'nin bu konulardaki başarısını göz ardı edemeyiz. Ancak genel anlamda yönetim biçimi açısından nefret ettim ayrı konu. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3a1Jo_h9YCx1Mvg8L_p_ESj0O1lUV9402emIsFO5l9iMaGRw4LdJuqabSvU6OMroLC1UQiHnwaW3tsWUTpESHHH6ciM9IYyNQL3OAKL-GrsLbDkrleFzWaaeGKUPVdRHnQNrHSZbczZ0/s1600/%25C3%25A7ernobilllf.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="281" data-original-width="500" height="223" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3a1Jo_h9YCx1Mvg8L_p_ESj0O1lUV9402emIsFO5l9iMaGRw4LdJuqabSvU6OMroLC1UQiHnwaW3tsWUTpESHHH6ciM9IYyNQL3OAKL-GrsLbDkrleFzWaaeGKUPVdRHnQNrHSZbczZ0/s400/%25C3%25A7ernobilllf.jpg" width="400" /></a>Yangın durduğunda başka başka sorunlar çıkıyor ve bunlar çözülmesi çok zor problemler. Çekirdeğin soğutulması için tanklar açılmış, ayrıca itfaiyenin sıktığı sular da birikme yapmıştır. Çekirdeğin altında büyük bir su birikintisi vardır. Dökülen kum ve bor yangını söndürmüş ancak aşırı ısınmayı ve erimeyi başlatmıştır. Çekirdek ile suyun teması büyük bir buhar patlamasına yol açacak ve kıta için ölüm demek olacaktı. Oluşabilecek felaketin boyutları inanılmaz ölçüde ön görülmekteydi. Bunu önlemenin tek yolu da vanaların yerini bilen santral çalışanlarından üç kişinin içeri girerek, kısıtlı bir zamanda yüksek radyasyona maruz kalarak ölmeden vanaları açmasıydı. Ancak su böyle tahliye edilebilirdi. Dizide bunlar gayet net işlenmiş. Rus halkının milli duygularla gerçekten intihar görevi olarak tanımlanacak görevlere gönüllü olduğunu görüyoruz. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-Qf0qpgYFSevftHMT3p7I0PLF5VH9_gi55XgSEAV3vfz11a6mBTayoi1y5d2qLy7wfXVZ4IK6uxjVwHtjjdYeIWm_D6FvXt59NA5q2eTlM513efAN3tqGC1Z_gY_TVyRguA_HxGwAqyU/s1600/%25C3%25A7ernoly.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="540" data-original-width="960" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-Qf0qpgYFSevftHMT3p7I0PLF5VH9_gi55XgSEAV3vfz11a6mBTayoi1y5d2qLy7wfXVZ4IK6uxjVwHtjjdYeIWm_D6FvXt59NA5q2eTlM513efAN3tqGC1Z_gY_TVyRguA_HxGwAqyU/s400/%25C3%25A7ernoly.jpg" width="400" /></a></div>
Sonrasında üç yıl süreceği öngörülen bir çevresel temizliğe girişildi. İnsanlar tahliye edildiler, evcil hayvanlar itlaf edildiler, ağaçlar öldürüldüler, çevrede radyoaktif ne varsa yok edilip toprağa gömülüp üzerilerine beton döküldü. Bunları böyle anlatınca bir şey ifade etmiyor belki ama izlediğinizde göz yaşlarınıza engel olamayabilirsiniz. Orada çalışan insanlara sınırsız votka veriliyordu. Çünkü ayık kafayla yapılabilecek bir iş değildi. Sözün özü mutlaka izlenmesi gereken mükemmel ötesi bir yapım. Büyük bir emek verilmiş ve gerçekten çok başarılı bir dizi ortaya çıkmış.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Son olarak bu gün burada yaşamımıza devam edebilmemizi sağlayan; Gerek santrale girme konusunda, gerek su boşaltımı için, gerek çatı temizliği için hayatlarını riske atarak bu intihar görevlerine bile isteye gönüllü olan, tüm kıtada yaşanacak büyük felaketi engelleyen, o cesur ve kahraman insanlara geç de olsa şükranlarımızı sunuyorum.<br />
<br />
Herkese Keyifli Seyirler...<br />
<br />
<br /></div>
Sweet Witchhttp://www.blogger.com/profile/03083807938746453239noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-79948605316911740122019-07-02T04:10:00.000-07:002019-07-02T04:10:13.312-07:00KAPKARANLIK ORMANDA - RUTH WARE<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiMiqMje7VorkJNwhLMn8dB9P3EOo-I5SjO8TIpp3JVmvNqBOjeIV4-_yVOGIeNsqv00BgDFpVwAgAHsgIolCRbBkIEpN0AxS3ka8JNeGCCtac7GziEZ0n8sPBbou_6dymtKaNl989baw/s1600/0000000706215-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="386" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiMiqMje7VorkJNwhLMn8dB9P3EOo-I5SjO8TIpp3JVmvNqBOjeIV4-_yVOGIeNsqv00BgDFpVwAgAHsgIolCRbBkIEpN0AxS3ka8JNeGCCtac7GziEZ0n8sPBbou_6dymtKaNl989baw/s400/0000000706215-1.jpg" width="256" /></a></div>
<br />
Bugün sizlere uzun süredir okuma listemde tuttuğum ama bayağı bir gecikmeli olarak da olsa okuyup bitirdiğim bir kitaptan söz edeceğim. Evet efendim "Kapkaranlık Ormanda" isimli kitabımız gerilim türünde yazılmış baskı kalitesi ve kapak tasarımı açısından da son derece ilgi uyandırıcı bir kitap.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitabımızın baş kahramanı hanım kızımızın ismi Nora. Aslında adı Leonora ancak kısaltma kullanmaya pek bir meraklı olduklarından bu adı Lee veya Nora diye kısaltarak kullanıyorlar. Nora bir cinayet türünde kitapları olan bir yazardır. Mütevazi ve güzel bir hayata sahiptir ancak mutsuzdur. On yıl önce yaşadığı mutsuzluğu, hayal kırıklığı ve terk edilmişliği üzerinden atamamış bir türlü yeni ve onsuz hayata adapte olamamıştır. Ayrıldığı sevgilisi James'i hiç unutamamış ve bu travmayı bir türlü atlatamamıştır. Güzel bir kadın olmasına rağmen son on yılda hiç sevgilisi olmamıştır mesela. Hayatta onu en mutlu eden aktivite koşu yapmaktır. Her gün o gün ki ruh haline göre kısa ve uzun parkurlarda koşu yaparak rahatlar. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Neyse efendim yine böyle rutin koşusundan dönüp de yine rutin bir güne başlamaya hazırlanırken bir e-posta ile karşılaşır. Hiç tanımadığı Flo adlı bir kişiden Clare'in bekarlığa veda partisine davet edilmiştir. Oysa ki düğün davetiyesi almamıştır Nora. Sadece bekarlığa veda partisine çağrılıyor olmasını önce çok garip bulur ve yanlışlık olduğunu düşünür. Bir diğer en yakın arkadaşı Nina ile yazışarak onun gidip gitmeyeceğini öğrenir. En nihayetinde iki arkadaş katılmaya karar vererek yollara düşerler. Şimdi burada hemen ben araya gireceğim. Şartlar ne olursa olsun, bir dönem ne kadar yakın arkadaş olursak olalım; On yıldır beni aramayan ve sormayan biri pat diye bekarlığa veda partisine davet edemez arkadaşım. Ederse bile ben asla icabet etmem. Muhakkak bir çapanoğlu var bunun altında diye düşünürüm ki hele düğüne de davet edilmemişken. Bu açıdan katılma kararını ilginç bulduğumu söylemeden geçemeyeceğim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Partinin yapılacağı buluşma mekanları da bir o kadar ilginç efendim. Flo'nun halasına ait olduğu söylenilen ormanın ortasında bir cam ev. Evet yanlış okumadınız tamamen camdan bir evden bahsediyoruz. Hiçbir mahremiyeti olmayan, dışarıdan her hareketinizin kolayca izlenebileceği sinir bozucu bir cam ev. Nora ve Nina eve vardıklarında kapıda onları Flo karşılar. Flo Clare'e karşı inanılmaz bir hayranlık duyan ve ona yaranmak için her türlü şeyi yapacak biridir. Clare'nin kıyafetlerini bile taklit ederek aynı şekilde giyinerek ikiz gibi gezen bir tip düşünün. Kitabın başından sonuna kadar Flo karakterinden kıl kaptım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Spoilere girmeden toparlamam gerekirse tabi ki sevgili Clare'nin on yıldır suratına bakmadığı arkadaşı Nora'yı o partiye çağırmasının bir nedeni vardır. Üstelik bu neden Nora'nın da hiç hoşuna gitmeyecektir. Katılımcılar kadar parti için seçilen aktiviteler de bir o kadar tuhaf olunca bayağı psikolojik gerilim türünde bir kitap çıkmış ortaya. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitap iki zamanlı olarak yazılmış. Birincisi Nora'nın katılım kararı alıp da partide olan bitenleri anlattığı geçmiş zamanlar. Bir de hastanede gözlerini açmasıyla başlayan şimdiki zaman şeklinde yazılmış. En sinir olduğum kısım Nora'nın kekelemesi yüzünden kendine kızdığı zamanlardı. Ve gerçekten sürekli kekelemesi sinir bozucuydu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Okurken keyifli zaman geçirdiğimi söylemeliyim. Psikolojik gerilim türünü zaten severim ama taşları ustalıkla yerli yerine oturtmuş yazar. Kitap bittiğinde sizde de tam bir tatmin hissi oluşuyor. Kimin neyi neden yaptığını çok net olarak anlıyorsunuz. Kısacası tavsiye ederim güzel bir kitaptı.<br />
<br />
Herkese Keyifli Okumalar...<br />
<br /></div>
Sweet Witchhttp://www.blogger.com/profile/03083807938746453239noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-74036787195412726702019-06-28T05:47:00.001-07:002019-06-28T05:47:12.470-07:00BEBEK EVİ (SANDMAN 2.CİLT) - NEIL GAIMAN<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipTfjv8grf9Q11a0qDR98LEoKsV2RczSeH2-2x1Gtt6JjQZ4rZBcISL3BJogf6y5FOQ8h9vfsAkJ698Qtl5quvJGxIy33L19v6dbSIjKye_BsmqOn25HqxPn7OQuHUnH0jX2hU8MafF_U/s1600/Sandman-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="383" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipTfjv8grf9Q11a0qDR98LEoKsV2RczSeH2-2x1Gtt6JjQZ4rZBcISL3BJogf6y5FOQ8h9vfsAkJ698Qtl5quvJGxIy33L19v6dbSIjKye_BsmqOn25HqxPn7OQuHUnH0jX2hU8MafF_U/s400/Sandman-2.jpg" width="255" /></a></div>
<br />
Merhabalar, bugün Bebek Evi'nden bahsedeceğim. Daha evvel ilk cildini anlatmış ve aşırı beğendiğimi söylemiştim. Bu defa yorum sırası ikinci cildinde. Bebek Evi bana sorulacak olursa tam anlamıyla bir geçiş hikayesi. Çok fazla şeyden bahseden ama pek fazla şeyden bahsetmeyen bir hikaye.<br />
<br />
Yeni karakterlerimiz ve ilk hikayedeki karakterlerin devamı niteliğinde esas karakterlerimiz var. Birinci ciltten tamamen bağımsız görünse de aslında orada yaşanan hadiselerin evreni etkileyiş şekli söz konusu. Bebek Evi bize hem Sandman'ı hem de Neil Gaiman hikayeciliğini tanımak için bir fırsat sunuyor. Ana kurgudan bağımsız bir çok yan hikayenin varlığı başlı başına bir keyif.<br />
<br />
Rüyaların lordunun da bir kalbi varmış ve bu kalp vaktiyle bir evrenin yıkılmasına sebep olmuş. Şimdi Sandman niçin görev aşkıyla böylesi yanıp tutuşuyor daha iyi idrak etmek sanırım mümkün. Üstelik ölüm dışında tanıştığımız yeni aile üyeleri ve ki o da "arzu" oluyor. Tam da olması gerektiği gibi çizilmiş sığ, şımarık ve egoist bir aile üyesi, yani onu ölüm kadar sevmedim.<br />
<br />
Tarihin, zamanın, evvelin başından beri hayatta olan kadim varlıkların arkadaşa ihtiyacı olmadığını düşünüyorsanız bu hikayeler sizi yanıltacak. En iyi örneklere kafa tutabilecek seri katiller ve caniler konferansı bile korku hikayesi olarak başlı başına bir edebi değer.<br />
<br />
Bebek Evi'ni ilk cilt kadar beğenmesem de bir solukta okudum. İşin aslı şu ki Sandman karakterini ve çizgi roman okumayı sevdim. Üçüncü cilde ilk fırsatta başlamak istiyorum fakat şu an okumakta olduğum başka bir eser olduğundan fırsat bulamadım.<br />
<br />
Son olarak bahsetmek istediğim kısım çizim ve basım kalitesi. Sandman eğer bu kadar sevildiyse yazarının olduğu kadar çizerinin emeği de yadsınamaz. Harika görsellerle hazırlanmış bu çizgi romanın türkçe baskısını İthaki Yayınları yapıyor. Renk kalitesinden tutun çizim kalitesine gerekten harika bir eser ortaya çıkarıyorlar ve kütüphanemin en nadide kısmında duracaklar.<br />
<br />
Herkese Keyifli Okumalar...<br />
<br />
<br />Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-44993666737060919692019-06-17T03:39:00.000-07:002019-06-17T03:39:15.631-07:00SANDMAN (1.CİLT PREÜDLER & NOKTÜRNLER) - NEIL GAIMAN<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGBCTYKJjnG4-oufC4JAnF9hDhTdRJJSEbn-O6goXv3g3gStPHKAyZCP8gEi0weJ8g7LrQpA0OwOBhYFNMcJs86-WA3zQOivcXmqeuOr6w_Yglb8wwB7wQPckK4feLDDo6masWVK0P950/s1600/sandman.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="386" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGBCTYKJjnG4-oufC4JAnF9hDhTdRJJSEbn-O6goXv3g3gStPHKAyZCP8gEi0weJ8g7LrQpA0OwOBhYFNMcJs86-WA3zQOivcXmqeuOr6w_Yglb8wwB7wQPckK4feLDDo6masWVK0P950/s400/sandman.jpg" width="256" /></a></div>
<br />
Selamlar sevgili kitap kurtları, türünüzün en geveze örneklerinden biri olarak sizlere yine bir övgü yazısı hazırladım. Neil Gaiman aşkımı bu blog'u takip eden herkes biliyordur diye düşünüyorum. Daha evvel <a href="https://gevezekitapkurdu.blogspot.com/2017/03/amerikan-tanrilari-neil-gaiman.html" target="_blank">Amerikan Tanrıları</a>, <a href="https://gevezekitapkurdu.blogspot.com/2015/03/yokyer-neil-gaiman.html" target="_blank">Yokyer</a>, <a href="https://gevezekitapkurdu.blogspot.com/2014/01/yolun-sonundaki-okyanus-ocean-at-end-of.html" target="_blank">Yolun Sonundaki Okyanus</a> ve son olarak <a href="https://gevezekitapkurdu.blogspot.com/2018/10/iskandinav-mitolojisi-neil-gaiman.html" target="_blank">İskandinav Mitolojisi</a> gibi bir çok eserin övgüsüyle -yorum demek hakaret gibi oluyor- sizleri rahatsız etmiştim.<br />
Şimdi konumuza gelirsek; Sandman...<br />
<br />
Bu çizgi romanı bana ilk tavsiye eden kişi, içinden alıntıladığı bazı sözleri dövme yaptıracak kadar kendisine hayrandı. Beş yıl evvel, başka zamanlar ve başka hayatlardı, umarım şimdi de mutlu ve huzurludur... O vakitten beri aklımdaydı Sandman ama çizgi romanlara karşı olan önyargım sebebiyle okumaya pek yanaşmamıştım. Aslında bakarsanız aklımdan neredeyse tamamen çıkmıştı. Taa ki çok sevdiğim birinin evinde gördüğüm tamamen alakasız çizgi romanlar aklıma Sandman'i düşürene kadar. Gecenin bir yarısı ilk iki cildini sipariş ettim ve doğrusu ilk cildi bitirdikten sonra kalan üç cildi de sipariş ettim. Gözlerimde bir takım kalplerle kargomu bekliyorum. ^_^<br />
<br />
İlk çizgi roman deneyimim olduğu için zannediyorum ilk sayfalardan bana biraz yavan ve eksik geldiğini itiraf etmek zorundayım. Roman okurken betimlemeler vasıtasıyla yaşadığınız o hayallerde canlandırma hali çizgi roman için pek mümkün olan bir düşünme şekli değildi. Fakat sonradan aslında çizgi romanın başka türlü bir hayal etme biçimi olduğunu fark ettim. Bu sefer çok daha net şekilde yazarın ve çizerin insafına kalıyorsunuz ama diyaloglar ve satır arası açıklamalar akıp giderken çizimlerin arasında kaybolduğumu itiraf etmem gerek.<br />
<br />
Tabii şüphesiz bu durumun başka sebepleri de olabilir. Sevgili Gaiman'ın sonsözünde ifade ettiği gibi o da bu kurguya anca üçüncü hikayede adapte olabilmiş ve sonrasında harikalar yaratmış olabilir. Sandman için spoiler vermeden söyleyebileceklerim aslında çok kısıtlı sadece sizi hazırlıksız yakalamasın diye hikayenin ruhundan bahsetmek lüzumunu hissediyorum.<br />
<br />
İlk olarak beyninizdeki bütün algıları yerle bir etmeniz gerekiyor. Çünkü Sandman bir süper kahraman hikayesi değil hatta çok rahat söyleyebilirim ki Sandman onurlu bir anti-kahraman. Gaiman evreninde tanrılar ölümlüdür, yani inananları olduğu sürece tanrılar hayatta kalabilir, Amerikan Tanrıları okuyucusu şu an bahsettiğim şeyi çoktan idrak etti ama diğerleri için açıklamak gerekirse mitolojik bir yanı olsa da Sandman bildiğimiz anlamda bir tanrı değil. Tanrıların korkması gereken bir varlık. O rüyaların lordu, kadim, evveli ve ezeli olmayan bir düş hakimi üstelik ebedi olanlardan...<br />
Ki bu onu Gaiman evreninde tanrılardan bile ayrıcalıklı kılar.<br />
<br />
Yazıyı sonlandırırken Düş Lordun'nun yaratım sürecinde -kişilik özelliklerinden, kılık kıyafetine kadar- Neil Gaiman'ın kendine benzeyen bir karakter oluşturduğunu ve sırf bu yüzden bile bu hikayeyi her şeyiyle çok sevdiğimi belirtmek isterim. Çizgi Roman sevenler veya bir yerlerden başlamayı düşünenler sizi Sandman efsanesine katılmaya davet ediyorum. Karanlık, tehlikeli, kadim, onurlu ve çoğunlukla hastalıklı olan bu ebedi düş sizi kendine hayran bırakacak. Kabuslarda buluşmak üzere...<br />
<br />
Herkese Keyifli Okumalar...<br />
<br />
<br />Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-69051410739666100742019-05-21T18:05:00.000-07:002019-05-21T18:05:22.362-07:00 GENÇ BİR DOKTORUN ANILARI - MİHAİL BULGAKOV<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqs_vH4en6nSrKAgKNWa5oWl4loxHoeonchTF4FTphEE8EAbkz_bJxw6b2uz7V4FP61Wn0e0CeyfalGwYLbuNsHIVnCJ4SEMxyqiADUw5dHWJWLvX_HBC0D1wz5vL2u4r2KQ2kHD5vFE0/s1600/genc_bir_doktor_14.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="536" data-original-width="325" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqs_vH4en6nSrKAgKNWa5oWl4loxHoeonchTF4FTphEE8EAbkz_bJxw6b2uz7V4FP61Wn0e0CeyfalGwYLbuNsHIVnCJ4SEMxyqiADUw5dHWJWLvX_HBC0D1wz5vL2u4r2KQ2kHD5vFE0/s400/genc_bir_doktor_14.jpg" width="242" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Bugün size bahsedeceğim kitap modern klasikler diye bahsedilen türün, nadide örneklerinden biri. Aslında Mihail Bulgakov yeni tanıştığım bir yazar ve bunu söylemekten pek de gurur duymuyorum. Çünkü kendisi okuduğum ilk kitabıyla en sevdiğim yazarlar listesine giriş yapmayı başardı. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div>
Genç Bir Doktorun Anıları sadece kolay okunur, berrak, anlaşılır ve samimi olmanın ötesinde edebi değer taşıyan bir eser. İlk satırdan itibaren Rusya'nın soğuk iklimi kemiklerinizi üşütmeye başlıyor ki bu etkiyi uzun ve ağdalı cümlelere gerek duymadan yaratabilmek az buz bir mesele değil. </div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div>
İnsan çok karışık ve çelişkili bir varlık. Genç doktorumuz ilk görev yerinde civardaki tek doktor olarak hizmet vermeye başladığında yaşadığı panik ve kaygı aslında başarı dediğimiz şeyi besleyen yegane unsurları ortaya koyuyor. Dönem Rusya'sının toplumsal gerçekliği olan fakirlik, cehalet, batıl inançlar gibi bir çok konuyu vurgulayan bu kitabın başarısı yazarın tıp eğitimi almış olmasına da sanıyorum küçük bir ölçüde bağlanabilir. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
İdealizm ve kendi arzuları arasında bocalayan bir insan olarak genç doktor aslında "şark hizmeti" olarak tanımlanan olgunun insanın hayatından çaldıklarına da ışık tutuyor. Sosyal hayattan, şehirden ve alışık olduğu her şeyden uzak bir doktorun yaşadığı yalnızlık ve terk edilmişlik hissi bir çok açıdan sarsıcı. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bütün hikaye idealizm, emek, kısıtlı imkanlarda donatılmış bir hastanede bütün limitleri zorlayarak mucizeler yaratmak gibi insanlığın en onurlu hasletlerinden bahseden bir havada geçse de yan karakterden biriyle "aşk" olgusu da kitapta kendine düşen yeri alıyor. Acıklı, dokunaklı ve her anlamda çok romantik olan bu öykünün size bir şeyler katacağı muhakkak. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Kitabın sonundaki olaylar aslında insanın ne olursa olsun güçlü olması gerektiğinin kanıtı niteliğinde. Başımıza gelen olayları ve hatta felaketleri kontrol edemeyiz. Kötülüğe ve ihanete maruz kalmak genelde bizim tercihimize bırakılan bir şey olmaz fakat bunlara karşı takınacağımız tavrı belirlemek bizim elimizde. Günün sonunda insanın kendinden başka kimsesi yok ve kendisine en çok zararı verebilen yine kendisi... </div>
<div>
<br /></div>
<div>
İş Bankası basımı kelimenin tam manasıyla harika, çeviride benim gözüme batan tek bir anlaşılmaz durum yaşanmadı, harf hatası bile görmedim o yüzden bir çok yayınevi basıyor olsa da İş Kültür'ü gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim. İnanılmaz cüzi ücreti de cabası diyelim. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Şu an Usta ve Margarita kitabıyla Mihail Bulgakov serüvenime devam ederken bu kitabı herkese tavsiye ettiğimi belirmek isterim. Listemdeki bir sonraki Bulgakov klasiği Köpek Kalbi olacak ve kendisi kitaplığımdan bana göz kırpmakta. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Herkese Keyifli Okumalar...</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-59896728250833118732019-04-29T04:58:00.000-07:002019-04-29T04:58:17.742-07:00TÜRK DİZİSİ KLİŞELERİ #2<div style="text-align: center;">
<span style="color: purple;">Uzun süren gözlemlere dayanmayan ve aslında çok düşünülmeden kaleme alınmış bu yazı tamamen geyik ve eğlence amaçlıdır. Beni mutlu etmesinin kişisel sebepleri var ama sonuna kadar okunduğunda bu yazının hangi orjinal </span><span style="color: purple;">beyinlerce ve hangi muhteşem şartlar altında yazıldığını bilmeyen sizler bile bu siteden daha mutlu ayrılacaksınız. </span><br />
<span style="color: purple;">Yani keyifli okumalar... </span><br />
<span style="color: purple;"><br /></span>
<span style="color: purple;">1) FAKİR DÜŞKÜNÜ ZENGİN PLAYBOY </span></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOdtuJP496PnePupzgs7RFJh8XOI9iAil-t9K4Dtkl0Ftdx4JgoP9Tvm-KWVJK0ZU9UDRi6l-fnWnzk86yoKzHLBYGCi0j1PiZLmZNLtfVGlMM6AqZcATUruv6jDKwkKTK5XbLrjEn_G8/s1600/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25282%2529.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="360" data-original-width="524" height="273" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOdtuJP496PnePupzgs7RFJh8XOI9iAil-t9K4Dtkl0Ftdx4JgoP9Tvm-KWVJK0ZU9UDRi6l-fnWnzk86yoKzHLBYGCi0j1PiZLmZNLtfVGlMM6AqZcATUruv6jDKwkKTK5XbLrjEn_G8/s400/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25282%2529.png" width="400" /></a></div>
<br />
Özellikle bu yaz günlerinde karşımıza en çok çıkan klişe türü. Biz normal ölümlüler, memur maaşıyla aşk meşk işlerine bu kadar tedirgin yaklaşırken Herkül kadar yakışıklı, Bill Gates kadar zengin adamlar şıp diye kenar mahalle kızlarına aşık oluveriyor. Aşık olmakla kalsa yine iyi bir de evlenmek istiyor, yanıp tutuşuyor mübarek. Bizim beyaz yakalı Nurettin nafaka vermemek amacıyla Cambridge Dükü gibi bir elitlikle beraber yaşamak isterken yakışıklı ve kaslı dizi zenginimiz mal paylaşımı yapacak saf ve temiz varoş mahalle kızı derdinde. </div>
<div style="text-align: center;">
<br />
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="color: purple;">2) İYİLİKTEN BEYİN HÜCRELERİ ÖLMÜŞ ESAS KIZ</span></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxjcsdh-1WcjmN6J5UsYmo_D4Hw__UAypFlpm-_myNyg4fT6kITulCb0Ve4Y8e7LY-X2y2ksRw4Y3cABNIRzypxztI9DMNhlJ5-5ktiMXfPf5AC37paQ6SbWOZdzj_nWUewyVRejao8xo/s1600/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25285%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="750" data-original-width="750" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxjcsdh-1WcjmN6J5UsYmo_D4Hw__UAypFlpm-_myNyg4fT6kITulCb0Ve4Y8e7LY-X2y2ksRw4Y3cABNIRzypxztI9DMNhlJ5-5ktiMXfPf5AC37paQ6SbWOZdzj_nWUewyVRejao8xo/s400/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25285%2529.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Arkadaşlar bakın tertemiz bir netlikte ifade edeceğim, iyilik salaklık değildir. Süzme peynir gibi ortada dolaşmak temiz kalp göstergesi değildir. Zengin erkeklerden asla hoşlanmayan ama spor arabalardan inip villalarda seks eylemeden uyuyakalan bu masum varlıklar fettan kadınlardan her daim bir adım öndedir. Erotizmin varlığına mesafesi sebebiyle aynı anda kardeş ya da kuzen olan iki ila üç erkeği birbirine düşürmesi esas kızımızın kaşarlığına işaret olamaz. </div>
<div style="text-align: center;">
<br />
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="color: purple;">3) ACILI MÜZİK EŞLİĞİNDE UZUNLU BAKIŞMA </span></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJ6uPk51mDYakbfAVBFleYcBUA2Au0AXyLmDuHsVKUE4I0fzcH_D4iV94t-agKPt8KMIYRKPtNfASDNJ9neeHJEkBfpFYMq2-n4T2UK6Sp8FyqfMv5TMxY6lUVBH2Wg5RFfVlLFB-xbUY/s1600/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25286%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJ6uPk51mDYakbfAVBFleYcBUA2Au0AXyLmDuHsVKUE4I0fzcH_D4iV94t-agKPt8KMIYRKPtNfASDNJ9neeHJEkBfpFYMq2-n4T2UK6Sp8FyqfMv5TMxY6lUVBH2Wg5RFfVlLFB-xbUY/s400/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25286%2529.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Esas kız başka erkekle aynı oksijeni solurken görülür, esas oğlanımızın yaşadığı derin acıyı anlatmak için sahneye beş dakikalık acılı bir müzik girer. O vakitten sonra izlediğiniz şey bir dizi değil kasvetli bir şarkının uzun metrajlı klibidir. Biraz esas oğlanın çatık kaşlarına zoom yapar kamera biraz da esas kızın utangaç, mahçup bakışlarına. Tekrarlayan bu süreç reklamlarla birlikte sonsuzluğu kadar uzanabilir, bölüm sonu için özellikle ideal bir sahnedir. </div>
<div style="text-align: center;">
<br />
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="color: purple;">4) LİSELİM</span></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYqw1w02mK-PLhbfBtMpaccMhft5WIxDtiHRyZ_xWeP8rZwZAYd5uV3PRcOMu2SHysziri3xDsLrsKSwctddTu8n2JKRdXWM_pgeFbZ1OZmXsaZoUqAmT5uxLvPmErGr8kfkr-N4jMJHs/s1600/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25281%2529.webp" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="740" data-original-width="480" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYqw1w02mK-PLhbfBtMpaccMhft5WIxDtiHRyZ_xWeP8rZwZAYd5uV3PRcOMu2SHysziri3xDsLrsKSwctddTu8n2JKRdXWM_pgeFbZ1OZmXsaZoUqAmT5uxLvPmErGr8kfkr-N4jMJHs/s400/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25281%2529.webp" width="258" /></a></div>
<br />
Lise dizilerinin olmazsa olmazı geniş omuzlu, sakallı, minimum 30 yaşında erkeklerin ve silikon göğüslü, dolgu dudaklı, boyalı saçlarla ve ağır makyajlarla arz-ı endam eden 30 yaşında kadınlardır. Bir tane lise dizisi görmedim ki oyuncu kadrosunu genç ve dinamik kişilerden seçsin. Öğrenciler liseli olmak için o kadar büyük ki birbirlerine değil de öğretmenlere yürüseler kimse yadırgamayacak. Ne koysalar izliyoruz diye mi bu kadar özensizler yoksa hakikaten beceremedikleri için mi sektör bu kadar kötü ona da siz yorum getirin. </div>
<div style="text-align: center;">
<br />
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="color: purple;">5) KORKUNÇLU KAYNANATÖR</span></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSrTmvEpICrHeB53cWRPXfmcbFp0wYYtcm4GRcERzYjuWKEUSRT8Occ2K-sxjmXsez4n8ycbx0K92HxTwj8HVimVSDBqKexPnyes_LGis4_dq9Z2cq-8QdpxQ67ELHL3kVipjJaMASun8/s1600/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25281%2529.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="690" data-original-width="782" height="282" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSrTmvEpICrHeB53cWRPXfmcbFp0wYYtcm4GRcERzYjuWKEUSRT8Occ2K-sxjmXsez4n8ycbx0K92HxTwj8HVimVSDBqKexPnyes_LGis4_dq9Z2cq-8QdpxQ67ELHL3kVipjJaMASun8/s320/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25281%2529.png" width="320" /></a></div>
<br />
Zenginli dizilerimiz herkesin malumu. Tabii bu zenginlerin bir adet aşırı bakımlı ve sosyetik anası illa bulunuyor. Oğlunu haklı olarak kenar mahalle dilberlerine yedirmek istemeyen bu cefakar ana türlü çeşit kötülükte pes etmeden çığır açıyor. Bu türün en favori kötülüğü genellikle kendisi kadar kokoş ve sosyetik bir arkadaşının kötü ruhlu ve kenafir gözlü kızını oğluna itelemek yönünde oluyor. 1960'dan beri bir arpa boyu yol gidememişiz gibi ima etmek istemem ama hala ara sıra fakir esas kıza çek yazan modelleri de mevcut. Genelde böyle bir durumda zengin baba ise inanılmaz iyi oluyor. İnsan öyle bir adamın nasıl bu kaynanayla evlendiğine resmen hayret ediyor. Bir de asla boşanmamaya kan yemini etmiş gibi ısrarla bunalmaya devam ediyor. Yakında kalp krizi geçirecek.</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="color: purple;">6) KANKASININ AŞK HAYATINA TAKMIŞ YANCI</span></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnihQ4xv1Zw5GAnpEpZ0cTsk-QfuuLLL1FBg5lNdywktiTgrXhXicQOXLbk9HrrR8j9cmR43brMiUu-9_VqyExYDeolWt7NkzY-rCKjAlPIby5Vqu8x0kN93CUnGjYduVjgDQTmZi4uqk/s1600/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25281%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="360" data-original-width="640" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnihQ4xv1Zw5GAnpEpZ0cTsk-QfuuLLL1FBg5lNdywktiTgrXhXicQOXLbk9HrrR8j9cmR43brMiUu-9_VqyExYDeolWt7NkzY-rCKjAlPIby5Vqu8x0kN93CUnGjYduVjgDQTmZi4uqk/s320/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25281%2529.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Bu kızı hepiniz bildiniz. Evet hani muhakkak esas kızdan daha çirkin olan, evet asla esas kızımızı kıskanmak gibi insani hisler beslemeyen, kendini tamamen arkadaşının zengin erkeği sağlıklı biçimde kafeslemesine adamış insan modeli. Bu genelde esas kızın artıklarını toplar misalen esas kızın esas zenginden önce inceden yakınlaştığı ama sonradan biz yalnızca arkadaşız dediği ezik var ya? İşte bu kız dert ortaklığının ve bitmek bilmeyen gazlamalarının ödülünü final bölümüne doğru bu eziği kaparak alır. Aslında okuduğunuz kadar kötü bir durum değil, o ezik de zengin ve yakışıklı öyle olmasa daha başından bizim ultra namuslu ve tok gözlü hanım kızımız kendisine meyletmezdi. </div>
<div style="text-align: center;">
<br />
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="color: purple;">6) MAFYATİK DİZİLERİN BİLGE YAŞLISI </span></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjOD9UqFIjO6m0rFkJ9v4j9f5GldgyoB1SzxAhy3_13fX_sfhzpBVim4AYN5ITUReNBnyR7u6mVGnW_pw2LTRvleSp-7OSTF-IUMZaaMY4JyESsDureBmxZH-tm0QQsFFJt5nL9sEOqSA/s1600/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25282%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1600" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjOD9UqFIjO6m0rFkJ9v4j9f5GldgyoB1SzxAhy3_13fX_sfhzpBVim4AYN5ITUReNBnyR7u6mVGnW_pw2LTRvleSp-7OSTF-IUMZaaMY4JyESsDureBmxZH-tm0QQsFFJt5nL9sEOqSA/s320/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25282%2529.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Gözünüzün önüne gelen Ramiz Karaeski'yi bir silin bakalım bütün türk dizileri bir yana Ezel bir yana, herkes Eyşan'ı ister canlarım Ezel'i tiye alacak kadar çıldırmadım. Ve fakat gerek mafyatik gerek dramatik dizilerde böyle bir oluşum gözlenmekte. Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisini bildiniz mi? Evet sanırım bir çoğunuz bildi hatırlayanlarınız olacaktır orada da felsefi balıkçı abimiz vardı mesela bu bilge yaşlı kontenjanında. Eğer felsefik değilse sufi olur ve ney çalarlar. Muhtemelen salaş bir kitapçı veya marangoz gibi bir yer işletirler. Bu kadar veresiye vererek iş yapabiliyor olmaları insana mal sahibi olduklarını düşündürüyor. Ezel'de ne diziymiş mübarek koskoca İdris Koçovalı bile "Herkes öldürür sevdiğini..." diye geziyordu en son. İzlemediyseniz izleyin güzel bir boş vakit katili Ezel. En azından neredeyse diğer tamamı gibi The Godfather çakması değil sadece Monte Kristo Kontu çakması... Öhöm neyse, sustum. </div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="color: purple;">7) O ÇOK KÖTÜ BU ÇOK İYİ</span><br />
<span style="color: purple;"><br /></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigQ96xFv8XuASyzbywgk6BzULEIoWgavq6Oqj_ePtTwEnrgH9Fw7qvEtlO7tkOMD1SopMTz5Zh0xMTAFRpd8OWPZR1gTxVOF6-60LWU6PJO1BNy1IkT1fdvRsgPjAk01EqRNw4pqRCPoQ/s1600/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="500" data-original-width="800" height="250" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigQ96xFv8XuASyzbywgk6BzULEIoWgavq6Oqj_ePtTwEnrgH9Fw7qvEtlO7tkOMD1SopMTz5Zh0xMTAFRpd8OWPZR1gTxVOF6-60LWU6PJO1BNy1IkT1fdvRsgPjAk01EqRNw4pqRCPoQ/s400/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
Bizim dizilerin bir diğer sorunu bütün karakterlerin ya tamamen siyah ya da tamamen beyaz olması. Kötü adamlar, kadınlar hatta çocuklar bile var ama hepsi nedensizce kötü. Sanki hiç bir kedinin başını okşamamış gibi kötüler, "Bugün allah için ne kötülük yapsak?" motivasyonuyla yaşarmışçasına kötüler! İçlerinde en ufak bir ikilem yok, vicdan azabı ya da empati nedir haberdar bile değiller herkes çok temiz sosyopat. Dikkat ederseniz bu kolaycılığıa kaçmayan diziler efsane karakterler ortaya çıkarıyor. İyilere girmiyorum bile, iyiler dümdüz gerizekalı zaten. Edilgen ve sünepe bir varlık olarak silik yaşamına çaresizce katlanmak iyilik falan değil sanki korkaklık gibi? Ne dersiniz?<br />
<br />
<br />
<span style="color: purple;">8) ŞİRKETLERİN KENDİ KENDİLERİNİ YÖNETMESİ</span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiD_hIE666BEsBLfHwSqXwyEcmebJYjS4veSiXxeQwY0eUb7zAwhYpxgMEOXxm9gWVNa5uLCEl_NKYd-EB2qbNIfXcATv6CyW764E6rM6LbwwIBooChwJXDe4OzBb727CdUgLwPXIT6i1M/s1600/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25287%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="487" data-original-width="865" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiD_hIE666BEsBLfHwSqXwyEcmebJYjS4veSiXxeQwY0eUb7zAwhYpxgMEOXxm9gWVNa5uLCEl_NKYd-EB2qbNIfXcATv6CyW764E6rM6LbwwIBooChwJXDe4OzBb727CdUgLwPXIT6i1M/s320/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25287%2529.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Bu bol zenginli dizilerin zengin karakterlerinin ağzında sürekli bir holding, ofis, şirket, yönetim kurulu bıdı bıdı bir laflar dolaşır ama asla hiç kimse çalışmaz. Çalışma aktivitelerinin tamamı toplantılardan ibaret ve işin kötüsü o toplantılar ottan b.ktan sebeplerle sürekli kısa kesilir, yarına ertelenir, yarım bırakılır zaten bugünlük bu kadar yeter... Çok fazla şirketmiş iş güçmüş sahibi olan insan tanımıyorum ama tanıdıklarım herkesten daha çok çalışıyor, kendini parçalayarak çalışıyor arkadaşlar, o işler öyle olmuyor tam.<br />
<br />
<br />
<span style="color: purple;">9) TÖRELİ ACILI VE SONRADAN MODERN AĞA</span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiADblkEkRB9Mopb6Zw1xHkjW5rFHaD1pzkoe4uiWEtFVpmPAOFSEeHk2KGsP8nUTtfXdnneGsxOpfx2GxlbLzKL2tWd7-Ej3-VzZAhNKfKtqsqm2ow5Xf52NnbjYA4rzf8y6VEsNStIOk/s1600/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25283%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="480" data-original-width="480" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiADblkEkRB9Mopb6Zw1xHkjW5rFHaD1pzkoe4uiWEtFVpmPAOFSEeHk2KGsP8nUTtfXdnneGsxOpfx2GxlbLzKL2tWd7-Ej3-VzZAhNKfKtqsqm2ow5Xf52NnbjYA4rzf8y6VEsNStIOk/s320/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25283%2529.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Mardin olur, Nevşehir olur hatta bilirsiniz mevzu ağaysa oyuncumuz genellikle Özcan Deniz olur. Bu ağa asla kendine ve ailesine uygun bir kızla evlenip efendi gibi mutlu mesut yaşamaz. İlla özgürlük tripleriyle kendisini yedi sülalesine pardon yani aşiretine rezil edecek bir rahatsız bulur, onunla evlenir. Hatta kızı tavlayana kadar kendini fularlı, naif, entel, dantel, boş vakitlerinde yavru fokların yaşam alanının daralmasına üzülen bir adam gibi pazarlayıp nikahı bastıktan sonra tesbihli, silahlı, küresel ısınmaya inanmıyorum diyen bir kekoya dönüşür. İstanbul'da takım elbisenle şarabını yudumluyorsun güneydoğu bölgesi sınırlarından girerken üstünde yavaşça bir şalvar belirdi. Ayıptır ben resmen kınıyorum şu an. Alnında ya da yanağında dövme olan anan da kınayacak. Burnunda hızma da vardı di mi?<br />
<br />
<br />
<span style="color: purple;">10) İYİLER FAKİRDİR KÖTÜLER ZENGİNDİR</span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwMecmf5JhakUfIzbTNCKDEIp-OyknVUQLzH7fPaB-FbyEJVtAnJFKyR-Qru8SBzeDhYUQOOGslvuekQ0nIwOIzI0jaQU5EklZwVqlCfSm28zVbGhKHcc-YXa7mTzj7EYSnxpnYIox2Ng/s1600/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25284%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="503" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwMecmf5JhakUfIzbTNCKDEIp-OyknVUQLzH7fPaB-FbyEJVtAnJFKyR-Qru8SBzeDhYUQOOGslvuekQ0nIwOIzI0jaQU5EklZwVqlCfSm28zVbGhKHcc-YXa7mTzj7EYSnxpnYIox2Ng/s400/t%25C3%25BCrk+dizisi+kli%25C5%259Feleri+%25284%2529.jpg" width="278" /></a></div>
<br />
Bir karakter eğer kıtkanaat çalışarak geçiniyorsa o karakter direkt dünya iyisidir. Sanki fakirlik çeken ve içip içip karısına çocuğuna saran onlarca psikopat yokmuş gibi sırf ekonomik durumunun kötü olması sebebiyle fakir karakter, illa mükemmel bir karakterdir. Oysa zengin öyle mi? Zenginler fiskileri ve robdöşambrlarıyla kötü kötü kahkahalar atarak kötüdürler. Çalışanları aşağılar, kızı yaşında kadınlara yavşar, herkese nefes almadan kötülük yapmak amacıyla yaşarlar. Sebepleri nedir? Zenginler, evet çok mantıklıymış. Aslında son dönemde fakir kötüler de türedi. Kesinlikle esas kızın çevresinde işsiz, ipsiz, sapsız ve sürekli birilerine kafa atan bir tip bulunuyor.<br />
<br />
<br />
<br />
<br /></div>
Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-77079503429418116572019-02-18T08:14:00.002-08:002019-02-18T08:14:52.298-08:00MÜREBBİYE - HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJMJMw0koD5N4yLl6qojnWC4YgqweVXEG_1I3LvVoMUbH8NwFWz6p2wfiXXJRbq6C1U5YYIM66khAgxAlyKuFgtKWoSk1H1g7F6a9KMBS3FbBkV22TwI8czDACInsRNu9TbDqMnqAB1aw/s1600/AA988C51-05C6-4C54-A6C2-A5213E1C0458.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="535" data-original-width="328" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJMJMw0koD5N4yLl6qojnWC4YgqweVXEG_1I3LvVoMUbH8NwFWz6p2wfiXXJRbq6C1U5YYIM66khAgxAlyKuFgtKWoSk1H1g7F6a9KMBS3FbBkV22TwI8czDACInsRNu9TbDqMnqAB1aw/s400/AA988C51-05C6-4C54-A6C2-A5213E1C0458.jpeg" width="245" /></a></div>
<br />
İş Bankası Kültür Yayınları’nın Türk Edebiyatı Klasikleri serisi gördüğüm anda merakımı cezbetti. Lise döneminden kalan bir kaç hayalet bilgi dılında Türk romancılığıyla herhangi bir temasım olmadığını fark ettim çünkü bizim yazın kültürümüz daha ziyade şiir üzerinden ilerlediğinden kurgu romanda her zaman biraz zayıf kalmışızdır. Hala bu açığı kapatabildiğimiz net olarak söylenemez.<br />
<br />
Kitabı elime aldığım andan itibaren yazıldığı dönemin bütün siyasi ve toplumsal havasını iliklerime kadar hissettim. Eleştirilen Fransız özentiliği ve Avrupa hayranlığı aynı zamanda kendi toplumuna korkunç bir hiciv niteliğinde. Medeniyeti türkçe konuşmanın içine fransızca kelimeler sıkıştırmak gibi tamamen komik bir şarta bağlamak, bunun başta Gürpınar olmak üzere dönemin aydınları için yarattığı aşağılık kompleksi ve kafa karışıklığı kitabın en baskın yanı.<br />
<br />
Mürebbiye Anjel fransız nefretinin odak noktası. Fransa’da fahişelik yaparak geçimini sağlayan Anjel “garp mallarının şark’ta iyi para ettiğini bildiğinden” İstanbul’a gelir ve oradaki seçkin ailelerden birinin yalısına mürebbiye olarak yerleşir. Fransızca eğitimi vermek için yerleştiği yalının bütün erkekleriyle ayrı ayrı cinsel münasebet kuran mürebbiye hep bahsedilen o “batının ahlaksızlığı” mevzusunun canlı kanlı kanıtı gibi.<br />
<br />
Esasında kitaptaki olaylar sürekli işve, cilve, erotizm, aşk ekseninde dönse de verdiği mesajlar bakımından bu eser korkunç bir ahlakçılık barındırıyor. Kadın düşmanlığı derecesinde varolan kadın vücuduna karşı önyargı okurken insanı rahatsız ediyor. Haremlik selamlık gibi Osmanlı günlük hayatı hakkında insanın gözünde canlanan betimlemeler barındırması sanıyorum kitabın en güzel yanı. Alkole ve sekse o günün toplumunun bakışını idrak etmek için bile okunabilecek bir eser çünkü toplumun bugün süregelen riyakar tavrının çok daha şiddetlisinin varlığını gözlemlemek keyifli.<br />
<br />
Romanın dili oldukça ağır. Özellikle sürekli kullanılan fransızca kelimelerin anlamlarına bakmak mevzusu sürekli göz yoruyor. Üstelik bu durum kitabın sonuna kadar asla son bulmuyor. Tavsiye ediyor muyum? Dönemin havasını solumak ve kendi kültürünün romancılığını tanımak isteyenlere tabii ki öneriyorum.<br />
<br />
Herkese Keyifli Okumalar... <br />
<br />
<br />Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-66571154470827861972018-12-19T02:56:00.000-08:002018-12-19T02:56:18.070-08:00BOĞULMAMAK İÇİN - GEORGE ORWELL<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQJI5pYZ_WmZtrW5rvDonNDzW5vZkP6EAZIbcYO8OIHwvWgLw_iSxNHhUg4Amzn8pmoiUB0qqyAWNi4wikurqojaydK2PdQVIoAeqoXmKbbO1CFnpAg8-u7Q1jWPrr8bIF0O837UmLH8s/s1600/bo%25C4%259Fulmamak+i%25C3%25A7in.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="386" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQJI5pYZ_WmZtrW5rvDonNDzW5vZkP6EAZIbcYO8OIHwvWgLw_iSxNHhUg4Amzn8pmoiUB0qqyAWNi4wikurqojaydK2PdQVIoAeqoXmKbbO1CFnpAg8-u7Q1jWPrr8bIF0O837UmLH8s/s400/bo%25C4%259Fulmamak+i%25C3%25A7in.jpg" width="256" /></a></div>
<div>
<br /></div>
Bugün size bahsedeceğim kitap açıkçası -ve ne yazık ki- çok severek okuduğum bir eser olmadı. Ancak okunup özümsenmesi gerekliliği ihtiva etmiyor değil. George Orwell'ın o çok ünlü 1984'ünü ve Hayvan Çiftliğini sanıyorum okumayanınız yoktur, ben de okumuş ve özellikle Hayvan Çiftliğini çok sevmiştim. Bu sebeple o kadar da gündemde olmayan başka bir eserini okumanın iyi geleceğini düşünmüştüm. <div>
<br /></div>
<div>
Hikayemiz 1940'lı tarihlerde geçiyor. Orta yaşlı bir sigortacı esas karakterimiz ve aslında bu karakter üzerinden İngiliz orta sınıfının buhranlarını okuyoruz. Kahramanımız I. Dünya Savaşı'na katılmış bir asker olarak aslında İngilizlerin I. Dünya Savaşı'na bakışını da ortaya koyuyor demek yanlış olmaz. Bu sebeple belirtebilirim ki İngilizler I. Dünya Savaşı'nı sadece Almanya'yla yaptığını sanıyor. En azından ortalama bir İngiliz için durum bu. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Başından belirtmem gerekir ki bu bir romandan ziyade bir durum öyküsüymüş. Zira kitapta bir adamın kaygıları ve buhranları dışında yaşanan belli başlı bir olay yok. Esas karakterimizin hayatına evvela ortasından dahil oluyor, onun boğulmuşluğuyla biz de boğuluyor ve geçmişini irdeledikten sonra tekrar onu kendi hayatında bırakıyoruz. Bu sebeple okuması çok zor bir eserdi. Bir olay olmadığı için herhangi bir merak unsuru ya da sürükleyicilik yoktu. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Kitabın çok "erkek" bir kitap olduğunu ve yazıldığı dönem itibariyle ataerkilin -İngiltere'de bile olsa- tam anlamıyla dünyaya ve dönem insanının vizyonuna hakim olduğunu anlayabiliyorsunuz. Kadınlar sadece ocak başında hayal edilen annelerden ve aşağılık arzuları tatmine yarayan düşük ahlaklı diğerlerinden ibaret. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Sanırım kitabın en sevdiğim yanı ev kredisi ve okul taksidi gibi yükler altında insanların duygularını çok iyi yansıtmasıydı. Ticaretle, savaş psikolojisiyle ve militarizmin ne şekilde olursa olsun kötü olması noktasına değinmesiyle vermek istediği mesajlar kusursuzdu. II. Dünya Savaşı patlak vermek üzereyken İngiltere'de sürüp giden Hitler karşıtı propagandayı bile eleştiren Orwell faşistlerden körü körüne nefret etmenin aslında faşizmin ta kendisi olup olmadığı noktasına başarılı şekilde dikkat çekiyordu. (Zaten Hayvan Çiftliğinde de Marx'ın kapitalizmini kaldırıp yere vurmuştur.)</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Aile yaşantısı, bir erkeğin omuzlarına binen korkunç sorumluluklar ve kadınların tamamen faydasız, evlilik odaklı canlılar olması noktasında getirdiği eleştiriler çok yerindeydi ve yıl 2019 olmak üzereyken bile geçerliliğini koruduğunu kendi toplumumuza bakarak söylebiliyorum. Yani uzun lafın kısası yeterince sabrı olan herkese bu kitabı öneriyorum. Size üzerine düşünülecek bir çok vereceğini garanti ediyorum. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Herkese Keyifli Okumalar... </div>
Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-10987425194209179982018-11-29T03:51:00.000-08:002018-11-29T04:15:38.313-08:00RESİMLİ ADAM - RAY BRADBURY<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7MssiXJBJ6cLMFubQnhl8pWT1MHCFa-AxWXx17Jq0KPJWaHuawEngOObNg5n3Xg3k83onBGLzcfR431Lv11B6ebvYOGcHcArEAXngunf0jc2zCvBgaNR2klikHIltt0VGivw_uyM4Zas/s1600/0000000408217-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="383" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7MssiXJBJ6cLMFubQnhl8pWT1MHCFa-AxWXx17Jq0KPJWaHuawEngOObNg5n3Xg3k83onBGLzcfR431Lv11B6ebvYOGcHcArEAXngunf0jc2zCvBgaNR2klikHIltt0VGivw_uyM4Zas/s400/0000000408217-1.jpg" width="255" /></a></div>
<br />
Ray Bradbury, <a href="https://gevezekitapkurdu.blogspot.com/2018/10/fahrenheit-451-ray-bradbury.html" target="_blank">Fahrenheit 451</a> ile hayatıma girdikten sonra bu zamana kadar kitaplarını okumamış oluşuma lanet ettiğim doğrudur. Sizi bu yanlıştan kurtarmak için yazının başından belirtmek isterim, bu bir övgü yazısıdır. Bu macera benim için yazarın bütün kitaplarını tek tek okumadan son bulmayacak bir iddialaşmaya dönüştü gibi.<br />
<br />
Resimli Adam'dan kısaca bahsetmek gerekirse aslında kendisi roman değil. Birbirleriyle kısmen bağımlı fakat çoğunlukla bağımsız kısa öykülerden oluşan muhteşem bir derleme. Yazım yönünden akıcılık, anlaşılırlık, sürükleyicilik gibi bütün bakımlardan mükemmel diyebileceğim bu 12 öykü benim için <a href="https://gevezekitapkurdu.blogspot.com/2018/10/fahrenheit-451-ray-bradbury.html" target="_blank">Fahrenheit 451</a>'in bile üzerinde. Genellikle bir yazarın okuduğum ilk kitabı aynı zamanda en sevdiğim kitabı olur ve öyle de kalır fakat bu Ray Bradbury için geçerli olmadı. Şu an karşımdaki rafta sırasını bekleyen Mars Yıllıkları için beklentim arşa çıkmış vaziyette. Hepsinin üzerine çıkmasını bekliyor ve dahası istiyorum.<br />
<br />
Kitabı elinize aldığınızda daha ilk öyküyü okur okumaz fark edeceksiniz ki yazarın kendine has öğelerle oluşturduğu sabit bir evren var. Fahrenheit'la karşımıza çıkan bir çok unsur ve obje yine hikayelerimizin olay örgüsü içinde yer alıyor. Bu da okuyucuya gerçekten o evrenin bir parçası gibi hissettirerek bütün o mantıksız ve tutarsız serüvenleri kendi sisteminde korkunç bir sürekliliğe kavuşturuyor.<br />
<br />
Teknoloji eleştirisi ve hayranlığı yazarın zihninde sürekli kolkola gidiyor. Teknolojinin ve refahın insanlığı götürdüğü korkunç yozlaşma ve modern insanın günlük işlerine dair sorunları çözdükçe daha büyük ruhsal bunalımlara sürüklenmesi günümüzdeki karşılığı düşünüldüğünde gerçekten çarpıcı. Aç gözlülük, hırs, kibir, cinayet gibi insanın en çirkin günahlarını ve ruhun karanlığını neredeyse absürd bir felsefeyle ele alan Bradbury gerçek bir sanatçı.<br />
<br />
Okumayanlara spoiler vermeden söylemem gerekirse favori hikayelerim Bozkır, Bitmeyen Yağmur ve Sürgünler oldu. Charles Dickens, Bram Stoker, Edgar Allan Poe ve daha nice yazarın hayranları sadece tek bir hikaye için bile bu kitabı baştan sona okuyabilirler. Sözü yeterince uzattıysam iddialı bir finalle yorumumu noktayalabilirim.<br />
<br />
Yaşayan efsanelerden Neil Gaiman'ı bu blog'u takip eden herkes eminim bilir, muhtemelen bir kısmınız yazarın metinlerine benim gibi hayran. O zaman büyük haber şu, Neil Gaiman'a en büyük ve en ünlü eseri <a href="https://gevezekitapkurdu.blogspot.com/2017/03/amerikan-tanrilari-neil-gaiman.html" target="_blank">Amerikan Tanrıları</a> için ilham veren hikaye Resimli Adam kitabındaki 12 hikayeden biri. Sadece bunu keşfetmek bile insanın okuma zevkini kat be kat arttırıyor. Amerikan Tanrıları'na esin kaynağı olan Resimli Adam'ı şiddetle öneriyor, hepinize tavsiye ediyorum.<br />
<br />
<br />
Herkese Keyifli Okumalar...<br />
<br />
<br />Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-31453529432348261502018-11-22T04:42:00.000-08:002018-11-22T04:42:27.275-08:00CESUR YENİ DÜNYA - ALDOUS HUXLEY<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1iw6LVVN1DRViXZ1hGkMnv9-1DRWFK_ZbE-e2MSmnyk4ctq_miY_Ut0lvLroVDhF2Xl_1oCjoFkscKT5spJkxLFT2fo1jIl_HN-aqZfCOfGmWVbiWxsKqnDlMgP56NT_BQhOMGMgdrjk/s1600/4AC34868-141F-474B-BAD7-71AF4DE45E3B.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1577" data-original-width="992" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1iw6LVVN1DRViXZ1hGkMnv9-1DRWFK_ZbE-e2MSmnyk4ctq_miY_Ut0lvLroVDhF2Xl_1oCjoFkscKT5spJkxLFT2fo1jIl_HN-aqZfCOfGmWVbiWxsKqnDlMgP56NT_BQhOMGMgdrjk/s400/4AC34868-141F-474B-BAD7-71AF4DE45E3B.jpeg" width="251" /></a></div>
<br />
Distopya aşığı bendeniz bu sefer sizi klasik bir eserle, Cesur Yeni Dünya ile selamlar.<br />
<br />
Toplu seks poplu seks!<br />
<br />
Bu kitap okuduğum her şeyden farklıydı, işin aslı distopya mı yoksa ütopya mı ona bile karar verebilmiş değilim. Okuduklarımdan dehşete düştüğüm doğru fakat bu dehşetin ne kadarı benim düşüncelerimden ne kadarı mevcut toplumun bana öğrettiklerinden kaynaklanıyordu. O kısmı tamamen muamma. Yine de yazının başından belirtmiş olayım herkese tavsiye ediyorum, okunması gereken bir eser o kısımda muamma yok.<br />
<br />
Bir dünya düşünün tamamen steril ve güvenli. Hastalık yok, yaşlanmak yok, hatta şöyle özet geçeyim mutsuzluk yok. Sorumluluk sıfır, öyle ki insanların tek yükümlülüğü mutlu olmak. Aile yok, sevgi yok, aidiyet yok zira herkes herkese aittir. Bireyler değil sadece toplum önemlidir. Bireyler harcanabilir, vazgeçilebilir, yerine kolayca yenisi koyulabilir birer et parçasından ibaret.<br />
<br />
Hiç şüphesiz burada söz konusu olan hassas bir denge. Medeniyetin ilerlemesi, teknolojinin gelişmesi, insan ömrünün uzaması, hastalıklarla çok daha kolay mücadele edilebilmesi ve bunların sonucu olarak zayıflayan maneviyat ve bütün o bağlılıklar... Cesur Yeni Dünya esasında bir çok açıdan günümüzün tüketim toplumuna korkunç bir eleştiri. Sosyal medyada gördüğünüz ne olursa olsun eğlenmesi gerektiğine inanan bir çeşit ruh hastalığına yakalanmış bireylerden oluşan koca bir toplum esasında anlatılan.<br />
<br />
Kitabı okurken düşüneceğiniz şeylerin başında "Bizi insan yapan şeyin ne olduğu?" sorusu geliyor. Zira bütün ahlak kurallarından muaf, aile kurumunu yerle bir etmiş, hiçbir şey için en ufak bir bedel ödemeyen bu güruh aslında ne kadar modern görünürse görünsün insan olma hasletlerinden oldukça uzak. Yine de eksik bulduğum bir şeyler yok değildi. Evrenimizde varolan iki alternatif aslında iki uç nokta. İkisinin de kabul edilir ya da yaşanılır bir yanı yok. Bebekleri deney tüpünde yetiştirmekle ilkel bir kabile hayatı yaşamak arasında başka bir seçenek de olmalı.<br />
<br />
Eseri okurken yaşanan en çarpıcı hissiyat ise, yazar sanki böyle bir evreni hayal etmemiş de, direk o dünyanın içinden yazmış gibi soğukkanlı ve normallikle anlatıyor hikayeyi. Okurken siz de bir şekilde olayları normalleştiriyorsunuz fakat benim normalleştiremediğim belki de tek durum "anne" kelimesini müstehcen bir ifade olarak kullanılmasıydı. Bu kelimeye böyle bir anlamın nasıl verildiği noktasında da herhangi bir bilgi yoktu. Kitap boyunca her "anne" denildiğinde yaşanan gülüşmeler bu konunun ilk kez nasıl ortaya çıktığı hakkında düşünmeme ve dikkatimin dağılmasına sebep oldu.<br />
<br />
Son olarak şunu söylemek isterim ki bu kitap hakkında yapılabilecek en güzel, yalın ve doğru yorum kitabın önsözünde Margaret Atwood tarafından yapılmış. İkinci dünya savaşından sonra yükselen kutuplaşma ve soğuk savaş dünyayı 1984 çizgisine görütüyordu fakat seksenlerden sonra Sovyet bloğunun yıkılmasıyla ne yazık ki -ya da iyi ki- Cesur Yeni Dünya distopyalar arası bu yarışı önde bitirdi. Şimdi yepyeni kıyafetlerimizle, inançsızlığımızla, keyif verici maddelere karşı aymazlık derecesindeki düşkünlüğümüzle övünüyor ve erdemsizliği erdem sayan yeni bir dünyada yaşıyoruz.<br />
<br />
Herkese Keyifli Okumalar...Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-31549242030850887462018-11-03T12:04:00.000-07:002018-11-03T12:04:14.483-07:00VAHŞETİN ÇAĞRISI - JACK LONDON<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizOI158vmqjKJqv0SxfQaK5f08feEwYWj2C14JqH87wWFb6BEcUAFBi3oa_IEXybUDQjgh_y7jgIM8dMSF-3FR3YG5alYwoAnBZs6vN_wZQQPktb4LkGxS3I00dZpx8Es3IQ-zfcVvwV8/s1600/vah%25C5%259Fetin+%25C3%25A7a%25C4%259Fr%25C4%25B1s%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="420" data-original-width="256" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizOI158vmqjKJqv0SxfQaK5f08feEwYWj2C14JqH87wWFb6BEcUAFBi3oa_IEXybUDQjgh_y7jgIM8dMSF-3FR3YG5alYwoAnBZs6vN_wZQQPktb4LkGxS3I00dZpx8Es3IQ-zfcVvwV8/s400/vah%25C5%259Fetin+%25C3%25A7a%25C4%259Fr%25C4%25B1s%25C4%25B1.jpg" width="243" /></a></div>
<br />
Bu yorumu kitabın kapağını kapatır kapatmaz ve çok yoğun duygularla yazıyorum. Buna bir övgü yazısı derdim ama klasikleşen bu eserlerin zaten övülecek bir çok yönü olduğu herkesçe kabul edilen bir gerçek.<br />
<br />
İş Kültür yayınlarının modern klasikler serisinden çıkan kitabımız inanılmaz akıcı ve kolay okunur. Böyle eserlerin en sevdiğim yanı ağdalı ve yapış yapış bir dille algımı yormaması. Bu sizi kitabın yazım dili basit gibi yanlış bir kanıya yönlendirmesin çünkü oldukça etkili ve kanlı canlı bir anlatımla karşı karşıyayız. Akıcılık konusuna son bir vurgu yapmam gerekirse kitabı ikinci elime alışımda 1.5 saatte bitirdim. Yemek saati geldiğinde sofraya geçmek bile eziyet halini aldı. Akıcılık derken kastedilen budur.<br />
<br />
Kitabın konusuna gelirsek kabaca bir köpeğin hayatı ve başına gelenler diyebiliriz fakat esasında mevzu çok başka. Jack London bir köpeğin gözünden insanlığı ve dönem olaylarını irdelemiş. Sırf bu sebeple bile Vahşetin Çağrısı okumaya değer. İnsanın ve karakterlerin her türlüsünü konu edinen bir çok olay Buck'ın macerasıyla paralel olarak kurgulanıyor.<br />
<br />
Erdem ve haysiyet yoksunu bir bahçıvanla başlayan serüven, sevmeyi ve yaşamayı bilen, insan sıfatını gerçek manada hak eden bir adamla sona eriyor. Arada olup bitenlerse bir hayvanın hayatta kalma mücadelesinden çok daha fazlası. Kuzeyde yeni bulunan altın madenlerinin yarattığı çılgınlık ve hırs, bu hırs sonucunda yaşanan korkunç şeyler ve alçalan onlarca insan... Menfaatlerin herkesi farklı ölçülerde canavarlaştırmasının ve sonunda en iyisini bile yok edişinin hikayesi.<br />
<br />
Bu kitapların sadeleştirilip çocuklara okutulması çok yazık. Çünkü bunlar fabl değil gerçek bir konusu ve hikayesi olan gerçek kitaplar. Bir çocuğun Buck'ı ele geçiren ilkelliği ve öldürme güdüsünü kavrayabilmesi mümkün değil. Bugüne kadar London kitaplarını görmezden gelişimin sebebi bir şekilde çocuk kitabı olan versiyonlarının çok popüler oluşuydu. Çocukken kısaltılmış ve sadeleşmiş haliyle okuduğum masalsı Beyaz Diş sebebiyle bu eserlerin yetişkin aklıyla okunması ve incelenmesi gerekliliğini istemeden gözardı etmişim.<br />
<br />
Her ne kadar şu an evimde iki tam, dört çeyrek kedi bulunuyor olsa da kalbimde her zaman köpek insanı olmuşumdur. (Çocukluğumun kahramanı sevgili Zeus bunun yegane sebebidir. Umarım sonsuz çayırlarda hiç yakalayamadığın kedileri kovaladığın bir cennetin vardır.) Babası Saint Bernard, annesi ise kurt olan sevgili Buck kalbimdeki köpek sevgisinin karşılığı gibiydi ve eminim London için de köpek aşığı demek hiç yanıltıcı olmaz. Sevmeyen biri köpeklerdeki cesareti ve görkemi böylesi anlatamaz. Bu hikaye bana hayvan sevgisinin insanı yücelttiğini, çoğalttığını, daha fazlası yaptığını yeniden hatırlattı. Hepinize tavsiye ediyor, şiddetle öneriyorum.<br />
<br />
Herkese Keyifli Okumalar...<br />
<br />Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-817044726796987922018-10-29T03:06:00.001-07:002018-10-29T03:06:36.089-07:00FAHRENHEIT 451 - RAY BRADBURY<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDBUD_-E1IhmsK0py8AW420EySPRQzXf5Txu3Uzg5MzDirhDQIqHZ4EpAv4wABiDyYRICW7xgayxMOt-tJ1ys-PN4zCVDjRKThJSDFAkp4AHQYPHIYVoefhvkiXo0r6FiAmLbSfUrdcug/s1600/fahrenheit+451+%25281%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="475" data-original-width="305" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDBUD_-E1IhmsK0py8AW420EySPRQzXf5Txu3Uzg5MzDirhDQIqHZ4EpAv4wABiDyYRICW7xgayxMOt-tJ1ys-PN4zCVDjRKThJSDFAkp4AHQYPHIYVoefhvkiXo0r6FiAmLbSfUrdcug/s400/fahrenheit+451+%25281%2529.jpg" width="256" /></a></div>
<br />
Uzun zamandır böyle bir övgü yazısıyla karşınıza gelmeyi bekliyordum ve nihayet buradayız. Distopya zaten sevdiğim türlerin başında geliyor fakat bu kitap tüm okuduklarımın içinde açıkça en iyisi. Kıpkırmızı kapak tasarımı ve her yerine iliştirilmiş ödül ibareleriyle daha tek bir sayfasını bile okumadan kendi beklentisini yaratıyor. Saldırgan tasarımının hakkını veren hikaye, okurmaya başladığınızda resmen algınızı ısırıyor ve bütün o ödülleri hak ettiğine dair okuyucunun zihninde şüphe bırakmıyor.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9NhFh-wN22SBVFYdFDhz48FnFNopoCSBqsfNDIzqcsaAGpmFZInorCXwD52JMvrcADu4BGU_agnvtphRsJEoMAkdr47Di2clFza2_grS9Phbh7q541PsqP3k7TDjgwk-eAg0L27EgwEk/s1600/fahrenheit+451+%25282%2529.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="393" data-original-width="242" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9NhFh-wN22SBVFYdFDhz48FnFNopoCSBqsfNDIzqcsaAGpmFZInorCXwD52JMvrcADu4BGU_agnvtphRsJEoMAkdr47Di2clFza2_grS9Phbh7q541PsqP3k7TDjgwk-eAg0L27EgwEk/s400/fahrenheit+451+%25282%2529.jpg" width="246" /></a>Neil Gaiman önsözüyle başlayan okuma serüvenimiz harika bir yazar notu ve sonsözle nihayete eriyor. Aradaki macera kendini bir solukta okutturuyor. Şu an inanılmaz yoğun olan tempoma ve çalkantılı hayatıma rağmen iki gün içinde okumayı bitirdim çünkü elinize aldığınızda bırakmak imkansız. Kolay okunuyor, göz yormuyor, ağdalı betimlemelerle yolunuzu tıkamıyor fakat insanı yer yer -hatta sık sık- dehşete düşürdüğünü söylemek abartılı bir ifade olmaz.<br />
<br />
Konusundan biraz bahsetmemiz gerekirse -tabii ki pek spoiler olaylarına girmeden- hikayemiz alternatif ve karanlık bir gelecekte geçiyor. Aslında ortam karanlık değil ve kimse bir şeylerin yanlış gittiğinin farkında değil. Cinayet, intihar, savaş, şiddet gibi kavramlar tamamen normalleştirilmiş ve sıradan hale gelmiş durumda. Duygulardan arındırılmış insanlar sadece eğlence ve zevk odaklı bir yaşam sürüyor. Akrabalık ilişkilerinden tutun, romantik ilişkilere kadar her şey sahte.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjYQa6RiqWMPBYRgbMQYD22AsJkVb5hTuvcqVfRUJauBVTD1b-zXQrMJMLLd8BqxvBsYI9sB1pTFE6fbQDhig9J-XJybfyQ6Hq-tFbrZnLLIYIODNxRrREsLnhg_pCR_whNl6doEM22BA/s1600/fahrenheit+451+%25283%2529.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="475" data-original-width="314" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjYQa6RiqWMPBYRgbMQYD22AsJkVb5hTuvcqVfRUJauBVTD1b-zXQrMJMLLd8BqxvBsYI9sB1pTFE6fbQDhig9J-XJybfyQ6Hq-tFbrZnLLIYIODNxRrREsLnhg_pCR_whNl6doEM22BA/s400/fahrenheit+451+%25283%2529.jpg" width="263" /></a>Bu düzenin koruyucuları da itfaiyeciler. Buradaki itfaiyecilerin esas görevi yangın sondürmek ve hayat kurtarmak değil. Devlet tarafından yasaklanan kitapları evlerle ve hatta gerekirse kitapların sahibiyle birlikte yakmak. İnsanlar şiirlerden tutun, kutsal kitaplara kadar her türlü duygunun ve inancın gereksiz olduğuna karar vermişler. İlk başlarda bunu yapan toplumun kendisiyken -ki günümüz toplumunun kolayca tüketme ve maddeye tapınma çılgınlığını ibret verici şekilde anımsatıyor- sonraları devlet eliyle topyekün bir yasağa dönüşmüş.<br />
<br />
Kitabımızın kahramanı Guy. Aslında Bu adam bir itfaiyeci ve sistemin temel taşı hatta bizzat koruyucusu. Yine de bir şekilde, yanlış bir şeyler olduğunun ve olan biten hiçbir şeyin doğru olmadığının farkındalığı içinde. Öyle karanlık zihinler üretiyor ki toplum düşünmek isteyen insanlar ne düşüneceklerini bilecek noktada bile değiller. Bu ortamda sıradan hayatını sürdürürken Guy bir akşam iş dönüşü Clarissa adında genç bir kızla tanışır ve bu olay yaşanacak her şeyi tetikler. Kafasındaki adını koyamadığı sorunlara ve birikmiş bütün o sıkıntılara Clarissa bir çıkış kaynağı olur. Clarissa, mevcut toplum için tamamen anormal kabul edilse de Guy için bir şekilde toplumun geri kalan bütün fertlerinden daha normal görünüyordur.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJ0YWTq6soh7wzEJZxkBA1NeSFA1Ne5SenlWMJBerXqjedE_vdi-nQZblZjXi5yU_XXMzZIWlV6WV6NWiVlllw4A412_K1Phfu4s_19EktSJkTed5leLOu_572nNfmTl3p4HqWKJjWWWY/s1600/fahrenheit+451+%25284%2529.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="475" data-original-width="315" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJ0YWTq6soh7wzEJZxkBA1NeSFA1Ne5SenlWMJBerXqjedE_vdi-nQZblZjXi5yU_XXMzZIWlV6WV6NWiVlllw4A412_K1Phfu4s_19EktSJkTed5leLOu_572nNfmTl3p4HqWKJjWWWY/s400/fahrenheit+451+%25284%2529.jpg" width="265" /></a>Kızın çocuksu halleri ve masumiyeti esas karakterimizi çok etkiler ve olaylar aslında bundan sonra çığırından çıkarcasına gelişir. Etrafındaki her şeyin ne kadar suni ve sahte olduğunu fark eden Guy artık istese bile bu hayatı, bu şekilde yaşayamaz. Kitap yasakları ve okumann terk edilmesine dair bir hiciv gibi görünse de aslında Fahrenheit 451 doğrudan toplumsal bir eleştiri. Sevgi, aidiyet, fedakarlık, emek, sabır gibi nice hasletten yoksun bir toplumun aslında hayvan sürüsünden hiçbir farkı kalmayacağını anlatan bir felaket senaryosu.<br />
<br />
Aldığı bütün ödülleri tek tek hak eden, bilimkurgunun ve distopyanın en nadide örneklerinden olan bu eseri okumanızı hepinize tavsiye ederim. Bugüne kadar okumamış olduğum için kendime kızıyorum ve eminim kitabı bitirdiğinizde siz de aynı hissiyatı yaşayacaksınız. Guy Montag hepimizin tanıması gereken biri, küçük eylemlerin büyük kahramanı. Onunla tanışın.<br />
<br />
Herkese Keyifli Okumalar...<br />
<br />
<br />
<br />Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-11693449657828683572018-10-23T00:06:00.000-07:002018-10-23T00:06:49.415-07:00İSKANDİNAV MİTOLOJİSİ - NEIL GAIMAN<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOpgYEw1esQ1g5zh4wKK-tW4WkfBnZlVBUFyQQANUd_dGwLHmp2gNXOdnELTrvxmktwcWbKZUoeF5KdlBRJ2iD_RFiryuehA3ATCtXpXm1pR1jKgfWTkOgJorWTZzvN00XIu__i_-fOQA/s1600/iskandinav+mitolojisi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="475" data-original-width="308" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOpgYEw1esQ1g5zh4wKK-tW4WkfBnZlVBUFyQQANUd_dGwLHmp2gNXOdnELTrvxmktwcWbKZUoeF5KdlBRJ2iD_RFiryuehA3ATCtXpXm1pR1jKgfWTkOgJorWTZzvN00XIu__i_-fOQA/s400/iskandinav+mitolojisi.jpg" width="258" /></a></div>
<div>
<br /></div>
Selamlar, bugün size bahsedeceğim kitabın yazarı sanıyorum en sevdiğim yazar, emin değilim gerçi her an, herkesi daha çok sevebilirim. Daha önce okuduğum, bayıldığım ve blog'ta övdüğüm <a href="https://gevezekitapkurdu.blogspot.com/2017/03/amerikan-tanrilari-neil-gaiman.html" target="_blank">Amerikan Tanrıları</a>, <a href="https://gevezekitapkurdu.blogspot.com/2015/03/yokyer-neil-gaiman.html" target="_blank">Yokyer</a>, <a href="https://gevezekitapkurdu.blogspot.com/2014/01/yolun-sonundaki-okyanus-ocean-at-end-of.html" target="_blank">Yolun Sonundaki Okyanus</a> ve daha nicelerinin yaratıcısı olan Neil Gaiman bir edebiyat kahramanı sayılabilir. <div>
<br /></div>
<div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjob-aqZa9a1028JwKxutfQ0PvnVzp_xK52-j4KVQUTBU73JLNtZdJnNMXnAeAvntOr6_B1ikZ7pyuDVBiPrCY3_3MwhKCLMN32Wm8PVSyL-QkjsuhGF5cLk-fVxhNHT1Ogve5P_TuLgwQ/s1600/%25C4%25B0skandinav+mitolojisi.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="475" data-original-width="283" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjob-aqZa9a1028JwKxutfQ0PvnVzp_xK52-j4KVQUTBU73JLNtZdJnNMXnAeAvntOr6_B1ikZ7pyuDVBiPrCY3_3MwhKCLMN32Wm8PVSyL-QkjsuhGF5cLk-fVxhNHT1Ogve5P_TuLgwQ/s400/%25C4%25B0skandinav+mitolojisi.jpg" width="237" /></a></div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjeQ0yKhNoaNTigEEjfkhDKBIF6n6GHuqUDyNu6uFpn-jUSarnKzxd9Z64CMWTh3TPZVGr1_LfADc06dtB76VKjzN9yazM_caegp2_AUcv44cQCw0vXDrOX1Rar591vWCOk9YFKK9H5g5Y/s1600/%25C4%25B0skandinav+mitolojisi.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><br /></a>Kitaba gelirsek öncelikle yayınevine minik bir teşekkürle giriş yapmak isterim. İnanılmaz berrak bir baskısı, gayet ferah yazı puntosu ve sıfır imla hatasıyla buram buram kalite kokan bir eser ortaya koymuşlar ve yazarın hakkını vermişler. Ciltli baskı eminim çok güzeldir ve kütüphanede durması bile başlı başına bir zevk olacaktır. Fakat metin uzunluğu ve yoğunluğu bakımından cilt gerektirecek bir eser değil aslında gönül rahatlığıyla karton kapak baskısını edinebilirsiniz. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFXu_-EIZ6zoehup6g2DIJQvh-d-Dc50E48QpSy2gATep4PUsHuDm33oZqr3KniLQ-Q3yjXJfMmKNikZ9AepT3_dnf1hq-9h47Ezuy_nuq1U9tYK9LGzNRNlmlc1DDc9Wj62aETMiI_Mk/s1600/%25C4%25B0skandinav+mitolojisisjjj.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="318" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFXu_-EIZ6zoehup6g2DIJQvh-d-Dc50E48QpSy2gATep4PUsHuDm33oZqr3KniLQ-Q3yjXJfMmKNikZ9AepT3_dnf1hq-9h47Ezuy_nuq1U9tYK9LGzNRNlmlc1DDc9Wj62aETMiI_Mk/s400/%25C4%25B0skandinav+mitolojisisjjj.jpg" width="276" /></a>Kitabın konusuna gelirsek isminden yola çıkarak farkedebileceğiniz gibi konumuz İskandinav mitolojisi. Marvel sağ olsun zaten Odin, Thor, Loki gibi karakterlere aşinalık kazanmıştık ama bu kitapta irili ufaklı bir çok tanrı ve hatta dev var. Daha önce hiç duymadığınız mitolojik yaratıklar ve esasında kelt efsanelerinin özü. Kitaptaki ve Marvel evrenindeki tanrıların tasvir olarak birbirine çok benzemesi kitabı okurken doğrudan oyuncuların gözümde canlanmasına sebep oldu. Sanırım sonsuza kadar merak edeceğim konulardan biri olacak hiçbir film izlemeden, kafamda yerleşmiş imgeler olmadan bu kitabı okusaydım bu tanrıları nasıl hayal ederdim? </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Kitabın konusuna dönersek ilk elinize aldığınızda karşınıza çok güzel bir önsöz çıkıyor ve yazar bu kitabı neden kaleme aldığını çok güzel açıklıyor. Bu kitap İskandinav mitolojisine bir saygı gösterisi. Yunan ve Roma mitleri arasında -filmlerle hatırlanana kadar- soluk kalan bu koca kültür çoktan bu saygıyı hak etmişti. Yerel hikayelerden, efsanelerden ve tarihi kaynaklardan ilham alan Neil Gaiman bu kitabı tek bir kurgusal metin olarak değil de çeşitli hikayelerden ilham alan kısa öyküler olarak tasarlamış. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
</div>
<div>
Kitabın başında bu öyküler daha esprili, daha aydınlık ve daha birbirinden bağımsızken sonlara doğru gidildikçe öyküler arasında bir hikaye örgüsü oluşuyor ve Ragnarök düzleminde her şey giderek karanlıklaşıyor. Bu kitapla ilgili en önemli nokta genel kültürümüze kattığı şeyler dışında kafamızdaki imajları yerle bir etmesi. Bu kitabı okuduktan sonra artık ne Thor'a ne de Loki'ye aynı gözle bakamayacaksınız. Mitolojik bir tanrı bile olsa bir şekilde "kötü" karakterin ayrı bir derinliği ve cazibesi oluyor. Loki'yle ilgili yaptığım bu yorum sizi yanılgıya düşürmesin Odin'de bilgeliğini şeytanlığa kullanmakta gerçek bir usta. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Büyüklü küçüklü tanrılar, Thor'un çekicinden tut, şiir şarabına kadar mükemmel kurgulanmış hikayeler, dünyanın yaratılışı ve alemlerin kurulmasıyla ilgili insanın ufkunu açan bütün o bilgiler olmasa bile sırf Loki'nin nasıl anne olduğunu öğrenmek için bile okumanızı tavsiye ederdim. Odin herkese Freya güzelliği bahşetsin diyor ve bu kitabı hepinize tavsiye ediyorum. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Herkese Keyifli Okumalar... </div>
<div>
<br /></div>
<br />
<br />
<div>
<br /></div>
Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-17867668807322660392018-10-07T07:18:00.000-07:002018-10-07T07:18:18.849-07:00ROANOKE KIZLARI - AMY ENGEL<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheTgewEBzDW7aSTrliZVCjjQsvXyRZ-kcFtqHVjA7QPYGFUUIMT0vZ6ai2zLCAag41NClVN7ZZ4F7oeACKkfSi_TI8oGUohhXDw0Bfy-pGBl_dVYe6hEmyFJnzUmUghWUqtAkXgOdJZD0/s1600/roanoke+k%25C4%25B1zlar%25C4%25B1+%25281%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="386" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheTgewEBzDW7aSTrliZVCjjQsvXyRZ-kcFtqHVjA7QPYGFUUIMT0vZ6ai2zLCAag41NClVN7ZZ4F7oeACKkfSi_TI8oGUohhXDw0Bfy-pGBl_dVYe6hEmyFJnzUmUghWUqtAkXgOdJZD0/s400/roanoke+k%25C4%25B1zlar%25C4%25B1+%25281%2529.jpg" width="256" /></a></div>
<span style="text-align: justify;"><br /></span>
<span style="text-align: justify;">Bugün sizlere yeni okumayı bitirdiğim bir kitaptan söz etmek istiyorum. Öncelikle kesinlikle +18 olarak yayımlanması icap eden bir içeriğe sahip olduğunu söyleyeceğim. Sakın yanlış anlaşılmasın içerik olarak öyle açık saçık veya pornografi içeren paragraflar olduğundan değil. Benim yetişkin ruhumu bile okurken yaraladığı için. Evet yanlış okumadınız gerçekten konuyu son derece rahatsız edici buldum. Daha da kötüsü yazarın konuyu işleyiş şekli. Tek bir satır bile edepsizlik etmeden bu konuyu okura bu derece rahatsız edecek düzeyde geçirmek bence büyük bir başarıdır. Bu kitabı sanıyorum psikolojik gerilim türü olarak niteleyebiliriz, rahatsız edici içerikte zirveye oynar ama yine de bir Çatı serisi değil tabii. </span><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIjrtCD1Ec5rOlh-UgA_iYNh3_EbKwTJl_LLUVODeB-bVHcFpfdN7eCD2CzFu88VZL2oOMpRArbHPWQtflD86s6lUyeEKB0tn7qw5qcBfqtlYtpLo_hoy5wn1uzcifdc_wp0XiNCrBQwg/s1600/roanoke+k%25C4%25B1zlar%25C4%25B1+%25282%2529.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="253" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIjrtCD1Ec5rOlh-UgA_iYNh3_EbKwTJl_LLUVODeB-bVHcFpfdN7eCD2CzFu88VZL2oOMpRArbHPWQtflD86s6lUyeEKB0tn7qw5qcBfqtlYtpLo_hoy5wn1uzcifdc_wp0XiNCrBQwg/s400/roanoke+k%25C4%25B1zlar%25C4%25B1+%25282%2529.jpg" width="252" /></a>Kitabımızın baş kahramanı Lane 15 yaşındayken annesinin intihar etmesi sonucu öksüz kalır. Babasının kimliği zaten bilinmemektedir. Annesi zaten her zaman aşırı derecede mutsuz, psikolojik sorunları olan bir kadındır. Lane hemen hemen hiç sevgi görmeden büyümüştür. Bunun nedenini hiç bir zaman anlayamamıştır. Annesi geldiği yerden yani Roanoke'den söz etmekten nefret eder. Oradaki kötülüğün hiçbir yerde olmadığı konusunda Lane'i her zaman uyarır. Tabi ki Lane bu uyarıların hiçbirini tam olarak anlamamaktadır. İşte şimdi annesi ölmüştür ve Rooanoke'ye gitme zamanı gelmiştir. Büyükanne ve büyükbabası onu sevinçle karşılamış ve evlerine kabul etmişlerdir.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ailenin çalışan emektarı Charlie Lane'i otobüs terminalinden alıp eve getirdiğinde kuzeni Allegra onu sevinç ve neşe içinde karşılamıştı. Allegra kendi yaşıtı bir arkadaşı olduğu için çok mutluydu ve bu mutluluğu Lane ile paylaşıyordu. Kocaman güzel bir ev, içi hayvanlarla dolu kocaman bir çiftlik ve sadece kızların her türlü ihtiyacını karşılamak için masa üzerinde bırakılan büyükbabanın kredi kartları...<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKyge7iq7v7JHX3xqHDCKk6DfGcB5UQyP96OXT6miczSMIT5q6SKI7eUBoaTGdEXAbJhkkcpWIm7xzR3Wp4pbxscsyqTnU3yOiKqE6NbIwHeAqd5luUasxTfBwtx49RyTSKvY_3ZCQGQM/s1600/roanoke+k%25C4%25B1zlar%25C4%25B1+%25283%2529.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="475" data-original-width="309" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKyge7iq7v7JHX3xqHDCKk6DfGcB5UQyP96OXT6miczSMIT5q6SKI7eUBoaTGdEXAbJhkkcpWIm7xzR3Wp4pbxscsyqTnU3yOiKqE6NbIwHeAqd5luUasxTfBwtx49RyTSKvY_3ZCQGQM/s400/roanoke+k%25C4%25B1zlar%25C4%25B1+%25283%2529.jpg" width="260" /></a>Aile son derece varlıklıydı ve hiç para sorunları yoktu. İstediği her şeyi alabilmekte özgürlerdi. İstedikleri zaman kasabaya iniyorlar eğleniyorlardı. Hatta onlarla ilgilenen erkek arkadaşları bile vardı. Cooper Sulleven ile Lane arasında müthiş bir çekim vardı. Allegra ve Tommy arasında olduğu gibi... Ne var ki böyle gerçek olamayacak kadar mükemmel değildir hayat, bir süre sonra Lane bu mükemmel yaşamı ardında bırakarak arkasına bakmadan kaçacaktır. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Efendim kitabımızı iki zamanlı olarak ilerletmiş yazarımız. Yani bir geçmişe yani 15 yaşında öksüz kalarak Rounake'ye gelen Lane'in yaşadıklarını okuyoruz. Diğeri günümüz yani eşinden yeni boşanmış genç bir kadının gözünden yaşananları aktarmış bize. Neyse efendim Lane'in kuzeni Allgera kaybolmuştur. Günler geçmiş, polis her yerde aramış ancak bulamamıştır. Büyükbabası bir gece yarısı Lane'i arayarak mutlaka Raonake'ye geri gelmesi gerektiğini söyler. Allegra'ya karşı sorumluluk duyan Lane sırf onun hatırı için o eve geri dönecektir. Ama Lane'de çok iyi bilir ki Rounake kızlarının en büyük özelliği ya genç yaşta intihar etmeleri ya da kaçarak ortadan kaybolmalarıdır.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4oRY9d71DUSLYz0SAOKbmJQ073JGjHbi1qNYgfNQFyhLpLqKGPgJH82rryRfDXWShKze1nOZ-khuM17PiA5aTfTT7a19_S_3gHcVT5SJrUTGDo2NNaSaUPWdMG5X4ctYAfp15mzM-pUU/s1600/roanoke+k%25C4%25B1zlar%25C4%25B1+%25284%2529.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="475" data-original-width="309" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4oRY9d71DUSLYz0SAOKbmJQ073JGjHbi1qNYgfNQFyhLpLqKGPgJH82rryRfDXWShKze1nOZ-khuM17PiA5aTfTT7a19_S_3gHcVT5SJrUTGDo2NNaSaUPWdMG5X4ctYAfp15mzM-pUU/s400/roanoke+k%25C4%25B1zlar%25C4%25B1+%25284%2529.jpg" width="260" /></a>Bir aile düşünün ki çok eski bir geçmişleri var bulundukları yerde. O bölgenin önde gelen ailelerinden ve oldukça zenginler. Kızlarının hiç biri uzun ve mutlu yaşamamış. Kimse tam olarak sorgulamıyor ve kimse hiçbir şekilde bulaşmıyor. Aile içinde yaşananlar aile içinde kalıyor ki bence en büyük sorun da zaten bu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<span style="text-align: justify;">Biraz durağan bir kitap olduğunu belirtmeliyim. Hikaye aslına bakarsanız hiç de olacak bir iş gibi görünmüyor. Gerçekçilik kavramından uzak kalmış bana göre. Tek bildiğim güçlü bir kalem olduğu ve tüylerimi bazı satırlarda diken diken ettiğidir. Tavsiye ediyorum diyemem çünkü özellikle genç zihinleri gereksiz düşüncelere sevk edebilecek bir konu. Psikolojik gerilim severim diyen yetişkinler için ise zaman geçirtebilir. </span><br />
<span style="text-align: justify;"><br /></span>
<span style="text-align: justify;">Herkese Keyifli Okumalar...</span><br />
<br />
Sweet Witchhttp://www.blogger.com/profile/03083807938746453239noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-77099096812410751752018-09-30T03:09:00.000-07:002018-09-30T03:09:33.403-07:00DAMIZLIK KIZIN ÖYKÜSÜ - MARGARET ATWOOD<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQajuHfs_Zd4nulax1H3d3YZSOcrPymHN55bTcYFjLVzwashLd6c3rN0Wb-OmK0vXtcBdC26mswOWXtYDNPRduwiQc4wfuLrMTtDqB2C_70LtH-qZUc5VbRqubY39xP8333Y6iK5I6haI/s1600/Dam%25C4%25B1zl%25C4%25B1k+k%25C4%25B1z%25C4%25B1n+%25C3%25B6yk%25C3%25BCs%25C3%25BC+%25281%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="415" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQajuHfs_Zd4nulax1H3d3YZSOcrPymHN55bTcYFjLVzwashLd6c3rN0Wb-OmK0vXtcBdC26mswOWXtYDNPRduwiQc4wfuLrMTtDqB2C_70LtH-qZUc5VbRqubY39xP8333Y6iK5I6haI/s400/Dam%25C4%25B1zl%25C4%25B1k+k%25C4%25B1z%25C4%25B1n+%25C3%25B6yk%25C3%25BCs%25C3%25BC+%25281%2529.jpg" width="276" /></a></div>
<br />
Merhabalar, yine bir distopya ve yine ben. Bugün bahsedeceğim kitap aslında sadece bir distopya değil. Günümüz toplumuna çarpıcı bir eleştiri ve kadınların toplumdaki yerini, değerini inceleyen feminist bir eser. Baştan söylemem gerek bu kitabı oldukça sevdim ve etkilendim. Açıkçası bu kadar hoşuma gideceğini beklemiyordum fakat bir solukta okudum. Bütün distopyalar gibi bu hikayede devletin baskıcı ve karanlık bir politika geliştirip, toplumun dinamiklerini yeni baştan inşa etmesi konu alınıyor. İnsanların hayatta kalmak için ya da güvende kalmak için ne çok şeyden vazgeçebileceğini gözler önüne seriyor.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxSb-8HI4uWh-NGoZr-8pMhp3nqQ9VC-y0A5vW8W7SOrn3jYbseTbe0HNMoAG7eS2odVoL-5Xj3ua8QQ_vZ33f7qtbcD1WcdDzUQYXrBVJX1jTUBn3gmiEprAvoQD5PJXEmwdvToT1zWM/s1600/Dam%25C4%25B1zl%25C4%25B1k+k%25C4%25B1z%25C4%25B1n+%25C3%25B6yk%25C3%25BCs%25C3%25BC+%25282%2529.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="475" data-original-width="309" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxSb-8HI4uWh-NGoZr-8pMhp3nqQ9VC-y0A5vW8W7SOrn3jYbseTbe0HNMoAG7eS2odVoL-5Xj3ua8QQ_vZ33f7qtbcD1WcdDzUQYXrBVJX1jTUBn3gmiEprAvoQD5PJXEmwdvToT1zWM/s400/Dam%25C4%25B1zl%25C4%25B1k+k%25C4%25B1z%25C4%25B1n+%25C3%25B6yk%25C3%25BCs%25C3%25BC+%25282%2529.jpg" width="260" /></a>Anlatım dili yalın ama etkili, okurken ağdalanmıyor fakat gerçek bir metin okuduğunuzu da hissettiriyor. Akıcılık ve sürükleyicilik bakımından da bir sıkıntımız yok. Merak uyandırmak derseniz o da muazzam. Buradan sonrası spoiler içerecektir. Bu distopya halkının esas problemine gelirsek... Çoğu insan kısır. Tabii siz burada benim çoğu insan dediğime bakmayın yasalarca erkeklerin kısır olabildiğinin söylenmesi ve erkeklerin kısırlıkla suçlanması yasak. Bir çiftin öyle ya da böyle bebeği olmuyorsa bu kadının kısır olduğu anlamına geliyor.<br />
<br />
Bahsettiğim kısırlık ülke hatta dünya nüfusunu etkileyebilecek kadar dramatik. Bu sebeple doğurgan kadınlar ve bebekler çok kıymetli fakat böyle kıymet görmek istemeyeceğinizden emin olabilirsiniz. Kadınlar arasında korkunç bir kast sistemi hakim. Eşler, Damızlıklar, Hizmetçiler. Yazarken bile korkunç gelen bu durum kıyafetlerin rengine kadar belirlenmiş, keskin sınırlarla karşımıza çıkıyor. Damızlıklar kırmızı, eşler mavi, hizmetçilerse yeşil kıyafetler giyiyorlar, bu onların toplum içindeki konumlarını ve davranışlarını belirliyor.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLM4LY3fSWRDuazFu76zBy8dN0dSLRH4iFqqNDGAVWalmWIX0wwp7N4rd_9_fS4Zabpk5s_si_g7958p_ZLISUt7_9xxynac0ansaINv8LaxvZClkSOltsTsA0CCZt5RZaF3zJY_If4JQ/s1600/Dam%25C4%25B1zl%25C4%25B1k+k%25C4%25B1z%25C4%25B1n+%25C3%25B6yk%25C3%25BCs%25C3%25BC+%25283%2529.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="475" data-original-width="306" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLM4LY3fSWRDuazFu76zBy8dN0dSLRH4iFqqNDGAVWalmWIX0wwp7N4rd_9_fS4Zabpk5s_si_g7958p_ZLISUt7_9xxynac0ansaINv8LaxvZClkSOltsTsA0CCZt5RZaF3zJY_If4JQ/s400/Dam%25C4%25B1zl%25C4%25B1k+k%25C4%25B1z%25C4%25B1n+%25C3%25B6yk%25C3%25BCs%25C3%25BC+%25283%2529.jpg" width="257" /></a>Eşler menapoza girdiği zaman üst düzey erkeklere -komutan diye bahsediliyor- bu damızlık kızlar tahsis ediliyor. Bu kızlar neye göre seçiliyor, bir kadının eş ya da damızlık olacağı nasıl belirleniyor derseniz cevap çarpıcı olacak... Yeni hükümet başa gelmeden evvel evlilik dışı cinsel ilişki yaşayan kadınlar onursuz ve doğal olarak damızlık kabul edilirken bakire olanlar eş statüsüne seçiliyor. Yaşlı kadınlar derseniz onlar hizmetçi olarak atananlar...<br />
<br />
Bildiğimiz semavi dinlere tam olarak benzemese de toplumda sıkı bir dini baskı mevcut. Komutanların damızlık kızlarla sevişmesini meşru gösterebilmek için bu eylemi de dini bir kılıf altına sokmuşlar. Dokunmak ya da öpüşmek olmaksızın eşi de dahil edilerek üç kişilik bir ibadet gibi yaşanan hastalıklı bir cinsellik söz konusu. Kutlu bir bebek müjdesi için yapılan fedakarlıklar gibi anlatılsa da şüphesiz erkeklerin kurduğu sistemin yine erkeklere çalışmasından ibaret mevzu.<br />
<br />
Kadınların sadece erkeklerin zevk ve çıkarlarına hizmet ettiği bu korkunç sistem size çok abartılı ve uzak gelebilir ama aslında yaşadığımız toplumun durumu da tam olarak bu. Sadece hiç kimse açık açık söylemiyor ama hep burada, aramızda. Erkek bebeği olunca sevinen ailelerle aramızda, kızını sosyal faaliyetlere göndermeyen babalarla aramızda, karım değil mi ister döverim ister severim diyen erkeklerle aramızda, kız çocuğuna koşma, düzgün otur diyen kadınlarla aramızda. Futbol izlerken bile annelerin, eşlerin, kardeşlerin kulakları küfürlerle çınlıyor bu ülkede. Kadının değersizliği ya da değerli bulunduğu tek biyolojik konu bizim sürekli dilimizde. Okunmasını muhakkak tavsiye ediyor, özellikle erkek okuyuculara öneriyorum.<br />
<br />
Herkese Keyifli Okumalar...<br />
<br />Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-38959804135467709992018-09-24T02:15:00.000-07:002018-09-24T02:15:33.110-07:00VİŞNE BAHÇESİ - ANTON ÇEHOV<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVjErBq5cEQ0HMxUmkBr0i6gBSczWPASgDNTfWommjIvvEJZiI0FZ-pF05FnwuQyd1nkBd5nL_qhK_MlM8tYr-DX3pbaBDuh_I1WoqzAuYyoT8oFUX2G3l2NPdSOj5G08j5L8WYYJXDMQ/s1600/vi%25C5%259Fne+bah%25C3%25A7esi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="420" data-original-width="254" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVjErBq5cEQ0HMxUmkBr0i6gBSczWPASgDNTfWommjIvvEJZiI0FZ-pF05FnwuQyd1nkBd5nL_qhK_MlM8tYr-DX3pbaBDuh_I1WoqzAuYyoT8oFUX2G3l2NPdSOj5G08j5L8WYYJXDMQ/s400/vi%25C5%259Fne+bah%25C3%25A7esi.jpg" width="241" /></a></div>
<br />
Rus edebiyatının edebiyat dünyasındaki duruşu herkesin mağlumu. Martı başta olmak üzere pek çok tiyatro metni kaleme alan Anton Çehov'un tiyatro metni okumak için biçilmiş kaftan olduğunu düşündüm. Aslında bu düşüncede çok yanılmış sayılmam ama sağlıklı bir değerlendirme olabilmesi için sanırım daha çok tiyatro metni okumam gerekir.<br />
<br />
Ben normalde saatte 90 sayfa okuyabilecek kadar dikkatli ve hızlı bir okuyucuyum. O yüzden bu 90 sayfalık tiyatro metnini okumanın bir hafta sürmesi beni benden aldı. Kendime inanamadım fakat kitabı elime aldığımda bir türlü akmamasına daha çok inanamadım. Üzülerek söylemek isterim tiyatro metinleri en çok tiyatro sahnelerinde güzelmiş. Çok fazla karakter, çok az betimleme, çok fazla diyalog... Edebi metinlerle ilgili sevdiğim şeyin betimlemeler ve hayal edebilme özgürlüğü olduğunu çok daha iyi anladım.<br />
<br />
Vişne Bahçesi'nin konusuna gelirsek Çehov, aristokrasinin çöküşüyle birlikte yaşanan soylu sınıfı çöküşünü tek bir aile üzerinden anlatmış. Bu anlatış bir yandan çok hüzünlü bir yandan da çok aşağılayıcı. Sırf bu metne bakarak Anton Çehov için sınıf karşıtı ve eşitlikçi diyebilirim. Aristokrat karakterleri anlatışı o kadar alaycı ve aşağılayıcı ki başka bir sonuç çıkarmak imkansız. Para yönetiminden, zanaatlerden bihaber ve beceriksiz bu soylu takımı gerçekleri idrak etme yetisinden bile uzak. Korkunç bir kibirle halkı aşağılayan ve herkesi cahillikle itham eden bu grup aslında kendisi zır cahil.<br />
<br />
Dramatik olması gereken, bir ailenin çöküşünü hatta mahvını konu alan bu eser neredeyse her satırıyla komik. Aristokratlarımızın gerçek hayattan tamamen kopukluğu, duygusal tepkilerle ve mızmızlanmayla her şeyi halledebileceklerini sanmaları, eski lükslerini ve savurganlıklarını ne olursa olsun devam ettirmeye çalışmaları ve bu hastalıklı halin sürekli absürd bir komedi olarak karşımıza çıkması, bu trajik hikayeyi traji-komik bir şeye dönüştürmüş.<br />
<br />
Tabii belirtmeden geçemeyeceğim yeni nesil köylü ve köle çocuğu burjuvalar asillerden çok daha gülünç durumda. Geçmişte olanların hırsını üzerinden atamamış, hangi haklara sahip olursa olsun kendini aşağılık hisseden bu insanların ruh hali çok acıklı. Ticaret zenginliğinin ne olursa olsun itibar getirmediği bir toplumda doğuştan asil kana sahip olamamanın hazımsızlığını, servetlerini kaybetmiş aristokratlara eziyet ederek dindiren bir avuç zavallı olarak resmedilmişler. Sadece 90 sayfa içinde bu kadar çok mesajı böyle anlamlı ifade edebilmek şüphesiz yazarın başarısı. Türünün sevenlerine, aristokrasinin çöküşü ve burjuvazinin yükselişiyle ilgilenenlere tavsiye ediyorum.<br />
<br />
Herkese Keyifli Okumalar...<br />
<br />Geveze Kitap Kurduhttp://www.blogger.com/profile/11210551087291479812noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-32800966742438203532018-09-21T10:44:00.000-07:002018-09-21T10:44:04.524-07:00KÜRK MANTOLU MADONNA - SABAHATTİN ALİ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiY-Xa_Ku2xx_7k7FRy1Xeuu0c8iOs0HSGOCCq0ENLL_wcGFujG8FBm83FU51o3ZwRYhhuuRF8fg_ULS_IgAdxYdSwqvdiZjsKHwZaM7zPiS1b8rPapFCx1MPO3ahIBg3Yr7kqpizP3PrU/s1600/k%25C3%25BCrk+mantolu+madonna.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="386" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiY-Xa_Ku2xx_7k7FRy1Xeuu0c8iOs0HSGOCCq0ENLL_wcGFujG8FBm83FU51o3ZwRYhhuuRF8fg_ULS_IgAdxYdSwqvdiZjsKHwZaM7zPiS1b8rPapFCx1MPO3ahIBg3Yr7kqpizP3PrU/s400/k%25C3%25BCrk+mantolu+madonna.jpg" width="256" /></a></div>
<span style="text-align: justify;"><br /></span>
<span style="text-align: justify;">Kitabın Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan son baskısını okumuş bulunmaktayım. Ancak şunu belirtmeliyim ki orjinal metin ile oynanmadan, yani dilde hiçbir sadeleşmeye yer vermeden basıldığı söyleniyor ve buna ben de katılıyorum. Günlük yaşantımda eski tarz Arapça veya Farsça kökenli bazı kelimeleri kullanmayı çok da sevdiğim halde bazen ben bile okurken zorlandım diyebilirim. Bazı kelimeler sayfa altında anlamları belirtilirken bazılarına yer verilmemiş. Bir kaç kez sözlüğe göz atmamı gerektirecek kadar ağır bir dille yazılmış. Bu durum genç okurların işini biraz güçleştirse bile dimağlarda çok hoş bir tat bıraktığını söylemeden geçemeyeceğim. Edebiyat denizinin derinliklerinde kendinizi kaybederek okuyacağınız çok lezzetli eserlerden bir tanesi.</span><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şunu açık bir şekilde ifade etmeliyim ki normal şartlarda 300-500 sayfa ve üzeri modern roman tarzı kitapları bir gecede okuyan ben, burada 164 sayfadan oluşan bu kitabı 3 günde bitirebildim. Çünkü sindirilerek okunması icap eden bir eser. Yani birkaç sayfa okuduktan sonra üzerine düşünüyor, kendinizden mutlaka bir şeyler buluyorsunuz. Kitabın önsözünde de belirtildiği gibi kitap uzun hikaye tarzında aslında. Konu itibariyle benim bakış açımla kitap psikolojik/felsefi diye kategorize edebilirim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitabımızın isimsiz bir anlatıcısı var. Bankadaki küçük memuriyetinden alındıktan sonra işsiz kalarak eski okul arkadaşına rastlaması sonucu yeni bir iş edinmesi ve bu iş yerindeki oda arkadaşı olan Raif Efendiyle tanışmasıyla kitabımız başlıyor. Şimdi ilk 60 sayfa anlatıcımızın bakış açısıyla hayat ve insanlar hakkındaki tespitlerle geçmekte. Bu tespitler aslına bakarsanız o kadar yerinde ki bazen ben bile hayret ederek farkına vardım. Çünkü günlük hayatta fark etmeden o kadar yazılan ile aynı davranışlar içindeymişiz ki... Okuduklarım beni son derece şaşırttı ve farkına varmamı sağladı. İnsanlar ile ilgili nasıl da önyargılıyız, onları nasıl hemen kafamızda bir kalıba sokuyoruz ve nasıl da acımasızca niteliyoruz diye düşünmekten kendimi alamadım. Etrafımızda ne kadar da çok Raif Efendiler var ve belki biz nasıl da o Raif Efendi'lerden biriyiz kim bilir? </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İçeriğine çok fazla girmeden anlatmaya ve nacizane yorumlamaya çalışacağım. Kitap üzerine çok fazla yazılıp çizilip, popüler hale geldi biliyorum ama yine de burada içerikten bahsetmek yazara yapılabilecek büyük bir ayıpmış gibi geliyor bana. Anlatıcımız eski okul arkadaşının kendisi için bir iş icat etmesi sonucu artık bir iş sahibidir. Kendisine şirket için Almanca tercümanlık görevi yapan Raif Efendi'nin odasına bir masa konularak hadi geç işinin başına denmiştir. Raif Efendi ise son derece silik bir tip olup, günümüzdeki kelime anlamıyla tam bir eziktir. O günkü koşullarda herkese "Bey" diye hitap edilirken kendisini hala "Efendi" diye çağırır herkes ve bu anlatıcımıza göre ona saygı duyulmamasının bir işaretidir. Hiçbir konuda hakkını savunmaz Raif Efendi; örneğin çok önemli bir iş yaptığı halde maaşına zam yapılmaz. Yeni gelen memurlar bile daha yüksek ücret alırken onun maaşı hiç artmaz ve o bunu hiç sorgulamaz. Raif Efendi sadece kendini dış dünyaya tamamen kapatmış, insanların artık onu anlamalarının mümkün olmadığına kanaat getirmiş, lütfedip diğer insanlarla uğraşmayacak kadar bıkkındır. Tabi insanların bunu anlamasına olanak yoktur. Ta ki kara kaplı defter açılıncaya kadar...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Raif Efendi sürekli hastalanmaktadır. Kış sürecinde bu hastalıklar sık sık tekrar etmektedir. Yapılacak tercümeler de kendisine bir görevli tarafından evde yapılmak üzere getirilmektedir. İşte anlatıcımız bir gün böyle hastalanmalardan birinde geçmiş olsun demek için tercümeleri kendisi getirmiştir. Gel zaman git zaman bu iki zat arasında adı konulamayan bir arkadaşlık hasıl olmuştur. Günlerden bir gün Raif Efendi çok hastalanmıştır. Eve doktor gelip gitmekte ve durumun ciddi olduğunu söylemektedir. Raif Efendi anlatıcıdan masasındaki eşyaları eve getirmesini rica eder. İşte kara kaplı defter de böyle gün ışığına çıkacaktır. Sobaya atılarak yakmasını istediği kara kaplı defteri okuması için anlatıcıya izin verecek, hiç değilse şu dünyada bir ruhun daha onu tanımasına fırsat verecektir. Anlatıcı nezdinde tabi ki bizler de gerçek Raif Efendi'yi tanıyacak ve belki de vay be diyeceğiz...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitap aslında tam da buradan sonra başlıyor arkadaşlar. Şimdi kısa ve net bir şekilde söylemek gerekirse hikaye hastalıklı bir aşkı konu alıyor. Tam manasıyla her iki insanın da psikolojik bazı sorunları olduğu kanısındayım. Günümüzde olsa bu belki tedavi edilebilirdi ama o gün için tabi ki mümkün değildi. İki kişi arasında gelişen bu hastalıklı sevgi okura çok güzel anlatılmış. Adeta yazar beynimize bunu nakşediyor diyebiliriz. Maria Puder karakteri burada karşımıza esas kız olarak çıkıyor. Karakterin detayına kesinlikle girmeyeceğim çünkü çok derin ve bunu anlatmaya kalkışırsam yorum bitmez. Yalnız şunu söyleyebilirim onun da Raif Efendi'den hiç de aşağı kalmayan tuhaflıkları ve takıntıları var. İki insan arasında yaşanan bu tuhaf ve marazi aşk kalplerde biraz hüzün bırakıyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Her zaman şunu merak etmişimdir; Eski dönemlerde cep telefonu icat olmuş olsaydı. Böyle büyük aşklar veya büyük hayal kırıklıkları yaşanır mıydı? İletişim kopukluğu ve insanların birbirlerinden sır saklama eğilimi büyük aşk ve hazin sonların yaratıcısı olabilir mi? Her neyse efendim bu konu tek başına başka bir yazı konusu olabilir. Diyeceğim şudur ki; Kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum. Kendi iç dünyanızı zenginleştirmek için, insanlara bakış açınızı tekrar gözden geçirmeniz için, gönül gözünüzün biraz daha açılması için şahane bir eser olduğunu tekrar belirterek, büyük üstat Sabahattin Ali beyefendiye de en içten saygılarımızı sunarak yorumu bitirelim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><u>Beni etkileyen bazı bölümler;</u></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><i><span style="background-color: white; font-family: "open sans" , sans-serif; font-size: 14px;">"Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!.."</span><br style="background-color: white; font-family: "open sans", sans-serif; font-size: 14px; text-align: start;" /><br style="background-color: white; font-family: "open sans", sans-serif; font-size: 14px; text-align: start;" /><span style="background-color: white; font-family: "open sans" , sans-serif; font-size: 14px;">"Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahlûku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçındığımız hâlde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?"</span></i></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="background-color: white; font-family: "open sans" , sans-serif; font-size: 14px;"><b><i><br /></i></b></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="background-color: white; font-family: "open sans" , sans-serif; font-size: 14px;"><b><i><br /></i></b></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><i><span style="background-color: white; font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif; font-size: 14px; text-align: -webkit-center;">"Maria Puder bana bir ruhum bulunduğunu öğretmişti ve ben de onun, şimdiye kadar rastladığım insanlar arasında ilk defa olarak, bir ruhu bulunduğunu tespit ediyordum. Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ama birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbiriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu."</span><span style="background-color: white; font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif; font-size: 14px; text-align: -webkit-center;"> </span></i></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
Sweet Witchhttp://www.blogger.com/profile/03083807938746453239noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5480402386223038792.post-17046356114675522572018-09-18T12:27:00.000-07:002018-09-18T12:27:06.902-07:00KÖTÜ KIZLAR ÖLMEZ - KATIE ALENDER<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgp02FuCdUZ9-QL88F9m6rPSDQQ2XSwWkdJUWEMv3mXgp0qE-9vfu7ksa3bVuz5lGbitC94dmHmFXB205aL5D-7nQ_56PueUgogsAV-JhYIIjA-QoM1Vg8F1r7VfwVplVAJjSZB2M3G5d8/s1600/k%25C3%25B6t%25C3%25BC+k%25C4%25B1zlar+%25C3%25B6lmez+%25281%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="475" data-original-width="305" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgp02FuCdUZ9-QL88F9m6rPSDQQ2XSwWkdJUWEMv3mXgp0qE-9vfu7ksa3bVuz5lGbitC94dmHmFXB205aL5D-7nQ_56PueUgogsAV-JhYIIjA-QoM1Vg8F1r7VfwVplVAJjSZB2M3G5d8/s400/k%25C3%25B6t%25C3%25BC+k%25C4%25B1zlar+%25C3%25B6lmez+%25281%2529.jpg" width="256" /></a></div>
<span style="text-align: justify;"><br /></span>
<span style="text-align: justify;">Bugün sizlere aslında çok sevdiğim bir tür olan ancak son derece vasat bulduğum bir kitaptan söz edeceğim. Efendim "Kötü Kızlar Ölmez" adlı kitabımızın kapak tasarımı mükemmel düzeyde diyebilirim. Gördüğü andan itibaren beni kendine çekti ve tüylerimi diken diken etti. Ancak bir türlü okuma imkanı bulamadığım bu kitabı nihayet okuma fırsatı bulduğumda hiç de paketi kadar etkileyici olmadığını anladım ve derin bir hayal kırıklığı yaşadım. </span><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhl3CmGJJjJK_WjCNXv_81dRuEIZKE-fYBCJyZ_RoDZbpCjP6tC5SyAXlIR7WjKMEWBrQ76HI3Qnml53Jw_UJeY4Ln3rIScMzQfU1V2hM0p5eJgtkkUmEApPDkPwOKyLZGkd_PSLyX3_Lo/s1600/k%25C3%25B6t%25C3%25BC+k%25C4%25B1zlar+%25C3%25B6lmez+%25282%2529.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="475" data-original-width="302" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhl3CmGJJjJK_WjCNXv_81dRuEIZKE-fYBCJyZ_RoDZbpCjP6tC5SyAXlIR7WjKMEWBrQ76HI3Qnml53Jw_UJeY4Ln3rIScMzQfU1V2hM0p5eJgtkkUmEApPDkPwOKyLZGkd_PSLyX3_Lo/s400/k%25C3%25B6t%25C3%25BC+k%25C4%25B1zlar+%25C3%25B6lmez+%25282%2529.jpg" width="253" /></a>Nedenini şöyle izah edeyim. Arkadaşlar genç edebiyatı konusunda bir çok kitap okumuşuzdur. Yani neticede ilk kez liseliler arası muhabbete konu olan kitap bu değil. Ancak lise muhabbetinin bu kitapta mide bulandırıcı düzeyde vıcık vıcık ilk kez ele alındığına şahit oluyorum. Benim kanımca bu da aslında hikayenin çok da ayaklarının yere basmamasından kaynaklı. Yazar çok ilginç bir başlangıç yakalamış ama bir türlü geliştirememiş gibi duruyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Efendim asıl kızımız Alexis ancak herkes kendisine Lexi diyor. Bu hanım kızımız aykırı olmak adına her şeyi yapan cinsten. Ayrıca nedendir bilinmez ponpon kız alerjisi bulunmakta. Onlara ayrı bir gıcık oluyor tabir-i caiz ise kıl kapıyor diyelim. Nerede gotik tip var bu hanım kızımız onlarla birlikte. Tek olumlu özelliği fotoğraf sanatına olan ilgisi. Zaten açık söyleyeyim yazarın da tek araştırıp bir kaç teknik detay verebildiği konu sanırım bu olsa gerek. İşkolik bir anne, biraz sorumsuz bir baba, ve aşırı sorunlu bir kız kardeşe sahip Lexi. Topluma olan hıncı yüzünden aykırı davranış şekillerine yöneldiğini düşünüyorum Lexi'nin. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhW6vVoE6GHnKpcsfiDAuT_-eni4TVsR7MDX9qfVvsXQkAb7gxOZK5ykE_OMgC2enliDPZYGE5zxAoJ4VEeVy68uYfGUdRKeR3LtHfF3rv4sRv6pYgjkYeLcCMZN6k9bhX0m5NwMxPFH-8/s1600/k%25C3%25B6t%25C3%25BC+k%25C4%25B1zlar+o.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="475" data-original-width="279" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhW6vVoE6GHnKpcsfiDAuT_-eni4TVsR7MDX9qfVvsXQkAb7gxOZK5ykE_OMgC2enliDPZYGE5zxAoJ4VEeVy68uYfGUdRKeR3LtHfF3rv4sRv6pYgjkYeLcCMZN6k9bhX0m5NwMxPFH-8/s400/k%25C3%25B6t%25C3%25BC+k%25C4%25B1zlar+o.jpg" width="233" /></a>Günlerden bir gün evde acayip olaylar gelişmeye başlar. Ne yazık ki Lexi dışında kimse ne olduğunun farkında değildir. Örneğin evde kendi kendine açılan ya da kapanan kapılar, kapatılamayan klima, açıklanamayan parıltılı ışıklar... Şimdi burada hemen şu düşüncemi dile getirmek isterim; korku unsurları daha net, daha vurucu olabilirdi. Belki de yazarın bu unsurları okuyucuya yansıtma konusundaki başarısı sorgulanmalı. Bilemiyorum eksik bir şeyler var. Halbuki cidden bu tarzı çok ama çok severim. Hani böyle ürpermeye hazır bir şekilde aç gözlerle okuyorum. Biraz olsun rahatsız etmesi gerekirdi bence.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Türün sevenleri için önerilebilir belki ilginizi çekerse hoş zaman geçirmenizi sağlayabilir. Ancak bu konu çok daha iyi bir şekilde işlenebilirdi. Ortaya çok daha muazzam bir roman çıkabilirdi. Çok büyük bir beklentiniz yoksa idare edebilir. Fakat altını çizerek söylüyorum kapak tasarımını yapan her kimse kutluyorum. Bu kadar başarılı olabilirdi gerçekten söylüyorum inanılmaz bir enerjisi ve estetiği var, insanı çekiyor kendine. Yani burada sayfalarca anlatabilirim kapak tasarımının hissettirdiklerini ama konumuz bu değil.<br />
<br />
Herkese Keyifli Okumalar...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
Sweet Witchhttp://www.blogger.com/profile/03083807938746453239noreply@blogger.com1