Bugün size muhteşem bir Tess Gerritsen baş yapıtını tanıtmaya
çalışacağım. Şöyle ki hemen belirtmek istiyorum eğer Sürü adlı kitabı
okumamış olsaydım çok daha fazla etkilenirdim. Ancak öncesinde burada
ele alınan musibeti biraz farklı da olsa zaten Sürü'de çok çok bilimsel
ve detaylı olarak okuduğum için "Allah allah acaba kim kimden
esinlendi?" diye düşünmekten kendimi alamadım. Tabi burada biraz daha
değiştirmiş yazar ve tıbbi bir boyut kazandırmış olaya. Kendince
orjinalitesi var yani şimdi hakkını yemeyelim.
Baş
karakterimiz Emma Watson.. Bir tıp doktoru kendisi ve bir astronot. Evet
yanlış okumadınız bayağı bildiğiniz Nasa'da görevli sürekli
similasyonlara katılarak eğitim alan ve uzay istasyonunda göreve
hazırlanan bir astronot. Boşanmak üzere olduğu eşi ise Jack McCallum.
Jack tıp doktoru ve astronotmuş öncesinde. Uçuş ekibinde görevliymiş
Emma gibi. Yani böbrek taşı oluşmadan önce. Böyle bir sağlık sorunu
yaşadığı için bir daha asla uzaya gönderilmeyeceğini bildiğinden
NASA'dan uzaklaşmış ve bir hastanenin acil servisinde çalışmaya
başlamış. Emma'nın başarısını daha doğrusu uzaya gidişini izlemek onu
hem gururlandırıyor bir yandan da çok üzüyor. Kendisini başarısız
hissetmesine neden oluyor. Birbirlerini aslında çok seven bu çifti
ayrılma noktasına getiren de sanırım biraz bu durum oluyor.
Emma
kendi ekibi ile yaklaşık birkaç ay sonra yapılacak bir uçuş için
sürekli similasyon eğitimi almaktadır. Ancak yukarıdaki istasyonda
görevli astronotlardan birinin karısı araba kazası geçirip komaya
girince işler değişir. Emma'yı ilk yukarı çıkacak ekip ile bu astronotun
yerine istasyona göndereceklerdir. Eğitim anlamında göreve hazırdır
Emma. Ancak bile bile yukarıya bir ölüm tuzağı gönderen hükümet
yetkilileri ve yukarıdaki eşi ölüm döşeğindeki astronotun psikolojisi
ile yaptığı bir hatanın nelere sebep olacağına dair hiçbir fikri yoktur.
"Archaeon"
normalde derin denizde yaşayan kimseye zararı olmayan bir çeşit tek
hücreli canlı. Söylendiğine göre dünyanın varoluşundan bu yana hayatta
kalan bir yaşam formu. Ve her türlü felakete rağmen kalacak olan bir
yaşam formu. Peki ya onun hücre yapısı ile oynanırsa. Bulaştığı her
canlının DNA'sını kopyalayan bir katil haline gelirse. Üstelik bu uzay
istasyonunda yer çekimsiz ortamda, sınırlı tıbbi teçhizat ile tek bir
doktorun nezaretinde olursa. Kendinizi o doktorun yerine sadece bir an
koyun ve düşünün. Tüylerim diken diken oluyor cidden. Kitabı okurken bir
çok yerde irkileceksiniz. Heyecanlanacak ve kitabı elinizden asla
bırakmayacaksınız.
İşte size net bir soru daha.
Sevdiğinizi kişi uğruna neleri feda edersiniz? Öyle laf olsun diye değil
ama cidden. Sevdiğiniz kişi uzayda tek başına mahsur kalsa, üstelik
yaşayıp yaşamadığından emin olmasanız bile... Hastalık kaptığını
biliyorsunuz ve iyileşme ihtimali belki %10 onunla birlikte ölmeye gider
misiniz? Hükümetten gizli tek başınıza ufacık bir mekik ile geri
dönüşü olmayacağına emin olduğunuz bir yolculuğa çıkar mıydınız? Ben çok
düşündüm ve cevap veremiyorum bu soruya.
Ve yine Beyaz
Saray, yine entrika, yine feda edilen insanlar. Yani bu kadar iğrenç
olmak zorunda mısınz beyler? Kitaplara ve filmlere bile bu kadar iğrenç
yansıtılıyorsunuz ki, gerçekte neler yaptığınızı düşünmek bile
istemiyorum.
Şunu belirtmeden geçmek istemiyorum ki
özellikle kitabın sonlarında komutan Griggs kafayı yedikten sonra dehşet
içinde okudum. Kendimi kısa anlarla Emma'nın yerine koyduğumda
gerçekten korktum yahu şaka falan değil. Kelimenin tam anlamıyla
korkunçtu. Kendini koruyabilmek için yapabileceği hiçbir şey yoktu.
Uzun
lafın kısası güzel ve muhteşem bir kitaptı. Gerçekten emek verilmiş ve
araştırılmadan yazılması mümkün olmayan bir kitap. Yazar da zaten çok
kişiye teşekkür etmiş ancak ben de kendisine teşekkür ediyorum. Bu kadar
zahmete girerek böyle güzel bir kitabı bizlere armağan ettiği için.
Kesinlikle tavsiye ediyorum. Son derece heyecan verici ve sürükleyici
bir kitap. Adeta uzaya yolculuk ettim diyebilirim ki bu benim için güzel
bir deneyimdi.
Herkese Keyifli Okumalar...