19 Ağustos 2018 Pazar

KEŞKE GERÇEK OLSA - MARC LEVY


Keşke Gerçek Olsa, Marc Levy'nin yazdığı biraz fantastik ve çokça da romantik olarak nitelendirebilecek muhteşem bir roman. Bir süre önce okumuştum ancak yorumlamadan önce tekrar okumak istedim. Hem çok sevdiğim bir kitap olması sebebiyle hem de yorumumu yazarken kitabın uyandırdığı duyguları tazeleme amacıyla ikinci kez okudum ve çok keyif aldığımı itiraf ediyorum.

Lauren şehir hastanesinde görevli genç bir stajyer doktordur. Tarihsiz bir trafik kazası sonucu derin koma halindedir. Lauren aslında çevresindeki her şeye duyarlıdır. Fiziksel anlamda tepki verememesine rağmen çevresindeki konuşmaları algılayıp, anlamaktadır. Tabii çevresindeki insanlar yani doktorlar ve annesi bu durumdan habersizdirler. Bir süre sonra Lauren mental olarak seyahat edebildiğini keşfeder. Önceleri hastane içerisinde hareket ederken, sonrasında şehrin istediği yerine bir nevi ışınlayabilir kendini. Düşünce gücü ya da artık ne derseniz deyin adına bir şekilde istediği yerlere gidebilmektedir. Doğal olarak en sık gittiği ve en çok rahat ettiği yer kendi evidir.

Arthur ise annesini erken yaşta kaybetmiş ama ondan inanılmaz güzel öğretiler edinmiş genç bir mimardır. Son derece dingin ve naif olan erkek karakterimiz Lauren'ın evinin yeni kiracısıdır. Son kolileri açtıktan sonra müzik eşliğinde duş alırken, bir sesin çalan şarkıya eşlik ettiğini duyar. Duştan fırlayan Arthur sesin geldiği yere yöneldiğinde hayatının şokunu yaşar. Bir kadın banyo dolabının içinde şarkıya eşlik ediyor, ritim tutuyordur.

Aslında Lauren'ın bedeni hastene yatağında yatmaktadır ancak enerjisi ya da ruhu -adını siz koyun- Arthur'la birliktedir. Diğer insanların hiçbiri Lauren'ı görüp duyamadığı için Arthur'un onu gördüğünü ve duyduğunu anladığında Lauren'ın yaşadığı heyecan müthiş. Okurken insanı kahkahalarla güldüren diyaloglar var kitapta fakat yeri geldiğinde de oldukça hüzünlü. Yani bir yandan aşırı duygulu bir yandan da eğlenceli komik bir hikaye bu, en iyi hikayelerin tamamı gibi.

Asıl aksiyon doktorların Lauren'ın annesini ötenazi için ikna etmesiyle başlıyor. Arthur onun hayatını kurtarabilmek için -ya da onun yanındaki varlığına devam edebilmesi için- tüm hayatını riske atıyor. Kendi aldığı risk yetmezmiş gibi bir de çocukluk arkadaşı ve ortağı olan Paul'den de ona yardım etmesini istiyor ve tehlikeli bir maceraya girişiyorlar. Şimdi bu noktada bir takım sorular geliyor aklıma; Arkadaşınız için ne yaparsınız? Neyi riske edersiniz? Ne kadarına cüret edersiniz? Cevapları ancak kitabı bitirdiğinizde zihninizde belirecek bir takım sorular...

Ciddi anlamda bazen çok hüzünlendim örneğin; Arthur'un annesi ile yaşadıği olaylar ve  annesinin ona yazdığı mektuplar son derece duygusaldı ama bütününe bakıldığında dramatik öğelere eserin ruhu sebebiyle pek yer verilmemişti. Bir noktadan sonra zaten polis işin içine giriyor ve yasal prosedürler başlıyor ama sonuç olarak bu kitap romantik-fantastik karması olduğundan hiçbir olaya şaşırmıyoruz. Kendimizi akışa bırakıyor ve okumanın tadını çıkarıyoruz. Ne yaşanırsa yaşansın hiçbir şey sizi psikolojik olarak yıpratacak düzeye çıkmıyor.

Kitabın sonuna ilişkin hiçbir yorum yapmayacağım çünkü spoiler vererek sıkıcı olmak istemiyorum. Marc Levy her kitabına kefilim denilebilecek nadir yazarlardan. Sonuç itibariyle çok keyifli ve güzel bir kitap. Zaten 205 sayfa olması sebebiyle rahatça okunabilir. Ayrıca zaten yazarın anlatımı son derece sade ve anlaşılır. Yani okuma alışkanlığını yeni kazanmış arkadaşlar ya da plajda yuvarlanırken eğlenceli ve edebi değeri olan bir şeyler okumalıyım diyen herkes bu kitabı okumalı.

                                                       Herkese Keyifli Okumalar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...