1 Kasım 2015 Pazar

MELEKLERİN KANI - NALINI SINGH


Yine bir fantastik roman yorumuyla karşınızdayım. Bugün size bahsedeceğim kitap Meleklerin Kanı. Daha önce başka bir yayınevinden çıkmış fakat serinin devam kitapları asla gelmemişti. Bu yüzden bende kitabın aıdını duysam da okumak için en ufak bir istek hissetmemiştim.

Bu durumu değiştiren şey Yabancı Yayınları'nın kitabın telif haklarını satın alması oldu. Bununla da yetinmedikleri gibi harika bir ciltli basımla serinin imajına resmen yeni bir soluk kazandırdılar. Hatta bununla da yetinmediler ve serinin zaten varolan okuyucularını düşünerek asla basılamayan ikinci kitabı, Başmeleğin Öpücüğü'nü çok, çok kısa bir arayla yayınlamaya karar verdiler. Bütün bu gelişmeler ışığında mümkün olan en kısa sürede kitabı edindim ve yaklaşık üç gün içinde severek okudum.

Uzun girizgahtan sonra sanırım biraz hikayeden bahsetmem gerek. Öncelikle bilenler bilir. Melekler benim için fantastik evrenin en sıkıcı üyeleridir. O kadar gücün ve otoritenin peşinde karanlık ve kibir getirmemesini her zaman sıkıcı, sıradan ve bayağı bulmuşumdur. Sanki iyi olmak bir yarışmış gibi bütün karakterlerin "en iyi kalpli" olmaya çalışması sinirimi bozuyor. Kitabı elime aldığımda bu konuda tereddütlerim vardı ama gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki bütün tereddütlerimde haksız çıktım.

Meleklerin Kanı zannediyorum ki okuduğum en "iyi" melek hikayesi. Rapheal içinse gelmiş geçmiş en cool melek diyebilirim. Kendisini ve anlatılan evrendeki pozisyonunu öylesine beğendim ki serinin ikinci kitabı için şimdiden sabırsızlanıyorum. Bu seride melekler hiç de masum değil. Dünyanın gördüğü en güçlü yaratıklar olarak hak ettikleri bütün kibire sahipler. İnsanlığın zaaflarından uzaklar ve gerçekten ilahi bir yerde duruyorlar. Şimdilik tanrıdan ya da diğer ilahi şeylerden sözetmyorlar. Vampirlerin yaratıcısı melekler fakat meleklerin yaratıcısı hakkında pek bir bilgimiz yok.

Ana karakterimiz Elena ama ben Rapheal'i o kadar tuttum ki paragraflardır ondan bahsediyorum. Elena'dan biraz bahsetmek gerekirse kendisini çok sevdim. Genellikle böyle romanlarda kadın karakterler süzme salak olur ve beni deli eder ama Elena asla öyle bir kadın değil. Kendisi tam bir savaşçı, gözü kara ve korkusuz Rapheal'in bile saygı duyacağı kadar becerikli ve kendinden emin. Ayrıca belirtmeden geçemeyeceğim ki kendisi şehrin en iyi vampir avcısı.

İşte burada burnunuzun direği özlemle sızladı eminim. Anlattığım kadın Anita Blake'den başkası olamaz gibi değil mi? Seriyi ve kitabı bu kadar sevmemin bir nedeni de zannediyorum ki kadın karakterin feci derece Anita Blake'i hatırlatması. Üstelik sekskolik olmayan, özlediğimiz Anita'yı. Yazarın küçük bir esinlenme yaşadığını düşünüyorum. Konu bakımından olmasa da tavır ve karakter özellikleri olarak Elena herkese Anita'yı hatırlatacaktır.

Kitabın sonunda herkesi bir şok bekliyor. Yani benim için kesinlikle şok olduğundan sizin içinde öyle olacağını tahmin ediyorum. Normalde sürekli insanlık kutsaması yapılsa da bu seride böyle bir durum yok. Sonunda hiçbirimizin mümkün olduğunu bile bilmediğimiz bir şeyler olacak ve hikayenin devamını okumak için sizi adeta çıldırmış halde bırakacak. Fantastik türünü seven herkese kitabı tavsiye edebilirim. Özellikle meleklerle ilgili eğlenceli, erotik ve etkileyici bir hikye okumak isteyen herkesin okuması gerek. Başmeleğin Öpücüğü'nü sabırsızlıkla bekliyorum.

Herkese Keyifli Okumalar...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...