29 Kasım 2013 Cuma

AVON TEMSİLCİSİ OLDUM!



kendimle ilgili herkese bir haberim var:) sürekli reklamlarını gördüğüm ve özellikle rujlarına hayran kaldığım avon'a bende katıldım evet:)  harika indirimler, fırsatlar, her ay değişen promosyonlar, sevdiğim parfümleri ve diğer ürünleriyle gerçekten sevdiğim bir marka avon.

bu blog bir kitap blogu makyaj bloguna çevirecek değilim elbette ama yine de böyle bir gelişmeyi sizlerle paylaşmak istedim sonuçta blog'ta kişisel ve tamamen benimle ilgili:)

kendim belki ayda 1-2 kere çok büyük promosyonları veya çok çok memnun kaldığım ürünleri anlatan toplu postlar yazabilirim gerçi şimdilik bundan da emin değilim ama bayan takipçim oldukça fazla:) makyajda herkesin ilgisini çeken cezbeden bir konu:)

ben çevremde avon temsilcisi olmadığından bu temsilcilik işine başladığımı söylesem herhalde hiç abartmış olmam o yüzden yine sizler arasından avon ürünlerini denemek, kullanmak isteyen ama temsilci sıkıntısı çeken olursa bana ulaşabilirsiniz çok kolay yardımcı olabilirim :) zaten biliyorsunuz ama tekrar edeyim bana ulaşmak için tek yapmanız gereken gvzkitapkurdu@gmail.com'a mail atmak sonrasında konuşur haberleşiriz:) temsilci olmak isteyen arkadaşların da soruları olursa memnuniyetle cevaplarım..

keyifle kalın:)


28 Kasım 2013 Perşembe

KEMİKLER ŞEHRİ (CITY OF BONES) - CASSANDRA CLARE


herkesi saygı ve sevgi ile selamladıktan hemen sonra hızlı bir şekilde kitapla ilgili yorumuma geçiyorum. biliyorsunuz bu kitap aynı zamanda yılbaşı çekilişimizde hediye olarak verilecek kitaplardan sadece bir tanesi (ve sizlerin oylarıyla en çok istenen hediye ünvanını da aldı). şimdi bu benim kitabı eleştirmeme engel olacak mı? hayır arkadaşlar. asla engel olmayacak.

öncelikle şunu söylemek istiyorum yazarın dilini sıkıcı buldum. konu diğerlerinden farklı olmak adına bazen aşırı derecede karmaşıklaştırılmış. clary karakteri insanda hiç de hoşnutluk yaratmayan bir tip. kısaca ben clary ile arkadaş olmak istemem, sevgili olmak istemem ve kısacası kendimi onunla özdeşleştiremem. fazla sığ ve hiçbir yeteneği olmayan bir karakter. jace ise gölge avcısı ünvanı ile yaşamını savaşarak geçirmiş bir centilmen ama hiç tanımadığı bir adama inanacak kadar da aptal. yani cidden bırakın insan üstü  bir varlığı normal bir insan bile hiç tanımadığı bir adamın sözlerine bu kadar inanmaz yani.

clary'nin annesi jauqline yani bir insan öz evladına nasıl bunları yapar diye düşündürtüyor insanı.. hani korumak falan filan bir yere kadar. bu kadar bilgisiz bırakılabilir mi? yani büyük bir tehlike altında bu çocuk nasıl minicik bir hazırlık yapmazsın be kadın? bir de çocuğun üzerinde süper büyüler (bir iblis efendisine yaptırmış üstelik) kullanarak hafızasını silmeye falan yani hangi anne yapar ya? cidden bu kısımdan da rahatsız oldum.

kitabın hikayesi kısır bir hikaye.. geliştirilmemiş veya yazara çok yüklenmek istemiyorum ama geliştirilememiş. aslında biraz daha farklı karakterler ve biraz daha hayal gücü ile inanılmaz derecede hoş ve sürükleyici bir kitap çıkabilirdi ortaya.

şimdi zaman geçirmek için okunabilir mi derseniz? elbette okunur ve keyifli zaman geçirebilirsiniz. biraz aslında bu beklentilerinizle ilgili. ben kendi adıma çok fazla kitap okuduğum için ve çok daha çeşitli hikayelerin değişik anlatımlarına hakim olduğumdan bu kitap yetersiz kaldı diyebilirim. tüm dünyada çok ses getirdi, filmi falan çekildi eyvallah. kabul ediyorum zaten başarısını. ancak ben pek beğenmedim demekten de korkmuyorum.

son olarak sözlerime şunu eklemek isterim ki; genelde ben filmden ziyade kitabı beğenen bir insanımdır. her zaman kitap daha ayrıntılı daha hoştur. ancak bu kez kesinlikle film daha akıcı diyebilirim.






24 Kasım 2013 Pazar

HADES'İN EVİ ( THE HOUSE OF HADES) - RICK RIORDAN


athena'nın işareti'nden sonra bu kitaba koşmak elzem oluyor ben hemen bulabildiğim için çoook şanslıyım gerçekten 1 yıl beklemek zorunda kalanlara üzüldüm. yazarda bu konuda çok aşırı tepkiler almış sanırım çünkü kitabın başında nüktedan bir özür dilemiş athena'nın işareti'nin sonu için..

hades'in evi deyince insanın aklına yeraltı dünyası geliyor hades'in kontrolünde bir cennet ve cehennem ama inanın ki yok öyle bir dünya:) hades'in evi dedikleri yer aslında yunanistanda bir tapınak. bu tapınakta yaşam ve ölüm arasındaki perde zayıf ve eski çağlardan beri insanlar buraya ölen yakınlarının ruhlarıyla iletişim kurmak için geliyorlar..

şimdi sıkı durun hades'in evine açılan ölümün kapıları tartarus'ta yani bildiğin cehennemde tartarus'un kalbinde ama percy ve annabeth için büyük bir fırsat hem kapıları kapatıp canavarların ölü kalmasını sağlamak için hem de yeryüzüne geri dönebilmek için..

yukarılarda 2. argo'da neler oluyor derseniz.. tamamen yıkılmış, dokunsan ağlayacak durumda herkes.. annabeth takımın beyni percy ise takımın lideriydi.. bu noktada herkes güçlü ve inançlı durmaya çalışıyor ama pek faydası olduğunu ben söyleyemem..

jason zaten roma kampında yargıç olduğu için lider vasıflarına ve yeteneklerine sahip grubu toparlamaya çalışıyor ve binbir güçlükle yunanistan'a hades'in evine ulaşmaya çalışıyorlar. bu yolculuk sırasında hazel'in çok özel yetenekleri olduğunu öğreniyoruz hakete hazel'in sisi kullanabileceğini anlatıyor ve onları olabilecek en güvenli yola yönlendiriyor yunanistan'a ulaşmaları için adriyatikten dolaşarak..

frank bu kitaba damgasını vurmuş diyebilirim kahramanlıkları kesinlikle kendini kanıtladı ve takdire şayan.. hayalet roma lejyonlarından yardım aldılar savaşırken ve roma kampının yargıcı olmasına rağmen jason hayaletleri kontrol edemedi. frank'ı savaş alanında yargıç ilan etti ve frank hayalet ordularını yönetebildi.. babasının kutsamasıysa her daim üzerinde..

kalipso'yu hatırlarsınız sanırım:) percy'nin bırakıp gittiği adadaki esir kız. ayrıntısını vermek istemediğim bir grup olaydan sonra leo kalipso'nun adasına düştü ve birbirlerine aşık oldular:) sanırım önümüzdeki kitapta veya bir başkasında kalipso'yu adadan kurtaracaklar çünkü leo kalipso'ya geri döneceğine styks nehri üzerine yemin etti..

tanrıça nxy'yle tartarus'ta karşılaştık fakat bu benim için şoke edici ve dahi üzücü oldu zira kendisini gece evi serisinden çok iyi bilirdik katıksız bir kötülük karanlık abidesi bir cadı çıktı kendisi o yüzden gerçekten içime sindiremedim diyebilirim fantastik merakının en kötü yanı bu kimi şeyleri farklı yazarlar farklı anlamdırabiliyor konumlandırabiiyor ve doğal olarak size bir kavram karmaşası yaşatıyor:)

kitabımız tam bir olaylar kitabı ama tanrılardan hala bir ses yok.. kitabın sonunda artık tartarus'tan kaçmak üzereyken tartarus bir beden halinde cisimleşti ve percy'lere saldırdı.. o  an bu kadar kadim bir varlıkla başa çıkmanın imkansız olduğu gerçeğiyle o kadar yüzleştiler ki percy elinden kılıcını düşürdü o kadar diyeyim.. nasıl kurtuldular peki diye düşünüyor olabilirsiniz onlarda ayrıntılar zaten kitabı okurken öğrenin. kitabın sonu güzel bağlanmıştı bütün gemi tayfası 2. argo'da toplanmıştı güvenlik içinde yaklaşan savaşa hazırlanıyorlardı.. yine merak ettiğim bir sürü olay var ama en azından herkesin güvende olduğu bilincindeyim bir yıl boyunca beşinci kitabı, olimpos'un kanı'nı bekleyeceğiz.. kitabında adında meymenet yok kan gövdeyi götürecek mi ne:)

keyifli okumalar..






23 Kasım 2013 Cumartesi

ETKİNLİK: ÜÇ BLOGGER İLE ''SON ZAMANLARDA''

böyle beni anlatan, soru cevap tadında etkinlikleri seviyorum optik'in kitap blogu'nun yaptığı cumartesi ilk on etkinliklerine katılmaya çalışıyorum o yüzden şimdi de bu etkinliğe katılmak istedim kitaplarla ilgili herşey çok güzel:)


1) seni mutlu eden bir kitap haberi?


beni son dönemlerde çok heyecanlandıran, mutlu eden bir kitap haberi olmadı çünkü güzel bir şansla hades'in evi ben daha seriyi bitirmeden çıkmıştı:) araf'ın ikinci kitabı yolda derseler o beni heyecanlandırır herhalde:)

2) okuyupta çok beğendiğin bir kitap hangisi?


kesinlikle araf.. sadece ayaklı bela'yı referans alarak ve kapağın güzelliğine bayılarak aldığım bir kitaptı ama aynı zamanda içim içimi yiyordu bu melek fiyaskolarından dolayı ama kesinlikle kitaba aşık oldum ve çokça rahatladım:)

3) okuyupta beğenmediğin, seni hayal kırıklığına uğratan kitap hangisi?


demet altınyeleklioğlu - moskof cariye hürrem. kesinlikle kitap çok çıldırmış kabullenilmeyecek bir kurguyla gidiyordu tarihsel sapmalar falan zaten gırla gidiyordu:) olmadı olduramadık ve hayal kırıklığı oldu bende:)

4) okuma alışkanlıklarına bir değişim oldu mu? son iki ayda kaç kitap okudun?


küçüklüğümden beri okuma alışkanlığım sabit benim bulurum ve okurum:) ama tabii vize dönemleri insanın okuma alışkanlıklarını biraz değiştiriyor o kadar olayın içinde okuma hızım ne yazık ki biraz düştü.. so iki ayda kaç kitap okumuşumdur bilemiyorum ama on'un üzerindedir sanıyorum:)

5) gözüne kestirdiğin mutlaka okumalıyım dediğin kitaplar hangileri?


seraphina kesinlikle ilgimi çok çeken kitaplardandı.. ayrıca kitap ismi olarak değilde yazar olarak nail gaiman'la tanışmayı artık çok istiyorum amerikan tanrıları dersem yalan olmaz mesela:)

6) etkinliği takip edenlere bir kitap öner.


bir kitaptan fazlasını önereceğim en başta araf kesinlikle okunması gereken bir kitap ikinci olarak hala okumayan varsa can dostum çok iyi bir kitap kesinkes okunmalı ve son olarak bir seri önerebiliyorum ki kendisi efsanedir:) percy jackson ve olimposlular:)

7) son zamanlarda okuyupta yarım bıraktığın bir kitap?


ne kadar kötü olursa olsun ben kitapları yarım bırakmayı sevmiyorum ama eskiden yarım bıraktığım bir kitap hatırlıyorum o da DK'dan çıkan asi meleklerdi fiyasko ötesiydi..

8) en çok hangi yayınevinin kitaplarını okudun? 


laurell k. hamilton ve p.c. cast sağolsun en çok okuduğum yayınevleri artemis ve pegasus:) ama son zamanlarda sürekli elimin altında martı yayınları, yabancı yayınları falan var yeni yayınevleri atılımlarına devam etmeli:)

9) bu ay okuduğun en uzun kitap neydi ve kaç sayfaydı?


bu ay okuduğum en uzun kitap moskof cariye hürrem'di pinuccia'nın etkinliğinden sayfa sayısı da aklımda tam tamına 813 sayfa:)

10) hediye kitap aldın mı? aldıysan bizimle paylaş.


en son aseta'nın başlattığı bir hediyeleşme etkinliğinden çok güzel bir kitap geldi chuck palahniuk'tan tıkanma..


22 Kasım 2013 Cuma

ATHENA'NIN İŞARETİ ( THE MARK OF ATHENA) RICK RIORDAN


percy jackson efsanesini okumaya tam gaz devam ediyoruz bilmiyorum tekrar söylememe gerek var mı ama tavsiye ediyorum, ediyorum ve ediyorum.. serinin ilk kitabı olan "şimşek hırsızı" yorumum için tık tık efendim okumayın buraları seri hakkında spoiler hep:) goodreads puanı 5/4.54 benim puanımda aynı minvalde:)

kitap tabii ki pery-annabeth kavuşmasıyla başlayıp kalbimi kazanıyor.. yine de aksiyona geçilmesi çok uzun sürmüyor ve leo'nun içine bi şeyler kaçtığından mütevellit roma kampına ateş açıyor. doğal olarak romalılar onların hain olduğuna inanıp kendini kaybetmiş bir şekilde intikam arayışında ve melez kampına saldırmayı planlıyorlar..

bu sıradaysa 2.argo roma'ya doğru yola çıkıyor.. bilmiyorum söylememe gerek var mı gemi zibilyon tane canavarın saldırısına uğruyor ama her seferinde bir şekilde işin içinden sıyrılıyorlar. eski kitapların havası bunda pek yoktu açıkçası çok şiddetli bir kitaptı. melezler büyüdükçe yapmaları gereken seçimler daha zor ve fedakarlıklar daha büyük hale geliyor..

esas ilginç nokta tanrıların tamamen yok olması. kesinlikle melezler tanrılarla iletişim kuramıyor doğru düzgün iris mesajı bile yollayamıyor percy poseidon'u en son manhattan savaşında görmüştü..

sanki ben bu kitaba biraz ısınamadım.. athena'nın işareti bana çok anlamsız geldi bir heykel çocuklarını sürekli ölüme yollamaya değer miydi? yazar heykele bazı anlamlar yüklemeye çalışmış sihirli güçleri var iki kampı birleştirecek vs vs.. yine de her türlü yeterince anlamlı önemli değil.. tabii bu benim roma kampına gıcık olmamla da açıklanabilir hepsi ölse haritadan silinse çok umurumda olmaz açıkçası kendimi hiç romalı hissetmiyorum:)

kitapta şu an ayrıntısına girmek istemediğim bir çok şey daha var hazel ve leo arasındaki bağın ne olduğunu sonunda öğreniyoruz çaktırmayın ama percy'cim bataklık olayından sonra birazcık boğulmaktan korkuyor:)

aksiyon aksiyon aksiyon kitap aslında çok güzel bir kitap ama sanırım sonunu beğenmediğim için kitaba karşı bir soğukluk hissediyorum.. spoiler olacak okumak isemiyorsanız burada bitirin çok güzel bir kitap onu bilin kafii:)

ben çılgıncasına percy hayranıyım seri sonunda percy öldü diye bitirseler bütün o kitapları meydanda yakarım:) o yüzden percy'nin başına kötü şeyler gelmesi beni sinir ediyor. kitabın sonunda annabeth tartarus'a düşerken percy onu son anda yakaladı.. annabeth çoktan tartarus'un çekim alanına girdiği için annabeth'i yukarı çekemeyeceğini anlayınca onunla birlikte öylece tartarus'a atladı.. çok üzüldüm, şoke oldum falan filan ama sanırım benim için tartarus'a atlayacak kimse olmaması gerçeği de yüzüme çarptı ve benimde uğruna tartarus'a atlayacağım biri yoktu. o zaman neden percy jackson'ı bu kadar sevdiğimi hatırladım.. çünkü o hayal ettiğimiz ama sahip olamadığımız bütün erdemlerin toplamı gibiydi.. mutlaka okuyun bu seriyi:)

bu arada pinuccia'nın etkinliğine dahil ettiğim bir kitaptı bir serinin 3 kitabının 2. olur kendisi..




18 Kasım 2013 Pazartesi

YILBAŞI ÇEKİLİŞİ (SONA ERDİ)


evett yılbaşı bahane çekiliş şahane diyerek başlattığım üçüncü çekilişime hoşgeldiniz:)
çekiliş yapmayı hediye vermeyi seviyorum.. kendimde hoşuma giden çekilişlere katılıyorum o yüzden bu blog'da ara ara böyle şeyler göreceksiniz:)

bu sefer düzenleyeceğim çekilişte 6 aday kitap belirlemiştim. ille de demokrasi ille de özgür düşünce diyerekten sağ sütunda bir anket düzenledim. hediye edilecek kitapları siz belirlediniz.. ama son anda eklediğim 3. bir kitap daha var ki bence çok iyi de oldu, çok güzelde oldu kendisi.. slyvia day - sana soyundum..

tabii bu kadar değil seda akgül'den "dişilik mi kişilik mi?" kadın ve erkek ilişkileri üzerine eğlendirici, çarpıcı bu kitapla beraber; harika kırtasiye malzemeleri de olacak pakette ama bunları sürpriz olması için söylemeyeceğim. kazanan talihli dopdolu bir yılbaşı hediyesi kazanacak.. gösterişli bir paket olmasını özellikle istedim..





1) CASSANDRA CLARE - KEMİKLER ŞEHRİ

Vampirler, kurtadamlar, periler, gerçek aşk ve aklınızı başınızdan alacak daha birçok şey. Ölümcül Oyuncaklar hafızanıza kazınacak! On beş yaşındaki Clary Fray, New York’ta Pandemonium Kulüp’e doğru yola çıktığında bir cinayete tanıklık edeceği hiç aklına gelmezdi. Hele ki, bu cinayetin daha önce hiç görmediği acayip silahlara sahip tuhaf dövmeli üç genç tarafından işleneceğini hayatta düşünemezdi! Clary, polisi arayabileceğini biliyordu fakat ceset bir anda ortadan yok olunca ve canileri Clary’den başka kimse göremediği için durumu açıklamak pek kolay olmayacaktı! Clary’nin onları görebilmesine çok şaşıran katiller kendilerini Gölgeavcıları olarak tanıtacaktı. Yani, dünyayı şeytanlardan arındırmaya ant içmiş gizli bir kabile!




2) PUCCA GÜNLÜK - KÜÇÜK APTALIN BÜYÜK DÜNYASI


Küçük Aptalın Büyük Dünyası -  Pucca Günlük 1. Kitap“Tek istediğim, battaniyenin altında film çekeceğim değil, film izleyeceğim bir adamdı.”

Sanal dünyanın merak edilen ünlüleri raflarda yerini alıyor. Dizüstü Edebiyat Dizisi başlıyor. İlk kitap çılgınlar gibi takip edilen, Türkiyede en fazla izleyicisi olan kişisel blogun yazarı Pucca. Herkes onu ve yazacağı kitabı merak ediyordu.

“Aynaya son kez baktım, ‘Kızım PuCCa, Allah kahretsin seni, çok harikasın lan sen! dedim.”

PuCCa çok ayıp!
PuCCa çok komik!
PuCCa âşık!
PuCCa beter bişi!




3) SLYVIA DAY - SANA SOYUNDUM

Ateşle oyna!

Sana Soyundum Amerikada haftalarca bestseller listelerinden inmeyen, tüm dünyada 38 ülkeye satılan Crossfire üçlemesinin ilk kitabıdır.

"Sana ihtiyacım var, Gideon" dedim soluk soluğa ve tahrik olduğu için şimdi daha da yoğunlaşmış olan kokusunu içime çektim. Sırf teninin baştan çıkarıcı kokusu yüzünden hafifçe sarhoş olduğumu düşündüm. "Beni çıldırtıyorsun."

Bileklerimi bırakıp yüzümü avuçlarının arasına aldı ve dudaklarını dudaklarıma sertçe bastırdı. Pantolonuna uzanıp gizli fermuara ulaşabilmek için iki düğmeyi açtım...

New Yorkun en gözde bekârı, Cross Holdingin varisi Gideon Cross -namı diğer Bay Gizemli ve Tehlikeli- Evanın karşısına çıktığında genç kadının yapabileceği tek bir şey vardı: Tüm bedeni ve ruhuyla ona teslim olmak...




ZORUNLU KATILIM ŞARTLARI

1) blog'umun takipçisi olmak.
2) çekilişi facebook veya twitter'da paylaşmak.


İSTEĞE BAĞLI ŞARTLAR

1) blog'u bloglovin'den takip etmek. (+1 hak)
2) blog'un twitter sayfasını takip etmek.(+1 hak)
3) blog'un facebook sayfasını takip etmek. (+2 hak)
4) çekilişi blog sayfanızda resimli olarak duyurmanız. (+3 hak)


NOTLAR

1) bilgilerinizi ve e-mail'inizi yorum olarak bırakmayı unutmayın.
2) kitaplar orjinal ve yeni alınmıştır sadece tarafımdan okunmuştur.
3) yalnızca türkiye içinde gönderim yapılacaktır.
4) kargo bedeli tarafımdan karşılanacaktır.
5) takipçisi olmayan, çekilişler için açılmış blogların ve diğer hesapların duyuruları kabul edilmeyecektir.


ÇEKİLİŞ 31. 12. 2013 TARİHİNDE SONA ERECEKTİR.


17 Kasım 2013 Pazar

CAN DOSTUM (A DOG'S PURPOSE) - W. BRUCE CAMERON


bu yazıyı neden şu an da yazdığımı gerçekten bilmiyorum. bu kitabı aslında 2 ay önce aldım ben ve ethan'dan sonrasını başarıp okuyamadım, yüreğim kaldırmadı bir süre bekledi o öylece.

bir şeyler söylemek gerekirse hayatımda okuduğum en güzel kitaplardan biriydi hatta en iyisi olmak için başa oynardı belki ama tavsiye eder miyim bilmiyorum. hayatımda hiçbir filme, hiçbir kitaba, kurgu olan hiçbir şeye bu kadar ağlamadım ben. önceleri benim duygusallığımdan mı bu salya sümük ağlama muhabbeti dedim ama gerçekten ilgisi yok taşla kaya olsa erir, biter, dile gelirdi..

evet herşeye rağmen herkese tavsiye ediyorum bu kitabı okuyun. hiç bakmadığınız açılardan, hiç düşünemeyeceğiniz küçük ayrıntılara kadar yüzleşin.. en çok kimler okusun bu kitabı biliyor musunuz? hayvan sevgisinden yoksun olanlar okusun, sokağa koyulan bir kap suya dır dır edenler okusun, sırf moda diye çantalık köpek alanlar okusun, sırf geçici bir heves için köpek alıpta barınaklara bırakanlar okusun bu kitabı..

hayatım boyunca hayvan sever oldum ben. ailemde öyle zaten böyle kültürler aileden gelir genellikle ama kedi-köpek görünce okşamaya çalışan bir insana, "ben hayvan sevmem jnm yhaa.." diyenden daha fazla güvendim, daha samimi buldum hep. her zaman acıyarak ve üzüntüyle baktım hayvan sevmeyen insanlara. neleri kaçırdıklarını fark edememeleri öylesi korkunçtu ki.. bir köpeğin karşılıksız sevgisini, tamamen teslimiyetini, canından çok sizi korumayı düşünmesini, siz üzülünce üzülmesini, sevinince sizden çok sevinmesini.. bunları yaşamayan, şahit olmayan bilemezdi, anlayamazdı.. onlara da ancak acımak gerekirdi acırdım bende acırım.. yalnız dikkat edin hayvan sevgisi onlara acaip işkenceler yapan kıyafetler, gözlükler, kurdelalar giydirmek değildir onlara gizli hayvan düşmanı diyorum ben..

peki bu kitabı kimler mi okumasın? köpeğini yeni kaybedenler asla okumasın kaldırabileceklerine inanmıyorum.. köpek besleme fırsatım olmadı ama çocukluğumda dayımın sahip olduğu köpekle paylaştığımız anlar gelince aklıma o bile kahretti beni..

kitap hakkında yazmam gerekiyor biliyorum ama kitap zaten hayvanlar hakkında hissedebileceğiniz bütün olumlu düşüncelerin, dostluğun ve sevginin toplamı gibi.. hachiko bile geldi aklıma sık sık o filmi de izlemediyseniz bu da size en sıkı tavsiyem olsun hayvan severler hemen izleyin..

kitaba dönmek için zorluyorum kendimi ve şöyle başlamak istiyorum kurgu muhteşem.. kitabın ilk sayfasından son sayfasına kadar tüylerinizi diken diken eden sahneler, bir köpekte gördüğünüz karakteristik hareketlerin tamamının resmedilmesi.. birden fazla hayat yaşayan bir köpeğin asıl ve nihai amacını ararken öğrendikleri, yaşadıkları ve değiştirdiği onca insan, hayat. anlatmakta zorlandığımı fark etmişssinizdir çünkü bu hissedilmesi gereken bir hikaye ne kadar anlatırsam anlatayım yavan kalıyor..

hayatında bir kez olsun bir kediyi bir köpeği okşayanlar bu kitaba aşık olacak.. böylesi bir gözlem gücü, böylesi bir dil, böylesi kurgu, böylesi beklenmedik bir son ve insanı duygudan duyguya sürükleyen bu çarpıcı hikaye için yazara binlerce teşekkür etmek isteyeceksiniz..

tabii sırf hikaye değil söylemezsem allah çarpar kitabın gerek kapağı olsun, gerek sağlamlığı olsun gerek köpek silüetleri barındıran iç kapakları olsun ya da koca golden kafalı ayracı her şeyi ve her yeri süper özenli ve güzel.. kapağı kapatıp kapatıp bailey'e baktığım çok oldu içli içli..

defalarca söyledim ucuz dramdan nefret ettiğimi yazılarımı okuyanlar bilir. bu kitabı okurken içim çıktı ağlamaktan bırakıp ara verdiğim oldu kendimi toparlayabilmek için hatta ethan'dan sonra iki ay alamadım elime kitabı kendime güvenmediğimden. ama bunların hiç biri ucuz, gereksiz dramdan değil. her hayvan severin yaşadığı bildiği hissettiği bir şeyi sonunda bir yazarın tam anlamıyla kağıda dökmesiydi belki de çarpıcı olan. milyonlarca kişinin okuyabileceği ve her birinin kendine özel anlar anılar çıkarabileceği bir kitap bu.. can dostum iyi köpek, can dostum ön koltuk köpeği, can dostum pervaneli köpeği, şaşkın bir köpek.. bizim köpeğimiz.




16 Kasım 2013 Cumartesi

MOSKOF CARİYE HÜRREM - DEMET ALTINYELEKLİOĞLU



hürrem sultan'ı ve dillere destan hikayesini çoğu kişi bilirdi zaten muhteşem yüzyıl'la birlikte sanıyorum bilmeyen hiç kimse kalmamıştır.

benim hürrem sultan'la ilk tanışmam colin falconer'la oldu. "bir hürrem masalı".. daha sonra pek kimsenin bilmediği ama benim severek izlediğim düşük prodüksiyonlu bir dizi yayınlandı. "hürrem sultan" star tv'de gülben ergen ve ali sürmeli oynuyordu. daha sonraysa muhteşem yüzyıl, halit ergenç, tims falan derken biraz da the tudors havalarıyla kasırga gibi esmeye başladı hürrem sultan.

bu kitabı okumamın en büyük sebebi hürrem'i farklı bir bakış açısından okumak istiyor olmamdı. bu kadar bilindik adeta ezber edilmiş bir hikaye anlatıyorsanız sizi farklı kılacak tek şey hikayeyi anlatım tarzınızdır..

kötülemek istemiyorum çünkü kitap kötü değil. sadece bazı çiğlikleri var, kurguda zorlama olmuş olaylar. kitap aleksandra'nın küçüklüğünden başlıyor köyünden kaçırılmasından oldukça da ayrıntılı işlenmiş. hürrem kendisini kaçıran barbar'la bir şekilde baba-kız ilişkisi kuruyor ve önce kırım sarayına gönderiliyor.. daha sonraysa hediye olarak osmanlı haremine. buraya kadar çok güzel ama sonraları bana göre çok irrite edici olmuş. haremde lezbiyen ilişkiler olduğunu ve bunların gayet yaygın olduğunu vurgulamış. osmanlı dindar ve kapalı bir toplum ortaçağ'dan bahsediyoruz sonuçta bütün dinler katı ve toplumlar kapalı, harem gibi kural ve kaidenin sınırsız olduğu disipline edilmiş, ahlak kurallarıyla sınırlanmış bir ortamda böyle ilişkiler olmamıştır demiyorum ama bu kadar yaygın ve bilindik olması hatta haremdeki yetkililerin ve görevlilerin de bu duruma dahil olması bana çok fazla çılgın, çok fazla fütürsuz bir kurgu gibi geldi..

üstüne üstlük karakterler çok sığ. hürrem sürekli içinden birilerini tehdit ediyor, süleyman sürekli savaştan, devletten, divandan hürrem'e kaçıyor, hafza sultan sürekli endişe içinde, mahidevran sürekli mustafa'm taht ekseninde.. sanki gerçek bir hikaye değilde tek taralı, tek boyutlu kurmaca karakterler gibi herkes.. ibrahim paşa ve hatice sultan'dan neredeyse hiç bahsedilmiyor ki tarihsel sahnenin en önemli aktörü ibrahim paşa..

ve bence abartının canını çıkarmış, kurgunun gözünü oymuş olaylar var ki hürrem süleyman'ı gençlik aşkıyla aldatıyor sarı selim'de süleymanın değil onun çocuğu olabilir.. yani bu hakaret derecesinde bir itham kurgu falan değil.. tarihsel içeriği olan bir roman yazıyorsan eğer vesikalarla, belgelerle olay örgüsünü yaratır daha sonra karakterlerin iç dünyasını ve aralarındaki bağlantıları kurguyla doldurursun ama selim süleymanın çocuğu olmayabilir dersen bu kurgu olmaz daha ziyade iftira olur.

çevirdiğiniz her sayfa da yazarın tarihsel bilgisinin zayıflığını çok daha iyi hissediyorsunuz istanbul'u kasıp kavuran bir isyan hakkında tek bahsettiği hürrem'in sığındığı handa sevgilisiyle olması. osmanlı hanedanı bir aile, sultan süleyman'ın nikahlı karısı da bu aileye dahil. ama hürrem süleyman'ın en büyük ablasının kocasının niye idam edildiğini bilmiyor açıkçası ilgilenmiyorda!

başka önemli bir mevzu da şu nikah mevzusu.. osmanlıda sanki müslüman cariye yokmuş gibi nikah mevzusunu hürrem sultan'ın  müslüman olmasına bağlıyor.. dönemin şeyh-ül islam'ından fetvalar veriyor falan..

islam dininde hür bir kadınla hür bir erkeğin nikahsız birlikte olması zinadır ama hür bir erkek cariye'leriyle -yani köleleriyle- itsediği gibi birlikte olabilir ve onlardan çocuk yapabilir. mahidevran müslüman ve nikahlı değil ama ne ilişkileri zina ne de şehzade mustafa gayrımeşru çünkü mahidevran sultan süleyman'a ait bir cariye..

buradaki nikah mevzusu hürrem sultan'ın müslüman olduktan bir süre sonra özgür bir mümin olmak istemesi ve süleyman'ın onu kölelikten azat etmesidir elbette özgür, hür bir müslüman kadınla nikahsız ilişki zina'ya gireceği için de geleneği bozarak hürrem'e nikah kıymasıdır.. fakat sevgili yazar çıldırmış bir kurguyla(!) şehzade mustafa'nın gayrımeşru sayılabileceğini ileri sürmüş.. bu  da yetmezmiş gibi figani'nin ibrahim paşa hakkında ahaliye söylediği sözleri sanki hürrem sultan'nın dedikodusuymuş gibi yansıtmış.. sınav kağıdı okuyan hoca gibi hissettim kendimi yanlış, yanlış, yanlış..

peki bu kitabı 800 sayfa neden okudun nesini okudun derseniz..
hikaye öyle güzel, öyle gösterişli ki nasıl yazılırsa yazılsın, milyonlarca kere işlensin hepsi bir şekilde ilgi çekici, kendini okutucu ve izletici olacak.. üç kıta'ya hükmedip kalbine hükmedemeyen bir hükümdarla küçücük bir köle kızın ihtişamlı bir kraliçeye dönüşmesi bin yıl daha geçse bile bütün dünyanın her zaman ilgisini çekecek.. o yüzden kitabı tavsiye ediyor muyum? evet olabilir.. ama bana kalırsa colin falconer'ın kitabını tercih edin cehennem kedisi ve kanarya'yı bu kitaptan çok daha ilgi çekici bulmuştum ben.. ve çok daha gerçek bir hürrem..

not: pinuccia'nın okuma şenliğine dahil ettiğim bir kitaptı.. 600 sayfadan uzun bi kitap okuyanlara kategorisindeydi.. 813 sayfa..



14 Kasım 2013 Perşembe

İKİNCİ ÇEKİLİŞİM.. ÇEKİLİŞ SONUÇLARI..



evet bir çekilişin daha sonuna geldik.. benim için bunlar çok zevkli oluyor hiç ara vermeden ve hız kesmeden çekilişlere devam edeceğim. bu sefer ki küçük bir çekilişti ve katılım da pek yüksek değildi doğal olarak. oysa böyle olaylarda katılım ne kadar yüksek olursa herkes için o kadar zevkli olur. çekilişe katılmak için paylaşım şartları koymamızın temel sebebi de bu. daha çok katılım, daha zevkli etkinlikler ve çekilişler.. tabii beni de teşvik ediyor.. o yüzden özellikle belirtmek istiyorum takipçisi olmayan blogların, hesapların yaptığı hiçbir paylaşımı kabul etmedim çünkü amaca hizmet etmiyordu..

neyse daha fazla lafı uzatmakta istemiyorum ve kazanan talihliyi açıklamak istiyorum bence çok güzel kitaplara sahip oldu.. asıl talihlimiz tuğçe keleş.. eğer kendisi benimle 48 saat içinde iletişime geçmezse yedek talihliyle iletişime geçeceğim..

kazanamayanlar hiç üzülmesin bir kaç güne bomba gibi bir çekilişle tekrar karşınızda olacağım.. gerçekten güzel hediyelerim var yılbaşı için..


NEPTÜN'ÜN OĞLU (THE SON OF NEPTUNE) - RICK RIORDAN


artık beni takip edipte percy jackson sevgimi bilmeyen kalmamıştır herhalde.. percy jackson ve olimposlular serisini bitirdikten sonra direkt olimpos kahramanları serisine geçtim. fakat percy ilk kitabın tamamında kayıp kahraman olduğu için pek bir hayal kırıklığı yaşamadım da değil.. bu kitapta sonunda kavuşuyoruz percy jackson'a ve benim içinde kitabı sevme nedeni oluyor başlı başına. tabii pinuccia'nın etkinliği çerçevesinde de bana katkısı var bir serinin son üç kitabının ilki oluyor kendisi:)

neptün'ün oğlu percy jackson'ın kayıp olduğu sürede ne yaptığını, hafızasının geri gelme sürecini falan anlatan bir kitap. percy'nin roma kampında olduğunu geçen kitaptan biliyorduk o yüzden kitap roma kampına ulaşmasıyla başlıyor..

bir "yunanlı" aşağılaması dönüyor ortamda nedensiz biçimde kamp gaddar. üzerinden adeta güç damlayan percy'yi en kötü lejyonlarına veriyorlar mantıksızlığın dibini bularak. işte burada kitabımızın diğer iki ana karakteri devreye giriyor. hazel ve frank. hazel bir pluton -hades- kızı, frank'sa mars -ares- oğlu. percy'le tanışıyorlar ve arkadaşlık ediyorlar. ikisi de çok iyi çocuklar fakat ikisininde büyük sırları var..

kamplar arası bariz farklar var.. ve melez kampını ölümüne özledim. kehanette  bahsedilen yedi melezse artık tamamen belli oldu. annabeth, percy, leo, piper, jason, hazel ve frank.. kayıp kahraman ve neptün'ün oğlu aslında tamamen hazırlık ve geçiş kitapları oldular.. düşmanları ve jason, piper, leo üçlüsünü tanıdık. roma kampını müttefikleri ve hazel'le frank'ı tanıdık.. hikayenin temeli oluştu. önümüzdeki kitaplar artık asıl olaya gireceğimiz yerler..athena'nın işareti'nde çok büyük olaylar olacağını bekliyorum ben..

kafamı kurcalayan sorular da kitapla ilgili neden babası percy'le iletişim kurmuyor? bunu zeus'un yasaklamasıyla açıklayamayız çünkü neredeyse bütün diğer tanrılar kaçak göçek de olsa çocuklarıyla ilgiliydi.. ve belirtmeden geçemeyeceğğim bu hera'ya ciddi ciddi sinir oluyorum juno veya hera her hali ve şekliyle sinir bozucu kadın tamamen.. tabii ilginç bir durumda yok değil.. ares nam-ı diğer mars.. romalı haliyle ares aslında hiç sinir bozucu bir adam değil.. bilakis mars saygı uyandırıcı hatta neredeyse bilge.. ilgili bir baba bile sayılabilir kesinlikle çok şaşırdığım bir ayrıntı oldu..

kitap'ta yine bir görev var elbette ki görevi müjdeleyen mars'ın ta kendisi.. thanatos -azrail- kaçırıldı ve yaratıklar ölü tutulamıyor.. bazı kahramanlar ve belki de ölümlüler bile açık kalan kapılardan kaçabiliyor, ruhları tekrar cisimleşebiliyor.. ölmeyen yaratıklarla yapılan bir savaş kazanılamayacağına göre thanatos'un kuzey kutbunda hapsedildiği yerden kurtarılması ve gaia'nın alaska sınırlarında ölümsüz olan gigant oğlunu öldürmeleri gerekiyor..

imkansız gibi görünen bu görevde kahin sayesinde hiçbir yardım alamadan yollara düşüyorlar elbette ki görevi üstün başarıyla tamamlıyorlar.. frank'ın üstün güçleri ve hazel'in yardımlarıyla gigant'ı öldürüp ölümü serbets bırakıyorlar.. bu görev sırasında amazonlara uğramadan geçmiyorlar ki amazon internet alışveriş sitesini bilirsiniz.. evet evet bu savaşçılar yönetiyormuş meğerse orayı:) modern dünyaya uyarlamak konusunda bir efsane rick riordan kim inkar edebilir?

kitap sonunda percy herşeyi hatırladı, roma kampını da kurtarıp double double kahraman oldu ve jason'ın yerine yargıç ilan edildi.. 2. argo sonunda tamamlandı ve melez kampı sonunda percy'e ulaştı. ama çok kötü bi yerde bitti kitap hadi gelin sizi diğer ailemle tanıştırayım derken  pat diye son geldi.. iyi ki geç kalmışım okumakta  çünkü bir sene boyunca athena'nın işaretini beklemek zorunda kalsaydım kavuşmalarını görmek için üzülürdüm:)
hazırlık safhalarını atlattık.. düşman ve takım belirlendi..
kehanet gerçekleşsin..


11 Kasım 2013 Pazartesi

SANA SOYUNDUM (BARED TO YOU) - SYLVIA DAY #1


Arka Kapak
Ateşle oyna!
"Sana ihtiyacım var, Gideon" dedim soluk soluğa ve tahrik olduğu için şimdi daha da yoğunlaşmış olan kokusunu içime çektim. Sırf teninin baştan çıkarıcı kokusu yüzünden hafifçe sarhoş olduğumu düşündüm. "Beni çıldırtıyorsun." Bileklerimi bırakıp yüzümü avuçlarının arasına aldı ve dudaklarını dudaklarıma sertçe bastırdı. Pantolonuna uzanıp gizli fermuara ulaşabilmek için iki düğmeyi açtım...

New York'un en gözde bekarı, Cross Holding'in varisi Gideon Cross - namı diğer Bay Gizemli ve Tehlikeli-  Eva'nın karşısına çıktğında genç kadının yapabileceği tek bir şey vardı: Tüm bedeni ve ruhuyla ona teslim olmak...

şimde öncelikle herkese iyi haftalar arkadaşlar. bu kitapla ilgili cidden sağlam beklentim vardı ancak beklediğimi bulamadım diyebilirim. bu kitabı kötüleme anlamında değil. okurken iyi vakit geçirdim mi? evet geçirdim. bazen özellikle yazar tekrara çok sık düştüğünde sıkıldığım zamanlar da oldu ancak genel olarak size zaman geçirtecek kafa dağıttıracak bir kitap denilebilir. 

bir kere şunu belirtmekte fayda görüyorum "Grinin Elli Tonu" üçlemesiyle uzaktan yakından ilgisi yok. Yazar kopya çekmiş ancak çektiğini belli etmemeye çalışırken çuvallamış diyebilirim. Şöyle ki, yine adam acayip zengin, yakışıklı, en en en.. ve yine bir kıza takılı kalıyor. burada ki diğer bir fark da kızın zengin ve aynen adam gibi boktan bir geçmişe sahip olması. ikisinin de psikolojik sorunları var anlayacağınız. Yine adama takma bir ad "Bay Gizemli ve Tehlikeli".. yani bu satıyor eyvallah da sizce de biraz abartılmıyor mu?

kitabı bdsm boyutunda ele alırsam. hiçbir cacık yok diyebilirim. birkaç yerde geçen "hükmetmek", "itaatkar" kelimeleri dışında seks sırasında verilen bir iki emir "yastığı tut ve bırakma", "halkaları sıkıca tut ve bırakma" tarzı. kesinlikle bdsm'ye yer vermek istemiş ancak başarılı olamamış. ya bu konuda yazar  yeterince bilgi sahibi değil veya hikayeyi kurgulayamamış. ya da ikinci ve üçüncü kitapta doruğa çıkartacak bilemiyorum. ama bence bu da bir hata çünkü  ilk kitap önemlidir. yani şöyle izah edeyim ki, ilk kitap diğerlerinin alınıp alınmayacağını, okumaya değer bir seri olup olmaması adına mühimdir. şimdi devam edip etmeme konusunda kararsızım açıkçası. bu arada olumlu bir yanını hatırlatayım;  neredeyse spor salonundan çıkmadıkları için  spor yapma anlamında okuyucuyu ciddi anlamda özendirdiklerini söyleyebilirim. ben özendim yani ne yalan söyleyeyim. 

 hikayeyi doğru bir mantık üzerine oturtmak çok önemli. sanki bu kitapta hikaye tam oturmadı bence. eksik parçalar var. yani neden Gideon bu kadar takık Eva'ya? bu sorunun bir yanıtı yok. tek bir mantıklı sebep yok. Eva kesinlikle itaatkar değil bilakis isyankar bir kız. adamın ilgisini çekmesi için hiçbir sebep yok. zaten adamın sorunlarıyla ilgili de hiçbir şey yok. sadece Eva'nın geçmişine uzanıyoruz ve yaşadığı travmatik olaylara giriyoruz. Gideon'un ne halt yaşadığı konusunda hiçbir bilgi yok. yalnız adam kesinlikle normal değil ciddi arızalı bir tip. yani adamın bu tavrı daha önce yaşadığı travmalarla ilgili. şunu anlatmaya çalışıyorum ki efendilik-kölelik ile ya da sub-dom ilişkisiyle ilgili değil bu. oysa ilgiliymiş gibi göstermeye çalışmış yazar. adamın içinde yaşadığı arızalar geçmişinden geliyor. dışarıdaki duruşu ise yani düşünün bir adam en zengin, en yakışıklı, en seksi, en karizmatik şimdi bu adam tabi ki cool olacak. tüm kadınlar peşine düşmüşken zaten uzak ve soğuk olup içlerinden en iyisini seçmek dışında nasıl davranır ki? 

ve aşırı derecede seks içeriyor kitap. yok şimdi öyle aklınıza bdsm ile ilgili  fantazi vs. ilginç bir şeyler geldiğini biliyorum. gelmesin.. yanılırsınız çünkü. bildiğiniz normal seks (vanilya seks) ve sürekli aynı şeyler. artık bazen okurken içim bayıldı geçtim yani o kadar tekrara düşmüş. baktığınız zaman hiçbir insan evladı (kimyasal takviye almadıkça) bu şekilde seks yapamaz. yapsa bile bundan memnun olamaz. hem kadın hem erkek için geçerli söylediklerim, yani teknik olarak imkansıza yakını konuşuyoruz. 

bir sözüm de çevirmene var. sürekli kullandığı "esrik" kelimesi türkçede çok da fazla kullandığımız bir kelime değil. orjinal ingilizce kelimenin yok muydu başka bir türkçe karşılığı?  cidden okurken rahatsız oldum çünkü çok fazla kullanılmayan ve anlamı tam kavranmamış bir kelime. tdk sözlüğe baktığımda "sarhoş" "delişmen" anlamlarında kullanıldığını gördüm. kısaca bu kelime yerine farklı kelimeler kullanılabilir diye düşünüyorum. 

kısaca bol seks içeriği olan bir aşk hikayesi okumak isterseniz, bu hoşunuza giderse tavsiye ederim. aksi takdirde bir çok kişi bu kitabı zaman kaybı olarak niteleyebilir. ha şimdi diyebilirsiniz ki niye bestseller olmuş bu kitap?  bence kesinlikle "Grinin Elli Tonu" gazıyla oldu ( o üçlemeyi de okudum tabi ki ama sizler için tekrar detaylarına bir göz atıp yorumlayacağım.)


10 Kasım 2013 Pazar

YEŞİLÇAM



insanı en çok etkileyen dönemi bebekliği, çocukluğu..  benim de kişiliğim sanırım herkes gibi bu çağlarda oluşmaya başladı. iflah olmaz bu romantik yapım sanırım o yılların eseri.. 

masallara ilgi duymadım hiçbir zaman. pamuk prensesi cüceler mi kaçırmış, sindrella'nın ayakkabısı camcı da mı yapılmış.. zaten biri bir şey okurken uyuyabilen bir çocukta olmadım ben hala bir şey okuyorsam sonunu öğrenene kadar uyumuyorum:)

anneannemle yaşadığım için olsa gerek çok fazla türk filmi izleyerek büyüdüm ben. yeşilçam'da neredeyse her aktörün misyonuna dair bilgi sahibiyim.. türkan şoray, filiz akın, fatma girik, hülya koçyiğit.. nam-ı diğer dört yapraklı yonca.. bu aktristler içinde benim en sevdiğim adeta idolüm olan türkan şoray'dı.. 

neden diye düşünüyorum bazen o kadar birbirinden güzel hanım içinden neden türkan şoray? kendimle en özdeşleşeni, en kendime benzetebildiğimi kendime yakın hissetim sanırım.. her daim sarı saçlarıyla filiz akın benim için çok fazla avrupalıydı, masmavi gözleriyle fatma girik bana çok uzaktı, hülya koçyiğit benim için fazla iyi kalpli karakterler canlandırıyordu sanırım kimsenin o kadar melek olabileceğine inanmıyorum..

tabii tek sebep bu değil.. türkan şoray'ın enfes güzelliğine hayrandım en başta. ben çocukken etrafta zibilyon tane dizi vardı ama hiçbiri o filmler gibi değildi.. hatırlıyorum da bir kaldırım çiçeği vardı.. "öptürmem dudaklarımdan öptürmem" falan.. ya da kara melek.. "sevdim dedin hiç sevmedin sen kimleri mahvettin kara melek"..

bir film izlediğim zaman aşırı gereksiz dramdan her zaman nefret ettim.. çünkü filmin içine girer o filmi adeta yaşarım hissederim ben.. bir emrah furyası var bilirsiniz.. ibrahim erkal ve eminesi.. nuri alço'ya hiç girmiyorum. sevişilmiş kadının anında paçavraya dönmesi, intihar etmesi, vurulması, hastalanıp ölmesi ama bir şekilde o namusu -hangi namussa artık- kanın temizlemesi..  o bok kadar boyuyla tabancayı eline alıp yedi sülalesini kardeşi gülcan'ı amcası bilmem kimi tek tek kurşuna dizmesi ve helal be yavrumm anlayışı.. ne hoşlandım, ne onayladım.. ve türkan şoray bana bunun devrimini yaşattı açıkçası.. "devlerin aşkı" izleyin o filmi.. ahlaksız kadının inadına mutlu sonu..

hep onun canlandırdığı kadınlar gibi olmak istedim ben.. naif, zarif, gururlu.. aşık olunası kadın portresiydi benim için her zaman. farklıydı bana göre salon filmlerinde muhteşemdi elbette ama köy yaşamını anlattığı acı drama filmlerinde de farklıydı kaliteydi işte buydu asıl marifet..

gülşen bubikoğlu daha sonraki dönemde yıldızı parlayan isimlerden ama sürekli aynı değil miydi? apartman topuklu, izmirli, sosyeteden.. ne kadar gerçekti yanınızda hayal edebiliyor muydunuz? yoksa bir beyaz perde yanılsaması gibi mi görünüyordu? türkan şoray'daki bu gerçekliği seviyorum ben.. yanında hayal edebileceğin kadar gerçek ama beyaz perdede seni büyüleyecek kadar da sihirli, gösterişli..

aslında bu yazının türkan şoray'la bir ilgisi olmamalıydı.. buradaki ana fikir benim kişiliğimin, hayal perestliğimin, neşeli ve çocuk yanımın izlediğim bu filmlerden, bu hayranlıklardan olduğunu fark ettim çünkü.. sürekli kullandığım ama nereden edindiğimi bilmediğim bir cümleyi türkan şoray'ın dudaklarından duyunca hatırladım o repliği çocukken duyduğumu ve hiç unutmadığımı. şimdi filmleri yeniliyorlar.. umarım bütün filmler yenilenir ve kaybedilmez. küçük emrah'ından, mavi mavi'sine, dila hanım'dan hababam sınıfına bütün hepsi aktarmaya değecek kadar değerli..



ARAF (PROVIDENCE) - JAMIE McGUIRE #1


aman aman allahım ne harika bir kitap okudum ben öyle! evet arkadaşlar yine bir övgü yazısıyla karşınızdayım benim için on numara beş yıldız bir kitaptı.. goodreads puanı 5/4.08 benim kişisel puanım 5/4.75 neden  puan kırdın derseniz o 0.25'lik puanı da sırf ryan için kırıyorum istemeye istemeye, nazar boncuğu olsun:)

araf.. bu kitabın kapağını gördüğüm ilk an zaten kapağa aşık olmuştum hep sorulur, tartışılır kapakların kitap tercihlerimize etkileri var mı? diye.. ben kişisel cevabımı veriyorum bu konuda evet kesinlikle var.. harika kapak tasarımının üstüne ayaklı bela kitabıyla kalbimi fetheden jamie mcguire'nin kaleminden çıktığını öğrenince tamam dedim bu kitap alınır, okunur..

sonra konusunu okuduğumda tereddüt yaşamadım desem yalan olur.. meleklerle ilgiliydi konu ve meleklerle benim aram pek iyi değildi.. o herkesin bayıldığı, bittiği kemikler şehri benim hiç ilgimi çekemedi mesela. aynı şey bir kaç defa daha başıma gelmişti, buna melek fiyaskosu diyelim. ama risk almaya karar verdim en kötü beğenmediğim bir kitap okumuş olurdum değil mi? bu riski aldığım için çok mutluyum. iki gün içinde bitirdiğim kitabı oldukça sürükleyici buldum. kitap hakkında pek fazla yorum yok henüz çünkü kendisi çok taze ama olan yorumlardan birinde de kitap için değişik, akıcı değil, goodreads'ta zaman kaybı diyenler olmuş gibisinden bir şeyler okudum.. ben bütün bu tespitlerin aksini savunuyorum kesinlikle ve kesinlikle çok beğendim..

benim aşk temalı fantastik kitaplardan beklentim vurdu, kırdı, aksiyon, heyecan falan değildir o yüzden bilakis bu saydıklarımın dozunda tutulması ve ayarının kaçırılmaması beni mutlu etti.. klişelerden sıyrılmışız çok şükür ki asıl kız fakirlikten sürünmüyor, açlıktan bayılmıyor, dudağını dişlemiyor, yolda tökezlemiyor, güzel olupta kendisini çirkin sanmıyor.. sonunda normal bir kadın karakter görebiliyoruz bu da beni çokça mutlu etti. nina gerçekten sevilesi bir kız..

jared dersek efendim esas erkek karakterimiz.. istediğim bütün özelliklere sahip. yakışıklı, espirili, aşık.. aşk konulu fantastik bir kitapta görmek isteyeceğiniz tek ama tek erkek tipi. bana göre süper bir gelişme olarak bu karakter de özgün.. adam sadist değil, pek çok ünlü kitap karakterinin aksine cinsel tercihleri gayet normal, geçmişten gelen bir travması hiç yok, über, süper, windows ve microsoft şirketlerini birbiriyle çarpıp apple'la toplamınızı gerektirecek kadar olmaması gereken boyutlarda zengin değil, müzik listeleri de yok hobareyy çok sevdim ben jared'i..

kitapta bana göre tek can sıkıcı ayrıntı şu ryan denen eleman.. sürekli bir yavşama hali, bir kendini bilmezlik, bir terbiyesizlik.. adam tamamiyle can sıkıcı bir karakter.. "çık aradan adana" deyiminin ete kemiğe bürünmüş hali bir o kadar da hadsiz.. valla jared bunu aralıksız elli sayfa dövse satır atlamadan okurum yemin ediyorum.. o derece can sıkıcı kendisi.. bu arada kim bu ryan derseniz. ikinci erkek karekter diyeyim alacakanlık'ın jacob'ı neyse providence'nin ryan'ı o..

spoiler ve ayrıntı vermeden daha fazla ne yazabilirim gerçekten bilmiyorum ama şöyle söylemeli ki bu aşka hem çok özeneceksiniz hem de ben yapabilir miydim diye soracaksınız kendinize.. bir düşünün birini ne kadar severseniz sevin her an sizi dinlediğini, izlediğini ve dahi hissettiğini bilmeye dayanabilir miydiniz? sırsız bir yaşam.. ya da sonsuza kadar ayrılamayacağınız bir erkek arkadaşınız olduğunu düşünün hayatınız boyunca uzansanız dokunabileceğiniz bir mesafe de olan bir eski sevgili..

zor ve zor olduğu için de bir o kadar güzel bir aşk bu.. kelimenin tam manasıyla hayatları birbirlerine bağlı. okuduğunuzda bunu çok net anlayacaksınız.  jamie mcguire ününü asıl olarak tatlı bela, ayaklı bela kitaplarıyla yakalamış olsa da bana göre nina ve jared çok daha güzel bir hikaye, çok daha büyük bir aşk.. fantastik olmasına rağmen daha çok size işleyen bir hikaye.. yazarın kitaplarını kendi içinde kıyaslarsam nina'yı on yüz bin milyon kere abby'e tercih ederim.. mutlaka tavsiye ediyorum ve ikinci kitabı delice bir sabırsızlıkla bekliyorum..

keyifli okumalar..







Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...