30 Nisan 2014 Çarşamba

TARİH KAYNAKLARI VE BİLİNMEYEN GERÇEKLER (AKADEMİK)


Bir tarih öğrencisi olarak bu kitapların blog'ta yer bulmaması beni fazlasıyla üzüyordu. Bu kitaplar hem tarihle kişisel olarak ilgilenenlere uygun olabilecek hafif dilli hem de akademik olarak kabul gören bilimsel eserlerdir.

Popüler olmadıklarından olsa gerek internette hakkında bilgi bulunamayan bu kaynakları size tanıtmaktan hem onur hem de mutluluk duyuyorum. Lise öğrencileri için de dönem ödevleri araştırmalarını yapabilecekleri akademik seviyeye yakın ödevler çıkarabilecekleri kaynaklar olduklarını söylemekte yanlış olmaz.

Türkçe eserlerden bahsedeceğim gibi osmanlı türkçesi öğrenimine yönelik kitaplardan da bahsedecek, eskilerin gazete yazısı dediği osmanlı türkçesini öğrenmenizi kolaylaştırabilmek için çeşitli eserler tavsiye edeceğim..

konuyu kavrayıpta okumaya devam ediyorsanız, haydi hep beraber kültürlenelim!

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI TARİHİ ARAŞTIRMA REHBERİ - ERHAN AFYONCU


size bahsedeceğim ilk kitap bir kaynak olmaktan öte kaynaklara nereden ulaşabileceğinizi anlatan bir kitap. İçinde bilgiler değil konular ve o konular hakkında ulaşılabilir en doğru ana kaynaklar yazıyor, adı üzerinde o altın değerinde bir rehber!

MODERNLEŞEN TÜRKİYE TARİHİ - ERIK JAN ZURCHER


bu kitap başlı başına bir baş ucu eseri 1800'lerden itibaren türk tarihini ele alan bu kaynak eser avrupa ve amerika da belli başlı üniversitelerde ders olarak okutulan bir eser. 26. baskısı yapılan eserin yakın dönem türkiye tarihine ışık tuttuğu su götürmez bir gerçek. askeri darbelerden değişen hükümetlere kadar rasyonel bir bakış açısıyla kaleme alınmış değerli bir kaynak.

TARİH ARAŞTIRMALARINDA USUL - MÜBAHAT S. KÜTÜKOĞLU


İstanbul üniversitesinde adı hala bir efsane olarak anılan ve osmanlı müesseseleri kürsüsünün prof. tayyip gökbilgin'den sonraki kurucusu olarak anılan bu akademisyen, tarih biliminin türkiye'deki en büyük temsilcilerindendir. Bahsettiğim kitap şekil açısından tarih bilgisinin nasıl olması gerektiğini, bilgi yaratılır ve tarih yapılırken hangi usullerin izlenmesi gerektiğini anlatan tamamen akademik kaygıyla okunabilecek bir eserdir.

BİLİMSEL NESNELLİKTEN POSTMODERNİZME YİRMİNCİ YÜZYILDA TARİH YAZIMI - GEORGE G. IGGERS


sizce her şeyin tarihi yapılabilir mi? bu kitap size tarih biliminin tarihini yapıyor. tarihin pozitif bir bilim olarak kabul edildikten sonra geçirdiği serüven ve tarih anlayışlarıyla toplumun arasındaki doğrudan bağ öğrenildiğinde insanın ufkunu genişleteceklerden..

SİYASİ TARİH (1789-2010) - DR. RİFAT UÇAROL


bu eserde diğer bahsettiğim eserler gibi kaynak hükmündedir. kapsadığı geniş dönem 1789 fransız ihtilalinden 2010 yılına kadar gerek avrupadaki gerek osmanlı imparatorluğu ve türkiyedeki olayları, 1336 sayfalık hacmiyle anlatma fırsatı buluyor ve tarihle ilgilenen herkesin kütüphanesinde mikenk taşı oluyor.

 OSMANLI TÜRKÇESİ (GRAMER, TARİHİ METİNLER VE BELGELER)


Konu tarihse osmanlı türkçesini nasıl es geçebiliriz ki? yaşayan efsanelerden mahmut ak ve fahameddin başar'ın ortak çalışmasından doğan bu eser osmanlı türkçesi öğrenmeyi düşünen ya da isteyen herkes için bulunmaz bir kaynak eserdir. sayılar, aylar günler, farsça arapça tamlamalar ve basit dil bilgisi kuralları haricinde el yazması ve matbu eserlerle osmanlı türkçesi öğrenmeyi isteyen herkesin baş vurabileceği nitelikte ve nicelikte eşsiz bir eserdir.

El yazması bir eser..



KAMUS-I TÜRKİ - ŞEMSEDDİN SAMİ


osmanlı türkçesi demişken bu eskimeyen sözlükten bahsetmemek olmazdı. kelimelerin anlamlarından kökenlerine hatta cinslerine kadar belirten bu nadide eser yazıldığı günden beri ününü ve güncelliğini hiç kaybetmedi. yine de iyice öğreninceye kadar kullanmakta o kadar kolay değil.

Bu sözlüğü kullanabilecek olanlarınız var mı?


 ÖMER SEYFETTİN'DEN HİKAYELER - HAZIRLAYAN: MUSTAFA ÇAKICI


son bahsetmek istediğim eser aslında bir kaynak değil. herkesin bildiği çocukluğunda en bir eserini okuduğu ünlü bir hikayeci, ömer seyfettin'in hikayelerinden oluşan osmanlı türkçesi ve günümüz türkçesi karşılığı olmak üzere uyarlanmış, başlangıç seviyesindekilere inanılmaz yardımcı olabilecek bir osmanlıca hikayeler dizisi. 

Fikir vermesi için kitabın içinden bir bölüm.


Bütün bu ana kaynakları saydıktan sonra size aslında doğru bilinen tarih yanlışlarından biraz bahsetmek isterim.

1) Sarıkamış'ta ölen asker sayısının maksimum 30 bin olabileceğini, 90 bin ve diğer abartılı ifadelerin imkansız olduğunu biliyor muydunuz?


2) İttihat ve terakki partisinin liderlerinden enver paşanın vatan haini ilan edildiği bütün ilk öğretim ve lise tarih kitaplarında geçer ama gerçekte vesikalar ve belgeler göstermiştir ki Enver paşa bir vatanseverdir.

3) Sarıkamış'ta ölen askerlerin tek kurşun atamadan öldüğü söylemi kocaman bir çarpıtmadır. Ruslarla ve devlet vaad ettikleri ermenilerle karşılaşmış ve çatışmışlardır. Sadece 7 km daha ilerleyebilselerdi, Tren garını ele geçirecek ve donmaktan kurtulacaklardı.

4) Almanya'ya müttefiklik teklif etmeden önce rusya, ingiltere ve fransaya teklif götürdüğümüzü ama onlar kabul etmeyince son olarak almanya ile ittifak yaptığımızı biliyor muydunuz?

5) Müslümanlığı kabul eden ilk türk topluluğunun 1.5 yıl farkla İtil bulgarları olduğunu biliyor muydunuz?

6) "Biz Böyle Kazandık." diye her yere asılan ve çanakkale askerleri olduğu iddia edilen o üstü başı yırtık adamların aslında kağıt toplayıcısı olduğunu, Çanakkale askerlerinin aslında gayet sağlam bir üniforması olduğunu biliyor muydunuz?

7) Çanakkale savaşında kadınların da aktif rol aldığını ve İngiliz kaynaklarında ele geçiren osmanlı keskin nişancılarından birinin kadın olduğunu biliyor muydunuz?

8) Çanakkale boğazına 11 hattan oluşan mayın düzeneği yerleştirildiğini ama bunların biri bile kullanılamadan nusret mayın gemisinin tesadüfen ücra bir yere bıraktığı mayın'ın ingiliz gemisini batırdığını ve diğer kurulan 11 mayın hattının hiç kullanılmadığını biliyor muydunuz?

9) Osmanlı'nın savaşa girerken hiçbir zaman kazanma idealinde olmadığını, her türlü kaybedeceğini bildiğini ve sadece cepheleri genişlerek savaşı uzatmak amacıyla savaşa girdiğini, böylece İngiliz kamuoyunda yaratılacak baskıyla savaş bitmeden İngiltere'yi çekilmek zorunda bırakmayı amaçladığını biliyor muydunuz?

10) Mustafa Kemal Paşa'nın 9. Ordu müfettişliğine atandığı zaman anadolu'da rahat hareket edebilmek için kendisi hakkında kasıtlı olarak İngiliz ajanı olduğu dedikodusunu yaydığını ve bu İngilizleri kandırmaya yönelik dedikodunun zaman içinde Mustafa Kemal Paşa'nın gerçekten ingiliz ajanı olduğu iddialarına zemin hazırladığını biliyor musunuz?




21 Nisan 2014 Pazartesi

BÜYÜK BİRİNCİ YIL ÇEKİLİŞİ!!!!


evett hala inanamıyorum bu blog'u açalı neredeyse bir yıl olmuş! ne kadar çabuk geçmiş zaman... 12 mayıs'ta neredeyse bir yıl önce bugün göndermişim ilk yazımı hatta hiç bakmadan hangisi olduğunu bile hatırlıyorum "tatlı bela" romanıydı..

tabii o zamanlar böyle okuyanlarım, takipçilerim yoktu elbet. tek takipçim bendim hatta.. her blogger gibi benimde en büyük arzum okunmak ve yorum almaktı.. bu isteğim yavaş yavaş gerçekleşti herkese çok teşekkür ederim. bu bir yıl içinde yavaş yavaş çoğaldık ve okuyucularımın varlığı her zaman yazma azmimi arttırdı, yorumlarınız neşelendirdi..

iyi ki varsınız ve iyi ki büyüyerek varolmaya devam edeceğiz.. neredeyse bir yıldır istikrarla burada olmak ve yavaşta olsa sürekli gelişmek kutlanması gereken büyük bir olay ve bu yüzden sizlere teşekkür maiyetinde güzel bir çekiliş düzenlemek istiyorum, hepinizi seviyorum :)

peki hediyelerimiz neler mi? hediyelerimiz tam beş tane birbirinden harika roman, bir bronzer ve küçük küçük sürpriz hediyeler, herkesi mutlu edecek kocaman bir paket olsun istedim ve bunların tamamı bir şanslı kişiye gidecek, elbette kargo masrafı bana ait.

1)ARAF


Işığın olduğu yerde, karanlık da vardır.

Nina, babasının ölümüyle kendisini Providence'ta varlığından hiç haberdar olmadığı bambaşka bir dünyanın içinde bulur. Babasının cenazesinin olduğu gün otobüs durağında tesadüfen karşılaştığına inandığı çekici, karşı konulamaz Jared ile yakınlaşmasıysa Nina'nın hayatını tamamen altüst eder.

Jared ile Nina'nın birbirlerine âşık olmaları işleri tamamen zora sokar. Jared, Nina'yı sadece babasının düşmanları olan insanlardan değil, kendi soyundan olan yarı meleklerle Cehennem'deki Şeytanlar'dan da korumak zorunda kalır. Jared ile Nina'nın birlikte olabilmek için kaderlerine karşı gelip düşmanlarını alt etmeleri gerekir.
 
2)CEHENNEM


 Nina Grey, şeytanlarla yaptığı savaşın yaralarını yeni yeni sarıyordu. Geçmişte olanlar çok uzakta kalmış gibiydi. Hem okuluna devam ediyor hem de babasından kalan şirketin başına geçmek için hazırlanıyordu. Her şey normale dönmüştü, geceleri gördüğü kâbuslar dışında...

Nina ve nişanlısı Jared için bu kâbusların tek bir anlamı vardı: Yaklaşan tehlike ve Şeytanlarla yapılacak olası bir savaş… Tatlı Bela'nın yazarı Jamie McGuire, Providence üçlemesinin ikinci romanı Cehennem'de hem içinizi ısıtacak hem de tüylerinizi diken diken edecek!
 
3)DERİN SULARLA ŞEYTAN ARASINDA


 Şeytanla el ele yürürken ondan korkamazsın!

Geçmişi sırlarla dolu esrarengiz freddie...
Ölü freddienin hatıralarına düğümlü Violet White...
Çarpık gülüşlü, mükemmel yalancı River West...

4)AŞK TUZAĞI


New York Times Bestseller yazarı Linda Howard, aşkın ve gerilimin köşe kapmaca oynadığı bu çok satan romanında sizi, en ince ayrıntısına kadar düşünülüp planlanmış kusursuz bir düğün törenine davet ediyor. Ancak bu törende damat ve gelin karşılıklı sözler veremeyecek, birbirlerine yüzüklerini takamayacak, masum bir öpücüğün tadına varamayacak ve gelin bu özel günün ışıltısını yüreğinde hissedemeyecek; çünkü acımasız bir katil, gelini öldürmek için sinsice vaktinin gelmesini beklemektedir.

Gelinle yaşadığı sorunlar yüzünden bir numaralı şüpheli durumuna düşen düğün organizatörü Jaclyn ile olayı soruşturmakla görevlendirilen Dedektif Eric Wilderın yolları cinayetin hemen öncesinde kesişmiş, birlikte tutkulu saatler geçirmişlerdir. Ama oyun değişmiştir artık. Geçmişteki kötü deneyimleri yüzünden kalbini yeni maceralara kapatan Jaclynle Dedektif Wilder arasındaki ilişki yavaş yavaş aşka dönüşürken soğukkanlı katil de adım adım yeni hedefine doğru yaklaşmaktadır.

5) DELİRTİCİ DÜŞLERİN DEXTER'I 


 O çekici bir canavar... Ölümü hatırlatan bir kahraman... Sadece kötü adamları öldüren bir katil... Dexter Morgan ile tanışın. Müdavimi olacaksınız... Dexter Morgan bir seri katil. Dexter la empati kurmakta zorlanmayacaksınız çünkü Dex samimiyetle, hiç gocunmadan anlatıyor. İlgilendiği ölümü hak edilir kılarken avlarını öldürmeyi hoş görülebilir bir vazifeye dönüştürüyor. Dexter Morgan, kuzu postuna bürünmüş kibar bir kurt. Kanın sindirdiği bir canavar o.
Vicdan sahibi bir seri katil olan Dexter Morgan hakkında karanlık, derin ve günahkâr bir roman bu.

"Lindsayin hikâyesi cüretkâr ve beklenmedik derecede mizahi."
-USA Today


 ZORUNLU ŞARTLAR

bu çekiliş bir nevi teşekkür vesilesi de olduğundan ve ben insanların şartlarla uğraşmayı sevmediklerini bildiğimden tek zorunlu şartım GFC'den takip etmek.. (Eğer çekiliş sona erene kadar GFC'de bir problem çıkarsa Bloglovin'den takip etmek.)

İSTEĞE BAĞLI ŞARTLAR

elbette ekstra haklar isteyen ya da benden ve yazılarımdan hoşlanıp blog'un tanıtımına yardımcı olmak isteyenler olacaktır. onlar içinde isteğe bağlı şartları hazırladım..

1) facebook sayfasını takip etmek +2 hak.
2) twitter sayfamı takip etmek +1 hak.
3)twitter'dan çekilişi paylaşmak +1 hak.
4) facebooktan çekilişi paylaşmak +2 hak.
5) google plus'dan çekilişi paylaşmak +1 hak.
6) çekilişi kendi blog'unuzdan "resimli" duyurmak +3 hak.

 NOT: Paylaşımlarınızın linklerini, takip ettiğiniz hesapların adlarını ve e-mail adresinizi bırakmayı unutmayın.

ÇEKİLİŞ 12. 05. 2014 TARİHİNDE SONA ERECEKTİR


19 Nisan 2014 Cumartesi

PİRAYE - CANAN TAN


bugün sizlere canan tan'ın piraye adlı kitabını yorumlayacağım. aslına bakarsanız çok fazla türk yayını okumam ve türk yazarlardan da haz etmem. bu benim kişisel görüşüm tabi katılırsınız katılmazsınız. zira sıkıcı buluyorum, yine bu kitap da beni yanıltmadı.

öncelikle "ayrımsama" kelimesi inanılmaz rahatsız etti. yazar sürekli fark etmek ve farkında olmak yerine ayrımasamak kelimesini inat ve ısrar ile kullanmış. yazım dili aşırı sade, dümdüz diyebiliriz. o nedenle çok hızlı okudum yani sabah 10:00 gibi başladım akşam 17:00 gibi bitmişti.

piraye aydın görüşlü bir ailenin ikinci kızı konumunda. ilk kızları eğitimini yarım bırakarak başarısız bir evlilik yapmış diye bütün hayaller piraye üzerine kurulu. babası başarılı bir diş hekimi olduğundan kızının da aynı mesleği icra etmesini istediğinden birazcık zorla diş hekimliği fakültesine başlıyor piraye. piraye hak, hukuk, adalet konusunda katı etik kuralları ve düşünceleri olan bir kız. özgürlüklerine aşırı düşkün ilk etapta tabi, üniversitenin ilk yıllarında birçok genci geri çeviren piraye sonrasında tam bir kediye dönüyor hem de terbiyeli bir kedi öyle yaramaz falan değil.

haşim ile karşılaştıkları andan itibaren kesinlikle birbirlerine uyumlu olmamalarına karşın -ne kültürel ne sosyal anlamda- sürekli bir şans tanıma halinde piraye. önce nerede yaşayacakları konusunda ortak karar verileceği yönünde söz veren haşim nikah arifesinde diyarbakır'da  muayenehane açıyor. piraye bu emrivakiyi kabul ediyor ve kaynana yanına diyarbakır'a gelin gidiyor. şimdi piraye sol görüşü benimseyen aydın bir aileye mensup istanbul kızı. belli bir eğitimi kültürü var ve kendisi diş hekimi. haşim'e de o kadar büyük gözlerini kör edecek bir aşk durumu yok varsa bile yazar bunu okuyucuya yansıtamamış diyelim. zaten romantizme dair bir şey yok kitapta öpüşmelerinden bile söz etmemiş sevgili yazar -sanırsınız ki leylekler getiriyor bebekleri- o kadar yani..

hadi diyarbakır'da kayınvalidesi ile oturmayı kabul etti diyelim. evde kayınvalidesi rahat vermeyince kocası lütfetti muayenehaneye gel diye yarım ağızla teklif etti sonra da kıza yanında çalışan sıradan biri gibi davrandı. şimdi kocası olacak sersemin bu davranışları ne peki? sen nasıl? hangi hakla kızı böyle aşağılar, sekreter muamelesi yaparsın? gerçekten içinde eziklik varmış bu kızın, başka bir açıklama gelmiyor aklıma.. sonra haşim bir gün yoktan bir sebeple tokadı bastığında tıpış tıpış yine döndü kocacığının yanına ve hiçbir şey olmamış gibi devam etti yaşamına. yani inanılır gibi değil gerçekten hayır bünyeye ters arkadaş..

ailesinin sözünden çıkamayan ağa oğlu haşim piraye kendini "kısır" ilan ettikten -kaynanasının deyimiyle "kız kısırı"- sonra üzerine kuma getiriyor. tabi bu güya haşim'in suçu değil, piraye babası felç geçirince mecburen istanbul'a gidiyor, durumu fırsat bilen  anası haşim karaktersizine yapar bir nikah sokar başka bir kadının koynuna yani bütün bunların üzerine kadın rahat hala takılıyor diyarbakırda hatta üstüne üstlük sırf kocasının ailesine nispet olsun diye adamla tatile çıkıp bir de hamile kalıyor. yuh..

babası ölünce istanbul'a dönmek geliyor aklına ve babasından kalan muayenehanede çalışmaya başlayıp kızıyla birlikte yaşıyor. haşim efendi gelip sensiz olmuyor falan filan muhabbeti yapıyor. adama hamileyim hemi de erkek ama senin hiçbir hakkın yok çocuğumu ben büyüteceğim falan diyor. hesapta intikam alıyor adamdan. erkek evlat diye dört dönüyorlar sen hangi akla hizmet o adamdan hamile kalıyorsun da bir de güya intikam alıyorsun. adam zaten zayıf bir karakterdi başından beri ailesinin sözünden çıkamayan biri. karısı da tersleyince gitti kendini öldürttü ve piraye hayatında yaptığı tek delikanlılık olan son hareket için ölesiye pişman oldu.  hayatta son tahlilde artık bir kişilik göstermiş, karakter sergilemişsin bari arkasında dur ya da koyver gitsin adamı affedip otursaydınız mutlu son olsaydı. işte neyse türk yazın bu kadar oluyor en iyisi bu işte..

herkese iyi okumalar...

14 Nisan 2014 Pazartesi

KORSAN KİTAP



korsan kitap sektör için büyük bir sorun ve eğer bir sorunsa çözümü yine yayınevlerinde olan bir sorun. her bulduğu kitabı, dergiyi, makaleyi okuyan biri olarak bu konuda "okuyucu" açısından bir kaç kelam etmek istiyorum.

ben ortalama standarları olan biriyim ve 400-500 sayfalık bir kitabı maksimum 8 saat içinde okuyabilirim..

günde 2 saat kitap okumaya ayırsam demek ki 4 günde bir kitap bitirebiliyormuşum. bu da ayda ortalama 8 kitap okuduğum anlamına geliyor..
bir "orjinal" kitabın fiyatı minimum 20 tl den başlıyorsa ki 35-40 tl olan romanlarda var benim en iyi ihtimalle 160 tl kitaba ayırmam gerekiyor ayda.

yani aylık akbil kadar..
yani çalışan birinin aylık öğle yemeği kadar..
asgari ücretin yaklaşık beşte biri kadar..

korsan kitap 10 tl den taş çatlasın 12 tl den satılıyorsa aynı sayıda "korsan" kitap okuyarak en kötü ihtimalle 92 lira öderim ee bu da neredeyse yarı yarıya demek olur..

bu kadar bariz bir farkla alabiliyorken ben kitabı diğeri neden yüzde elli daha pahalı diye düşünürüm..
telif derim, vergi derim, reklam derim fakat sonra aklıma gelir ki cep boy diye biraz küçültüp 10 liraya satmışlardı aynı kitabı nasıl oluyor? sonra tekrar aklıma gelir e-kitap diye akıllara zarar bi şey çıkardılar onunda nakliyedir, üretimdir hiçbir masrafı olmamasına rağmen fiyatları 15-20 bandında seyrediyor nasıl iş bu?

bu nokta da birileri sürümden kazanma imkanı olmadığından acaba az sayıda olan kemik okuyucu mu kanırtıyor diye düşünüyorum..

kütüphane yapmaya uğraşan ve dayanıklılık, etik gibi açılardan sürekli orjinal kitap almaya özen gösteren ben bile böyle hissediyor ve düşünüyorsam o zaman bu işte mevcut fiyat ve vergi politikalarının bir yanlışı vardır.

hiç kitap okumayan bir toplumdansa korsan kitap okuyan bir toplumu bin kere tercih ederim en azından sonraki nesilde alanda satanda kimseyi keyfine göre kullanmaz.

umarım bir gün kitap fiyatları herkesin ulaşabileceği ve teşvik edilebileceği bir seviyeye gelir. okuyan bir toplum olmamız dileğiyle, keyifli okumalar..

7 Nisan 2014 Pazartesi

ZOR KADIN - FATİH MURAT ARSAL



fatih murat arsal daha önce yalnızca tek bir kitabını okuduğum ve burada tamamen tarafsız, dürüstçe yorumladığım bir yazar. şahane gelin kitabı hakkında ne söylediysem hepsi, her bir cümlesinden, kelimesinden noktasına virgülüne benim kişisel yargılarım ve düşüncelerim. kitabı beğenen ya da beğenmeyen herkese saygı duyuyorum..

bu kitabı okumaya da, bu yorumu yazmaya da iten asıl şey blog'lardaki bitmeyen övgüler ve şahane gelin yorumunun altına sürekli aynı kişi olduğunu düşündüğüm biri veya birilerinin taciz edercesine küfür kafir yazmasıdır. özellikle ikinci söylediğim durum beni o kadar rahatsız ediyordu ki yorumlara denetleme koymak zorunda kaldım. düşüncelerinizi hakaret etmeden de söyleyebilirsiniz anonim adların arkasına sığınmak tam korkaklık işi.

bütün bu olaylar neticesinde ve kitaplarının basılmaya, okunmaya ve sevilmeye devam etmesi üzerine kendikendime yazar'a bir haksızlık yapıyor muyum acaba diye bir kuşkuya kapıldım. o yüzden şu sıralarda çok gündemde olan "zor kadın" kitabına bir şans vermek istedim. alıntılar çok hoştu, yorumlar harikaydı falandı filandı ve tekrar fatih murat arsal kitabı ellerimdeydi..

ilk olarak söylemek istediğim şey kitap kesinlikle şahane gelin'den fersah fersah güzeldi, sürükleyiciydi, kendini okutturuyordu, kafa dağıtıyordu, eğlendiriyordu tavsiye eder miyim? elbette kafa dağıtmak için okunabilecek eğlenceli bir aşk romanı.. ama yine de eksikleri var mı? elbette var. kadınlık görevi, kocalık hakkı diye bir şey yoktur! bakın bunu nasıl anlatabilirim bilmiyorum ben böyle kavramların varolmadığını ve olamayacağını söylediğimde türkiye gerçeklerine dön falan gibi düşünüyor olabilirsiniz ama bu "türkiye gerçekleri" hakkında kendimi savunmak için iki şey söyleyeceğim.

ilk olarak, aşk kitapları kadınlara yazılır hiç aşk romanı okuyan bir erkek gördünüz mü? gördüyseniz bile münferit bir olaydır. bu yüzden zaten amacı kadınlara iyi vakit geçirtmek olan bir kitapta türkiye'nin en büyük ayıplarından biri olan kadını mal gibi görme durumunu insanın gözüne gözüne sokmak tamamiyle mantıksız.  ikinci olaraksa türkiye'de cinselliğin sürekli kadın üzerinden biçimlenmesi düşünülmesi evlenmeden önce yaşarsa öldürülmesi evlendikten sonra yaşamak istemediğinde zorunda tutulması ve hayal ürünü görevler yüklenilmesi tamamen insanların, kültürlerin ve en başta zihniyetin ayıbı.. dünya yuvarlaksa yuvarlaktır engizisyon mahkemesi dünya düz dediği için dünya düz olamaz ve kocalık hakkı, kadınlık görevi diye bir şey yoktur bir kaç geri kalmış zihniyet bunu benimsiyor diye de varolamaz.

konu oldukça klişe.. kitapta bir adet aşırı fakir kızımız ve aşırı zengin oğlanımız bulunuyor. erkek karakter çok şükür şerefsizliği yaşam biçimi haline getirmiş değil bağımsızlığına aşırı düşkün ve sert mizaçlı olsa da ailesinin durumu ve çocukken yaşadıkları durumunu biraz toparlıyor. konunun klişe olduğunu zaten söylemiştim çünkü hikaye bir ahlaksız teklifle başlıyor.

kızımız değilmiş gibi görünmeye çalışsa da alenen paragöz.. gerçi beni rahatsız da etmedi sonuçta paranın herşey olduğu bir dünyada yaşıyoruz elbette bir miktar paranın çekici gelmesi normal hele ki zor durumdaki genç ve güzel bir kadına. zaten paranın aşk meşk mevzularını nasıl yenilir yutulur hale getirdiği nasıl olmazları oldurduğu gri'nin elli tonu'nda hepimizin bizzat gördüğü şey helikopter turları için mazoşist olmuştuk bir ara hepimiz tabii bunlar bu yazının konusu değil..

çok enteresan bir ismi olan güzel kızımız ecrin pekte namuslu, o yüzden allem ediyor, kallem ediyor ve baş karakteri çat diye nikah masasına oturtuyor "ahlaksız teklif" oluyor sana hastalıkta, sağlıkta, iyi günde, kötü günde, ölüm bizi ayırıncaya kadar..

bu kitabın benim için şahane gelin'den çok çok ve çok daha iyi olmasının en temel sebebi ecrin'in kendini ezdirmeyen, karakterli bir duruşu olması ve ateş'in ne kadar sadece fiziksel şeylerle ilgilendiğini söylese de ilk günden beri ecrin'le ilgilenmesi, flört etmesi, annesiyle babasının bir yılda ettiği sohbeti bir gecede etmesiydi.. gülay ve osman arasında bunların hiç biri yoktu osman bencil, hain ve sevgisizdi gülay desen deme yani o kadar saçma bir kadın karakter dünya tarihi görmemiştir.

zor kadın'da özellikle evlilikten sonra ateş'in sevgisi elle tutulur, gözle görülür cinstendi hele ki kitabın sonlarına doğru ecrin, kitabın başında ateş'in bütün yaptıklarını fitil fitil ödetti. eşit bir ilişkiydi çünkü bu aldığın kadarını vermekle yükümlüydün, aşk çift tarafı kesen bir bıçaktı hasar veripte hasarsız kurtulamazdın..

kısacası zor kadın'dan sonra fatih murat arsal için duyduğum ön yargı biraz kırıldı ve kitabı beğendim diğer kitaplarını da okuyacağımı düşünüyorum. yine de kitabı bir erkeğin yazdığı hissediliyor çünkü aşk kavramına fazla cinsel odaklı fazla erkek gözüyle bakıyor tabii bu erkek karakterin bakış açısını yazmasını da kolaylaştırıyordur çünkü kitapta ateş'in bir çok düşüncesini birinci ağızdan okuyoruz bu yönüyle de hoşuma gitti. sanırım kitabı da kendimi de anlabilmişimdir spoiler vermeden bu yazıyı kapatalım..

herkese keyifli okumalar..



4 Nisan 2014 Cuma

SEN GELMEDEN ÖNCE ( UNTIL YOU) - JUDITH McNAUGHT


bugün sizlere çok ama çok keyifli bir kitabı yorumlayacağım sen gelmeden önce. Judith McNaught benim inanılmaz keyifle okuduğu muhteşem bir yazar. bu kitap da bundan önce iki kitaptan tanıdığımız "westmoreland" ailesini konu alıyor. zaten oldum olası (taaa küçüklüğümden beri) dük-düşes, marki-markiz- kont-kontes, lord-lady gibi unvanları içeren ortaçağ İngiltere'sini anlatan bu tip romanlara deli oluyorum. 

efendim "westmoreland" serisinin üçüncü kitabı kendileri. bundan önce aşağıda sıralamayı da göreceksiniz. ancak şu var ki kesinlikle sırayla okumanız falan gerekmiyor. yani hepsi birbirinden bağımsız kitaplar. dededen toruna aşk, aristokrasi, soyluluk, unvanlar falan filan. fena yani cidden çok güzel. 

langford kontu, ellington baronu, beşinci hargrove vikontu, ashbourne vikontu stephen westmoreland... Ay ne çarpıcı olmuş değil mi? Fazla mı abartmış judith ne? Ama çok etkileyici.. bir kaza sonucu bir akşam işe yaramaz bir baronun ölümüne neden oluyor. sonra ertesi gün amerika'dan gelecek olan o baronun nişanlısını karşılamaya gidiyor ve orada elim bir kaza sonucu sheridan yani ölen baronun nişanlısı bir kaza geçiriyor ve hafızasını yitiriyor. ancak karmaşık bir çok olay.. iyi niyetli çok tonton bir aile doktorları.. çok şeker ve çok nazik bir aile.. 

onu alıp evine götüren yakışıklı kont ile sheridan arasında inanılmaz bir aşk başlıyor. ama yanlış anlamalar, bellek kayıpları, iyi niyetli bile olsa yakın dostların müdahaleleri derken işler biraz sarpa sarıyor. ancak ortalığı stephen'in annesi yaşlı düşes, yengesi claymore düşesi whitney ve biraz da ağabeysi claymore dükü toparlıyorlar.

kesinlikle mutlu sonla biten ve okurken de insana mutluluk veren bir aşk romanı.. son derece romantik olmasına karşın,  ingiliz sosyetesinin acımasızlığını gözler önüne seren bir kitap. kadın-erkek ilişkilerini ortaya koyması açısından önemli bence. çok ama çok öneririm. hepiniz okuyun hatun kişiler.. çok memnun kalacağınızdan eminim.

Serinin diğer Kitapları,

* İçinde Aşk Saklı (1985)
* Düşler Krallığı (1989)


1 Nisan 2014 Salı

CEHENNEM (REQUIEM) - JAMIE McGUIRE


Bugün bahsedeceğim kitap aslında bir devam kitabı. Serinin ilk kitabı Araf çok severek okuduğum bir kitap olmuştu. Gerçekten beğenmiş, yorumumda da belirtmiştim fakat ne yazık ki Cehennem için aynı şeyleri söylemem mümkün değil.

Cehennem'i çıktığını öğrendiğim an satın aldım ama nedense okumak bir türlü içimden gelmedi, okuduktan sonra da uzun süre yazısı gelemedi çünkü ne yazacağıma dair bir fikrim yok. Kesinlikle iyi bir şeyler yazamayacağım.

Konu inanılmaz derece de kötü işleniyor, karakterler manasız tavırlar sergileyip gereksiz rollere bürünüyor. Nina ya da Jared kesinlikle ergenliklerini yaşayacak yaşta değil ama nedense ağır ergen tavırları içindeler. İlk satırdan itibaren Nina'da acayip bir afra tafra sanki her şeyi zorla yaşıyor, Jared'i silah zoruyla seçti falan feşmekan. Açıkçası çekilecek dert değil yani burada olsa “öeehh Kezban” diyeceğimiz davranışları sürekli alttan alan bir Jared var, aşk sevda bu değil ya olmamalı yani.

Konuya gelecek olursak konu yok. 10 kitap çıkarılacak konudan 1 kitap çıkaramamış yazar yapacak hiçbir şey yok. Nina sürekli rüyalar görüyor, paranoya halinde falan ama evirip çevirip konu olmayacak bir yere bağlanıyor Nina ve Jared çocuk yapmamalıymış..

Yani gerçekten verdiğim paraya acıyorum başka bir şey değil ilk kitaptan sonra bu kadar mı seviye düşülür, bu kadar mı yani karakterler anlamsızlaşır. Hele babasının ölümünün ardından holding yönetmeye çalışan Nina'nın çilesi gerçekten çok acıklı, kendi şirketinde bir stajyere bile sahip çıkamıyor falan en hafif tabirle komik. Okurken mi? Ölümüne sıkıcı.

Çiftimiz başı belada olan, henüz üniversiteyi bile bitirmemiş, tam anlamıyla yetişkin olup olmadıkları dahi şüpheli iki kişi ama inat gibi çocuk yapmamaları gerektiğini öğrendikleri anda çocuk yapan yine onlar. İnsan korunmaktan bile aciz olur mu? İstenmeyen bir gebeliğe karşı korunma yöntemleri sevişmemek.. Evet dayanamayıp sevişince de hamile kalıyor kız falan filan. Yani açıkçası şu yazdığım yorum bile zaman kaybı gibi bence paranızı daha kaliteli şeylere harcayın

Yine de keyifli okumalar..



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...