30 Mayıs 2014 Cuma

THE ORIGINALS


Evet bu yazı hem bir tanıtım, hem de bir övgü yazısı olacak. The Vampire Diaries'ı sanırım artık bilmeyeniniz yoktur. Size bahsedeceğim dizi de bir o kadar ünlü, bir o kadar nefes kesici.

Klaus ağlatacak kadar çekicidir!
Bu dizinin konusu TVD izleyicileri için zaten yabancı değil ama ben o diziyi izlemeyenler için de karakterleri tanıtmak mümkün olduğunca minik spoiler'le olayları yorumlamak istiyorum.

Kendimi çok ciddiye aldığımı düşünebilirsiniz ama eğer tavsiyelerime gerçekten güveniyorsanız, yazının devamını bile okumayın.  Zaman kaybetmeyin Klaus gibi bir karakterle tanışın!

 Bu dizi isminden de belli olduğu gibi, köken vampirleri yani vampir ırkının ilk ve en güçlü üyelerinin hikayesini anlatıyor. Klaus, Elijah ve Rebekah diziyi sırtlayıp götüren kadro ki hepsi de kendilerine göre hayran olunası karakterler.

Zaman zamansa çok şekerdir.
Tabii hiçbir şey bu kadarla bitmiyor, kurtlar, cadılar, gizli silahımız Davina ve Marcel üstelik ilerleyen bölümlerde ömrünü Klaus'u öldürmek uğrunda harcayan Michael'da diziye dahil olacaklar arasında. Aksiyon durmak bilmiyor, her bölüm adeta kendini aşıyor.
Dizi  hakkında söylemek istediğim en önemli şey şu. Bu bir ergen dizisi değil! Yani iki kardeş aynı kıza aşık olalım kız ikimizin arasında pinpon topu gibi gelsin gibi bir durum yok. TVD'yi izleyenler bu dizinin gerek kurgu, gerek konu, gerekse işleniş bakımından TVD'den çok, çok daha sürükleyici ve kaliteli olduğunu bilmelisiniz. Ergen bir Elena yok bir kere daha ne söyleyebilirim. :)

Ve sık sık kesin olarak ölümcül!
Dizi Klaus'un terk ettiği evlatlığı Marcel'le arasındaki iktidar mücadelesini anlatıyor. Bununla birlikte dizi aile arasındaki bağları, ihanetleri ve seçimleri de konu alıyor. Elijah'ın dediği gibi always and forever!

Elbette bu aileyi yeniden bir araya getirecek, onlara yeniden umut verecek mucizevi bir şeye ihtiyaçları var, bu mucize Klaus'un imkansız bebeğinden başkası değil. Bu bebek Klaus'un içindeki iyi adama ulaşması için son umuduyken Klaus'un bütün düşmanları içinse bir hedeftir. Cadılar, kurt adamlar, insanlar ve vampirler hepsine karşıysa yalnızca kökenler.

Ne olursa olsun ailesine bağlı..
Belirtmek istediğim en önemli nokta, bu diziye başlamak için Vampire Diaries izleyicisi olmanız gerekmediği. Bu yüzden Klaus gibi sevimli bir şeytanı tanıma fırsatını geri tepmemelisiniz. Ne yaparsa yapsın affedebileceğiniz birini düşünebiliyor musunuz? Lanetli ruhunu kurtarmak için uğruna herşeyi feda edebileceğiniz birini?  İşte o kişi Klaus!

Şaşkın bir baba...
Birinci sezon finalini çoktan yapan dizi ikinci sezon onayını da hiç zorlanmadan aldı. Rebekah karakterini canlandıran Clarie Holt diziden şimdilik ayrılmış olsa da sezon finalinde görünüp gözlerimizi şenlendirerek ikinci sezonda da boy göstereceğinin işaretini verdi.

Bunun yanı sıra TVD izleyicilerinin bildiği karakterler olan Kol ve Michael'ın dizinin ikinci sezonunda rol alacağı kesinleşti. Sanırım artık seyirci olarak iki isteğimiz var Camille falan değil de TVD'deki Caroline The Originals'e transfer olmalı, bir de şu Klaus azıcık mutlu olsun be :) :)

Keyifli Seyirler..


26 Mayıs 2014 Pazartesi

NEFRETTEN SONRA - FATİH MURAT ARSAL


Okuduğum üçüncü FMA kitabıyla yazarın kalemine daha da aşina olduğuma inanıyorum. Ne yazık ki inanılmaz kötü bir seçimle yazarlar tanışmak için en uygunsuz kitabı yani Şahane Gelin'i seçmişim. Sonradan okuduğum Zor Kadın inanılmaz korkunç önyargılarımı kırmış "Osman" gibi bir edebi garabeti unutmamı sağlamıştı.

Bu kitapsa yine klişe veya klasik diyebileceğimiz hikayelerden birini ele alıyor. Konu bilindik olsa da işleniş biçimi inanılmaz sürükleyici, üstelik kendi milletini överken diğer bir milleti de yeren bir yapıda değil. Herkesin, herşeyin hakkını vermiş inanılmaz hoş bir hikaye.

Yine de durumlar böyle tatlı tatlı gitmiyor benim açımdan. Yaş farkına ilişkilerde karşı değilim 16 yaşında tanışıp, 17 yaşında sevişip, 18 yaşında hamile kalmakta inanılmaz absürd bir durum. Bu yaş farkı olayı benim sinirlerimi bozuyor gerçi adamda 20'lerin sonlarında olduğu için durum biraz daha çekilebilir bir hal alıyor. Ben bu kısımdan hoşlanmasamda görmezden gelerek üstesinden geldim. Zaten  karakter yaşının aksine inanılmaz derecede olgun hem de her anlamda!

Osman'dan üzerimde nasıl bir korku kalmışsa her erkek karakteri "az sonra affedilmez bir hayvanlık yapacak" beklentisiyle okuyorum ama mutluyum ki yanılıyorum. Her türlü tahriğe ve fırsata rağmen Tamer tam bir centilmen, kesinlikle insanda saygı uyandıracak biri. Natalia'da ilk baştan beri iyi de olsa kötü de olsa Tamer'in saygı değer biri olduğunun farkında. İlişkileri eşit demek isterdim ama bilakis Tamer'in baskın karakterine rağmen dizginler tamamen Natalia'nın elinde.

Kitabı okumam sadece 3-4 saat kadar sürdü, kolay okunur kafa dağıttırır bir kitaptı. En çok hoşuma giden yerli kitaplarda bizlere ait gündelik alışkanlıkların, gündelik diyalogların varlığı olmuştur. Bu kitapta bütün bunlardan oldukça nasibini almış, o yüzden çokça samimi.

Yine de çok fazla spoiler vermek istemesemde bir şekilde babasının katilini insan nasıl sevebilir ki? Sonradan Tamer'i aklamak için Natalia'nın babasının korkunç, korkunç, korkunç bir insan olduğu vurgulandı ama ne olursa olsun hangi cinayeti aklayabilir?

Kitapta bir de hamilelik ve kürtaj krizi var. Doğrusu konu açıldığı anda öyle bir şeyin olmayacağını kesin olarak biliyorum artık. Bir hikayede de o kürtaj yapılsa ya? Kaybedilenlerle, bedellerle devam etse ya aşk yaralı bereli?

Kısaca FMA kitaplarını asla sevmeyeceğimi düşünüyorduysamda bu fikrim kesinlikle değişti. Şahane Gelin yazarın tarzını tam olarak yansıtan bir kitap değilmiş eğer sizde onu okuyup kesin bir yargıya vardıysanız, bu yargınızı tekrar gözden geçirin derim. Bir sonraki hedefim şimdiden belli. Beni Bırakma'yı okuyacağım, dilerim onu da böyle keyifle yorumlarım.

Herkese keyifli okumalar.

25 Mayıs 2014 Pazar

TEK KELİME "TAG"


Sevgili Biricit Conus beni mimlemiş yani diğer bir ifadeyle "tag"lemiş kendisine çok teşekkür ediyorum sevgiler efendim :) Şimdi gelelim eğlenceli "tag"imize.

1) Telefonun nerede?

- Yanımda

2) Partnerin?

- Gelecekte.

3) Saçların?

- Dalgalı.

4) Annen?

- Ofiste.

5) Baban? 

- Gereksiz.

6) En sevdiğin eşya?

- Kalemim.

7) Son gece gördüğün rüya?

- Cansel Elçin.

 8) Hayalindeki araba?

- Mini Cooper

9) İçinde bulunduğun oda?

- Dağınık.

10) Korkun?

- Karafatmalar

11) On sene içinde ne olmak isiyorsun?

- Evli :)

12) Sen ne değilsin?

- Aptal.

13) En son yapığın şey? 

- Sigara içmek.

14) Üzerinde ne var?

- Etek.

 15) Senin hayatın?

- Zor.

16) Moralin?

- Düşük.

17) Şu an ne düşünüyorsun?

- Finaller.

18) Senin bilgisayarın?

- Toshiba.

19) Bira?

- Leziz.

20) Aşk?

- Ender.


Yapmak isteyen herkesi mimliyor... ay pardon tag'liyorum :)

22 Mayıs 2014 Perşembe

13 DEĞİŞİM BAŞLIYOR (13 TO LIFE) - SHANNON DELANY


bugün size çerezlik niyetine okuduğum bir kitabı yorumlayacağım. yani lafın gelişi değil gerçek anlamda çerez, cips gibi  masa üstü ikramları tadında, sadece oyalayıcı, kafa dağıtıcı bir kitap. hele yoğun iş temponuz varsa, biraz hayatınızda bunalımlı bir dönemse uzaklaştırıyor işte en güzeli..

yazar alacakaranlığı (twilight saga ilk kitap) fazla okumuş ve etkisinde kalmış olacak ki; demiş ki ben bunu yandan çevireyim, ters düz edeyim yeni kitap tadında millete sokuşturayım. bu kez esas kızımız kasabanın yerlisi esas oğlumuz dışarıdan geliyor hem rus hemi de kurt adam. kızın babası bella'nın babası tadında bir adam. vampirlerle birkaç cümle dalga geçmeler falan bir de yani yazarın kafası mı güzel özgüveni mi fazla yüksek, yoksa ulan nasıl olsa bunlar şapşal anlamazlar falan diye mi düşünüyor anlamadım ki... üzgünüm bu tanım için lütfen affedin ancak ben tam olarak böyle hissettim. hiç de özgür, bağımsız bir hikaye gibi gelmedi bana. kurgusal anlamda da zayıf son derece..

son derece hazin ve trajik bir trafik kazasında annesini kaybeder jess yani jessica. üstelik bu kazaya neden olan da sarah adında okulun üç büyük kaltağından biri olan kızdır. annesi araçta sıkışır kalır ve diğer araçtaki sarah'ya yardım etmesini ister jess'ten. annesinin son isteği ve son sözleri bunlar olur. çünkü araç havaya uçar ve annesi yanarak ölür. kaza sonrası hafıza kaybı vs. gibi sorunlar yaşayan bir ara okumayı bile neredeyse unutan sarah'ya annesinin bu son isteği psikilojisiyle sahip çıkar, yardım eder ve en yakın arkadaşı moduna gelir. neticede jess'de büyük bir travma geçirmiştir.

pietr kitapta adı geçtiği yerlerin tümünde kafamı karıştırdı. nasıl okunuyor diye (peter,pitir, pete) yani ivan olsaydı daha kolay olabilirdi mesela. anne ve baba yok, en büyük kardeşleri vasileri. okula polis zoruyla gelmeler. bir okul dolusu çocuk içinde jess'in bu çocuğun okula uyumunu sağlamasına yardımcı olması için seçilmesi. zoraki kurgulama ancak böyle olur. rus mafyası da işin içinde falan filan. jess'den hoşlanan pietr uzak duran ve sarah senden hoşlanıyor asla bunu yapamam diyen jess. iğrençti tek kelimeyle. sürekli çocuğu ittirmeler, uzaklaştırmalar yani sarah kız kardeşin olsa yapılmaz böylesi fedakarlık. sinir oldum yani.

yazar seri yapacağım diye o kadar kasmış ki kitabın sonuna kadar çocuğun kurt adam olduğuna dair hiçbir belirti yok. yani kitapta rus bir kurt adam var sanmayın yok. yazar ikinci kitabı yazabilmek uğruna ilk kitapta lafı uzatmış döndürmüş bir daha uzatmış lastik tadında yani.

yine de herkese keyifli okumalar daha güzel kitaplarla..



19 Mayıs 2014 Pazartesi

BÜYÜK BİRİNCİ YIL ÇEKİLİŞİ - ÇEKİLİŞ SONUCU


Herkesin bildiği gibi yaşanan olaylar hala çok yeni, hala çok taze bu yüzden çekilişimizin sonucunu da açıklamak mümkün olmadı. Artık daha fazla geciktirmek istemediğimden ve bu güzel paketi bir an evvel kargolamak istediğim için çekilişin sonucunu açıklıyorum.


Çekilişyap.com'dan gerçekleştirdiğim çekiliş'in şanslı kazananı tebrik ediyorum. Kazanamayanlar ise hiç üzülmesin çünkü farklı çekilişlerle yeniden beraber olacağız. Bu birinci yıl çekilişiydi, dilerim onuncu yıl çekilişinde de hep beraber oluruz.

Not: Eğer talihli 48 saat içinde benimle iletişime geçmezse, yedek talihliyle iletişime geçeceğim.

Herkese sevgiler, herkese keyifli okumalar...



14 Mayıs 2014 Çarşamba

KADER DEĞİL! BU SADECE İHMAL!



Yaşananlar bütün ülkenin malumu... 

Öncelikle herkesin başı sağolsun acı büyük hem de çok büyük.

Maden işçilerinin başına gelen kaçıncı felaket bu? Madencilerin aileleri hayatlarını nasıl geçiriyorlar sizce? Klostrofobi yüzünden asansörde bile daralan bunalan insanlar gün ışığı görmeden tonlarca toprak altında anca karın tokluğuna çalışmanın ne demek olduğunu hayal bile edebilir mi?

Ne yazık ki biz balık hafızalı bir toplumuz, bütün bunları unutacak, bir daha ki maden kazasına da kader deyip geçeceğiz. En acısı da bu! Kim, hangi yetkili, hangi makam, hangi mercii söylerse söylesin madenciliğin, madencilerin kaderi ölüm değildir.

Gelişmiş ülkelerde, insan haklarına saygılı ülkelerde, denetimlerin önceden haber verilmeksizin sıkı şekilde yapıldığı ülkelerde, bir kaza olduğunda ihmali olanların kim olduğuna bakılmaksızın ensesine binildiği ülkelerde madencilik çok daha güvenli bir meslek.

Kaderciliğe sığınmadan evvel lütfen bir düşünün. Neden dünyada maden kazalarında ilk üç ülkeden biriyiz diye? Önlem alınamaz mıydı? Birileri biraz daha az kazanmayı göze alabilseydi bu durum önlenemez miydi?

Böyle bir felaket için en büyük faaliyeti cenaze için imam getirmek olan yetkilileri düşünün, ilan edilen üç günlük yası bir gün bir gündür diyerek dün itibariyle ilan edenleri düşünün.

Kurtarma çalışmaları için gelenlerin bile mahsur kaldığı, öldüğü bir felaketi tahayyül etmeye çalışın.

Bütün bunlar kader olamaz, bütün bunlar kabul edilmesi mümkünmüşçesine sanki bir doğal afetmişçesine gösterilemez. Kaza geliyorum demez derler, hayır bu sefer kaza bağıra bağıra geliyorum dedi!

Önlem almak yerine meclise bu felaketten günler önce gelen soma araştırma önergesi milletvekilleri tarafından reddedildi.

An itibariyle 205 ölü olduğu söyleniyor. Sanki o insanlar sadece birer istatiksel bilgiymiş gibi sanki eşleri, çocukları, sevenleri yokmuş gibi.

Bütün tarihi olaylarda, önemli(!) insanların başını yakacak her olayda olduğu gibi bu olaylarda da resmi rakamlarla oradaki yerli halkın rakamları birbirini tutmuyor. Ne kadar şaşırtıcı öyle değil mi? İçeride madenciler dışında birileri olabileceği söyleniyor. Bu sözler her türlü komplo teorisini desteklemekten başka neye yarıyor? Yani içeride kaçak işçiler, çocuk işçiler, taşaron işçiler olabilir? Daha çok para kazanılması için her şey yapılmış, her şeye müsemma gösterilmiş olabilir? Adeta insanlarla dalga geçiliyor.

Bir ülkede insan hayatı bu kadar ucuzsa bir toplum dönüp kendisine bir bakmalı. Toplumun her bir kesimi bu olaylardan suçludur! Her toplum hakettiği gibi yönetilir. Her toplum hakettiği kadar değer görür. Eğer işçi sınıfına en büyük zararı veren sermaye ve güç sahiplerine yine o işçi sınıfı destek veriyorsa başına gelenlerden ne kadar şikayet etme hakkı olabilir ki?

Resmi rakamları, kuru istatikleri boşverin. Orada ölenleri hiç unutmayın, yapılmayan denetimleri unutmayın, göz ardı edilenleri unutmayın, insan hayatının ne kadar ucuz olduğunu unutmayın, bana dokunmayan yılan bin yaşasın der gibi gözlerinizi kapatmayın. Yoksa sıra size geldiğinde de gözlerini açacak hiç kimseyi bulamayacaksınız...

Allahtan ölenlere rahmet, kalanlara sabır diliyorum. Ülkedeki hukuktan, adaletten bir umudumuz da olmadığına göre ilahi adaletin tecelli etmesi için dua ediyorum. Bu işin bütün sorumlularına, görmezden gelenlerine lanet olsun!

ÖNEMLİ NOT: YARDIM VE DESTEK İÇİN AŞAĞIDAKİ GRUPLARA ULAŞABİLİR; HİÇ DEĞİLSE PAYLAŞARAK YAYILMASINI SAĞLAYABİLİRSİNİZ!




6 Mayıs 2014 Salı

SICAK BUZ (HOT ICE) - NORA ROBERTS


şu an bitirdiğim bu kitap kütüphanemde öylece duran ve benim elime alıp defalarca kenara attığım bir kitap. üstüne üstlük çok da sevdiğim yazarlardan nora roberts'a ait olan kitabı ancak yıllar sonra okumak nasip oldu.

şöyle diyebilirim ki yazarın belki en başarısız yapıtı çünkü nora'nın tarzı, kurgusu acayip başarılıdır. bu biraz yavan kalmış açıkçası ve saçma bir hikaye. hikayemizin baş kadın karakteri whitney macallister kendisi macallister dondurmalarının sahibinin kızı. inanılmaz zengin ve en, en, en işte. siz anladınız beni. douglas lord ise bir hırsız. evet evet yanlış okumadınız bir hırsız ve dolandırıcı.  yorumun buradan sonrası oldukça spoiler içerecektir hoşlanmayanları uyarmak isterim. okuyacaklar içinse devam edersek..

fransa krailçesi marie antuanette'e ait olan müthiş mücevherlerden oluşan hazinenin yerini tarif eden fransızca yazınları çalan doug, bu belgeleri kendisini tutan adama vermek yerine kaçmaya çalışmakta karar kılınca -tabi bu kararı vermesindeki ana etmen adamların kağıtları teslim aldıktan sonra kendisini öldürmeye karar vermelerini duyması- yani aslında douglas lord onurlu bir adam mesajı vermek isteyen yazarı tebrik ediyorum. adam hırsız işte yani var mı öbür tarafı? neyse efendim tesadüf eseri kaçıp canını kurtarmaya çalışırken, yaralı bir halde whitney'in arabasına biner.

şimdi whitney biraz zenginlikten başı dönmüş, şımarmış, heyecan arayan ne istediğini bilmeyen bir karakter olarak çıkıyor karşımıza ama ne olursa olsun hiçbir insan tanımadığı tehlikeli olduğu düşünülebilen birini evine almaz. whitney alıyor bununla yetinmiyor adamı tedavi ediyor ve olayların içeriğini öğrendikten sonra da ortaklık teklif ediyor. bu gezi için gerekli finansı ben karşılayayım sen de sonra bana borcunu ödersin muhabbeti.

yok artık dediğinizi duyar gibiyim çünkü okurken ben de öyle dedim. yani biraz daha sağlam temellere oturtulabilirdi hikaye. zorla götürülebilirdi whitney hani sonradan aşık olurdu falan. yani sırf heyecan istiyor diye bir insan hayatını riske atar mı? neyse madagaskar'a kadar uzanan tehlikeli ve sefalet içinde bir yolculuk onları bekliyor. kızımız her türlü güçlüğe göğüs geriyor, gangasterlerle kapışıyor. aç kalıyor, pis kalıyor, klostrofobisine rağmen mağarada yatıyor. yani tam olarak olmayacak işler oluyor ve bir bakmışınız doug ile whitney birbirlerine aşık olmuşlar. tamamen sığ, saçma bir hikaye.. sevenler varsa yorumları alalım, ben sevemedim..

herkese keyifli okumalar..




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...