28 Aralık 2013 Cumartesi

YILBAŞI HAKKINDA BİR KAÇ ŞEY..


2013'ün son günlerindeyiz..

yeni bir yıl her zaman bana heyecan ve umut vermiştir açıkçası yılın en sevdiğim zamanıdır yeni yıl zamanı..

ilk önce herkese şunu söylemek istiyorum yılbaşı ve noel tamamen farklı şeylerdir..
noel bir dini bayramdır ve zaten 31 aralık gecesi kutlanan bir şey değildir isa'nın doğumunu ayın 24'inde kutlarlar.. bu noktada müslümanların isa peygambere de ve diğer peygamberlere de iman ettiğini kimse inkar edecek değilse teknik olarak noel'i kutlamakta din dışı, çarpık, yanlış bir şey falan değil.. buna rağmen bizim 31 aralık gecesi kutladığımız bütün dinlerden bağımsız, bütün dünyadan insanların kutladığı yeni bir yılın gelişinden ibaret.. yani kimse çok süper müslümanım heyoo asla yılbaşı kutlamam falan kafalarına girmemeli..

ben bu yıl herşeyin çok güzel olacağını umut etmek istesem de içinde bulunduğumuz şartlar çok çalkantılı ve ekonomik kriz yakamızdan sıkıca sarsacak gibi o yüzden karamsarlığın nefesini ensemde hissetsemde yine de geleceğe olumlu bakıyorum..

tabii kişisel olarak benim için iyi bir yıl olacak kesinlikle.

ve bu yılbaşından dolayı markete boy boy hindiler gelmişti. hindilere içim gitse de biz evde kalabalık olmadığımız için büyükçe bir bütün tavuk aldım içini kestaneli iç pilavlan falan doldurup küçük boy yılbaşı hindisi muamelesi yapacağım kendisine valla çocuklar gibi sevindim:)

her zaman en çok özendiğim şeylerden biri de çam ağacı süslemek olmuştur ama bir türlü evde yer olmamasından, plastik ağaçlardan hoşlanmamamdan ve zaten gerçek ağaçların kesilmesi beni üzdüğünden bu sene de çam ağacı falan süslemek hayal oldu orada burada gördüğüm ağaçlara içim gidiyor vallahi seneye artıkın:)

yeni yıl herkese ama herkese mutluluk, sağlık, huzur ve de para getirsin şekerlerim :)

ayakabı kutularınız hiç boş kalmasın :) valla bundan güzel dilekte olmaz :)




25 Aralık 2013 Çarşamba

ALLAH BENİ BÖYLE YARATMIŞ - PUCCA



pucca, pucca, pucca ah kızım ya saf mısın yahu sen akılsız mısın?

serinin üçüncü kitabını da okudum ve gerçekten hayattan, ilişkilerden herşeyden tiksindim yani en yakın manastıra gidip rahibe olasım geldi aşk meşk gerçekten aman yok kalsın..

şunu söylemeden geçemeyeceğim bu kitaplar edebiyat değil, ufkunuzu açacak değil, hayatınızı değiştirecek değil. bu kitapların güzel yanı güldürmesi, duygulandırması, bende böyle hissetmiştim, keşke bende böyle yapsaymışım vay be neler dönmüş falan dedirtmesi size.. böylesi bir kitap tatil kitabı, plaj kitabı, boş vakit katledici kendisi.. 

allah beni böyle yaratmış kitabıyla tamamen geçmişe dönüyoruz şu ilk kitapta üstünden hafifçe geçtiği, ikinci kitapta evlendi diye sinir krizi geçirdiği ankaralıyı anlatmış bu kitapta pucca ki okuduktan sonra o ankaralı zerzevatla evlenen hanıma ciddi ciddi acıdım bir süre.

yani bu kadar mı olur arkadaş demek istiyorum.. bu kız kiminle tanışsa bir sevgilisi oluyor yanında otogarda tanışıyor bu ankaralı öküzüyle pucca ve her zaman ki gibi ilk önce gayet itici, antipatik gelirken bu adam birdenbire pek o kadar da itici gelmeyiveriyor..

benim baktığım yerden tamamen psikolojik travmalarla ilgili bu durum. bir türlü bir yere yeterince ait olamamak, bir türlü koşulsuz olarak yeteri kadar sevilmemek. böyle maço maço tavırlar, öküzlükler falan babacanmış, böyle adam gibi adammış falan gibi bir izlenim yaratıp bir güven illizyonu oluşturuyor sanırım..

yani bu kitapların hala tamamı gerçek midir ne kadarı kurgudur onu düşünüyorum çünkü bir insanın her ilişkisi bu kadar olaylı, bu kadar sancılı, bu kadar inişli çıkışlı olabilir mi yahu?
ankaralının hali hazırda başka bir şehirde sevgilisi yokmuş gibi pucca'nın en arkadaşı da ankaralıdan hoşlanıyor.. yani aslında pucca ve ankaralı ilişkisi arkadaşına ayarlamak amacıyla ilerliyor ve başlıyor amma velakin ikilinin sevgili olması ve ev arkadaşının pucca'yı sokağa atmasıyla sonuçlanıyor.

o an fark ediyorum ki bir insanın kendine ait evi olması çok önemli bir şey.. pucca elbette ki sokakta kalmıyor ankaralının yanına taşınıyor falan filan ama evi bir insanın kalesidir ceri'yle ilişkilerinde de bunu görmüştük aynı evde yaşamak bir bayıyor insanı elde değil.

yine evlenme teklifleri havada uçuşuyor, ailelerle tanışmalar bilmem neler...
elbette ki şanssız, bahtsız pucca ankaralının ailesiyle tanışmaya gittiği gün ankaralının dedesi vefat ediyor falan talihsizlik bir kez düşmüyor bu kızın yakasından.. deden öldü madem teselli edeyim bahanesiyle ankaralının eski sevgilisi o gece ankaralının ailesinin evinde kalıyor sonuç mu? kriz.. hastane.. kavga gürültü..  kısaca felaket.

kadın döven adama hiç tahammülüm yok ama buna izin veren kadına daha da tahammülüm yok.
o aşk dolu adam, o inişli çıkışlı ama mutlu ilişki tamamen yalan oldu o ankaralı dedikleri elemanı dayak manyağı yapsam içim soğumazdı.. erik şerefsizdi, berbattı falandı filandı ya bana göre bu ankaralı felaketi üçe katlar beşle çarpardı hepsini.. ama artık geleceğe dönmek istiyor insan yani ankaralının yalan olduğu zati belliydi şimdi önümüzdeki maçlara bakalım; sıradakilere ayy hadi inşallah :)

keyifli okumalar..

24 Aralık 2013 Salı

EJDERİN ARZUSU (ABOUT A DRAGON) - G. A. AIKEN


selamlar.. ejderhalar ciddi ciddi sevgimi kazandı sanırım farketmişssinizdir. o yüzden özet geçiyorum, kitap çok güzel alın, aldırın, okuyun, okutturun :) ana fikri ilk paragraftan verdiğime göre artık genişş geniş yazabilirim..

vallahi bütün gece uyuyamadım üstüne üstlük bir de karnım aç daha da fenası kaynağı bilinmez bir şekilde burnuma yemek kokuları gelmekte :) her zaman ki gibi yalnızım.. sanırım lanet gelesice modern çağın en büyük problemi yalnızlık en çok beni etkiliyor, tabii teknik olarak bu sizin için iyi bir şey zira blog'la bol bol ilgilenme fırsatı yakalamış oluyorum..

bu uykulu ve aç halimle bile beğendiğim ve yazma hevesi içinde olduğum bir kitap yorumu var ki ejder'in arzusu. başlangıcından sonuna kadar eğlenceli, romantik ve büyülü bir kitaptı yine. asıl karakterlerimiz briec ve talaith ama elbette diğer kardeşlerde hikayenin oldukça içinde.. özellikle annywl ve fearghus sürekli bizimle ve bu benim bir seride en çok sevdiğim şey. yani karakterlerin tekrar karşımıza çıkması ve o büyük mutlu sondan sonra başlarına neler geldiği falan çok hoşuma giden nüanslar hikayeye derinlik kattığını düşünüyorum.

talaith bir cadı hemde çok güçlü ve ejderhalar kadar uzun bir hayata sahip üstelik.. kocasının başı çektiği bir kalabalık tarafından yatağından sürüklerenek yakılmak istendiğinde tam herşey bitti derken gümüş renk bir ejderha öfkeli kalabalığı dağıtarak kızı kaçırır..

ejderhalardan ölümüne korkan talaith sık sık sinir krizleri geçirsede en azından briec'in kendisine zarar vermeyeceğinden emindir.. tatlı sert kavgalarla başlayan ilişkileri onları birbirlerine gitgide daha da yakınlaştırken şiddetli bir fırtına yüzünden yola devam edemeyen briec talaith'ı kardeşlerinin mağarasına götürür..

burada ejder ailesini tanıyan talaith hepsine karşı sıcak bir sevgi duyar ve briec'le tutkulu bir aşka başlar ancak tabii olaylar böyle sürüp gitmiyor tanrılar ve tanrıçalar da işin içine giriyor sanırım romantizmin yanına biraz da macera eklemek isteyen yazar minik bir tanrılar savaşı çıkarıp ejder ailesini de bu savaşa sokmanın peşinde :)

kitap tabii ki çok komik aslında alıntı yapmak istediğim bir sürü yer var fakat özetle bana kahkahalar attıran bütün bölümler briec'in insan duygularına karşı yabancılığını vurgulayan bölümlerdi.. kalp kırıklığının fiziksel bir hasar bırakıp bırakmayacağını merak etmesi gibi.. aşık olduğu cadıyı hisleri için kendisine büyü yapmakla suçlaması gibi.. büyük ve kibirli briec'in iyice bir burnunun sürtüldüğünü göreceğiz yani :)

tanrılar savaşının küçük bir parçası olarak fearghus ve annywl'in başına gelenler gerçekten sizi hem şaşırtacak hemde çok mutlu edecek.. her şeytani çiftin kendi şeytani ailesine ihtiyacı vardır değil mi?

diğer kitabın aksine bu kitabın tamamı briec'in hikayesinden oluşuyor ama kitabın sonunda gwenvael'in hikayesini anlatan üçüncü kitaba bir kaç sayfayla giriş yapmış yazar ki çok hoş bir ayrıntıydı bence üçüncü kitabı bir an evvel okumak için sabırsızlanıyorum :) 

keyifli okumalar :)






23 Aralık 2013 Pazartesi

DOKTOR UYKU (DOCTOR SLEEP) - STEPHEN KING


bu kitap çıktığı günden beri gözüm üzerindeydi. kitap raflarına çıktığı günden itibaren adeta bir köpekbalığı misali kitabın etrafında dolaşıyor ve sahip olmayı istiyordum. stephen king severim ama ilginçtir ki çok da fazla kitabını okumuş değilim. "sadist" yazara dair en kuvvetli duygularımın oluşmasına (tüylerin diken diken olması ve altına etme arası duygular) neden olan kitaptır.

şimdi "doktor uyku" aslında yazarın daha önce çıkan en ünlü eserlerinden biri olan "Medyum"un devamı niteliğindeymiş. bu kitap cidden acayip satış rekorları kırmış aynı zamanda da Stanley Kubrick'in 1980 yapımı uyarlaması gerilim-korku filmleri arasında kült olmuştur. yanlış hatırlamıyorsam filmin Türkçe adı "cinnet" olmalı. ancak kesinlikle bağımsız bir kitap bu. yani ne "medyum"u okumuş olmanız, ne de filmi izlemiş olmanız gerekmiyor. 

önceki kitapta çocuk karakter olan Danny, Dan'e sonra da Doktor Uyku'ya dönüşüyor. ancak bu dönüşüm düşündüğünüz kadar kolay olmuyor.Anlatım inanılmaz derecede iyi. kurgu mükemmel ötesi. önceden tahmin etmenize falan olanak tanımıyor kitap. zaten o meseleyi de geçtim çünkü inanılmaz zekice uyarlama yapılmış yani yazar kafa buluyor sanki okurla :) tek bir açık bile vermemiş herşey yerli yerinde ve sanki bir puzzle parçaları gibi cuk oturuyor.

abra ise ilk tanımaya başladığınızda tüylerinizi diken diken edecek bir bebek. öyle bir bebeğim olsun kesinlikle istemezdim arkadaşlar net yani. sonrasında büyüme sürecinde abra'nın başına gelenler.. şunu belirtmem gerek ki yan karakterler de harika. abra'nın doktoru John ve Dan arasındaki ilişki. sonra billy mesela beni çok etkileyen yan karakterlerden bir diğeri. vefa duygusunu, arkadaşlığı, dostluğu müthiş derecede saf anlatmışlar bence. dostların birbirlerine nasıl güvendikleri? birbirleri için neler yapabilecekleri gibi konularda kafaya takılıyor hani. 

"onlar" bilmiyorlardı. kesinlikle ne abra'nın gücünü ne zekasını bilmiyorlardı. bilselerdi asla küçümseme hatasına düşmezlerdi. "onlar" kim mi? buhar kafaları avlayan "Gerçek Kardeşlik"

şimdi fazla detaya girmek istemiyorum çünkü içerikle ilgili tüyo kesinlikle vermeyeceğim arkadaşlar. muhteşem ötesi bir kitap diyebilirim sadece. alın ve okuyun. 

yayınevine minicik bir eleştiri yapmadan geçemeyeceğim. yazar ve içerik ne kadar iyiyse kitap kapak tasarımı ve kullanılan kağıt kalitesi o kadar özensiz. iç kapak yapılmaya zahmet edilmemiş, ayraç vs. yok. kapakta kabartma yok. yani böyle bir kitap için vasat bir ambalaj diyebilirim. hani tabiri caizse korsan kitap gibi hissettiriyor elinize aldığınızda. aceleye mi geldi acaba? hani baskıyı yetiştirmek falan gibi bir mesele mi diye düşünmeden geçemedim.

ama yine de sırf yazar için, içindeki hikaye için kesinlikle alın alın alın.. kana kana okuyun. doktor uyku sizi de içine çekecek..




21 Aralık 2013 Cumartesi

SONSUZA KADAR (ONCE AND ALWAYS) - JUDITH MCNAUGHT


yine çook sağlam övgü yazılarımdan biriyle geliyorum:):) ama elimde değil lise birde tanıştığım ve tanıştığım gibi aşığı olduğum bir yazardan ve ilk göz ağrım, en sevdiğim kitabından bahsedeceğim bugün.

merak ettirdim şimdi değil mi tamam tamam judith mcnaught bahsettiğim yazar.. lise'nin ilk zamanları daha ortaokuldan yeni çıkmışım. kitaplarla ilişkim yine kuvvetli ama tarihi romansları henüz keşfetmemişim.

bizim lisemizde öğle tatili diye bir şey vardı yani yemek yiyelim diye 30 dakikalık uzunca bir tenefüs aslında.. ortaokuldan en yakın arkadaşım olan kız hemen bizim karşı sınıfımızda koşa koşa öğle tatilinde sınıflarına dalıverdim yanına oturdum hala dersle ilgili bir notlar alıyordu pek benimle oralı olmadı bende yanında otururken sıranın üzerinde sıra arkadaşına ait olan bir kitap gördüm.. üzerinde o bayıldığım aristokrasinin, o kraliyetle ilgili izlediğim bütün filmlerin gözdesi bir at arabası vardı.. cezbetti beni tabii ki elime aldım başladım okumaya:)

o 30 dakikalık tenefüste rahat 70-80 sayfasını okuyuverdim neredeyse kendi sınıfıma gitmeyecektim:) elbette daha sonra yalvar yakar aynı akşam kitap alındı.. okundu.. yazara, hikayeye, tarihi romans'a, lord fielding'e tek tek aşık olundu..

eh işte böyle başlayan judith serüveni bütün hızıyla, bütün kitapları okunarak sürdü ama bugün bahsedeceğim kitap "sonsuza kadar". uzun bir yazı olacak o yüzden sıkılacak gibiyseniz yazının ana fikri şu ki bu kitabı alın, mutlaka alın, kesinkes alın zaten bütün yazı boyunca bu kitabı neden almanız gerektiğini anlatacağım:)

bu kitabın yeri benim için tamamen özel ve bu yorumda tamamen subjektif:) hani böyle canınızın sıkkın olduğu, yapacak hiçbir şeyinizin olmadığı, yataktan çıkmak istemediğini günler olur ya? işte bu kitap tam böyle günlerde tekrar tekrar okunacak ve her seferinde moralinizi yerine getirecek bir kitap. güldüren, kızdıran, iç çektiren bir hayat bir aşk..

jason fielding çok zengin bir ingiliz lordu, ingiliz sosyetesinin ünü dilden dile, kulaktan kulağa yayılmış zalim bekarı..

anne ve babasını kaybetmiş olan victoria ise genç, gururlu, inatçı, özgür ruhlu bir kız..

bir şekilde yolları kesişen ikili daha gördükleri anda birbirlerine aşık olurlar fakar ikisi de bir türlü bunu kabul etmek istemez.. victoria amerikadaki nişanlısı andrew'un onu almak için geleceğinden, çaresiz olmadığından emindir ama andrew'un başka biriyle evlendiği haberi gelince genç kız yıkılır..

bu hırsla sosyeteye tanıtılan genç ve güzel kontesin talipleri çığ gibi büyür victoria adeta bütün ingiliz sosyetesini büyüler..
elbette jason hiçbir talibi yeterince iyi bulmaz.. birinin boyu kısadır, diğeri sıkıcıdır, öbüründense hoşlanmıyordur.. sonunda genç kızı sevdiğini kendine itiraf etsede genç kıza bir türlü itiraf edemez..

böyle anlatırken çok klasik bir hikaye gibi mi duruyor? evet işte o benim kabiliyetsizliğim kitapsa hiç öyle değil eğlenceli, nükedan, sürükleyici, içinizi ısıtan bir aşk hikayesi yer yer erotik ama bu erotizmin düzeyi kesinlikle rahatsız edici değil bilakis kitaba kendine özgü bir hoşluk veren ayrıntılar..

lord fielding'in çektiği acılar, uğradığı hakaretler, haksız ithamlar gerçekten içinizi burkacak gibi.. victoria tüm gücüyle sosyeteye karşı onu savunurken sizde bütün benliğinizle jason'ı savunacaksınız.. birbirine ihtiyacı olan, birbirlerini özgürleştiren, mutlu eden iki insanın aşkla bezenmiş romantik hikayesi sizi adeta ele geçirecek.. başucu kitabı derler ya işte öyle bir kitap bu insanı 19. yüzyılın başlarına ingiltere'ye sürükleyen büyülü bir hikaye..

keyifli okumalar..








18 Aralık 2013 Çarşamba

VE GERİ KALAN HER ŞEY - PUCCA

bazen gerçekten kendime inanılmaz şaşırıyorum.. ilkini bu kadar sevmediğim bir kitabın ikincisini nasıl bu kadar sevebilirim ki? evet evet pucca'dan bahsediyorum..

küçük aptalın büyük dünyası bana ne kadar itici geldiyse ve geri kalan her şey de o kadar harika ve eğlenceli geldi.. evet plaj kitabı olduğu konusunda fikrim değişmiş değil fakat okurken inanılmaz bir merak, bir sürükleyicilik buldum bu kitapta..

sanırım benim sorunum erkek karakterlerleydi zira ne pekmez'den ne de erik'ten hiç mi hiç hazetmiyordum. bu kitapta ikisinden birden kurtulması sanırım kitaba olan ilgimi bu kadar arttırdı.. o erik denen ayarsız herifin pucca'yı çok çok kötü bir biçimde terk etmesiyle başlıyor kitap..

aşk acısı okuyoruz bol bol ya da aşk acısından çok kendine acıma diyelim, ego yaralanması.. bunu nasıl yapar değil problem bunu "bana" nasıl yapar sorusu asıl problem.. çok uyanık geçinsede ciddi ciddi saf bu pucca hala nasıl olur da erik'ten pekmez'den medet umar anlamak mümkün değil..

kitabın asıl çıkış noktası pucca'nın arkadaşlarıyla tatile çıkmasıyla başlıyor.. daha uçaktan indiği andan servise kadar başına türlü türlü olaylar geldiği gibi bence şu ana kadar sevgilisi olacak en düzgün ama en düzgün adamla tanışıyor.. evet berdan mardini kılıklı, ayıcık ceri..

bu adamla ilişkisini, adamı sevgilisinden ayırmak için yaptığı çirkeflikleri, arkadaş ayağı takılırken ceriye yavaş yavaş aşık olmasını.. herşeyi ama herşeyi inanılmaz derece de güzeldi.. bazen kahkahalar atarak bazen gözlerim dolarak okudum bütün yazılanları.. daha önce de söylediğim gibi hiçbir zaman bilemeyeceğiz ne kadarı kurgu ne kadarı gerçek ama ben hepsini gerçek diye kabul ettiğimde çok ağır psikolojik problemler altında yaşayan bir kadının sürekli yanlış seçimlerle oradan oraya sürüklenmesini okumuştum ilk kitapta.. ikincisindeyse çok normal olmasa da ceri doğru seçime çok daha yakın, pucca'yı toparlayabilecek bir adamdı başından beri.

gerçi sonraları ceri'de az sapıtmıyor televizyon karşısında göbeğini kaşıyan elemana dönüşmeye başlıyor ama o hali bile erik'le pekmez'in toplamından daha fazlası bana göre..

son zamanlarda benim hayata, ilişkilere bakış açımı sorgulatan kitaplar çıkıyor karşıma.. bir kadının hikayesi de böyleydi pucca'da böyle oldu. ceri evlenme teklif ettiği an evlenmek istemeyen bir kadın olup çıkıverdi pucca. belki de olay evlenmek değil de birinin sizi sonsuza kadar yanında istemesi ve bunu resmiyete dökecek kadarda kararlı olmasıdır asıl mevzu..

bir de bize hep gizemli ol, yumuşak karnını gösterme, asla gardını indirme diye öğretildi. özellikle yaşanmış bir hikaye olduğunu varsaydığım için beni çok etkileyen bir bölümü oldu. ceri'yle buluşacağı akşam -henüz hala arkadaş ayağı yaparlarken üstelik- ankaralı öküzünün düğün haberini gördü televizyonda ve ciddi ciddi sinir krizi geçirdi pucca. üstelik bunu ceri'nin kollarında yaptı içinde kalan ne kadar öfke, pişmanlık, nefret varsa hepsini kustu.. artık içinde hiçlikten başka bir şey kalmayana kadar ağladı pucca o gece..

bir ilişki için hayal ettiğimde her zaman bu olmuştur.. sen ve ben değil biz olabilmek, gardını indirebilmek, aynı taraftayız ve geçecek diyebilmek.. bu kitabı da, bu pucca'yı da, bu ceri'yi de çok daha beğendim ben ve kendi içimde çelişmeyi dahi göze alarak tavsiye ediyorum diyorum..

keyifli okumalar..




15 Aralık 2013 Pazar

EJDERİN AŞKI (DRAGON ACTUALLY) - G. A. AIKEN


ahh gerçekten biri beni çekip vursun! neden başlamamışım ki ben daha evvel bu seriye gerçekten bilmiyorum. ejderha mı yok artık suyunu çıkardılar falan modlarındaydım, valla allah çarpacakmış biraz daha okumasam..

ephesus yayınlarının okuduğum ikinci kitabı oluyor kendisi benim için çok çok yeni bir yayınevi olmasına rağmen bu kadar hoş bir seriyi yayınlaması çok güzel. kitap kapağıdır, tasarımıdır, ayracıdır falandır filandır on numara beş yıldız gerçekten beğendim.

bunu da niye özellikle yazıyorum, söylemek istiyorum.. çok büyük ve köklü bir yayınevi olan altın kitaplar'dan stephen king-doktor uyku'yu aldım bir kaç gün önce. gelen koliyi açtım bir sürü kitap mutluyum falan filan bir baktım doktor uykuya tamamen hayal kırıklığı.. ayraç yok, yazar hakkında bilgi bölümleri falan yok, dayanıklı bir kartonu yok, yazıları yaldızı falan geçtim zahmet edilipte kabartmalı bile değil.. açtım kitabı daha da sinirlerim bozuldu incecik sayfalar soluk mürekkep.. neredeyse 30 tl fiyat biçmişsin kitaba asgari ücretin 800 tl olduğu bir memlekette yani çoook zahmet olacak ama 10 tl'ye yerlerde satılan korsan kitaplardan da bir farkı olmalı bence. işte bu yüzden yayınevinden, yeniliğinden ama özeninden bahsetmek istedim.

kitaba geri dönecek olursak ateşli ötesi ejderhalarla ilgili über romantik, süper komik, oldukça seksi bir hikayeyi anlatmakta.. aslında kitapta iki hikaye var.. yok edici fearghus ve kanlı annwyl'in hikayesi ilk hikayemiz.. yok edici fearghus aslında bir prens yani annesi ejder kraliçesi.. ikinci hikayede zaten fearghus'un annesi ve babasının nasıl evlendiğini, nasıl tahta çıktığını anlatıyor. diğer blogger'ların tavsiyesine uyarak önce ikinci hikayeden başladım ben ve hepinize de bunu tavsiye ediyorum hikayelerin sıralaması hafiften yanlış olmuş sanki..

kitap gerçekten masal gibi ama bu sizi yanıltmasın oldukça küfürlü bir anlatımı var kitabın ama beni hiç rahatsız etmedi. sonuça kim kızdığında küfür etmez ki? anita'nın küfürleri de rahatsız etmiyor beni hatta daha gerçekçi kılıyor bana göre hikayeyi, karakterleri.. türk dil kurumu mensubu gibi  konuşan karakterler o kadar da gerçek gelmiyor bana. mesela şöyle anlatayım dizilerde, filmlerde tanrım diye dua eden insanlar görürüz. allahım demek avamlık tanrım demek cool falan gibi bir algı var nedense ama ben hiç başı sıkıştığında tanrım diye dua eden birini görmedim; samimi değil bir kere.. bu küfür mevzusu da onun gibi.. sözlük yutmuş gibi kasmaya gerek yok fevkaledenin fevkinde diye..

kesinlikle tavsiye ettiğim bunca zaman ben nasıl okumamamışım ki yaa diyerekten hayıflandığım bir kitap oldu kendisi ikincisini de almıştım olumlu yorumlara güvenip üçüncüsü de taze çıktı kitap raflarında onu da alıp bitirdim mi yana yakıla çeviri bekleyeceğiz artık.. romantik-fantastik-erotik sevenler kaçırmasın efendim..

keyifli okumalar :)







12 Aralık 2013 Perşembe

YILBAŞI ÇEKİLİŞLERİ

http://sedefinevreni.blogspot.com/2013/11/21-hediye-21-aralk-1-blogger-bol-cicili.html?spref=bl

Hediyeler bir kişiye gidecek, herkesin tek hakkı olacak, herkese bol şans dilerim şimdiden.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


MISS.POINE'nin YILBAŞI ÇEKİLİŞİ 

Finallerimden sonra açıklayacağım. Kapandı yazana kadar katılım yapabilirsiz. Sevgiyle kalın..

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

YILBAŞI ÇEKİLİŞİM HAZIR, BUYRUN.

 2014 hoş geliyor, umarım her birimizin hayatına sihirli elleriyle dokunur ve mucizeler yaratır, ben de sizler için ufak tefek hediyeler seçtim ve bir yılbaşı çekilişi düzenledim.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

KOZMETİK PERİSİ GELENEKSEL YILBAŞI ÇEKİLİŞİ


Benim yılbaşı çekilişlerim fark etmeden geleneksel hale geldi.Tesadüf bu ki neredeyse her yılbaşı kişisel çekiliş yapmışım.Madem öyle bu yılda kozmetik perisi okuyucuları hediyesiz kalmasın değilmi?

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

MOR MENEKŞE: KÜÇÜK BİR YILBAŞI ÇEKİLİŞİ

 

Aslında bu çekilişte eğer bulabilseydim Essence Beauty Beats koleksiyonunun en beğenilen ürünü aydınlatıcı pudra da çekiliş hediyelerimden biri olacaktı.

 

(HER) BİR KADININ HİKAYESİ - GÖKÇE DÖLEK


Bu ara sürekli türk yazarların kitaplarını okuyorum. çoğu inanılmaz fiyaskolardan ibaret olsa da ara sıra beni şaşırtacak derecede iyi örneklerine de rastlamıyor değilim.

bir kadının hikayesi tam olarak beni şaşırtan, kendini düşündürten, sürükleyen bir roman. konusu itibariyle çok farklı, çok işlenmemiş değil. hikayeyi benzerlerinden ayıran işleniş biçimi ve neredeyse rahatsızlık verecek şekilde tam gediğine oturan tespitleri..

beyaz yakalı diye tabir ettiğimiz plaza insanları arasında geçen bir hikaye bu. 30'lu yaşlarının başlarında olan funda ve ünlü bir otelin müdürü olan eşi cenk karakterlerimiz. funda hepimiz gibi bir kadın, sanırım en beyaz yakalısı bile toplum baskısını ensesinde hissediyor çünkü funda aşık olmadığı bir adamla sadece yaşı 30'a geldiği için, fırtınalı ilişkilerden yorulduğu için ve daha bir sürü yanlış sebeple evlenmiş bir kadın.

dışarıdan bakıldığında hayatı gerçekten muhteşem ve herkesin gıpta ettiği türden. sosyal statü sahibi, karizmatik, aşık, yakışıklı bir kocası, harika bir evliliği muhteşem bir kariyeri var. dışarıdan bakıldığında özenilecek olan bu hayatsa sadece funda'yı mutsuzluğa ve sıradanlığa bağlayan bir dizi yükten ibaret.

funda tam olarak evliliğini sorgularken ve bir sebep yokken boşanamayacağının farkındayken bir gün işyerinde asla unutamadığı eski aşkı tarık'la karşılaşır..
işte bu noktada kitaba kafa atmak istedim zira muhteşem bir adam, bulupta bunalan bir kadın, sadakatsizlik.. yine mi aşk-ı memnu yaa derken kitap beni tamamen ters köşeye yatırdı.

çünkü ne o koca o kadar muhteşemdi, ne tarık o kadar kötü adamdı ne de funda sadakatsiz kadındı. bu kitap zaten bir aşk üçgeniyle ilgili değildi. bu kitap evliliğin gerçekten hayatımızdaki en büyük hedef olmasının anlamsızlığından, başkaları için yaşamamızın ne kadar saçma olduğundan bahseden bir kitaptı..

tarık'la yaptığı hataları gören funda sevdiği adamı kendinden nasıl uzaklaştırdığını fark etti, hayata ve olaylara bakış açısını değiştirdi. kocasına karşı sevgisizliğini, tahammülsüzlüğünü bilmem kim ne der diye yaşadığını fark etti. o bunları fark ederken hepimiz bunları fark ettik. kaçımız başka zamanlarda, başka ortamlarda, başka başka insanlara kaç defa bunları yapmıştı kim bilir..

evliliğin ve boşanmanın aslında ne kadar benzediğini, aşkın ölçüsünü evlenme teklifinin hızı kadar algıladığımızı, bir erkek için kendimizden vazgeçip tamamen iki kişilik yaşamaya başlamamızı, kendimizi yalnızlıktan soyutlayıp sonra yalnızlığı özleyişimizi.. ben bu kitapta her kadının bir dönem hissettiği veya hissedeceği şeyleri gördüm..

kesinlikle keyifle okuyacağınız ve üstüne tekrar tekrar düşüneceğiniz bir kitap.. modern kadının hayatı, çıkmazları ve bir türlü o kadar da modernleşememesi hali.. tanıdık bildik mekanlarda, dolaştığım sokaklarda geçen bizden bir hikaye.. gerçekten çarpıcı olacak..


10 Aralık 2013 Salı

ŞAHANE GELİN - FATİH MURAT ARSAL



şu an sabahın altısı ve ben kitabı biraz evvel bitirdim.. uykum var, uyumak istiyorum fakat içim içimi yiyor anladım ki bunları yazmadan uyuyamayacağım..

türk yazınına her zaman mesafeyle yaklaşım ben. roman bizim edebiyatımızda gelişmiş bir tür değil ve en iyi örnekleri bile çoğu zaman sönük. bu yazarın o kadar çok methini duydum ki ve kitabı o kadar çok övgüyle anlatmış ki bazı blogger arkadaşlar dayanamadım bende okumam gerek, şans vermem gerek diye düşündüm.

büyük harflerle devasa puntolarla şöyle bir ibare koymalı bu kitaba..

"BU KİTAP TAMAMEN ERKEK FANTAZİSİDİR; GERÇEK KADIN-ERKEK İLİŞKİLERİYLE BİR İLGİSİ YOKTUR."

yıl olmuş 2013..

türkiye'nin sayılı zenginlerinden bir inşaat şirketleri topluluğunun sahibi osman bey tamamen hayır olsun diye bedavaya yaptırdığı bir köprü için kış şartlarında bizzat doğunun bilmem ne şehrindeki şantiyeye gidiyor..

üstüne üstlük bu adam buralarda bir yerle içkiyi fazla kaçırıyor ama şoför kullanmayı veya taksi çağırmayı akıl edemiyor.. yoğun kar yağışı sırasında oluyor hep bu olaylar.. daha sonra bir kıza çarpıyor ve kızı komalık ediyor. kız ölmüyor ama kızın babası savcıylan hakimlen kankagiliz diyerekten ya kızımla evlenirsin ya da hapislerde çürürsün diye şantaj yapıyor..

tekrar ediyorum yıl olmuş 2013.. ücretsiz bir inşaat için ali ağaoğlu tadında bir adam bizzat türkiyenin ucundaki bir şantiyeye gidiyor.. üstelik burada koruma, güvenlik, şoför kullanmadığı gibi kış şartlarında  alkollü direksiyona geçiyor.  birine çarpıp komalık ediyor.. ve bu avukatlar ordusu olan isterse baroyu satın alabilecek olan bu adam kızımla evlenceeennn şantajına boyun eğiyor..

bana kalırsa biraz daha zorlarsak fantastik kategorisine çok rahatlıkla sokabiliriz..
osman 30'lu yaşların ortasında gülay'sa 18 yaşında.. kürt kökenli bir kız ama hayatını izmirde bursada kısaca batıda geçirmiş.. liseyi birincilikle bitirip tıp kazanmış ama okulunu dondurmuş ve bu kız hiç öpüşmemiş bile.. sürekli bir güzellik vurgusu var üstünde öyle güzel, böyle güzel, felaket güzel.. zaten başka da bir özelliği yok kendisinin okuduğum hiçbir kadın karaktere bu kadar sinir olmamıştım..

sürekli aç geziyor, ağlıyor, sızlıyor, düz yolda yürüyemiyor, sesi çıkmıyor.. ezik.. saflık falan değil kız alanen salak gibi.. sanki ülkemizde yeterince çocuk düşkünü yokmuş gibi sürekli de bir çocuğa benziyordu.. çoook seksiydi ama kız çocuğu gibiydi.. sevişmek için ölüyordum ama çocuktu bu resmen.. eyvallah kitapların sosyal mesaj verme zorunluluğu yok ama bu kadar da gözüne gözüne vurulmaz ki kardeşim.

kendime sürekli tekrar etmek zorunda kaldım yıl 2013 medeniyetin sonundayız.. medeni bir ülkeyiz, kadın hakları için iyileştirmeler peşindeyiz.. eğer biri bir daha yakınımda, yöremde 100 metrekarelik bir alanda kocalık hakkından bahsederse ağzına ıslak odunlarla vuracağım. bizim gibi insanlık hakları ve temel özgürlükler açısından üçüncü dünya ülkesi denilebilecek bir ülkede bile evlilik içi tecavüz diye bir ihlal, bir suç var tanımlanmış.. 16. yüzyılda geçen bir roman yazıyorsan kocalık hakkı, kadınlık görevi, erkeği memnun etme kavramlarından bahsedersin bu kadar rahatlıkla. bu nedir gerçekten isyan etmemek elde değil yani..

yazar bir söyleşisinde feminen tavırlı erkek karekterler yaratmadığını erkeklerin gerçekten erkeksi olduğunu söylemişti.. ben okuduğum kadarıyla bir erkeksilik göremedim zira bana göre hainlik, alçaklık, dağlardan daha büyük bir ego, karşındaki insanı cinsel olarak kullanmak, duygularını suistimal edip zihinsel şiddet uygulamak ne erkeksi, ne seksi ne de başka bir şey. osman bana göre bildiğin garabet..

gerçek ilişkilerin ya da gerçekçi erkeklerin osmanla ve bunlarla hiçbir ilgisi yok. evet küçük dağları ben yarattım ah iyi ki erkeğim erkek olmayı çok seviyorummm tadında psikolojik problemleri olan insanlar yok değil. ama işte onlarda ne bir aşk romanında baş karakter ne de figüran olabilir sürekli terkedilen tayfadan ibaret onlar..
 
değişen dünyada, modern dünyada herkes eğitimli, kültürlü, kendine yetebilen, karakterli kadınları kabullenmek zorunda; dünya da türkiye de.. karakter gösteremeyen, ezik, silik, varlığıyla yokluğu sadece yatakta değişen, varlığını bir adamın egosunu okşamaya vakfetmiş kadınları kimse hayran olunacak, aşık olunacak kadın diye yutturamaz artık. her türlü odunluğu, silah taşımayı, zenginliğe dayanan zorbalığı da kimse erkek gibi erkek diye yutturamaz.

sevenlere saygı duyuyorum elbette ama sevmedim ben.. baştan ayağa yanlışlar silsilesi gibiydi bana göre karakterler adına utandım belkide..


9 Aralık 2013 Pazartesi

GRİNİN ELLİ TONU'NA FARKLI BİR BAKIŞ


grinin elli tonu neredeyse herkesin okuduğu bir kitap haline geldi ve kitaplardaki erotizm seviyesini adeta çıldırttı..

kitap iyi miydi kötü müydü bunlara girmeyeceğim çünkü kitap dil olarak yavan ve sıradan konu olaraksa klişeydi.. bdsm bu kitabın itici gücü oldu insanlar daha önce aşk romanları görmüşlerdi, erotik aşk romanları görmüşlerdi ama bdsm'nin böyle süslenip püslenip servis edildiğini hiç görmemişlerdi.

süslenip püslenip diyorum çünkü eğer sıradan bir fantaziden ibaret değilse bdsm o kadar da romantik bir şey değil konuyla ilgili çok bilgisi olan insanları bırakın bu konuyla ilgili tek bir makale, kitap okuyan insanlar bile bunun iki taraf içinde çoklu psikolojik durumlar içerdiğini acı ve işkence dozajının "aa pis herif kıçıma şaplak attı." düzeyiyle herhangi bir ilgisi olmadığını bilirler.


bu açıdan bakacak olursak kitabın başına "bu kitap tamamen hayal ürünüdür, bdsm'yle gerçek sadizm ve mazoşizmle bir ilgisi yoktur." diye bir ibare koymak çokta yanlış olmayacaktır.

peki insanları bu kadar büyüleyen neydi? tek kelimeyle cevap veriyorum; "para."

normalde sevgilisi makas alırken yanağını fazlaca sıksa çemkirecek hanımlar ah grey vah grey diye dolaşmaya başladıysa bunun sebebi bdsm olamaz.

asıl kız dediğimiz karakter sıradan, sıradan ötesi sıradan bir üniversite öğrencisi, fakir, sakar hiçbir cezbedici yanı yok kendisinin.
asıl erkek dediğimiz elli ton'sa insana ruhunu teslim ettirecek kadar yakışıklı, über zengin, genç, aşık..

bu kitaplar belli bir mantıkla yazılıyor satılsın diye yazılıyor en ufak bir edebi kaygı ya da yaratma kaygısı düşünülmeden tek istenilen satmak satmak ve satmak.
halkın daha da fakirleştiği elit grubun günden güne zenginleştiği bir dünyada sıradan bir kıza yakışıklı bir multimilyonerin aşık olabileceği hayali insanları baştan ayağa cezbetti.


hikayenin sonuysa adeta bir peri masalı gibi bitti grinin tonları açıla açıla oldu sana ace'le çitilenmiş gibi beyaz. ben üç kitabın üçünü de okudum ve keyif aldım vaktimi öldürdüm ama bol bol da düşünmeye sevk etti beni.

insanların sınırları neydi?

hafta sonları helikopter gezisi yapabilmek, özel günlerde hediye olarak son model audi alabilmek için nereye kadar giderdi insanlar?

sadizm bile gözümüze hoş görünmeye mi başlıyordu yoksa?

fahişe olan annesine benzettiği için sevişirken sevgilisini bağlayıp dövmek isteyen bir adam hakkında yazılmış bir kitap nasıl ama gerçekten nasıl fenomen olabilildi ki?

sinemayı çok seven biriyim mümkün olsa her filmi sinema salonlarında izlerim.. herhalde hikayenin yansıtıldığının aksine ne kadar aşktan ve duygudan uzak olduğunu en iyi film gösterecek. kitaba bağlı kalırlarsa eğer ellerinde tek kalan uzun metrajlı, konulu pornografi olacak gibi.


8 Aralık 2013 Pazar

ARALIK AYI KAÇIRILMAYACAK FIRSATLAR


merhabalar
yeni yıla çok az kaldı. sizlerde benim gibi heyecanlı mısınız? yoksa sadece ben mi böyle hissediyorum? yılın en sevdiğim zamanı diyebilirim bu dönem için...

şimdi sizlere yeni yılda kendinizi şımartacak, sevdiklerinizi de mutlu edecek harika kişisel bakım ürünleri sunan avon'un aralık ayına özel indirimli paketlerinden birkaç örnek vereceğim.


Şimdi hemen ilk fırsat ürününden söz edeceğim "Elmas ve İnci Işıltılı" açılıp kapanabilen göz kalemleri. Normal satış fiyatı 19,60 TL aralık ayına özel katalog fiyatı ise sadece 6,90 TL. Her iki serinin de dört farklı rengi var gördüğünüz gibi. Gerçekten güzel bir indirim uygulanmış. Özellikle ışıltılı ve buğulu göz makyajı seven hanımların çok hoşuna gideceğinden eminim.


bu defa klasik tarzı benimseyen hanımlara önereceğim gerçekten şık bir tasarıma sahip saat, kolye ve küpe seti. şimdi bu ürünün şöyle bir özelliği var. normal katalog satış fiyatı 85,50 TL ancak aralık ayı kataloğundan 30 TL değerinde alışveriş yapanlar için fiyatı sıkı durun sadece 29,90 TL. kesinlikle bu tarzdan hoşlanan hemcinslerimin kaçırmaması gereken bir durum oluşmuş burada :)


aralık ayı kataloğunda parfüme aşırı derecede yer verilmiş. sanırım bunun nedeni yılbaşı dolayısıyla insanların birbirlerine parfüm hediye edecekleri düşünüldüğünden. çok sayıda çeşitli parfümlerde indirim mevcut ancak benim sözünü edeceğim parfüm "Celebre" bilenler bilir kendisi bir avon klasiğidir ve çok süper bir kokudur. çiçeksi-meyve koku notalarına hakim olan parfümün normal satış fiyatı 52,00 TL iken aralık ayı kataloğunda 26 TL evet yanlış okumuyorsunuz cidden bu fiyata satılıyor. kaçırmayın dememe gerek var mı?


makyaj çantalarımızın hatta normal kol çantalarımızın hatta öğrenci çantalarının bile vazgeçilmezi ruj, nemlendirici veya parlatıcı... şimdi avon ne mi yapmış? bunların hepsini bir araya getirmiş... şimdi dört farklı seri görüyorsunuz.
Bu dört seriden iki adet sipariş verirseniz eğer 20,90 TL ödeyeceksiniz :)


Üç farklı renk seçeneğiyle likit eyeliner. 22,00 TL'den 11.00 TL'ye inmiş bu kataloğa özel. tabi ki ürünler ve seçenekler çok ancak  burada sadece en avantajlı ürünleri sizlerle paylaşıyorum.


fondöteni çok ağır bulan ve kullanmak istemeyenler için "Avon Solutions BB Krem" kesinlikle denenmeye değer. fondötenin ağırlaşmış maskemsi görünümünden uzak doğal görünüm ama kusursuz bir doğal görünüm :)  27 TL normal satış  fiyatı bu ay sadece 13,90 TL.


şimdi geldim kataloğun en güzel ama gerçekten en avantajlı hediye paketine.. bu pakette neler mi var? little black dress parfüm oryantal notalarıyla dişi ve kadınsı normal satış fiyatı ise 32,00 TL. Super Shock maskara harika hacim veren ve en kısa kirpikleri bile uzun gösteren bir formül normal satış fiyatı 24,00 TL. ve en son ikili göz bakım sistemi. göz üstü jeli ve göz altı kremi mevcut. mor halkalara veda edip iyi bir sıkılaşma temin etmek için ideal satış fiyatı 45,00 TL. şimdi sıkı durun bu üç ürünün yılbaşı kutlama paketi tam olarak 22,00 TL eveeetttt yanlış okumadınız cidden bu üç ürünü birden 22TL'ye alabiliyoruz. harika değil mi?


ve son olarak bunu da yazmadan geçemeyeceğim çünkü hepimiz el kremi kullanıyoruz değil mi? neticede annelerimiz hatta annanelerimiz bile kullanıyor. işte avon care paraffin hand creme bu noktada devreye giriyor. parafin ve shea yağı içeren hoş kokulu formülüyle herkesin ihtiyacı. 100 ml. tüp ürün 9,80 TL satış fiyatı var. ancak yılbaşına özel üç ürün sadece 13,00 TL. yok arkadaşlar yanlış yazmadım öyle öyle..

hepinize şimdiden mutlu yıllar dilerken, yeni yılın sizlere sağlık,mutluluk, bol kazanç, ve bol bol aşk getirmesini istiyorum. noel baba'ya duyurulur :)

7 Aralık 2013 Cumartesi

AŞK TUZAĞI (VEIL OF NIGHT) - LINDA HOWARD


yılın en sevdiğim bu döneminde her ne kadar işle ilgili biraz yoğunluk yaşasam da kitap okumaya her daim fırsat yaratıyorum. gerekirse on dakikalık otobüs yolculuğumda hatta yine aynı şekilde on dakikalık deniz yolculuğumda bile mutlaka okuyorum. hele elimde beğendiğim bir kitap varsa değme keyfime. cumartesi boşluğundan yararlanıp bütün sabah kitabımı okudum ve işte şimdi taze taze sizlerle paylaşmak için buradayım.

sımsıcak bir kitap. özellikle benim gibi romantizmden hoşlananlara hele hele yılın bu zamanı (bence noel zamanı romantizm harika olur).. kim romantik? ben mi? kitaba dönüyorum jet hızıyla :) sarıyor, sarmalıyor, sıkmıyor... evet en önemli özelliği bence bu çok sade olmasına rağmen sıkmıyor. yazarın kullandığı dili ve temposunu sevdim. ne konuları uzatıyor ne de havada bırakıyor..  tam kararında yani.

jaclyn bir düğün organizatörü ve annesiyle ortak bir şirket sahibi.. kendine ait güzel bir evi var. bir jaguara biniyor ancak kitapta orta sınıf  biri olarak lanse edilmiş. ilginç geldi bu detay bana mesela. merak ettim bu adamların üst sınıf kavramlarını. jaclyn = kalite şimdi bende kalan tad bu çünkü defalarca kitapta da dile getirildiği üzere kadın buram buram kalite kokuyor. jaclyn hoş ve çekici bir kadın (güzel değil! ki yazar bunu özellikle belirtmiş) jaclyn ile ilgili şunu itiraf etmeliyim ki kendimle çok özdeşleştirdim. yani genellikle hep olur ya kitap okurken veya film izlerken karakteri kendimizle bütünleştiririz. ya ben olsaydım şöyle yapardım, bu bu da yapılır mı şimdi ? falan deriz ya. jaclyn'in tüm hareketleri, tavırları, davranışları tarafımdan onaylanmıştır. yani ben olsaydım da öyle yapardım. bu yüzden bu kitap çok keyifli geldi bana belki.

anne madelyn çok şeker aklı başında ve güçlü bir kadın. kızını tabi ki çok seviyor. ve her konuda destekçisi. yıllar önce boşandığı babasının (vurdumduymaz, sorumsuz ve çapkın bir babası var) açıklarını kapatmaya çalışıyor sürekli. onun  jaclyn'in hayatında yarattığı boşlukları doldurma çabası içinde geçmiş hayatı belli ki. kısacası madelyn'i sevdim ben.

ve geldik esas oğlana.. eric... o bir polis. hem de cinayet masasında. güçlü, yakışıklı ve çekici olarak anlatılmış. özellikle erkeksi kokusu üzerinde o kadar çok durmuş ki yazar.. şaşırmamak veya merak etmemek elde değil :) eric işine duygularını karıştırmadan cinayet soruşturmasını yürütmeye çalışıyor. bunu yapmasındaki amaç davadan alınmamak ve jaclyn'i hızlıca temize çıkarmak. ancak jaclyn tabi ki bunun farkında değil. o yaslanacağı güçlü sevgili beklerken, acar bir polis tarafından sorgulanınca tabi ki bakış açısında ciddi değişimler oluyor. ancak eric çalışıyor, çabalıyor ve onu aklıyor. sonra ne mi oluyor? okuyun görün.

aslına bakarsanız iki karakter de önceki ilişkilerinde fiyaskolar yaşamış. baktığınız zaman her ikisi de kesinlikle ciddi bir ilişki düşünmüyorlar. ancak aralarındaki çekim öyle dayanılmaz boyutlarda ki... ve sonra olaylar olaylar.. beğendim, samimi söylüyorum kitabı çok beğendim.

bir iki yan karakter de var tabi ancak onların o kadar önemli bir görevleri yok. katil dışında :) eğlendiren ve gülümseten bir kitap. kesinlikle herkesin kitaplığında olmalı ve ara sıra okunmalı. neşeli hissetmenizi sağlıyor ciddiyim. en azından beni neşelendirdi. zaten düğün organizasyonları her zaman neşelidir canım. ay çok kadın kadın bir kitap işte seveceksiniz. eminim. iyi okumalar...




5 Aralık 2013 Perşembe

EFSANE TANRIÇASI (GODDESS OF LEGEND) - P.C. CAST


p.c cast'in yeni çıkan fantastik romanı efsane tanrıçasını çıktığı gibi satın almışım fakat ancak okuma fırsatı buldum.. goodreads puanı 5/3.96 benim kişisel puanım 5/3.

tanrıça serisinin son kitabında p.c. cast okuyucularına çok güzel bir önsöz-teşekkür yazısı yazmış.. beni tebessüm ettiren güzel bir ayrıntıydı ve serinin bütün kitaplarını tekrar okuyup yorumlama isteğimi perçinledi doğrusu:)

kitaba gelirsek mitolojiyle pek bir ilgisini göremedim bu kitabın o yüzden biraz hayal kırıklığına uğradım.. benim en sevdiğim yani olimpos tanrılarıyla iç içe geçen örgüydü. bu sefer sadece küçük bir nehir tanrıçasının işbirliğiyle merlin'in, arthur'un ve camelot'un kaderini değiştiren büyük bir aşktı konumuz.

kral arthur efsanesini ve dahi merlin'i çok severim fakat kötülemek istemesem de olmamıştı bu kitap.. tamamını okumam 3-4 saat sürdü satır atlamadan ki bu bende neredeyse harlequin okuyormuş hissi yarattı. olayların ilerleyiş hızı ve kurgunun kalitesi de pek parlak değildi zaten. elbette aşk temalı fantastik bir kitaptan klasik kalitesi beklemiyorum ama bu da biraz çiğ kalmış yani.

olumlu yönlerini sıralarsak eğlendirici, kafa dağıtıcı, gülümseten bir kitaptı satın almanızı da tavsiye ederim ama beni hayal kırıklığına uğratan çnceki kitapların çok daha başarılı ve kaliteli olmasındandı sanırım:) özellikle deniz tanrıçası ve bahar tanrıçası serinin en güzel kitaplarıydı onları da tekrar okuyup uzun uzun inceleyeceğim..

kitabımız her zaman ki gibi tanrıçanın planı ve modern dünyadan 40 lı yaşlarının başında bir kadının ölümüyle başlıyor.. ve tanrıça ona yeni bir yaşam şansı sunuyor..

asıl görevi arthur'un karısı gwen ve lancelot arasındaki yasak aşkı engellemek ve lancelot'u kendisine aşık etmektir ama işler hiçte umulduğu gibi gitmez ve kral arthur'la isabel birbirlerine aşık olurlar..

buraya kadar herşey normal fakat arthur'un kraliçesinin ihanetini gayet normal bir şeymiş gibi kabullenmesi bırakın ilk çağları bugün milenyum erkeğinin bile kabul edemeyeceği bir rahatlıkla kabul etmesi ve affetmesi gerçekten o kadar çiğ kalmıştı ki inanılmazdı..

p.c. cast kitaplarında orta yaşlı kadınları kullanmayı tercih ediyor ne kadar hoş ama camelot dönemi kralın 40'lı yaşlarında ve bakire olmayan birisiyle evlenmesi zaten hangi açıdan mümkün ki? kralın varislere ihtiyacı yok mu?

kitabın sonunu söylemeyeceğim fakat çok tuhaf bir sondu.. açıkçası ben hiçbir şey anlamadım sihir büyü herşey mümkün eyvallah ama yok yani o kadar da değil:)

birbirinden bağımsız kitapları olan bir serinin sonuna geldiğimizde hepsi keyifli okunası kitaplardı diyorum son olarak p.c. castin bu itfayeci sevdasının nereden geldiğini de oldukça merak ettiğimi de itiraf ediyorum:)

keyfili okumalar:) 





Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...