28 Eylül 2013 Cumartesi

YAZAR AYLARI | EKİM | BÜYÜK KİTAP ÇEKİLİŞİ

 

pinuccia'nın yazar ayları etkinliğini bilmeyen yoktur herhalde.. ekim ayı içinde seçilen yazar José Saramago ve etkinlik için KIRMIZI KEDİ YAYINLARI'nın desteğiyle 6 kitap içeren bir çekiliş düzenlemişler..

bütün kitap blogları davetlidir..

blogları olmayan ama yine de etkinliğe katılmak isteyenlerse yorumlarını pinuccia'nın kitapları'na misafir olup yayınlayabileceklerdir..

buyrun efendim çekişe katılmak için buradan tık tık..

 

 

KANLI KEMİKLER (BLOODY BONES) - LAURELL K. HAMILTON #5




(arka kapak)
Laurell K. Hamilton'ın meşhur vampir avcısı, kötüyü delirten, ölüyü dirilten anita blake'in işi yine başından aşkın. ve bu aralar her zamankinden de yoğun. anita, yeteneklerinden dahi şüphe edecek hale geldi zira feci zorlu görevlerle uğraşmak durumunda. iki yüz yıl uyuyan bir mezarlık dolusu ölüyü diriltmek ve görülmedik bir şekilde öldürülen Missorili üç gencin başına gelenleri aydınlatmak gibi mesela!

"sabah gel! bazılarımız hala hayatta olabilir, bazılarımızsa... hem belki uğraşacak tek bir vampir vardır. yeni ölmüştür hem de. batan güneşin doğuşunu bile izleyebilirmişiz neredeyse. ancak ben bu yaşa en iyi ihtimalleri düşünerek gelmedim. en kötüsünü  düşünmek her zaman güvenilir bir yöntem. sanırım daha da doğru..."

merhabalar herkesi sevgiyle selamlıyor ve hazır ofiste biraz soluk alabilmişken sizinle anita blake serisinin en sevdiğim kitabını paylaşmak istiyorum. bu seriye bayılıyorum ve hiç bitmesin istiyorum. defalarca okudum yine aynı tadı alıyorum gerçekten muhteşem bir seri ve muhteşem bir kitap diyebilirim..
goodreads puanı 5/4.07 benim kişisel puanım 5/4.50..

anita yine aksiyonun tam ortasında buluyor kendini. açgözlü patronu bert bir mezarlık dolusu iki yüz yıllık ölüleri, insan kurban etmeden diriltmesi için anita'yı görevlendiriyor. larry kirkland stajyer animatör (ölü diriltici) ama aynı zamanda vampir avcısı olmaya da çok hevesli, asistan olarak anita'yla geliyor. bu kitapta anita larry kirkland'ın eğitimi için nasıl ilgili ve sorumlu olabileceğini gözler önüne sererken olaylarda onu stajyer olarak kullanıp açıklarını göstermeye çalışıyor. larry çok tatlı ama bu tatlılığı kötü adamların onu öldürmesine engel değil. onu siz de seveceksiniz. anita'nın sorumluluk duygusu ve koruma içgüdüsü hayranlık uyandırıyor ama belki biraz fazla en azından larry böyle düşünüyor sanırım.

insanları keskin bir kılıçla öldüren çok hızlı ama gerçekten çok hızlı bir yaratığın durdurulması gerekiyor ana konu bu bir de yakışıklı peri magnus.. evet bu kitapta perilerle de tanışıyoruz, magnus bouver ailesinin son üyelerinden. söz konusu arazinin kendi ailelerine ait olduğunu hatta aile mezarlığı olduğunu iddia ediyor. işte bu noktada anita bu ölüleri dirilterek magnus'un haklı mı haksız mı olduğunu ispatlamaya çalışacak. magnus anita'ya da aşk efsunu yapmaya çalıştı ama olmadı tabii gerçi bir ara tutsun istemedim dersem yalan olur çünkü magnus'u çok hoş betimlemiş yazar  ama kitabın sonunda tüm gerçeklerle yüzleştiğimiz için magnus bizimle değilsin bebeğim:)

anita diğer polislerin tüm aşağılamalarına boyun eğerek yardım etmek için her şeyi yapsa da pek hoş karşılanmıyor. yerel şerif ve ekibiyle birlikte ikinci saldırıya uğrayan ailenin evini ziyaret edip olaya el koyuyor hem de bütün riskleri alarak... aslında anita  deneyimleri ve tecrübesiyle gerçekten yardım edebilir ama tamamiyle baş belası olan çavuş Forremont yardımını kabul ederse.. hatun olayı kendine mal etmeye çalışıyor ve konuyu herkesten sır gibi saklıyor.

pedofili vampir olabilir mi? düşünebiliyor musunuz? evet pedofili bir vampirimiz var xavier.. genç oğlanlara musallat ve anita ne kadar çabalarsa çabalasın bir çocuğu almasına engel olamıyor ancak kurtarmak için elinden gelenin fazlasını yapıyor bence. bu kitapta anita'nın biraz daha insancıl duyguları öne çıkarılmış yani sadakat, koruma, şevkat, acıma gibi insani duyguları fazlaca barındırıyor.

polislerle asla konuşmayacak olan yerel vampir grubunun lideri yalnız anita ile konuşur mu? ancak st.louis şehrinin efendisinin insan hizmetkarını kabul etmek ciddi bir bürokrasi gerektirir. elbette JC asla ma petite'sini oraya yalnız göndermez ve ilk uçakla hemen yanına gelir. ayrıca bu kitapta anita JC'nin kendisi için ne kadar değerli olduğunu da anlayacaktır. söylemiştim size anita bu kitapta korumacı ama JC'yi sevdiğini sonunda kendisi de kabul ediyor bence..

ayrıca yerel vampir lideri seraphina ve ekibi bildiğin psikopat pisliklerden ibaret. vampir oyunlarını kullanarak anita ve arkadaşları için olmadık tuzaklar kurup anita'yı daha önce hiç görmediğiniz kadar çaresiz hallere getirdiler. gerçekten soluksuz okunacak kadar güzel bir kitap  periler, vampirler, kurtadamlar ve nekromensır. daha güzel bir kokteyl olabilir mi?
benim için en güzel kısmı anita'nın JC'ye daha da yakınlaşıyor olması bu kitapta richard kesinlikle kazanamayacak bu savaşı..


alıntı;


"vampir avlamanın üç kuralını hatırlayın. bir: asla gözlerine bakmayın. iki: asla, asla haçınızı bırakmayın. üç: kafasına ya da kalbine nişan alın. gümüş mermiyle bile diğer yerler öldürücü olmaz."
kendimi, çocukları tehlikeli bir yerde oyun oynamaya götüren ana okulu öğretmeni gibi hissettim.
"eğer ısırılırsanız paniğe kapılmayın. ısırık temizlenebilir. sizi gözleri ile etkilemedikleri sürece savaşabilirsiniz."



26 Eylül 2013 Perşembe

CANAVARLAR DENİZİ (THE SEA OF MONSTERS) - RICK RIORDAN #2


kesinlikle ama kesinlikle beklentimi karşılayan harika bir kitap okudum. serilerin devam kitapları genellikle ilk kitaptan daha sönük ilerler ama kitap kesinlikle harikaydı birincinin bile üstüne çıkmıştı..

en çok hoşuma giden şey ne gerçekten bilemiyorum bermuda şeytan üçgenini yani gerçek hayatta bizim için gizemli olan bir şeyi mitolojik öğelerle bezeyip canavarlar denizi demesi mi yoksa bir an bile hız kesmeyen maceralar mı gerçekten bilemiyorum açıkçası bende harry potter'ı açıp serinin başından okuma isteği yarattı yapabilirim öyle şeyler şimdilik bilemiyorum:) şu an tek bildiğim 5 kitaptan oluşan bu seriyi ve tabii ki devam niteliğinde olan olimpos kahramanları serisini kesin olarak okuyacağım.. hem de büyük bir zevkle en son ne zaman fantastik bir seri beni bu kadar heyecanlandırdı gerçekten bilmiyorum.. goodreads puanı 5/4.17 benim kişisel puanım 5/4.50

kitaba dair sinirimi bozan tek şey ve en büyük şey tanrıların çocuklarına olan bu merhametsizliği ve bu ilgisizliği oldu.. birinci kitapta ares ikinci kitapta hermes pery'ye her türlü yardımı yapar herşeyi konuşurken bizim suların efendisi poseidon reyis hiç çocuğunun suratına bile bakmıyor. bu gerçekten çok anormal ve beni luke haklı mı acaba gerçekten olimpos ve olimposlular bir halta yaramaz mı? adları batsın ocakları sönsün mü? diye düşündürtüyor..

harry potter'a geliyor her cümlenin sonu ama burada da aynı türden bir kehanet var üç büyük tanrıdan birinin çocuğu olimpos'un ve batı medeniyetinin bütün kaderini değiştirecek isterse bütün olimpos'u ve bilenen medeniyeti yerle bir edebilecek.. bu kritere uyan tek melez tabii ki percy jackson'dır ama bir de zeus'un ölmek üzereyken ağaç'a çevirdiği kızı thalia vardır.. ölü biri tekrar oyuna katılabilir mi?

bunu öğrenmek için kitabın sonunu okumanız gerekecek. bir de benim diğer kitaplar için beklentim babasıyla percy'nin daha sıkı, daha samimi ve sevgili bir ilişki kurmaları insafa getirin şu kibirli poseidon'u..

diğer kitapları okumak için sabırsızlanıyorum ve kesinkes tavsiye ediyorum mutlaka okumalısınız aşksız fantastik sevenler, bi kız için kapışan doğaüstü sersemlerden bıktım diyenler, mitoloji severler hep beraber percy jackson ve olimposlular serisine..




24 Eylül 2013 Salı

İLK ÇEKİLİŞİM.. (SONA ERDİ..)


blog'u açtığımda kendimi burada yalnız hissediyordum.. sanki yazdıklarımı yalnızca kendime yazıyormuşum gibi.. daha sonra yavaş yavaş insanlar beni okumaya başladı.. yazıklarım benim için anlam ifade ettiği gibi başkaları içinde etti ve bugün işte yüz kişiyi geçti takipçilerim.. 
hepinize teşekkür ederim..

peki çekilişteki kitaplar hangileri mi? 4 kitap tek bir kişiye gidecek benim severek okuduğum kitaplar hepsi sizlerden bir kişi daha okusun istedim..


İŞTE HEDİYELER

1) EJDERHA DÖVMELİ KIZ - STIEG LARSSON


41 ülkede rekor satış yapan kitaplarının başarısını göremeden 50 yaşında hayata veda eden İsveçli gazeteci Stieg Larsson'un zihne kazınacak sahneler, çarpıcı ve canlı karakterler, okurları adeta yerlerine çivileyecek sürükleyici bir kurgu ile her sayfasını ağır ağır ve dokuyarak yazdığı Millennium serisinin ilk kitabı Ejderha Dövmeli Kız'ı okuduktan sonra, Gefle Dagblad gibi 'bundan daha iyisi yapılamaz' diyebilirsiniz. Ama bu erken bir karar olabilir. Son sözü söylemeden ikincisini beklemenizi tavsiye ederiz. 



2)GEÇ GELEN MUTLULUK - DANIELLE STEEL
Geç Gelen Mutluluk, Isabelle''in içsel serüvenini anlatıyor. Isabelle, genç, güzel ve asil bir kadındır, ama mutsuz bir evliliği vardır. Evliliğin iyi gitmediğinin farkında olan Isabelle, hayatını, yetişkin kızı ve bakıma muhtaç oğluna adamıştır. Oğlu Teddy üç ay erken doğduğundan annesine bağımlı bir yaşam sürdürmektedir. Kocası, Teddy''nin bu durumundan Isabelle''i sorumlu tutmaktadır. Anne-oğulun birbirine düşkünlüğü onu Isabelle''den uzaklaştırmaktadır. Ortak yaşamları yok denecek kadar azdır. Isabelle''in kızı da oğluyla daha çok ilgilenen annesini suçlamaktadır. Evliliği konusunda hiçbir umut beslemeyen Isabelle, kendini oğluyla avutmaktadır. Hiç beklemediği bir anda karşısına çıkan Bill, Isabelle''in hayatının dönüm noktası olur. Bill, Isabelle için solgun yaşamında bir ışıktır artık. Bill de mutsuz bir evliliği sürdüren, yaşamını siyasete vermiş, varlıklı bir adamdır. Paris''te oturan Isabelle ve New York''ta oturan Bill arasında sıkı bir dostluk başlar. Isabelle için bu arkadaşlık gelecekteki mutlu bir yaşamın habercisidir adeta. Ancak bir sergi dolayısıyla Londra''da buluşmaya karar vermeleri, Isabelle ve Bill''in yaşamında yeni bir sayfa açılmasına neden olacaktır.

3)AŞKA ŞEYTAN KARIŞIR - HANDE ALTAYLI

Sıradan insanlar yoldan çıkmaz, en masumlar günahkâr olmaz, iyiler kötülük yapmazdı; eğer aşka şeytan karışmasaydı...

Gençliğin verdiği cesaretle zor bir aşkın içine gözü kapalı giriverir Aslı. Toplum kurallarını, ahlakı, vicdanı, ayıbı bir kenara atarak, teyzesinin sevgilisi Ömer'e kaptırır kalbini. Sevgilisinin evli olması bile umrunda değildir ilk başlarda. Ama kıskançlık, sorgulamalar, hayaller ve hayal kırıklıklarının ardından çareyi kaçmakta bulur. Yıllar sonra, artık olgun bir kadın olduğunu sandığında, Ömer tekrar çıkar karşısına.


4) KUYUCAKLI YUSUF - SABAHATTİN ALİ 

 "Bu manasız ve yabancı hayatta bir tek şeye hakikaten sarılmış, hakikaten inanır gibi olmuştu. Bu da karısı idi. Muazzez'in varlığı Yusuf için büyük, boşlukları dolduracak mahiyette bir şey değildi, fakat onun yokluğu müthişti. Onun bu kadar sebepsiz yere, bu kadar insafsızca Yusuf'un hayatından koparılması çıldırtacak kadar acı idi. Hayatında asıl aradığı şeyin Muazzez olmadığını biliyordu, fakat Muazzez olmadan bunu aramaya muktedir olamayacağını sanıyordu."

Kuyucaklı Yusuf Türk edebiyatının belki de en romantik kahramanıdır. Hayatın ve insanların zalimliği karşısındaki naif duruşu ile bir yandan trajik bir sona ilerlerken, bir yandan da yaşadığı lirik aşk hiyakesinin kahramanı olarak edebiyat tarihinde yerini almıştır.



ZORUNLU KATILIM ŞARTLARI 

 1) blog'umun takipçisi olmak.
 2) çekilişi facebook veya twitter'da herkese açık olarak paylaşmak.

İSTEĞE BAĞLI ŞARTLAR

1)blog'u bloglovin'de takip etmek (+1 katılım hakkı)
2)blog'un twitter sayfasını takip etmek (+1 katılım hakkı)
3)çekilişi blog'unuzda resimli duyurmak (+3 katılım hakkı)

                                                            ÖNEMLİ NOT
1)kitaplar tarafımdan okunmuştur ama temiz ve orjinal kitaplardır.
2) kargo bedeli tarafımdan karşılanacaktır.
3) çekiliş yalnızca yurtiçinde geçerlidir.
4) bilgilerinizi ve e-mail adresinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın.


ÇEKİLİŞ 11.10.2013 TARİHİNDE  SONA ERECEKTİR.



 

23 Eylül 2013 Pazartesi

ŞİMŞEK HIRSIZI ( THE LIGHTNING THIEF) - RICK RIORDAN


hala tam olarak iyileşememiş olsamda birazcık daha iyi gibiyim dün gece soğuktan adeta donmamdan mütevellit kombinin sıcak kollarına attım kendimi..
her ne kadar züğürt tesellisi olsa da bütün bunların iyi yanı rahatça okumaya fırsat yaratmasıydı diye düşünmek istiyorum ve asıl konuya giriyorum percy jackson ve olimposlular.
goodreads puanı 5/4.16  benim kişisel puanım 5/4.5

ben bu seriyi nasıl bu kadar uzun süre kaçırmışım bilmiyorum ama efsanevi bir harry potter fanı olarak söylüyorum ki harry potter esintileri yakaladım kitapta bu çalıntı olduğu için, özgün olmadığı için değildi sadece çok güzeldi. öyle söyleyeyim hatta şunu da eklersem daha iyi anlamış olursunuz kitabın bir kaç bölümünü bitirdiğimde D&R'dan ikinci kitabı sipariş ettim.

percy 12 yaşında ve diğer melezlerde ortalama öyle ama kitap kesinlikle çocuk kitabı değil ya da şöyle söylemek lazım harry potter ne kadar çocuk kitabıysa bu da o kadar çocuk kitabı. konuya gelirsek biri zeus'un ilk şimşeğini çalmıştır percy'nin babası poseidon suçlanmaktadır ve tanrılar arasında kıyameti andıran bir savaş çıkacaktır. bu savaşı engelleyebilecek tek kişi de yarı-tanrı perseus jackson ve arkadaşlarıdır.

ilk başta bana çok sinir bozucu gelen şey percy'nin bir türlü hangi tanrının oğlu olduğunu kimsenin çözememesiydi. çocuk suları kontrol edebiliyor, suya girdiğinde yaraları iyileşiyor hala acaba hangi tanrının çocuğu diye düşünüyorlar. poseidon olduğu çok açık değil mi be arkadaşım?

mitolojik yaratıklar sürekli olayların ortasındaydı bu da o mitolojik ortamı kanlı canlı hissetmenizi sağlıyor özellikle cehennem köpeğinin kırmızı toplarla oynamaktan hoşlanması, kayıkçının zam istemesi sizi gülümsetiyor..

percy'nin gururlu tavrı sizinde göğsünüzü kabartıyor savaş tanrısına cesurca göğüs germesi, medusa'nın başını olimpos'a yollaması gerçekten mitolojiye çok farklı bir bakış açısı olmuş. kitap boyunca poseidon hain ve de alçak bir adam gibi görünse de sonuna doğru anlaşılıyor ki aslında durum öyle değil poseidon'da ilerleyen kitaplarda gerçek bir ebeveyn gibi insafa gelecek gibi..

kitabın sonu oldukça tahmin edilebilirdi sadece ihanet eden arkadaş konusunda ters köşe yaptılar ama daha dikkali bir okuyucu belki de daha evvel fark ederdi bilemiyorum biraz değil oldukça dikkatim dağınıktı okurken yine de kesinlikle önerdiğim bir kitap türkiye'de çoktan 14 basım yapmış zaten..

bir de film var çekilmiş ama henüz izlemedim sanırım seriyi bitirmeden de izlemem ama sizin için fragmanını koyuyorum alt yazılısını bulamadım ne yazık ki:)



21 Eylül 2013 Cumartesi

PUCCA GÜNLÜK #1 - KÜÇÜK APTALIN BÜYÜK DÜNYASI


açıkçası pek iyi değilim aslında hastalıktan sürünüyorum:) yalnız tek başına ve oldukça kederliyim her hastanın bir çorba yapanı olmalı bence.. ve bu kişi knorr olmamalı!! hazır çorba yemekten iflahım kesildi gerçi ne yediğimin içtiğimin kokusunu alıyor değilim.. dil denilen organ bence duyu organı falan değilmiş biyoloji öğretmenime selam gönderiyorum burdan hatta bir teori geliştirdim. insanlar koku alamasaydı eğer herşeyin fiyatı aynı olurmuş bence.. biftek - lahana yıllanmış şarap - sirke bütün keramet kokudaymış meğer.. neyse neyse konuyu çok dağıttım. konumuz pucca günlük.

öksürmekten ciğerlerim sökülürken yazdığım bu yazıda kitabı yerden yere vurmak istemiyorum ama kitap ciddi ciddi duvardan duvara vurulacak cinsten. sadece merak unsuruyla satın aldığım bir kitaptı her zaman söylediğim gibi bir şeyler katmayı hayal ettim kendime hiç değilse eğlenmeyi fakat hiçbiri hiçbiri olmadı.

hakkını vermem lazım yazım dili güzeldi bir kere karşılıklı diyolog gibiydi, içtendi ve samimiydi. kitabın ne kadarı kurgu ne kadarı gerçek bilmiyorum ama aile problemleri çok üzücüydü özellikle beni çok etkiledi empati yeteneğim güçlü sanırım böyle konularda..

gel gelelim erkeklerle  ilişkileri gerçekten iç bayıcı bunaltıcı.. bir kere karşı taraftan tek arzun, tek isteğin yakışıklı olmasıyken aynı anda evlilik hayal etmek ne kadar tuhaf ve bencillik ve art niyeti erdem gibi gösteren mantıklar yürütülmüş; bilemiyorum kitabın neredeyse her sayfası benim için iticiydi..

sevgili pucca'nın yarattığı erkek karakterler ne kadar gerçek bilmiyorum ama hepsi birer karaktersizlik örneği erkek müsvettesi. gerçi erkeklerden birinin pucca'dan sonra evlenmesi acaba erkekleri bu kadar dengesiz kafası kırık tiplere pucca mı dönüştürüyor diye merak ettirdi açıkçası..
kedinin bile bakanı var iyi mi?
ıssız adam göndermeleri/yorumları çok güzeldi gerçekten harfi harfine katılıyorum bunu söylemeden geçersem haksızlık olur.. ama kitabı tavsiye eder miyim ne yazık ki bu kitabı sadece ve sadece kumsalda plajda eğlenmek için bile değil güneşlenirken boş o bomboş vaktinizi öldürmeniz için tavsiye edebilirim..
goodreads puanı yok ama benim kişisel puanm 5/2 o dereceydi artık siz düşünün..şimdi sürünerek yatağıma dönüyorum yapayalnız geçirdiğim hasta saatlerimi başka bir kitapta öldürmeye gidiyorum.

keyifli pazarlar..


19 Eylül 2013 Perşembe

AYAKLI BELA (WALKING DISASTER) - JAMIE McGUIRE


serinin ilk kitabı olan tatlı bela'yı açıkçası pek sevememiştim.. yine de benim şu meşhur "bitirmezse ölecek" hastalığımdan dolayı olayları değişik bir bakış açısıyla okumak istiyordum. o yüzden kitabı alınacaklar listesine zaten eklemiştim fakat ille kitap'ın düzenlediği çekilişi gördüğümde bir ihtimal şansımı denemek istedim ve bende çekilişe katıldım.
kazandığımı öğrenince gerçekten çok sevindim çünkü daha önce hiçbir çekiliş kazanmamıştım amorti bile çıkmayan "o" insanlardanım hoşuma gitti:)
kitap araya hafta sonu girmesine rağmen 5 günde elime ulaştı..

bende hemen okumaya başladım açıkçası ne beklemem gerektiğini bilmiyordum. travis'i sevememiştim ilk kitapta abby içinse hiç bir şey diyemiyorum okuduğum en saçma kadın karakterdir muhtemelen ama kitabı elime aldığımda tamamen akışına kaptırdım.zaten kitap travis'in bakış açısından yazıldığı için başlı başına benim için cezbediciydi aşk romanlarıyla ilgili en büyük sorunum sadece kadın karakterlerinin bakış açısını yansıtması erkek karakteri sır küpü gibi bırakmasıydı. bu yüzden ayaklı bela tatlı bela'ya göre 1-0 önde başlıyordu gözümde..
goodreads puanı 5/4.27 benim kişisel puanımsa 5/4.5..

 
evet kitap travis'in çocukluğundan, annesinini ölümünden ve ona son sözlerinden başlıyor ama hemen bir daha ki bölümde abby'le ilk konuştuğu günden devam ediyorlar..
birlikte olduğu kızlardan sürekli şikayet etmesine rağmen ilgi göstermeyi kesinlikle kesmiyor sevgili travis. abby ona taşınana kadar hatta o zaman bile durum aynen devam ediyor. bol bol içsel hesaplaşma görüyoruz iç sesleri birbirini yiyor travis'in ama hiç bir sonuca varamadan duygu zayıflıktır yaşasın tek gecelikler diye içmeye devam ediyor..

ilk kitabın beni hayal kırıklığına uğratan yanı abby evdeyken salona iki tane kız getirmesi olmuştu. o an ben kafamda bitirmiştim travis'i kitabın ilerleyen bölümlerinde çokça yaptığı gibi ağzıyla kuş tutsa bile yaranamayacaktı bana. ayaklı bela'da bu olayın yine tamamen üstü örtülmüş travis hatırlamıyor bile es geçilmiş çok üzgün falan o kadar..  bilmiyorum belki de amerikan bakış açısıyla bakmak lazım olaya. aslında travis'in yaptığı tek hata zaten bu. kitabın geri kalanında insan nasıl katil edilir bunu öğretmeye çalışıyor hepimize abby. tatlı belayı okurken az çok abby ne düşünüyor ne halt etmeye çalışıyor anlıyordum ama travis'in bakış açısından olaylar gerçekten muamma, kızın bütün davranışları dengesiz, katlanılmaz ölçüde kendini bilmez. ısrarla başka bir çocukla görüşmeye çalışması, gece travis'le birlikte olup sabah kaçması yani kız bir sorun abidesi ayaklı bela harbiden tatlı bir yanı da yok. kız o kadar yanlış bakıyor ki travis'e ve ilişkilerine adeta travis'i görmüyor onun için yaptıklarını, sürekli çabalamasını, hakkındaki iyi niyetlerini hiçbir şeyi fark etmiyor. o kadar uzak, o kadar soğuk, o kadar sevgisiz ve bana göre bencil.

hele ki abby'nin babası geldikten sonra olanlar.. seni ne  alakadar ediyor babanın borcu? hadi bir şekilde alakadar ediyor travis senin için bir dünya adamla dövüşüp vegasta ringe çıkıyor sen ne yapıyorsun? adamı terk edip haftalarca suratına bakmıyorsun tabii arada anlam yüklemeden sevişmeyi de ihmal etmiyorsun. gerçekten abby'nin akli dengesinden uzun uzun şüphe ediyorum o kadar antipatik bir durum ki..

kısaca benim kitaptan nefret etmemin de, sinirlerimi bozmasının da sebebi abby denen şahısmış başka da bir şey değil.. travis'in o tek kusurlu hareketini saymazsak abby'ye trilyon kat fazla geliyor adam.

kısaca kesinlikle ama kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum zira resmen aydınlanma yaşadım ve bu hikayedeki tek tuhaf kötü cadının abby olduğunu fark ettim. zamanında benim gibi travis'e gıcık olmuşsanız eğer travis'i çok seveceksiniz yok eğer zaten travis'i çok seviyorduysanız travis'e aşık olacaksınız..

son söz olarak belirtmek istiyorum ki, kitabın sonuna eklenen o son bölüm gerçekten harika olmuş. tatlı bela eleştirimde aynen şu cümleyi kullanmıştım "beni o mutlu sona inandıramadılar." ben ve benim gibi düşünen herkes için 11 yıl sonrasını gösteren o bölüm muhteşem olmuş kitabı gerçekten mutlu mutlu kapattım. kadın karaktere gözlerinizi yumun çünkü bu enfes hikayeyi travis maddox anlatıyor, dinlemek isteyeceksiniz.







16 Eylül 2013 Pazartesi

SAKLANMIŞ (HIDDEN) - P.C. CAST + KRISTIN CAST #10


ARKA KAPAK
Işığın Olduğu Yerde Karanlık Saklanamaz

Sonunda Zoey isteğini elde etmiş ve Vampir Yüksek Konseyi, Neferetin gerçek yüzünü görmüştür. Bu sayede Zoey ve çemberi kendilerini ve çok sevdikleri okullarını her geçen gün biraz daha güçlenen Karanlıktan korumak için yardım almaya başlamıştır. Güvensizlik tohumlarının filizlendiği ve Karanlığın karmaşa yarattığı Gece Evinde herkesin birlik olması gerekmektedir ama bu, son derece zor görünmektedir… Gerilim gittikçe artarken Zoey ve çemberi Karanlığın galip gelmesini çok geç olmadan engelleyebilecek midir?

Gece Evinde kaos ve karmaşa artıyor...



açıkçası bu serinin çok uzadığını, gereksiz uzadığını düşünenlerdenim ben. o yüzden zaten çok büyük bir beklentiyle okumaya başlamamıştım, enfes maceralar falan olmayacağını biliyordum ama benim bir seriye başladığımda geçirdiğim "bitirmezse ölecek" hastalığından dolayı bunu da okudum diğerlerini de okuyacağım. peki hiç başlamamış ve başlamayı düşünenlere ne mi diyorum? başlayın bu seriye ama çok büyük beklentiler içine girmeyin hatta kafa dağıtmak dışında hiçbir şey beklemeyin.
goodreads puanı 5/3.96 benim kişisel puanım 5/3

bence gece evinin asıl sorunu düşman eksikliği ve çok fazla ergenlere hitap ediyor olması..
arkadaşım güya vampir kitabı okudum ben karanlık filizlerinden başka hiçbir şey kan içmedi? allasen mısır gevreği yiyen kola bağımlısı vampir mi olur nasıl bir dünya bu? muhtemelen benim şu an hatırlamadığım bir açıklaması vardır ilk 1,2,3,4,5,6,7,8,9 herhangi bir kitaptan birinde ama fark etmez. o ambiyansı yaratmak zorundasın konu vampirse, bitti. 

diğer bir konu da düşman eksikliği evet. düşmanımız sadece ve tek başına bir yüksek rahibe. o kadar zayıf ve o kadar düşmansız bir düşmanlık ki ortada dönen.. beyaz boğalar kötülük simgesi olmuş triplere giriyor falan.. bu kötü taraf o kadar zayıf ki üflesen yok olacak potansiyelde ama sırf hikayeyi sündürmek için neferet'e kimse dokunmuyor, herkes salağa yatıyor.
insan soylular, vampir konseyi, gece evi, tanrıçanın bizzat kendisi..
iyilik demek mal olmak değil ki güzel kardeşim nedir bu durum?

üstüne üstlük sürekli ergenler gibi aralarında didişip durmaları.. güya dünyanın eksenini değiştirecek, kainatın feleğini şaşırtacak bir karanlık güç, bir düşman var karşılarında ve bunlar hala birbirlerine laf sokup eğleniyor. daha itici bir şey düşünemiyorum eğlenceli, espirili falan değil bende tamamen mal bunlar anlaşıldı gibi bir hissiyat yaratıyor. ortalık yüksek rahibe, profesör dolu şunlara bir yol gösteren, bi titreyin kendinize gelin diyen yok bilakis biri yardım isterse defol git daha çok çalış tanrıça yol gösterir şekerim falan diye cevaplar alıyorlar..
dünyayı kurtarmak size kaldıysa vayy dünyanın haline..
 
zaten son bir kaç kitabı okunmaya değer kılan tek şey stevie rae ve rephaim'di onlar olmasa çekilecek çile değildi.. kalona'nın da bir değer kattığını itiraf ediyorum. bu kitaptaysa okunmaya değer tek şey, içimde biraz duygu, heyecan uyandıran tek şey aurox'tu çünkü zaten ben oldum olası heath'i seviyordum, stark ve türk erkeğinin en beter örneğinin bile erişemeyeceği maçoluk seviyesi beni deli ediyordu.. iki tane de çak istersen yüksek rahibene ne dersin?

o yüzden bir tek aurox-heath olayını zevkle okudum merak ettim ve ilerisi içinde zoey'le tekrar birlikte olacaklarını umuyorum beni heyecanlandıran tek şey bu. işin aslı bu kadar yermek istememiştim ama yazmaya başlayınca kafamda cümleler böyle gelişiverdi. yine de gözünüzü korkutmak istemem sonuçta kötü kitap yoktur değil mi?

KAÇIK KAFE (THE LUNATIC CAFE) LAURELL K. HAMILTON #4


serinin en güzel  ikinci kitabı (birinci bence kanlı kemikler)  hakkında yazmaktan çok mutluyum. bu kitabı daha önce birkaç kez okumama rağmen sizlerle görüşlerimi paylaşmadan önce bir kez daha okudum. yine o kadar sarıp sarmaladı, içine kattı ve alıp götürdü ki beni inanın yolda okurken otobüste ineceğim durağı kaçırmama yol açtı. -bakın o kadar yani- bir de ilk okumada aldığım zevki hayal edin artık siz. yazı da bolca içeriğe gireceğim baştan belirtiyorum:)
goodreads puanı 5/4.10 benim kişisel puanım 5/4.50

kaçık kafe'de anita sürü ile tanışıyor. biliyorsunuz bir önceki kitapta richard zeeman (likantropların dünyasında kurtadamlar sürüsünün ikinci alfa erkeği) tanışmış ve müthiş bir elektriklenme yaşamışlardı. kitabın noel zamanını yansıtması da ayrıca çok hoş olmuş. marcus ile olan sorunlarından anita'ya hiç bahsetmediği için richard anita'yı hayalkırıklığına uğratıyor biraz. idealist ve iyi niyet abidesi richard saflık derecesinde dünyanın adil bir yer olduğuna ve kimseye zarar vermezse kendisine de zarar verilmeyeceğine inanıyor.. yani hayal dünyasında yaşıyor.. marcus onu tehdit olarak görüyor ve ne olursa olsun ortadan kaldırmaya kararlı. anita'yı toplantıya çağrıldığı akşam kaçık kafe'de sürünün lideri ve alfa dişi reina ile tanışıp dominantlığını ilan etti. evet sürü içinde anita bir dominant ve bu tüm meydan okumalara cevap vermesi gerektiği anlamına geliyor.

bu arada şehre gelen  edward yeni aldığı iş ile ilgili  anita'yı bilgilendirmek için otel odasına çağırıp elinde delil olarak tuttuğu carta filmini (insanların seks sırasında dönüşen likantroplar tarafından öldürülmesiyle sonuçlanan bir çeşit porno) anita'ya izletti. bu filmleri çeken de kim bilin bakalım? tabi ki reina. anita richard'ı çağırdı ve durumu onunla da paylaştı.

tüm bu sürü işlerinin içinde richard anita'ya evlenme teklif etti. evet yanlış okumadınız aynen ve anita teklifi kabul etti. jean claude'un aşığı olan,  peşindeki hain vampir greetchen anita'yı tehdit ederek jean claude'un peşini bırak yoksa ölürsün dediğinde anita rahatlıkla richard'ın teklifini kabul ettiğini söyleyerek yakayı sıyırdı. ancak greetchen bunu jean claude'nin duyması için ısrarcıydı. ve anita söyledi. evet bu açıklama üzerine yakışıklı ama tehlikeli vampirimiz ve şehir efendisi JC eşit koşullarda süre ister. ben de sana kur yapacağım ve benimle de çıkacaksın, eğer bu süre sonunda hala onunla evlenmek istersen ikinizi de rahat bırakacağım diye şerefi üzerine söz verir.


maceralar tüm hızıyla kitabın son sayfasına kadar devam eder. iyi adam olması gerekenler (şerif titus ve yardımcısı puşt aikinsen) bu kitabın azılı kötü adamları arasında yerlerini aldılar. bunlar yüzünden anita sürünün ilk toplantısında tanıştığı genç kurt stephen ile aynı kafese kapatıldı. stephen genç ve deneyimsiz bir kurt olduğundan dolunayda dönüştüğü anda beslenme ihtiyacı doğacak ve bu olduğunda da kan veya seks ile beslenecektir. ancak tecrübesizliği yüzünden kan ihtiyacını sekse çevirememe ihtimali yüksek. richard ile edward ise yan kafeste. richard tüm alfa kurtadamlığını ortaya dökerek stephen'i kontrol altında tutmaya çalıştı. anita ise tüm cesareti ile yine bir numaraya oynuyor. 

ilk sayfasından son sayfasına kadar heyecan dinmiyor.herkese şiddetle tavsiye ediyorum ve tekrar hatırlatıyorum ki uzun bir seri olmasına karşın kitaplar birbirinden bağımsız hikayeler içeriyor. ve mutlaka geri dönüşler ile okuyucu aydınlatılıyor. yani ilk kitaptan başlamadım diye üzülmeyin. elinizde herhangi bir anita varsa derhal okumaya başlayın. kesinlikle tüm seriyi satın almadan duramayacaksınız.






sevdiğim bazı diyaloglar;


kaçık kafe ben polly nasıl yardımcı olabilirim?
- richard'la konuşmam gerekiyor.
- özür dilerim burada o isimde bir garson çalışmıyor.
- bak dün gece marcus'un konuğuydum. richard'la konuşmam gerekiyor acil bir durum.
- bilmiyorum yani şimdi hepsi arka odada ve çok meşguller.
- richard'ı hemen telefona çağır.
- marcus rahatsız edilmekten hoşlanmaz.
- polly'di değil mi? bak on üç saatten fazla süredir ayaktayım. eğer richard'ı telefona çağırmazsan, oraya gelip şahsen kıçını dağıtacağım beni anlıyor musun?
- siz kimsiniz?
- anita blake
- ah richard'ı çağırıyorum hemen anita hemen şimdi..

(anita richard ile konuştuktan sonra yaklaşık 15 dakikayı polly'yi ona zarar vermeyeceğine ikna etmeye çalışarak geçirdi)


ve



Greetchen: onu duydun mu jean claude? başkasıyla evlenecek. başka birisini seviyor.
jean claude: ona beni sevip sevmediğini sor, greetchen. sor ona!
greetchen: onu sevmiyorsun.
jean claude: beni seviyor musun, ma petite?
anita: sanırım hayır dersem bana inanmazsın.
jean claude: sadece evet diyemez misin?
anita: evet ruhumun karanlık çarpık bir yönü ile seni seviyorum. mutlu oldun mu?
jean claude: beni severken onunla nasıl evlenebilirsin?
anita: onu da seviyorum jean claude.
jean claude: aynı şekilde mi?
anita: hayır.
jean claude: bizi nasıl farklı seviyorsun?
anita: daha kendimin anlamadığı şeyi, sana nasıl anlatacağım? lanet olsun jean claude. bunu kelimelerle ifade edemiyorum. hayatımı richard ile sürdürdüğümü görebiliyorum ama bunu seninle yapamıyorum.

14 Eylül 2013 Cumartesi

CUMARTESİ İLK 10: 2013 YAZINDA OKUDUĞUM EN İYİ KİTAPLAR



okuduğum her kitaptan irili ufaklı bir şeyler katarım kendime.. o yüzden hiçbir kitap için kötü diyemem kitapların sadece iyileri ve daha da iyileri olur.. sihirli okumalar'ın düzenlediği cumartesi ilk on etkinliği çerçevesinde de bu yaz okuduğum kitapların daha da iyilerini sıralayacağım..
her birine kefil olcağım kitaplar bunlar içlerinde henüz blogumda yer vermediğim bir türlü sıra getiremediğim kitaplarda var..

1)GABRIEL'İN CEHENNEMİ - SYLVIAN REYNARD (TIK TIK)




2) GABRIEL ARAFTA - SYLVAIN REYNARD (TIK TIK)




3) CEHENNEM - DAN BROWN (TIK TIK)




4) GÜNAH PAZARI - LAURELL K. HAMILTON (TIK TIK)




5) SADİST - STEPHEN KING (TIK TIK)




6) AŞKIN RESMİ - NORA ROBERTS




7) TRUVA TANRIÇASI - P.C. CAST (TIK TIK)





8) YARIN VE DAİMA - NORA ROBERTS (TIK TIK)




9) GÖLGE HIRSIZI - MARC LEVY




10) ON BİR DAKİKA - PAULO COELHO






13 Eylül 2013 Cuma

SADİST (MISERY) - STEPHEN KING


 bu kitabı çok önceleri konusuna falan bakmadan öylesine almıştım.. ve uzun bir süredir neredeyse iki yıldır kitaplığımda öylece duruyordu.. taa ki pinuccia'nın kitapları'nda düzenlenen yazar ayları etkinliğini görene kadar.. eylül ayı yazarı stephen king'ti ve bende "sadist" kitabıyla etkinliğe katılmak istedim..

daha önce yazarın sadece cep kitabını okumuştum ve karşıma nasıl bir şey çıkacağını bilmiyordum sıkılmaktan endişe ediyordum fakat kitabı elime alınca nasıl inanılmaz bir yanılgı içinde olduğumu anladım.. ilk 50 sayfa bitmeden kitap sizi içine çekiyor, tedirgin ediyor, o mutsuzluğu ve umutsuzluğu iliklerinize kadar hissettiriyor. goodreads puanı 5/3.99 benim kişisel puanım 5/4.50

hızlı başlangıcı gibi kitabın devamı da aynı tempoyla hızlanıyor dehşet'in şiddetin dozu öyle artıyor ki akıl sınırlarını zorluyor sizi korkutuyor finale doğru tek bir sayfasında tempoyu kesmeden son anına kadar sizi nefessiz bırakan bir roman bu. ben sabah başladığım kitabı aynı gün bitirdim ve şu an hala kendime gelemeyerek deyim yerindeyse elim ayağım titreyerek yazıyorum bu yorumu..

trafik kazası yapan paul'ün bacakları kırılmıştır.. müthiş bir talihsizlikle kendisini fanatik hayranı "deli" annie wilkes bulur ve doktora götürmek yerine kendi evine götürür..  başlarda takıntılı bir fanatik olduğunu düşündüğümüz bu kadın paul'e işkenceler etmeye başlar. agrı kesicisini vermemeler, pis suları zorla içirmeler, aç bırakmalar.. ama bunlar gözünüzü korkuttuysa söylemek zorundayım bu daha başlangıç..

 buradan sonra içeriğe gireceğim.. ilk 50 sayfada gerçeten olayın akışına çoktan kendimi kaptırmıştım. kitabı kapadım. derin bir nefes aldım ve daha önce hiç yapmadığım bir şeyi yaptım.
kitabın sonuna baktım çünkü eğer kitap paul'ün vahşice katledilmesiyle bitiyorsa gerçekten bunu kaldıramayacağımı hissettim..

bu başarıyı kaç tane yazar gösterebilir bilmiyorum ama korku romanıysa işte korku romanı budur türünün severlerine duyurulur hala ensemdeki tüyler diken diken..

ve annie sadece acınası aklını kaybetmiş bir yaratık değil aynı zamanda bir seri katil.. hem de bebek katili.

durumlar çok tehlikeli işler çığrından çıkmış halde.. daha fazlasını yazmak hissettiğim o katıksız dehşeti daha iyi tarif etmek istiyorum ama bu kitap kesinlikle okunması gereken bir kitap o yüzden benden dinlemeyin alın ve okuyun.. hoşunuza gidecek mi gitmeyecek mi bunu söyleyemem ama daha önc hiç yaşamadığınız bir deneyim yaşayacaksınız bunu kesinlikle söyleyebilirim, bu kitabın vaad ettiği de bu...






Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...