25 Eylül 2014 Perşembe

KİMLİKSİZ - SELVİ ATICI


Yeni yazarların kitaplarının basılması hoşuma gidiyor çünkü Türk edebiyatının ciddi taze kana ihtiyacı var. Çoğu yayınevi Türk yazarlara sıcak bakmıyor, okuyucu olarak itiraf etmeliyim ki bende iki kere düşünüyorum yerli yazar olunca.

Bütün bu önyargıları kırmak için okumaya ve yorumlamaya çalışıyorum Türk yazınını ama zihniyet her yerde kendini gösteriyor. Deryal dediğimiz asıl adam ağır abi tadında bir tip, gece kulubü sahibi, zengin vs, vs...

Her şey aslında çok güzel başlıyor.

Bir kızla tanışıyor ve kıza gereksiz derecede kafayı takıyor, biz en iyisi şuna diyelim ki aşık oluyor. Kitap o kadar güzel başladı ve o kadar güzel ilerledi ki şu yorumu yazmak cidden canımı sıkıyor çünkü okurken böyle hissettirmemişti.

Deryal Türk karakterler içinde gerçekten efsane olabilirdi, çizgi film seyretmekten hoşlanan, oyuncak koleksiyonları olan bir adamdan bahsediyoruz. Küçüklüğünde yaşadığı şeyler var ki karakterindeki bütün bu tezatları mis gibi açıklıyor, ya düşünün ki her şey neredeyse kusursuz ilerliyor. Sonunda dedim kendi kendime sonunda düzgün bir hikaye okuyacağız.

Tabii bunu dediğim an her şey tepe taklak çöküp, bildiğin başıma yıkıldı.

Okuyacağım kardeşim spoiler verme diyenler sayfayı terk etsin, kitap içinde her şey çok güzel giderken olacak olan saçmalığa hazır olsun. Kalanlaraysa mesajımdır.

Aşk her şeyi affetmez! O sadece bir şarkı.

Yani nasıl bir ülkede yaşıyoruz, insanlar nasıl kafalar yaşıyorlar... Ataerkillik aşırı dozda olduğunda öldürücü bir şey olsaydı, toplum olarak çoktan ölmüştük.

Tecavüz bırakın sevgiliyi evlilik içinde bile olsa tecavüzdür. Önce bekareti aşırı bir şekilde kutsayan kafa, kızdığı zaman da sahip olduğu tek iktidar-otorite simgesini kullanıp kadına tecavüz ederek onu cezalandırıyor. Bir kitap ancak böyle katledilebilirdi. Hiç kimse tecavüzcüsüne aşık kalamaz, tabii fantazi yapmıyorlarsa!

Pardon ama çok yanlış gelmişiz sanırım, ben bunu aşk romanı sanıyordum.

Bunlar hep zihniyet problemi. Bunları normalleştirmeye, aman canım sende geçti bitti dedirtmeye çalışmak akıl alır şey değil. Biz idealize edilmiş roman karakterlerinde bile tecavüzü, tecavüzcüsüyle evlenenleri görüyorsak gerçekten artık komple fişimizi çekelim, pompei gibi bir şey lazım sanırım bize.

Kadına değer vermeyi öğrenemezsek, hiçbir şey olmayacak bizden. 

Keyifli Okumalar...

24 Eylül 2014 Çarşamba

CERRAH (THE LAST SURGEON) - MICHAEL PALMER


Bugün sevgili Michael Palmer'in "Cerrah" adlı kitabını biraz konuşacağız sizlerle. Ben sohbet havasında yazmayı seviyorum. sizin de sanki düşüncelerinizi duyar gibi oluyorum bazen yazarken.

Peşinen şunu belirtmem gerekiyor; Dr.House'un 8 sezonun tamamını izlemiş, şu an hala Grace Antomy'ye takılan, onun türk versiyonu olan "Doktorlar" adlı diziyi repliklerini ezberleyecek kadar izleyen biri olarak Michael Palmer ve Tess Gerritsen gibi yazarlar nimettir, özellikle benim gibi tıp bilimine ilgi duyan insanlar için çok önemlidir. Her şeyden önce bunu söylemeliyim. bu kitap ile ilgili de inanılmaz bir beklenti içindeydim. Kitap harika bir kitap fakat ben hayal kırıklığı yaşadım, neden mi?

Şöyle anlatayım, kitabın kapağına ve adına baktığınızda kariyerinin zirvesinde çok başarılı hatta tanrı kompleksi olan bir cerrah ile karşılaşmayı umuyorsunuz. Yani ben umdum arkadaş yalan mı söyleyeyim?İşte onun bakış açısından olayları izlemek vs. heyecan verici bir deneyim olacaktı. Ne yazık ki karşınıza psikolojik sorunları had safhada, yardım karavanında sadece klinik hizmet veren ezik ve yaralı bir adam olan Nick çıkıyor.
Jill kardeşinin ölümünü araştıran bir hemşire. Güzel, zeki ve akıllı  bir psikiyatri hemşiresi. Sevdim o karakteri aslında çok ciciydi.  Nick ile yolları kesişiyor ve birlikte mücadeleye girişiyorlar. Kime karşı mı?  Çok derin pisliklere karşı inanın. 

Koller karakteri bir yok-cinayet ustası. Yani istediği kişiyi soğukkanlılık ile öldürüyor ama kimse cinayeti çakmıyor. aslında bu karakter kendi başına bence bir kitap konusu olabilecek potansiyele sahip. İlginç bir adam kesinlikle. Kendine göre bir bakış açısı var ve kurbanlarına saygısı olan bir katil. İlginç bir cümle oldu değil mi? Evet Koller ilginç bir adam ve değişik bakış açısı var. Olayın özünde yine devlet meselesi, yine derin pislik. Olayın içine bunlar girdiği zaman mutlaka birilerinin canı yanıyor işte. 

Kitap son derece başarılı bir kitap, hikaye ise etkileyici, kurgu muhteşem. Ancak bu kadar doktor ve hemşirenin içinde de macera ve polisiye kısmında tavan yapmak da yazarın başarısı cidden. Biraz daha tıbbi gerilim olmasını isterdim. Nick'i daha aktif bir cerrah olarak görmeyi isterdim ama insan her zaman istediklerini alamıyor değil mi? Umuyoruz ki yazarın bir sonraki kitabındaki doktor daha başarılı bir portre çizer.

Herkese Keyifli Okumalar...



19 Eylül 2014 Cuma

VİZYONA GİRECEK EFSANE FİLMLER #2


Yakında vizyona muhteşem filmler giriyor. Elbette bunları anlatmak ve tanıtmak için kolları sıvadım. Kışın gelişiyle birlikte sinema mevsimi açılırken inanılmaz filmlerde salonlarda bizleri bekliyor. Fantastik ve animasyon severler mutlaka bir bakın, planlarınızı ona göre yapın :)


1) DRACULA: BAŞLANGIÇ - DRACULA UNTOLD


Vizyon Tarihi: 03 Ekim 2014

Tür: Aksiyon, Fantastik, Korku

Oyuncular: Luke Evans, Dominic Cooper, Sarah Godon

Konu: Dracula, gerçek bir efsane olan Vlad the Impaler'ın hikayesini odaklanarak Drakula'nın ve vampir mitolojisinin köklerine iniyor. Filmin yönetmenliğini ilk yönetmenlik tecrübesine imza atan Gary Shore gerçekleştirirken, başrollerde Luke Evans, Dominic Cooper ve Sarah Gadon bulunuyor.




2) ALAYCI KUŞ - MOCKINGJAY PART 1


Vizyon Tarihi: 21 Kasım 2014

Tür: Aksiyon, Dram, Macera

Oyuncular: Jennifer Lawrence, Robert Knepper

Konu: Katniss Everdeen, evi 12. Bölge'nin tamamen yıkıma uğradığını öğrendiğinde neler olup bittiğini görebilmek için oraya geri döner. Karşılaştığı manzara ise tam anlamıyla dehşet vericidir. Kazananların kaldıkları evler dışında her şey harabeye dönmüş, insanlar artık yeraltında yaşamaya başlamış ve hükümetin ölümcül politikasının karşısında hayatta kalmak için mücadele etmeye başlamışlardır. Nükleer silahların dahi söz konusu olduğu bu atmosferde, Katniss gerçekten de protesto hareketinin yüzü olmaya başlar ve bu sorumluluğu bir türlü kabullenemez. 




3) MADAGASKAR PENGUENLERİ - THE PENGUIN OF MADAGASCAR


Vizyon Tarihi: 28 Kasım 2014

Tür: Animasyon

Seslendirenler: Ben Stiller, Chris Rock

Konu: Madagaskar serisinin sevilen Penguenleri Skipper, Kowalski, Rico ve Private'in casusluk macerasına odaklanacağımız filmin seslendirme kadrosunda Benedict Cumberbatch, Eric Darnell, John Malkovich ve Simon J. Smith yer alıyor.
 


4) HOBBIT: BEŞ ORDUNUN SAVAŞI - THE HOBBIT: THE BATTLE OF THE FIVE ARMIES


Vizyon Tarihi: 17 Aralık 2014

Tür: Fantastik, Macera

Oyuncular: Orlando Bloom, Elijah Wood

Konu: The Hobbit üçlemesinin son bölümü olan üçüncü filmde, Bilbo Baggins'in heyecan dolu macerasını noktalamasını ve eve dönüş yolunu buluşunu seyredeceğiz. Ejderha Smaug ile karşı karşıya geldikten ve günahkar Hobbit Gollum'dan öeşhur güç yüzüğünü aldıktan sonra sağ salim eve ulaşıncaya kadar Bilbo'yu halen daha onlarca yeni serüven bekliyor.
İlk başta iki bölüm olarak tasarlanmasına rağmen Peter Jackson ve ekibi Hobbit Bilbo'nun maceralarını üçlemeye çevirmeye kara vermişlerdi. 





5) MÜZEDE BİR GECE: LAHİTTEKİ SIR - SECRET OF THE TOMB


Vizyon Tarihi: 26 Aralık 2014

Tür: Aile, Fantastik, Komedi

Oyuncular: Ben Stiller, Robin Williams, Owen Wilson

Konu: Daha önce serinin birinci ve ikinci filmlerini yönetmiş olan Shawn Levy üçüncü filminde yönetmenliğini üstlenmiş . Komedi dünyası tarafından gayet iyi tanınan aktör Ben Stiller ise diğer iki filmde olduğu gibi bu filmde de müze gardiyanı Larry Daley'yi canlandırıyor.



18 Eylül 2014 Perşembe

DİKKAT! AŞK ÇIKABİLİR - ASUDE


Size bahsedeceğim kitabın tuhaf olacağını hem de gerçekten tuhaf olacağını biliyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Yani zaten Türk bir yazarın ısrarla yabancı karakterleri kurgulamaya çalışması bana inanılmaz manasız gelse de okuduğum binlerce olumlu eleştirinin üstüne şunu bir okumak lazım diye düşündüm.

Doğrusu keşke düşünmeseydim çünkü sayfaları atlaya, atlaya zorla şerle okudum. Hangi baba kızını zorla hiç tanımadığı bir adamla evlendirir ki? İnsanın açık ara psikopat olması lazım zengin bir iş adamının kızını bırak bunu ülkenin yarısında kimseye yapamazsınız.

İkincisi Martin Turner olarak pazarlanan eleman bildiğin Mahmut Turner gibi davranıyor. Amerikalı, mavi gözlü fantastik bir insan olsun deyipte karakter olarak tutup bir Mahmut yaratmamalısınız. Hangi Amerikalı, hem de böyle güçlü nüfuzlu bir Amerikalı tehditle, şunla bunla evlendirilebilir? Fimlerden duyduğunuz bir cümle vardır "Ben Amerikan vatandaşıyım." O konsolosluk o saatten sonra bir dağ gibi önünüze dikiliverir ki diplomatik kriz nedir, nasıl çıkar anlarsınız canlarım.

Martin'in bu sadece ortadoğu'ya özgü kabalıkları, ayılıkları ve "Sen benim malımsın." gibi Ortadoğu dışında hiçbir yerde kurulamayacak cümleler kurması nasıl açıklanabilir hiçbir fikrim yok. İlkim'in tepkisizliği, silikliği, kendi hayatı için mücadele edemeyişi, kararlarını savunamaması... Despotluğa aldırmayıpta annesinin yaşam tarzını kınaması; nasıl güleceğimi şaşırdığım unsurlar.
 
Maryson ve Seth desen ayrı bir enteresanlık silsilesi.. Yani Amerika'da kocasından boşandıktan sonra hiç kimseyle birlikte olmayan bir kadını doktora götürürler iyi mi değil mi diye. Kimse böyle bir şey beklemez seksi normalleştirmiş ve kanıksamış bir toplumda. Ve çocuk kaçırma diyalogları falan hücceten saçma, orada kadınları -hele ki zengin ve saygın bir kadını- koruyan yasalar var. Çocuk kaçırmayı deneyebilirsiniz ama bu çocuğunuzu son görüşünüz olur.

Hele ki kürtaja kişisel bakış açısını olabildiğince taraflı yansıtan "Embiriyo'yu öldürdün mü?" triplerine kızsam mı gülsem mi bilemedim. Seth adında bir adamın 3 kız çocuğundan sonra tüp bebek yapmaya çalışan Hasan amca gibi erkek çocuk diye delirmesi hiçbir şart altında mümkün ve imkanlı değil.

Kısaca kitabı pek parlak bulmasam da sevenleri olduğunu tahmin ediyorum. Türünün sevenlerine tavsiye edilir neredeyse hiç düşünmeden okunan ve biten bir kitap. Benim içinse ufak çaplı bir kara listeye girdi.

Herkese Keyifli Okumalar...

16 Eylül 2014 Salı

KURŞUN (BULLET) - LAURELL K. HAMILTON


Anita serisinin her kitabı benim için altın değerindedir bir kere onu söyleyerek başlayalım. Bu güne kadar okuduğum serilerin içinde en iyi ama en iyi olanı ve bana en çok okurken keyif veren seridir. Dönüp dönüp birinci kitaptan itibaren belki dört beş kez okumuşumdur. 

Anita karakterini seviyorum, Jc, Richard, ve tüm karakterleri seviyorum bir kere. Onların maceraları bana keyif veriyor. Tabi ki lourell'i tek bir konuda eleştiriyorum serinin beşinci ve altıncı kitabından sorna ardeur muhabbetine aşırı seks içerikli yazmaya başladı yani bu kadarına gerek yoktu abarttı diye düşünüyorum.

Kurşun'da karanlığın annesi Marmee Noir Anita'ya sahip olmaya çalışıyor. Kendine bir beden arıyor ve Anita'nın bedeni onun çok ilgisini çekiyor çünkü o bir nekromensır ve metafiziksel bir sürü gücü var. Büyü gücü var, vampir güçleri var falan filan.  Bedeni olmayan bir varlıkla nasıl savaşılabilir? Tabi ki metafiziksel yollarla. Anita ve diğerleri müthiş bir şekilde karşı koyuyorlar ve kendi konseylerini oluşturma çabası içine giriyorlar. 

Bu kitapta en çok ilgimi çeken şey Richard'daki değişim. Her zaman muhalefet olan ve uyumsuzluk gösteren  Richard bu kitapta inanılmaz derecede uysal ve paylaşımcı. Çok şaşırtıcı gerçekten çünkü Laurell bu karakteri yani Richard'ı o kadar inatçı, bencil ve huysuz betimlemişti ki bu güne kadar okurken şoktan şoka girdim. 

Kitabın ilk yarısı yatakta geçiyor arkadaşlar abartmıyorum cidden öyle. Karanlık anne Belle Morte ve Padma'yı (konseyin iki üyesi) ele geçirmiş ve onları Anita'yı ele geçirmek için metafiziksel olarak kullanıyor. Kendisi ölüm aşığı olarak anıldığı için ölümle besleniyor ve onlara bu yolla saldırıyor. Kafalarına girerek birbirlerini öldürmelerini istiyor ama anita ve Jc beslenme şeklini değiştirerek ardeur devreye sokuyorlar. Kısacası birbirlerini öldürmek mi? Sevişmek mi? İkinci seçenek daha makul geliyor tabi.

Karanlık anne'ye karşı güçlenmek için altın kaplanları bünyelerine katmak isteyen bizim ekip onları etkilemek için de elinden geleni yapıyor. Bu kitapta Anita önceki kitaplarda  çok etkilendiği ve hatta "Kurabiye Canavarı" adını taktığı aslanadam Haven'la yan yana geliyor.

Polis işlerine neredeyse hiç bulaşmamış bu kitapta. Sadece bir konu hakkında fikri soruluyor o kadar, o da adet yerini bulsun diye yani yazar tarafından iki satır yazılmış. Oysa ki anita bir ajan aynı zamanda mümkün değil o kadar uzak kalması. Dolph yoktu, Zebrowski yoktu, çavuş Storr yoktu. Kısacası polis işi yoktu, bence anita biraz yataktan çıkmalı artık. 

Kitabın sonu belirlenmemiş yani okudum, okudum, okudum ve sonu yok. Öylece ortasında bitmiş gibi şimdi bir sonraki kitap ne zaman yayınlanır? Allah (ve Artemis) bilir... 
 
Herkese Keyifli Okumalar..

14 Eylül 2014 Pazar

SADECE SENİ SEVDİĞİMİ SÖYLEMEK İÇİN ARAMIŞTIM - EDA TUZCALI


Bugün size bahsedeceğim kitap Altın Bilek Yayınları'ndan yeni çıkan romanlardan biri. Yerli yazarları çok fazla okumadığımı bilirsiniz ama bu kitabın insana kendini zorla merak ettirten enteresan bir konusu var.

Kabul edelim ki Türkiye'de "Telekız" adıyla anılan bir çeşit meslek grubu (!) var. Özellikle 90'lı yıllarda patlama yapan, televizyon kanallarına bile reklam verebilen bir oluşum olduğu herkesin malumu. Bütün bu şartlar altında Sadece Seni Sevdiğimi Söylemek İçin Aramıştım'ı okumak farz olmuştu.

Aslında kitaba ilk başladığımda çekincelerim yok değildi. Sadece belli kesim tiplerin en ilkel içgüdülerini tatmin etmek için kullandığı bir platformda aşk nasıl olur ne kadar olur bilemiyordum.

Endişeler, umutlar ve beklentilerle kitaba başladığımda bütün bu korkularımın yersiz olduğunu anladım. Sude veya nam-ı diğer Su hazırlamak istediği bir tez için konu olarak "Telekız" kavramını seçmiştir. Tabii Sude'nin bu işe bilimsel bakış açısıyla bakması karşlaşacağı hiçbir şeyi değiştirmez. Tam olarak umduğum ve beklediğim gerçekçilikle okuyucuyu da gereksiz ayrıntılarla boğmadan Sude'nin ev işleri yaparken erotik sohbetlere girmek zorunda kaldığı gerçeğini de es geçmiyor.

Tabii aslında bütün bu anlattıklarım kitap için sedace bir başlangıç ve giriş. Asıl hikaye Mert'le birlikte gelişiyor ve hiç beklemediğimiz yönlere gidiyor. Mert'le telefonda paylaşılabilecek yakınlıktan çok daha fazlasını paylaşsalarda mantıklı olan tek şeçenek, yani kesin bir ayrılık yakalarına yapışıyor.

Kitapta gerek diyaloglar gerek betimlemeler eğlenceli ve göz doldurur cinstendi. Sude'nin annesiyle Mert'in tanışması gibi insanı eğlendiren ve yüzünde gülümseme bırakan detaylar efsane olaylar arasındaydı. Sadece Seni Sevdiğimi Söylemek İçin Aramıştım tam anlamıyla gerçek bir modern zaman masalı.

Eda Tuzcalı'nın kalemini beğensem de kitapta yan karakterlere çok fazla yer verildiğini söylemeden geçemeyeceğim. Yani huzur içinde bir yemek yiyebilmelerini isterdim mesela, okuyanlar hemen hislerime katılacaklardır. Gerçi yan karakterlerin hikayelerini okuma ihtimali beni gülümsetmiyor da değil.

Herkese Keyifli Okumalar.


11 Eylül 2014 Perşembe

KÖTÜ ÇOCUKLAR (DOWN TO YOU) - M. LEIGHTON


Kötü Çocuklar'ı o kadar çok her yerde gördüm ve öyle iyi eleştirilerini okudum ki sonunda kitabı okumaya adeta mecbur hissettim. Okuduğuma memnun muyum? İlginç ama cevap evet.

Erotik romanlardan artık içi geçmiş bir insan olduğum için ister istemez "Çok, çok sevişiyoruz." konulu kitaplardan kaçmaya çalışıyorum. Tabii ne hikmetse bir türlü onlardan kaçamıyorum zira her taraf erotik romanlarla dolu. Konuyu dağıtmadan kitaba dönersek Kötü Çocuklar kesinlikle beklediğimden çok farklı bir kitaptı.

Farklara gelirsek. Öncelikli olarak yazım dili bugüne kadar okuduğum hiçbir kitaba benzemiyordu. Neredeyse bütün cümleler şimdiki zaman kalıbıyla kurulduğundan ilk başta insana tuhaf hissettirse de zamanla kesinlikle alışılıyor yine de klasik yazım tarzlarını sevdiğimi söylemeden geçemeyeceğim. Tabii zevk meselesi.

Aslında okuduğumuzun bir erotik roman olduğunu düşünürsek şimdi ki zamanla cümleler kurmaları "Anı Yaşa Bebeğim" gibi bir anlam da içeriyor olabilir sanki.

Kardeşlerimiz Nash ve Cash ikisi birbirinin tıpa tıp aynısı fiziksel olarak. Yani ikisi de über süper yakışıklı ve yunan tanılarını kıskandıracak cinsten. Aralarındaki en önemli fark Nash başarılı, avukat ve efendi bir adamken Cash lise terk, gece kulübü sahibi, striptizci taklidi yapabilen, bağlanmakla zerre ilgisi olmayan klasik kötü çocuk.

İtiraf etmek gerekirse Cash'i gördiğüm ilk sayfada kitaptan hoşlanmıştım ama Nash'in varlığı resmen aklımı başımdan aldı. Şunu da söylemem gerek ki kitap en sevdiğim şeylerden birini içeriyor. Erkek karakterlerin bakış açısı. Bunu benim gibi neredeyse herkes seviyor. Bu yüzden kitap için inanılmaz bir artı. Hem Cash'in hem de Nash'in bakış açısını bol bol yakalama fırsatımız oluyor.

Kitabın sonunda herşeyin gidişatını değiştiren devasa bir olay-bilgi bağıyla bütün ahlaki çelişkiden ve Elena Kompleksi'nden kurtuluyoruz ki bu benim için gerçekten olumlu bir gelişme oldu, aslında ikinci kitabı almak istememin tek sebebi kendisi.

Neyse konuşup değerli bilgileri klavyemden kaçırmadan evvel yazıma son veriyor, herkese keyifli okumalar diliyorum :)



3 Eylül 2014 Çarşamba

KIŞ GÜNEŞİ - JENNIFER L. ARMENTROUT


Lux serisiyle tanıdığımız yazarın yeni kitaplarından Kış Güneşi uzun süredir okuma listemdeydi. Şimdi kitabı biraz evvel bitirdiğim için berrak bir hafızayla yorumunu yazmaya karar verdim.

Kitap kesinlikle diğer kitaplara benzemiyor. Konusu fanastik falan değil bizler gibi iki öğrenci arasında geçenleri anlatıyor. Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki kitabın öyle çok ahım şahım bir konusu yok. Arkadaş ayağına birbirine aşık iki insanın aynı evde mahsur kalmasıyla birbirlerine açılmaları hikayesi zaten oldukça bilindik.

Bu yüzden kitabı okumasanız da çok bir şey kaybetmezsiniz Yine de şunu söylemek zorundayım ki sadece kafa dağıtmak, stres atmak için bile okunabilecek biraz erotik ve oldukça espirili bir hikaye. Aslında kitabın en sevdiğim yanı hikayeyi sadece kadının bakış açısına hapsetmemesi oldu.

Kitapta sevgili Kyler'da sık sık düşüncelerini dile getiriyor. Gerçi bütün bu durum çok sevimli olsa da komik olmayan komedi dizileri gibi sürekli birbirlerini yanlış anlamaları ve bunun için endişelenmeleri insanı biraz sinir ediyor.

Kitapta öyle çok belli işlenen bir konu olmadığı için aşk-seks ikilisine biraz da aksiyon eklemek istemişler bu yüzden daha ilk an da kim olduğunu tahmin ettiğimiz bir takipçi-tacizciyle birlikte hikaye biraz daha ivme kazanmış.

Kar, noel ve tatil temasıyla benim gönlümü kazanan çerezlik kitaplardan oldu. Türünün sevenlerine veya kafa dağıtasım var diyen herkese tavsiye ederim. Daha dramatik şeyleri sevenlerse hiç bulaşmasın diyeceğim :)

Herkese Keyifli Okumalar.

1 Eylül 2014 Pazartesi

ZIT KİTAPLAR


 Zıt kitaplar mimi yine yapmak istediğim mimlerdendi, çoğu mimi seviyorum ama kitaplarla ilgili olanları daha bir çok seviyorum. Bu arada beni mimleyen sevgili blogger arkadaşım Çiğdem'e sevgilerimi gönderiyorum. 

Elbette blog'unu ziyaret etmelisiniz ama özellikle yazdığı hikayeyi okumanızı öneririm. Hikaye demeyelim Eylül'de Ayaz henüz bitmemiş bir roman aslında :) Bitse de toplusundan okuyup bir yorumlasak :) Çiğdem duy sesimi artık öpüştürt şunları ya:)
Neyse sorulara gelelim:)


1) Alım Zamanına Göre (İlk Aldığım ve Son Aldığım Kitap)


Zor sorular zor sorular.. Okuduğum ilk hikaye/roman tarzı şey Ayşegül Serisiydi ama onu gerçek kitaptan sayamadığım için ilk göz ağrım büyücülerin efendisi, sağ kalan çocuk ve kim olduğunu bilirsin sen diyorum :) Felsefe Taşı.

Son kitap kolay Nora Roberts'ın Villa kitabını indirimde görünce hop alıverdim. Yorumu da burada olur yakında.

2) Fiyatına Göre Zıt Kitaplar (En Ucuz ve En Pahalı)


Breh breh aslında en pahalı aldığım kitap o zamanın parasıyla tam 35 tl verdiğim bin küsür sayfalık Zümrüdüanka Yoldaşlığıydı. Vay be az mı ağlamıştım Sirius Black diye. Hey gidi. 

En ucuz dersek hmmm indirimden aldığım Emile Zola - Germinal 5 tl idi. Gerçi daha okuyamadım.

 3) Anlatıcısına Göre Zıt Kitaplar (İyi ve Kötü) 


Hmm aslında soruyu anlamadım o yüzden en işime gelen şekilde yuvarlıyorum. Okuduğum ve en sevdiğim anlatıcıya sahip kitap Sonsuza Kadar. Zira Jason'ın yani erkek karekterin de bakış açısını gördüğümüz ilk kitaplardandı kendisi.

En kötü anlatıcıysa tabii ki Abby yani Tatlı Bela. Yani Travis anlatırken aşık olduğum bir kitaba Abby anlatırken kafa atmak istiyordum. Gerçi sanırım ben Abby'ye kafa atmak istiyordum :)

 4) Kapağına Göre Zıt Kitaplar (En Sevdiğim ve Sevmediğim)
 

En sevdiğim kapak genel olarak arkadya yayınlarının neredeyse her kitabı ama illa bir tane söylemem için bu sıralar bakmaya doyamadığım Sessiz İntikam'ı söylemek istiyorum.

Çirkin dersek.. Ondan bol ne var? Aşk romanı olupta karın kası kaplı bütün kapaklardan tiksiniyorum. Ejder Serisi var çok sevdiğim ama sırf bu kapaklar yüzünden sinir oluyorum kitaplara. Neyse en kötüsüne gelirsek Kesinlikle Gabriel'in Cenneti demek istiyorum. Aşk romanından çok iktidarsız bir adamın acılarını anlatıyormuş gibi. 

 5) Uyruğuna Göre Zıt Kitaplar (Yerli ve Yabancı)


Yerli roman neredeyse hiç okumayan birine böyle bir soru sormak zalimlik. Şanslısınız ki bir kaç FMA okumuşluğum ve beğenmişliğim var. Şahane Gelin gördüğüm en büyük felaket olsa da Nefretten Sonra okuduğum en sürükleyici yerli roman olabilir.

En sevdiğim yabancıya gelirsek on yüz milyon tane bulabileceğim için ek bir cevap verebilmek sıkıntılı olacak. Judith'in bütün kitaplarına bayılsam da listeye ikinci kez girecek en sevdiğim kitap Sonsuza Kadar olacak. İnsan sevince seviyor işte.

  6) Kalınlığına Göre Zıt Kitaplar


 Kalınlığına göre zıt kitaplar deyince Anita ister istemez aklıma geliyor. Şeytani Düşler gibi devasa bir kitapla Leopar Adam Micah gibi incecik bir kitabın aynı seride olması zıtlığın dik alası oluyor :)


7) Hikayesine Göre Zıt Kitaplar (Hikaye - Kurgu)


Hikaye olarak favori kitabım Sarah Jio'nun Yağmur Sonrası kitabıdır. Hayatımda okuduğum en güzel hikayelerdendir. 

En sevdiğim kurguya gelirsek Adam Fawer'ın olasılıksız ve empati kitaplarının adını anma ihtiyacı hissetsemde 5. Dalga şu an ki güncel favorim oluyor.

 8) Türüne Göre Zıt Kitaplar (Fantastik - Romantik)


Konusuna göre zıt kitaplar.. Yine havada kalan bir soru bulduğuma göre şöyle yorumlamak istiyorum. Hobbit fantastik bir efsane olsa da romantik denilince Dublin Caddesi geldi. Son zamanlarda okuduğum en güzel kitaplardan.


9) Moduna Göre Zıt Kitaplar (Güldüren - Ağlatan)


Ağlatan kitap dersek kolay ağlayan biri olduğum için Saraj Jio'nun bütün kitapları diyebilirim. Özellikle Böğürtlen Kışı insanın böğrüne öküz oturtuyor.

Komikli dersek bin tane sayarım ama Ejder Serinin ilk kitabı Ejder'in Aşkı bu konuda gerçek bir efsane döne döne güldürüyor insanı. 


 Şimdi gelelilim eğlenceli kısma acaba ben kimleri mimliyorum?




Mimlendiniz! 
 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...