23 Aralık 2015 Çarşamba

RUHUMDAKİ CANAVAR - J. M. DARHOWER


Ruhumdaki Canavar'ı az  evvel bitirdim ve bu yorumu, düzeltiyorum; bu övgü yazısını gecenin bir yarısı yazmak istedim. Daha önce Gözlerindeki Canavar'ı okumuş ve tek kelimeleyle hayran kalmış, en sevdiğim hikaye ve en sevdiğim karakter olarak ilan etmiştim ama bu kitap bildiğimiz ve okuduğumuz her şeyin üstünde.

Nasıl anlatmak lazım inanın bilemiliyorum. Herhalde ilk söylemem gereken şey gidip kitabı almanız. Alın, hediye edin, okuyun ve okutturun çünkü bu gelmiş geçmiş en orjinal hikaye. Bu sefer kitap Ignazio Vitale'in bakış açısından anlatılıyor ve inanın her satırı okunmaya değer. Kitaplardan alıntılar seçilir, hazırlanır, tanıtılır. Size bütün samimiyetimle söylüyorum kitabın ilk cümlesinden son cümlesine kadar tamamı bütün bir alıntı gibi.

Vitale'in bakış açısından anlatılan bir roman denildiğinde ben Karissa'nın anlattığı hikayeyi bir de Vitale'in gözünden okuyacağız dye düşünmüştüm. Eh, birinci kitabın sonu da bayağı bir muğlakta kaldığı için keşke bunun yerine olayların nasıl ilerleyeceğini göreceğimiz bir kitap yazılsa demiştim. Hatta bu motivasyon kaybı yüzünden kitabı iki haftadır falan okumadan elimde tutuyordum. Şu an bu kararımdan nasıl pişman olduğumu anlatabilecek çok fazla kelime yok. Zira Ruhumdaki Canavar hikayeyi tam da istediğim gibi birinci kitabın kaldığı yerden alıp nihayete erdiriyor. Kitapla ilgili tek sıkıntım bir daha Vitale gibi bir karakter okuyamaycak oluşumuz.

Kitabın konusundan bahsetmemiz gerekirse konu başlı başına Vitale. Karissa'nın sürekli bahsettiği o meşhur canavarı kendi gözlerimizle görüyoruz. İnanın kitabın bir çok yerinde dehşete düştüm. Karissa'nın yerinde olsam bu adamdan kurtulmak için ya kendimi ya da onu öldüreceğime emin oldum. İkimizi birden öldürmek de iyi bir fikir gibi göründü. Fakat kitabın daha çok yerinde Vitale'e aşık oldum, hayran oldum, ne yaparsa yapsın affedeceğimi, ne olursa olsun yanında duracağımı düşünmeden edemedim. Kitap inanılmaz gitgeller içinde tam bir duygu fırtınası olarak ilerledi.

Bu kitaba ve karaktere olan en büyük hayranlığım gerçekçiliği. 10 yıldır aşk romanları okuyorum. Bu romanlardaki erkek karakterlerin neredeyse tamamı kendini kötü, iflah olmaz, tehlikeli sanan süt kuzularından ibaret. Üstelik eklemeden geçemeyeceğim ki bu karakterlerin istisnasız tamamı sonunda yola gelir ve birer erdem timsali kesilir. Klişe, sıkıcı ve bayağı değil mi? Başka bir şeyler okumak ister miydiniz? İşte Vitale bütün arzularınızın yanıtı ve bütün dualarınızın cevabı. En vahşi güdülerinizi uyandıracak gerçek bir kurgu harikası.

Bu kitapta Vitale'in geçmişinin ayrıntılarını, ailesiyle olan ilişkilerini ve en çok da kendisiyle olan ilişkisini görüyoruz. Karissa'ya aşık değil, onu seviyor değil. Yaşamak için, devam etmek için umutsuzca onun varlığına muhtaç. Öyle büyük bir ihtiyaç ki neye rağmen olursa olsun ondan vazgeçebilmesi mümkün değil. Bu çaresiz tutkuyu ve aşkı öyle derinden hissediyorsunuz ki bu adamın aynı zamanda cani, psikopat ve sosyopat olması sizi resmen şoke ediyor. Böyle bir caninin böylesi sevebilmesi en hafif ifadeyle bile acıklı bir tezat.

Ignazio Vitale gerçek bir şeytan, o saklanma gereği hissetmeyen bir canavar, gözlerine bakmaya cüret edemeyeceğiniz bir iblis ve bunun için doğaüstü güçlere ihtiyacı yok. Ruhundaki dipsiz karanlık, 20 yıldır çektiği tarifsiz acı bir zamanlar olduğu mutlu, genç ve merhametli adamı sonsuza dek öldürdü. Vitale'i hayata bağlayan tek şey Karissa, insanlığıyla kurabildiği son bağ o. 

Onun bütün ızdırabını, kendinden nefret edişini, kendinden Karissa'ya kaçışını okumak kalbinizi sızlatıyor. Ona acıyor, onun için üzülüyor, ona tapıyor, ondan korkuyor, çok seviyor ve daha da çok nefret ediyorsunuz. Farklı davranmak kimsenin elinden gelmez, Karissa'da sürekli aynı hisler içinde bocalayıp duruyor ama istese de istemese de her seferinde Vitale'i seçiyor. Çünkü ne olursa olsun, ne yapmış olursa olsun Vitale onu bütün dünyadan ve ruhundaki canavardan korumaya kararlı.

Erotik sahneler kitapta bolca bulunuyordu ve tasvir, betimleme açılarından kusursuzdu. İnsanı baymıyor bilakis hikayenin içinde gayet dopal duruyordu. Erotik roman sınıfına yakın bir yerlerde sayılabilir ama ben bu kitap için psikolojik drama demek istiyorum. Böyle bir tür yoksa bile şu an yaratılmalı böyle bir karakter için. Özellikle İtalya gezileri insanın aklını alacak kadar güzel, büyüleyici ve romantikti. Her insanın ölmeden evvel yaşamak isteyeceği bir şeydi. Aralarındaki hastalıklı aşkın en güzel haliydi belkide.

Hikayenin sonu olabilecek en iyi şekilde bitti ama Vitale'in kim olduğu asla değişmedi. Sevabıyla günahıyla Ignazio ya aşık olacağınız ya da tiksineceğiniz bir karakter. Kendinizi buna hazırlayın çünkü o her şey iuçlarda yaşayan bir karakter. Sınırsız nefreti ve öfkesi bütün dünyaya aitken kontrolsüz aşkı ve hastalıklı tutkusu sadece Karissa'ya ait. Ne yazsam eksik kalacak bu yüzden herkese ama herkese tavsiye ediyorum, pişman olamayacaksınız.

Not: Ayrıca yabancı yayınları, çok çılgın bir yayınevisiniz. Basım olsun, ayraç olsun harikaydı. Deri eldivenli ellere bakıp bakıp ürperiyorum. 

Herkese Keyifli Okumalar...

21 Aralık 2015 Pazartesi

MEĞER NE ÇOK SEVMİŞİM - LISA KLEYPAS


Merhabalar, bugün size Meğer Ne Çok Sevmişim adlı kitaptan biraz bahsedeceğim. Tarihi Romansları çok sevdiğimi hepiniz bilirsiniz. Lisa Kleypas daha evvel okuduğum bir yazar değildi ama açıkça söylemek gerekirse ben yazarın kalemini ve tarzını fazlasıyla sevdim.

Kitabın ilk başta dikkatimi çeken kısmı konusu ve kapağı olmuştu. Birbirini tanımayan iki insanın mektuplaşması ve sırf bunlar aracılığıyla birbirine aşık olması fikri bana inanılmaz romantik gelmişti. Eh doğrusu beklediğim gibi de oldu. Tam da umduğum gibi orjinal ve özenli bir hikayeyle başbaşa kaldım.

Kitaptaki erkek karakter çok parlak, çok ahım şahım biri değil. İşin aslı pek de şövalye sayılmaz. Psikolojik olarak sorunlu, kişilik olarak zayıf sayılabilecek bir adam. Kitabın asıl sevdiğim karakteri asıl kızımız Beatrix. Kendisi dönemindeki diğer kadınlarla kıyaslanınca neredeyse aktivist bir hayvansever. Bu tavırları yüzünden sosyetik arkadaşlarından bile bir çok tepki almış genç bir leydi. Yine de dillere destan olan mavi gözleri ve koyu saçlarıyla her bekar erkeğin gözdesi.

Kitap birinci dünya savaşı sırasında geçiyor. Erkek karakterimiz Christopher Ruslarla çarpışan bir cephede ve yaşayan hiçbir insanın görmemesi gereken şeyler görüyor. Bir ara yaralanıyor ve üsküdar'a gidip tedavi bile görüyor. Aslında kitabın o bölümünde türklere diar bir şey geçecek mi diye biraz heyecanlandım ama tedavisi dışında herhangi bir bilgi yok ve bizden de bahsedilmemiş. Zaten buradan sonra Christopher İngiltere'ye dönüyor ve savaşın içindeyken kendisine umut olan o mektupların sahibesinin peşine düşüyor.

Yalnız küçük bir sorun var ki o da şu, mektupların yanlış kişiye ait olduğunu sanıyor. Savaşa gitmeden önce yalnızca bir kez danst etme fırsatı bulduğu güzel, bencil ve havai Prudence'a yazdığı mektuplara cevap veren Prudence değil hakkında "ahırlara yakışır" diye düşündüğü Beatrix. Tabii ki kitabın sonunda Beatrix hakkında fazlaca yanıldığı ortaya çıktı ve öfke aşka dönüştü. Aralarındaki karşı konulamaz çekimin de buna etken olduğunu yadsınamaz. İki ileri bir geri hallerini okumak ve çekişmelerini görmek benim için oldukça keyifliydi.

Kitabın içinde erotik sahneler vardı ama asla rahatsız edici düzeyde değildi. Her şey tam dozunda, ayarında ve olması gerektiği gibiydi. Açıkçası ben kitabı türünün seveni herkese tavsiye ediyorum. Öfkenin aşka dönüşünü ve bedenleri birbirini tanımayan iki insanın ruhlarının birbirini tanımasını görmek isteyen herkes bu kitabı okusun derim.

Herkese Keyifli Okumalar...


18 Aralık 2015 Cuma

DARMADAĞINIK - EMMA CHASE


Çok eğlenerek okuduğum bir serinin ikinci kitabıyla karşınızdayım. Serinin ilk kitabı Karmakarışık'ı daha önce blogumda yorumlamış ve ne kadar sevdiğimden sizlere bahsetmiştim. Bu yüzden ikinci kitabı da büyük bir hevesle aldım ve doğrusu beni hayal kırıklığına uğratmadı.

Herkes tamamen hatırladığınız gibi ama bu sefer bakış açıları değişik. Olayları artık erkek karakterimizin değil de kadın karakterimizin ağzından dinliyoruz. Açıkçası bunun hoşuma gidip gitmediğinden kitap boyunca emin olamadım. Zira ilk kitabın benim için özel ve farklı olan yanı erkek bir karakterin bakış açısından yazıılmış olmasıydı. Fakat kitabı okudukça mizahından herhangi bir şey kaybetmediğini fark ettim ve olduğu şekliyle sevdim.

Kitabın konusuna gelirsek ilk kitapta anlatılan zamandan iki yıl sonrasında olup bitenleri anlatıyor. Yan karakterler her zamanki gibi güçlü ve eğlenceli. Sadece eksik gördüğüm nokta Drew'in kız kardeşine birazcık az yer verilmesiydi. Onun dışında olayların gelişimi gayet okuyucu mutlu edecek biçimde. Zaten bu kitaptan da daha fazlasını beklemek haksızlık olur. Çünkü bu hikaye romantik komedinin kağıda dökülmüş şekli.

Birazcık klişe şekilde olaylarla ve türk filmlerini aratmayacak yanlış anlaşılmalar yüzünden çiftimiz çok ama çok kötü bir biçimde ayrılır. Drew Evans'ın tam bir hayvan olduğunu kelimenin gerçek manasıyla görürüz ama tabii ki bütün bu yanlış anlaşılmalar ve karışıklıklar sonunda tatlıya bağlanır. Yukarıda kitabın yazım dilini sevdiğimi söylemiş olsam da yazarın son bölümde tekrar Drew'ün bakış açısına dönmesiyle yüzümde beliren gülümseme nirvanalara ulaştı.

Bu kitap için söyleyebileceğim tek şey eğlenmek, gülümsemek ve kafayı dağıtmak isteyen herkesin saatın alması gerektiği. Ciltli basımı ve kapağı bile insanı kendine aşık edecek cinsten. Kapağa rağmen söylemek istiyorum ki kitap kesinlikle erotik bir kitap değil. İçinde erotik sahneler olsa da asla bu genele yayılmıyor. Böyle bir çekincesi olanlar için not düşmüş olalım.

Herkese Keyifli Okumalar...


17 Aralık 2015 Perşembe

2015'te OKUDUĞUM EFSANEVİ KİTAPLAR #İLK10


2015 bitiyor ve 2016 başlıyor. Geçen yıl da sizin için buna benzer bir yazı yazmıştım. O yazıyı okumak ve 2014'ün en iyi kitaplarını hatırlamak isteyenleri buraya alalım. Gördüğünüz gibi o zaman da hepimiz için iyilikler ve güzellikler dilemiş mutluluk umut etmişim. Ben kişisel olarak kendi isteklerime ve mutluluğuma pek ulaşamasam da umuyorum ki 2015 sizler için hatırlanmaya değer güzel bir yıl olmuştur.

Yine de pes edemeyiz, vazgeçemeyiz. İçimden geçen her türlü karamsar ve muhalif sese rağmen bu yılın benim için çok güzel geçeceğini ummadan edemiyorum. 2017'ye girerken bu yazıyı bir dahaki sefere yazdığımda mutlulukla, keyifle ve başarıyla geçen 2016 yılını anlatacağıma inanmak istiyorum. Doğrusu bu defa inanmak için makul sebeplerim de var. Kendim içinde, sizin içinde, okuyan ve okumayan herkes içinde muhteşem bir 2016 olmasını diliyorum ama şimdilik 2015'in en güzel yazınlarına son bir kez göz atmaya ne dersiniz? Evet, bende öyle düşünmüştüm...


MELEKLERİN KANI  - NALINI SINGH


Evet, blogu takip edenler ve  ayrıntılı yorumunu okuyanlar kitabı ne kadar sevdiğimi zaten bilir. Bu yüzden yılın en iyileri listesinde olmaları kaçınılmazdı. Elena ve Rapheal neredeyse en sevdiğim fantastik çift. Elena'nın kadın karakter olarak güçlü duruşu, kibirli ve güçlü Rapheal'in aşkı için her şeyi feda etmesi bu hikaye bütün romantik  beklentilerinizin üstüne çıkacak. Elena ve Rapheal'in kuleden düşüşü izlemişim gibi hala gözümün önünde, sanırım bu betimlemeler hakkında ufak bir fikir veriyordur. Kesinlikle tavsiye edilir.

*******

BAHÇEMDEKİ YABANCI - DEBORAH INSTALL 


Bu kadar aşk romanının ve erotizmin içinde bu kitap benim için çok güzel bir mola oldu. Sürekli dramatik duygular ve karakter arasında sıkışıp kalmış biz okuyucular için inanılmaz bir değişiklikti. Size tam olarak bu kitapta neyi bu kadar sevdiğimi anlatamam. Sadece insana dair ve samimi bir hikaye okumak için bu kitap biçilmiş kaftan. Özgün konusuyla  bile bu listeye girmeyi çoktan haketti. Yorumunu okumak için tıklayın... 

*******


EN GÜZEL HEDİYEM - JULIE GARWOOD


Tarihi aşk romanlarını hepimiz severiz. Bende sizden farklı değilim ve Judith McNaught kitaplarını bu konuda apayrı tutuyorum. Yine de bu sene çıkan tarihi aşk romanlarının en iyilerinden birini, hatta bana göre en iyisini bu listeye almasam olmazdı. Tarihi aşk romanlarında genel olarak bir erotikleşme söz konusu. Aslında bütün kitaplarda bu eğilim var ama 1500,1600 ve 1700'lü yıllarda geçen romanlarda bu durum beni iyiden iyiye rahatsız ediyor. En Güzel Hediyem bu anlamda yalın ve inanılmaz güzel, okunası bir hikayesi var. Tavsiye sebebidir.

*******


ELVEDA HAZİRAN - SARAH JIO


Sarah Jio'nun tarzını çok severim ve neredeyse bütün kitaplarını okuduğumu söyleyebilirim. İçlerinden en sevdiğimi soracak olursanız şüphesiz cevabım Yağmur Sonrası olurdu fakat bu kitabı okumak cevabımı tamamen değiştirdi. İşlenişi ve hikayesi bakımından diğer Sarah Jio kitaplarından bir tık üstte ve unutulmaz. Sürekli bir umut ve sevgi kitabın en unutulmaz ve bağlayıcı yanı.
Ayrıntılı yorumu için tık tık.

*******


KARMAKARIŞIK - EMMA CHASE


Bu kitap geçen yıla dair en sevdiğim romanların başında geliyor. Kesinlikle kolay okunur ve kabul edelim edebi anlamda da bir değeri yok. Fakat soğuk ve depresif bir kış gününde keyfinizi yerine getirebilecek kadar ateşli, iddialı ve eğlenceli hikayesiyle Karmakarışık bu listede olmayı sonuna kadar hak ediyor. Ayrıntılı yorum için tık tık...

*******


KARANLIKTA BULDUM SENİ - MEREDITH WALTERS


Yayınevinin hediye ettiği bu kitaba inanılmaz düşük bir beklentiyle başlamıştım fakat samimiyetle söylüyorum ki kitap beni tam anlamıyla şaşırttı. Düşündüğümden çok daha orjinal, çok daha karamsar, gerçekçi ve tutkulu ve bir aşk hikayesiydi. Ara sıra üzerine düşündüğüm ve beni etkilemeye devam eden yazınlardan. Benim tavsiyemdir, ayrıntılı yorumu isteyenler tık tık...

*******


GÖZLERİNDEKİ CANAVAR - J. M. DARHOWER


Ignazio Vitale... Şu an yazarken bile tüylerim diken diken oluyor. Bu yılın hatta açık konuşalım son yılların açık ara en iyi kitabı, en iyi hikayesi ve en iyi karakteri Gözlerindeki Canavar'dan başkası değildi. Okuyucuları ikiye bölmüş ve neredeyse kavgalara sebep olmuş çarpıcı konusuyla bu kitap herkesin okuması gereken bir eser. Vitale'lse herkesin ama herkesin tanışması gereken bir karakter. Serinin ikinci kitabı Ruhumdaki Canavar'ı okumak için inanılmaz bir heyecan duyuyorum. Çok yakında onun yorumu da sizlerle olacak ama şimdilik Gözlerindeki Canavar'ın ayrıntılı yorumunu okumak isteyenler buraya alalım; tık tık...

*******


 KIZIL TEPE - JAMIE MCGUIRE


Tatlı Bela, Ayaklı Bela ve daha bir çoklarıyla hayatımızın ortasına girmiş Jamie McGuire zaten sevdiğim yazarlardan biriydi. Fakat hiç abartmadan söylemek gerekirse bu kitabıyla yazarlık kariyerini bambaşka bir noktaya taşıdığını söyleyebiliriz. Zombiler zaten hepimizin sevdiği ve defalarca işlenmiş bir konu. Buna rağmen yazar kendisinden beklenen bütün çıtaları tek tek kaldırarak adeta soluksuz bir hollywood filmi izliyormuşsunuz hissiyle sayfaları peşi sıra çeviriyorsunuz. En sevdiğim kitaplardan biri haline gelen Kızıl Tepe'nin ayrıntılı yorumunu istiyorsanız lütfen tık tık... 

*******


MARSLI - ANDY WEIR


Yılın olay kitabını ve olay filmini bu listeye almasam kesinlikle hakkını yemiş olurdum. Kitabı okuyanlar zaten hiç abartmadığımı bilecektir ama bu hikaye kesinlikle görmezden gelinemez. Filmi izlemeyen herkesi ve kitabı okumadan filmi izlemiş herkesi kitabı okumaya davet ediyorum. Sürükleyici, heyecanlı, yalın ama anlamlı metniyle bu kitap kesinlikle unutulmazlar arasında. Filmde her ne kadar komedi unsuru pek kullanılamasa da metin konuyla tezat olacak kadar keyifli ve komik. Okumak isteyen herkese tavsiye ediyorum, ayrıntılı yorumu için tık tık...

*******


GECE YARISI ÖPÜCÜĞÜ - LARA ADRIAN


Vampirleri sevdiğimi bilenler bilir ama genelde yumuşak, insancıl ve iyi olmak için kasıp duran vampirler okuruz ve bu bayat tavır sizi bilmem ama beni inanılmaz derecede sıkıyor. Bu kitabı bir sahaftan ilk elime aldığımda pek bir beklentim yoktu fakat neredeyse ilk sayfada bu fikrim değişti. Kitabı bitirdiğimde öyle bir noktadaydım ki aynı gün serinin kalan bütün kitaplarını internetten satın almış ve gelmesini beklerken resmen kıvranmıştım. Vampirleri seven ve bu seriyi görmezden gelmiş herkesi hatasından dönmeye davet ediyorum. Ayrıntılı yorumu için tık tık diyorum...

*******

Ve sanırım bir son söz yazmak gerekiyor...
2015 için son sözüm en basit haliyle; 2016 da hepimiz bizi mutlu edecek şeylere kavuşalım. En derin yaralarımız ve geçmeyecekmiş gibi görünen acılarımız 2015'le birlikte bizi terk etsin.

Herkese Mutlu Yıllar!



14 Aralık 2015 Pazartesi

MEMLEKETİ BEN KURTARACAĞIM! - GÜLSE BİRSEL


 Evet bu sefer sizlere anlatacağım kitap bir roman değil. Sanırım Memleketi Ben Kurtaracağım için daha çok deneme tarzında yazılmış kısa hikayeler demek yanlış olmaz. Açıkçası Gülse Birsel'i ve yaptığı işleri severim. Ülkede küfür kafir dışında komedi yapan pek insan olmadığından yaptığı işleri beğeniyorum.

Daha önceki kitaplarını da çıktığı zamanlarda okumuş ve bolca sevmiştim. Bu sefer ki kitabı o kadar da sevemediğimi ne yazık ki söylemek zorundayım. Güldürmüyor muydu güldürüyordu. Kitabın da iddiası bu ve karşılığını veriyor. Aldığım için mutsuz muyum? Hayır asla. Fakat kitabın az da olsa ve bu beklentiyi arka kapak yazısıyla bile sürekli kırmaya çalışsa da bir siyasi hiciv iddiası da var.

Asıl sıkıntı da benim için tam da burada. Şu ortamda hiç kimse yeteri kadar cesur değil evet ama siyasi taşlama yazıyorum diye çıktığınız zaman sanki ironiden daha fazlasını yapmanız gerekiyor gibi. Üstelik bu ironi bazı yerlerde öylesine belirsiz ki "ironi yapıyorum" diye belirtme ihtiyacı hissettiği bölümler bile var. Bu açıdan kitabı başarısız ve yazım dilini en yalın ifadeyle korkak buldum. Bu açıdan çok şey bekleyenler kitap hakkındaki beklentisini düşürmeli derim.

Benim için diğer bir sorunsa -ki aslında sorun demek doğru olmaz- kitabın neredeyse her sayfasında yazarın girdiği kendini övme çabasıydı. Sürekli bir şaka halinde ve sürekli bir mütevazilik balonu içinde olsa da "Başarılıyım, yetenekliyim, allah kahretsin ya çok güzelim." mesajını çok net şekilde hissettiriyor ve bu bir süre sonra komik olmaktan çıkıyor.

Amma gömdün hani seviyordun diyenler için olumlu yanları sona sakladım. Aslında kitabın sadece bir kısmı siyasetle ilgili. Geri kalanı popüler kültürün bize etkisiyle alay eden ve günlük yaşamda karşımıza çıkan rutinleri eğlenceli bir bakış açısıyla eleştiren yazılardan ibaret. Önceki kitapların havası yakalanmış mı? Evet kesinlikle.

Özellikle kitabın son bölümünde Gazanfer Özcan'dan bahsedişi ve bahsetme şekli bile kitabı almanız için ve sevmeniz için başlı başına bir sebep. O yüzden siyasi bir kitap değil de gülmeye eğlenmeye odaklı bir kitap aldığınızı bilerek alırsanız kitabı sevmemeniz için hiçbir neden yok. Birazcık keyiflenmek isteyen herkese tavsiye ediyorum.

Herkese Keyifli Okumalar...

11 Aralık 2015 Cuma

SÜRÜ - FRANK SCHATZING


Muhteşem güzel bir kitabı şimdi bitirdim ve taze taze hemen yorumunu yazıyorum. Çünkü cidden okuma sürem yaklaşık bir ay kadar sürdü. Yorumlamak için sabırsızlandığım bir kitap olması sebebiyle sabahı bekleyemeyeceğim.  Normalde en baba kitabı bile üç ila beş gün arası bitiren ben bu noktada biraz kastırdım yani. Ciddiyim şaka yapmıyorum acayip zor okudum hatta bazen kendimi zorladım diyebilirim. Kitap 783 sayfa ve son derece küçük puntolarla yazılmış. Bence iki kitap halinde basılabilirdi ve çok daha ergonomik olurdu.

The Times'ın da belirttiği gibi dev bütçeli bir film gibi gerçekten ama bazen bir o kadar sıkıcı denilebilir. Gece yarılarına kadar elimden bırakamadığım zamanlar oldu. Rüyalarıma girdiği de vakidir arkadaşlar.  Bazen de of Allahım ne zaman bitecek sanırım bitiremeyeceğim dediğim sayfalar da vardı. Yazarın hakkını teslim etmeliyiz çok emek verilmiş ve çok uğraşılmış bir eser. Hele hele araştırma safhasını vs. düşünmek bile istemiyorum. Acayip bilimsel bir dil kullanmış ve kitabın arkasında bir sözlük düzenlenmiş.  Ancak o kadar çok terminoloji kullanmış ki bir süre sonra okur arkaya bakmayı bırakıyor. En azından ben bıraktım yani.

Şunu peşinen belirtmeliyim ki bakış açınızı değiştiriyor. Hadi düşündüm de hadi biraz yumuşatalım tanımı. Bakış açınızı sorgulamanıza sebep oluyor diyelim. Denizlere ve içinde yaşayan canlılara daha farklı bir göz ile bakıyorsunuz. İnsanlığın neye  ne kadar hakkı var? Çevreye verdiğimiz zarar ne boyutta? Daha farklı bir davranış sergileseydik keşke gibi bir takım düşünceler kafanızda dönmeye başlıyor. Özellikle kitabın başlarında petrol endüstrisini de çok ciddi sorguluyorsunuz.

Kitabın içeriğine çok fazla girmeyeceğim. Sebebi de kitap okumayı seven herkesin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Okuma alışkanlığı olmayan bireylerin zaten başlamasını bile tavsiye etmem çünkü bitirmeleri mümkün değildir kanımca. Net yani.

Dünya denizlerden gelen büyük bir tehdit altındadır. Deniz tabanını değişik bir türde solucanlar basmıştır. Denizde yaşayan hayvanlar da çıldırmış vaziyettedir. Gemilere saldıran balinalar var mesela. Yanlış anlamayın bu hayvanlar son derece bilinçli bir şekilde diğerleri ile birlikte hareket ederek ve  belirli bir strateji uygulayarak hatta abartmıyorum en önemlisi geminin teknik özelliklerini bilerek direk batırmaya yönelik saldırılar gerçekleştiriyorlar. Yengeçler kıyıları istila ediyorlar. Üstelik vücutlarında toksik bir zehir karaya çıktıkları anda patlayarak algler aracılığı ile büyük bir salgın yaratarak insanılığı yok etmeye yönelik son derece akılcı ileri bir zeka sergileyerek yapılan saldırılar bunlar.

Olay Peru'da başlar ve Kanada açıklarında devam eder. Kimse olayların farkında değildir önceleri. Sonra ilk olarak Dr. Johanson'a bir şekilde solucan örneklerinin gelmesi ile başlar. İlk darbeyi Kuzey Denizi kıyıları alacaktır. Sonrasında ne mi olur? Tabi ki bilim adamları devreye girer. Benim favoim Sigur Johanson. Tabi çok fazla karakter var gerçekten. Dikkatinizi vererek okumanız gerekmekte. Belki bir başka okurun ki Dr. Anawak olabilir ya da Dr .Crow  veya bir başkası.

Sonra tabi ki olay Kuzey Denizi ile sınırlı kalmaz ve okyanuslar karışır. Tabi ki Amerika işin içine girer. Birleşmiş Milletler falan toplanır tüm dünya karışmış kimse ne yapacağını bilemez haldedir. Pek tabi ki süper güç olarak Amerika liderliğe soyunmuştur. Şunu açıkça belirtiyorum ki Alman yazar tüm felaket filmlerinde lider olan ve dünyayı kurtaran  Amerika'ya ve başkana fena kıl oluyormuş. Acayip giydirmiş diyebiliriz. Hatta üşenmemiş o filmlerden bahsettirmiş karakterlere yahu.

Büyük bir teknoloji harikası gemi tahsis edilir. İçine yedi düvelden bilim adamı yerleştirilir. Her türlü son teknoloji harikası laboratuvarlar hizmetlerine sunulur. Çözüm üretmeleri beklenir. Herkes canla başla çalışmaktadır. Bu olaylara neden olan varlıkları araştırarak onların ne olduklarını anlamak ve onlarla iletişim kurabilmek için çok ciddi çaba sarfetmektedir.  Ancak işin içinde başka iş vardır. Ekip içinde ekip belki de. Olanlardan Amerikan Başkanı'nın kısmen haberi var, kısmen yok  havası yaratılmış. Tüm sorumluluğu Çin asıllı Amerikan generali Judith Li'ye yüklemiştir yazar. Sonunda dünyanın başına ne gelir? Okuyanlar öğrencekler diyelim.

Daha fazla girmeyeceğim çok bile yazdım. Okuması son derece zor ancak güzel okunması gereken bir kitap olarak tanımlayacağım. Anlatım güzel sahneler cidden gözünüzde canlanıyor. İtiraf ediyorum özellikle tsunami bölümlerinde dehşeti kanımda hissettim yahu. Okuma alışkanlığı olan herkese tavsiye edilir.

Herkese Keyifli Okumalar...

8 Aralık 2015 Salı

KIZIL ATEŞ - ILONA ANDREWS


Kış günlerine yaklaştığımız şu günlerde kitap okumak ayrı bir keyif halini almakta sevgili dostlar. Özellikle uzun kış gecelerinde kaloriferin veya sobanın başında, elinizde en sevdiğiniz kitabınız varken içilen bir çayın veya kahvenin keyfi ise bir başka güzel gerçekten.

Bugün Ilona Andrews'in Kızıl Ateş isimli kitabıyla sizlerle olacağım. Saklı Miras Serisnin 1. Kitabı kendisi. Yabancı yayınlarının en sevdiğim özelliğinden birisi de kapak tasarımlarına çok önem vermesi. Yani içerik kadar görsellik de çok önemli ve her bastıkları kitap için aynı özeni göstermeleri takdir-e şayan cidden. Ama ilginçtir ki bu kitabın kapağında bile bir kargaşa bir karışıklık var yani.

Özellikle kitabın ilk bölümlerinde kurgusal boyutta çok ciddi bir karmaşa var. Yazarın tarzı bu mudur? Yoksa çuvallamış mı? gerçekten bilemedim. Ama bir karışıklık son sayfaya kadar var. Anlamakta güçlük çekiyorsunuz  ve kafa yormanız gerekiyor. Kitabı ilk 30 sayfa okuyup elinden bırakıp beğenmedim diyenleri tanıyorum. Neticede ben de başlarda biraz sıkıldım ve of dedim ne karışık anlatım be kardeşim. Ama sonra olayları kafanızda oturtunca netleşiyor her şey.

Nevada Baylor ailesine çok düşkün olan genç bir dedektiftir. Burada bir not düşmek istiyorum. Nevada karakteri biraz Anita Blake ve biraz Elena Devareux karışımı bir karakter. Büyüsü var ama zayıf. Ya da zayıf kalması için çabalıyor diyelim. Silahları en büyük gücü gibi görünüyor. 

Babalarının hastalığı sırasında deney aşamasındaki kanser tedavilerini babalarına uygulatmak uğruna ellerinde ne varsa harcamış o da yetmeyince şirketi ipotek ettirmişlerdi. Bundan en ufak pişmanlık duymuyorlar, çalışıp borçlarını ödüyorlardı. Nevada başarılı bir dedektifti, şirket de son derece başarılı bir şirket olması ile ünlüydü.

Babasından kalan küçük ve ipotekli şirketlerinde aile fertleri ile çalışarak ipotek borcunu ödemektedir. Nevada'nın ailesi insanı gerçekten kıskançlıktan çatlatacak cinstendir. Annesi Penalope, Büyükanne Frida, kızkardeşleri ve kuzenleri ile onlar kocaman, mutlu ve birbirlerini koşulsuz seven bir ailedirler. Özellikle büyükanne Frida'ya bayıldım. 

Adam Pierce ise Pierce hanesinin lideri ama bir o kadar da ergen ruhlu,  şımarık bir pyrokinetiktir. Yani ateşe hükmedebilir bir üst düzey büyücüdür. Tabi zeka yaşı ve tutarsız davranışları dikkate alındığında son derece tehlikeli olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Bu adam etrafı ateşe vererek ve insanları öldürerek ilgi çekmek derdindedir. En azından kitabın başında böyle sanıyorsunuz ama sonra eşek herifin daha büyük ilgi çekme peşinde olduğunu fark ediyorsunuz.

Nevada Adam Pierce'yi bulmak ve hanesine teslim etmek görevine atanmıştı. Montgomery hanesi tarafından ipotek altında olan şirketi sözleşme gereği onların alt kuruluşu olduğundan verilen göreve itiraz etme hakkı yoktu. Bu görevde asla başarılı olamayacağını hem Nevada, hem de görevi verenler biliyorlardı. 

Connor Rogan  nam-ı diğer "Çılgın Rogan". Son derece güçlü ve tehlikeli bir lider büyücü. Kendi hanesinin tek hakimi ve sahibi.Hiç kimseye hesap vermeyen, insan hayatını hiçe sayan, üstün büyü yeteneklerini canının çektiği her yerde sergilemekten çekinmeyen bir canavar. Tabi ki bütün bunlar buzdağının görülen yüzü. Sayılamayacak kadar büyük bir servetin sahibi olmasını söylememe sanırım gerek bile yok. Ayrıca son derece yakışıklı, uzun boylu, kaslı ve mavi gözlü olan bu arkadaş tüm favori kitap karakterlerim arasında üst sıralara tırmandı. Yani son favori erkek karakterim "Meleklerin Kanı" kitabındaki baş melek Raphael'di. Onunla bile kapışır yani o kadar söylüyorum.

Nevada ona asla ve asla güvenmemekte. Kendine göre haklı gerekçeleri de var tabi. Ama ne olursa olsun Adam Pierce ile uğraşırken ona ihtiyacı var. Birlikte maceraya atılmaktan çekinmeyecekler. Ve bize de keyifle okumak kalacak. 

Şunu söyleyebilirim ki bir başyapıt değil. Okurken bazen aşırı derecede sıkılıyorsunuz. Kurguyu anlamakta zorlanıyorsunuz ve kullanılan büyü terimleri sizi bunaltıyor. Olaylar örgüsünün aktarımı bence çok karışık. Daha sade bir anlatım ile çok farklı olabilirdi. Hikaye çok sağlam bir hikaye aslında. Karakterler de son derece iyi ve sağlam. Hatta erkek karakter muhteşem. Nevada ile Connor arasındaki şey havada asılı kalıyor ve bu ikinci kitabı satın almak için insanda istek uyandırıyor. 
Türünün sevenleri için okunabilir düzeyde güzel bir kitap ve bu türün meraklılarına tavsiye edilebilir. Herkese keyifli okumalar.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...